بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim
“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür.
Tasavvuf'un Dini
Şüphe yok ki, alçak batılın yüce haktan bir
yardımı ve çirkin küfrün tertemiz iman ruhundan bir desteği olduğunu
sandıklarımız dışında, tasavvufun İslâm'dan başka her türlü batıl din ve
inançtan birçok desteği ve kaynağı bulunmaktadır. Zaten tasavvufçuların
kendileri de katıksız hakkın kendisi olduğunu iddia ettikleri tağutlarının
dininden başka her şeyden beri olduklarını söylemektedir.
Tasavvufun
kâhinlerinden olan et-Tilimsani şöyle diyor: "Kur'ân'ın tamamı şirktir.
Tevhit ancak bizim sözümüzdedir."
İbn
Arabî de -zındıkların dini olan- Fususu'l-Hikem kitabını kendisine Hz.
Peygamberin verdiğini ve şöyle dediğini iddia etmektedir: "Bunu insanlara
söyle, ondan yararlansınlar. Ben de bu arzuyu, eksiltmeden ve ilavede
bulunmadan olduğu gibi gerçekleştirdim. Allah'tan dinleyin ve Allah'a
dönün."
Gerçek
şu ki tasavvufçular, sapık her türlü inançtan ve batıl her dinden pek çok
şeyler almakta, ona iman ederek kendilerine nispet etmekte ve ateşi etrafında
dolaşan kelebeğe varıncaya kadar herkesi bu Mecusiliğe inanmaya
çağırmaktadırlar. Aksi halde vahdet-i vücut hurafesi ile dinlerin birliği
efsanesinin İslâm'la ne ilgisi vardır?!
Vahdet-i
vücut, yüce Allah'ın bütün yaratıkların
aynısı olduğu, zat, sıfat, isim ve fiillerde diğer varlıkların kendisi olduğu,
hayatı veren ile sağır taşların ve çürüyüp kokuşmuş kemiklerin aynı varlık
olduğunu iddia etmektedir.
Dinlerin
birliği ise, kâfirin küfrü ile müminin imanı, fâcirin günahı ile sâlih kişinin
iyiliğinin aynı olduğunu, Hz. İbrahim'in dini ile babası Azer’in dini, Musa'nın
imanı ile Firavn'ın küfrü ve Ebu Cehil’in putperestliğiyle Hz. Muhammed'in
tevhidinin aynı şey olduğunu söylemektedir.
Hepsi de
dinin rabbi ve peygamberidir. Hepsi de ilahî zatın görünümüdür. Ne var ki bir
görünümünde Muhammed, bir görünümünde de Ebu Cehil adıyla adlandırılmıştır.
Gerçekte ise her iki görünümde ve isimde de ondan başkası değildir.
İblis'in
din ve imanının Cebrail'in din ve imanının aynısı olduğunu, daha da ileri
giderek İblis'in Allah'ın huzurunda bulunma adabını Cebrail'den daha iyi
bildiğini ve makamının ondan üstün olduğunu ileri sürmektedir. Bu küfür
saçmalıkları İslâm'dan mıdır?!
Tasavvuf'a Göre
Bilginin Yolu
Tasavvufçular,
kendilerini İslâm'ın dışına çıkaran bir iftira daha yapmaktadırlar. O da
şeriatın veya aklın değil, sadece kişisel zevkin bilginin kaynağı ve yolu
olduğuna inanmalarıdır.
Allah'ı,
sıfatlarını ve hakkında bilmenin vacip olduğu diğer şeyleri bilmenin yegâne
yolu bu zevktir. Eşyanın hakikatlerini değerlendiren iyi veya kötü, hayır yahut
şer, hak veya batıl olduğuna hükmeden zevkin kendisidir.
Onun
için tasavvufçuların sayısız ilah ve tanrılara inanması, bir kolunun bir puta
diğerinden farklı şeylerle tapması yahut tasavvufun batıl diğer kollarının
tanımadığı bir putun karşısında eğilmesi kaçınılmazdır.
İsim ve
müsemmalarda hakem ve ölçü olarak sadece kişisel zevki kabul ettiği müddetçe
tasavvuf kollarının değişik tanrılara inanması ve her birinin bu tanrılara
değişik şekillerde boyun eğmesi kaçınılmazdır.
Çünkü;
eşya ve olaylar için bugün verdiği manayı zevk, yarın zıddı ile değiştirir ve
nesheder. Zıtların bu derece çok oluşu ve aralarında öfkenin bu dereceye
varması her zaman tasavvufun çarpık mantığının boyasıdır.
Tasavvufçular,
liderlerinin hevâ ve heveslerinin tutsağı oldukları için değişik kollara
ayrılmış ve yollara sapmışlardır. Her biri başındaki kâhinin put edindiği şeyi
tanrılaştırmakta ve hevâsının uydurduğu hurafelerle ona ibadet etmektedir.
Hâlbuki hepsi de hevâ ve heveslerine uyarak İslâm'ı ve İslâm cemaatini yok etme
amacı üzerinde birleşmektedirler.
Puran Tilmiz, 17.11.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar, Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü