Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Hatırlatmak istiyorum, hepimiz ölümlüyüz, tapınılacak olan bizler değiliz, bu kadar çok 'ben' taşı taşımayalım insanların sırtında..."
Deniz bereketli zamanında; türlü türlü balıklar
dolduruyor ağlarınızı. Kaçınızın sofrasına gelebiliyor balıkçıların ağlarına
takılan o lezzet ve direniş gücü kazandıran nimetler, bilmiyorum; ama
kıyılarınızda sabah namazına çağıran o ulvî çağrılar yankılanınca görüyorum o
nasırlı ellerin neşeyle şakıyan seslerini... Kasalarla dolu envâi çeşit balıklar
denizlerin, okyanusların ruhunu size taşıyorlar bedenleriyle... kaçınız balık
yiyebildiğiniz için şükrediyorsunuz; onu da bilmiyorum.
Bildiğiniz koydayım. Bildiğiniz gemimde.
Geldiğinizde göreceksiniz, gündüzleri koy masmavi; yamaçlar ton ton çam
yeşilleriyle okşuyor denizin mavisini... Martılar süzülüyor gökte ve sonra
ansızın dalıp çıkıyorlar denize, sizin yakalayamadığınız balıkları yakalamak
için. Gökteki kuşlar bile denizden besleniyor, görüyor ve ibretle
seyrediyorsunuz, doğaya yerleştirilmiş dengeyi.
Bahsimin sesime doluşan sebeplerini izah
edeceğim, birazdan. O kadar çok doluyuz ki birbirimizin seslerine karşı...
Bazen doğanın o dinginleştirici tadını zihnimizin durulanması için tatmak iyi
gelecek hepimize. Ruhumuz da bedenimiz gibi nekahet dönemleri yaşayabiliyor
hastalandığında. İnsanlığın hastalıklarına daha çok şahit olduğumuz bu günlerde
doğa tedavi edici merhametini kimseden esirgemiyor. Hangi dinden olursanız olun,
Allah hepiniz için yaratmış her şeyi, hepiniz için koyuyor sınırlarını ve bu
sınırlarla olan ilişkinizde hepinizi ayırmadan sınıyor. İnanmış olmak
hiçbirimizi sınanmaktan muaf tutmuyor...
Cenneti hak etmiş olmak kime mahsus ki? Kim
yaşadığı sürece, an be an sınandığı yeryüzünde hiçbir hata yapmadan ölüp
gidebilir ki bu dünyadan? Bu mümkün değil, zira insan zayıf yaratılmıştır,
bitmek tükenmek bilmeyen istekleri, ona kanındaki değişmezlik yüklüyor, 'ben'
olmanın getirdiği yerindelik yüklüyor; insan buna karşı çıkacak güce sahip
değil. Bu yüzden muhtaç olduğu bu güce
ulaşmak için kendisini sınayan Allah'tan yardım istemeye odaklanmak zorunda;
dua etmek için yaratılmıştır insan. Nasıl, dua etmeden hatalarından,
günahlarından ve bunların ürettiği huzursuzluktan kurtulabilir ki?
Doğa düşündürür; dağın, denizin, derenin,
ağacın, kuşun, toprağın, gökyüzünün, ayın, güneşin, yıldızların, yağmurun,
dolunun, karın, rüzgarın, fırtınanın insanın ruhunda ürettiği müspet iklimin, insanı diğer insanlardan ve kendi günahlarından uzaklaştırabiliyor olması buna
delil değil midir dostlarım? Bu da Allah'ın kanunu değil midir? Doğa'yla günah
işleyebilir misiniz? Doğa size günahlarınızın hesabını sormaz, günahlarınızdan
uzaklaşmanız için size yardım eder. Başka niçin gideceksiniz ki doğanın o sevgi
dolu kucağına?
Bazen her şey üst üste gelir, bir derdi diğer
bir dert takip eder; zihninizde kasırgalar kopar; sabrınızı zorlar hiç
gecikmeksizin koşup gelen ardışık dertler; ne yapacağınızı bilemez hâle
gelirsiniz. Bu hepimiz için böyledir, merak etmeyin. Kimimiz sınandığımızı fark
ederiz ve geri çekeriz nefsimizi dertlerin kışkırtan karakterinden uzağa,
Allah'a sığınırız; kimimiz de o dertlerin herhangi birinde nefsimizin
kışkırtılarına kapılır ve kendi felaketimizi hazırlarız.
İşte doğa bu yüzden kaçabileceğiniz bir yer, bir
liman ruhunuz için. Dertler sizi sarıp sarmaladığında akledip kaçmayı deneyin
insanlardan uzağa. Siz dinginleşince geri dönersiniz, dönmeye mecbursunuz zaten;
dönünce de sıkıştırılmış ruhunuzun nasıl ferahladığını göreceksiniz...
İnsan kendisini tanımaya mecburdur dostlarım;
tanımakla mükelleftir, kendisine tapınmakla değil.
İnsanı doğadan uzakta tutan da insanın kendisine tapınma hastalığıdır. Dertlerin tam üstünde tepinecek insan ve hep kendi dilediği gibi yürüsün isteyecektir işler... kendisi kimdir ki? Kendisi, kendisini tapınılacak yapmamışsa niye bu kadar iddialı olsun ki? Niye kendisini bir zerre gibi hissettiren doğadan uzakta yaşamayı tercih etsin ki?
İnsanı doğadan uzakta tutan da insanın kendisine tapınma hastalığıdır. Dertlerin tam üstünde tepinecek insan ve hep kendi dilediği gibi yürüsün isteyecektir işler... kendisi kimdir ki? Kendisi, kendisini tapınılacak yapmamışsa niye bu kadar iddialı olsun ki? Niye kendisini bir zerre gibi hissettiren doğadan uzakta yaşamayı tercih etsin ki?
Balıkların akarsuları, denizleri ve
okyanusları dolaşıp gelmeleri ve insana bedenlerini ikram etmeleri işte bu sebeple
anlaşılmaz bir şey değil; balık kendisine tapınmıyor. Kuşlar da öyle, dağlar
da... Kendisine tapınmayanların olduğu yerlerde niye huzur var? İşte bu yüzden.
Size kahvelerinizi keyifle içtiğiniz bir akşam
dinginliği ikram edebildim mi bilmiyorum. Galiba daha sık sohbet etmemiz
gerekiyor. Geçen her gün insanlığın daha çok kendisine tapınmaya çabaladığını
görüyorum.
Hatırlatmak istiyorum, hepimiz ölümlüyüz,
tapınılacak olan bizler değiliz, bu kadar çok 'ben' taşı taşımayalım insanların
sırtında... hepimiz Allah'a kul olabildiğimizde huzurlu olabilir ve
sınanmalarımızda Allah'tan yardım isteme hakkına sahip olabiliriz...
Dualarımız olmasa ne kıymetimiz var ki?
Yaşlı Bilge, 19.11.2014, 22:49, Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 22
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.