"Direnmek ancak onurlu olanların işidir, riyâkârların,
yalancıların, gaspçıların, uşakların değil"
Foto: Reuters
Ahlâk başka bir şey... bazılarının ağzından çıktığında onu
'iğrenç' sananlar olabilir; ama bu 'Ahlâk'ın
suçu değil. Ne Ahlâk istemiştir onların ağzından duyulmayı ne de
'iğrenç' 'Ahlâk'a sıfat olabilir. Zaten tarih, bu tür kateşist bükülmeler
sıklıkla yaşandığı için, aşağılık öykülerle doludur. ABD'nin demokrasi, insan
hakları, özgürlük, saygı söylemleri nasıl İslam düşmanlığı, milyonlarca ölüm,
kan ve şiddet demekse, Türkiye'de de aynı şeyleri dillerinde bayraklaştıranların
ruhunda bu her türlü müslüman düşmanlığı,
haksız kazanç, sömürü, kin, nefret ve şiddet demek.
Ahlâk sorunu insanlığın en büyük sorunu. Türkiye de bu sorunla
mâlul, hem de uzunca bir süredir bu böyle. Ahlâk'ı kim vazeder? Din, yani
Tanrı; bize göre Allah. Her şeyi gören, duyan, bilen ve yargılayacak olan
Allah, ahlâkın sınırlarını çizer ve buna bağlı olarak kendi kanunlarını koyar.
Ne yaparsak yapalım Allah'ın kanunlarını aşamayız; ama aramızdan bazıları kendilerini Allah'ın yerine koyarak kateşist bükülmelerle ahlâk diyerek kendi kanunlarına itaate zorlarlar. Yalan, riyâkârlık, her türlü haksız kazanç, makam, mevki, mülk edinme, kadınla erkek ve karı-koca arasındaki ilişkiler, ebeveynle çocuk, ahde vefa onların yeni tevilleri ile yeniden düzenlenir ve her şey bu tevillere uygun olarak yapılsın istenir. Arada kalan namaz, oruç gibi ibadetler işin sosudur, reklamıdır; bunlar emre itaat edeni kendisini hakikat yolunda sansın diye vardırlar.
Aramızdaki bu bazılarına kimisi papa, kimisi piskopos, kimisi
hoca, kimisi şeyh kimisi de efendilikten kompleksli hocaefendi diyor. Bu
türlerin o yetkin dokunulmazlıkları, mesele ne kadar vahim olursa olsun pek
rahatsız edilmiyor. Yetkili yetkisiz, seçilmiş, atanmış insanlar bunların da
birer fâni olduklarını bilmelerine rağmen, işlerine geldiği için ses çıkarmıyorlar
ve onların toplum üzerinde etkili kateşist bükülmelerini de demokrasi ve insan
haklarını akıllarına getirmeden sessizce onaylayarak günlerini gün ediyorlar.
Ve tabi Allah'ın kanunları aşılamaz olduğu için gün geliyor tüm yalanlar pat diye açığa çıkıyor.
Ve tabi Allah'ın kanunları aşılamaz olduğu için gün geliyor tüm yalanlar pat diye açığa çıkıyor.
Ortalıkta serseri mayın gibi dolaşan küfürbazlar, paranoyaklar
var; hani öyle ya da böyle etkisiz, güçsüz birileri olsalar sokak kedileri
dışında onları kimse pek umursamayacak.; fakat aralarından bazıları yüksek
yerlerde, özellikle hukuk kurumlarında tanıdıkları/adamları olduğundan bahisle
her türlü hakareti kendilerine hak sayıyorlar.
Suç dosyaları kabaran yargıçları ve savcıları koruyan HSYK da
değişti, ama nedense bu bazılarının tehditleri değişmiyor... Darbe tehdidinden
tutun da Cumhurbaşkanı Erdoğan'a 'Ölümü hak ettin!' gibi sıradan tehditleri
peynir-ekmek yer gibi kolaylıkla savuran adamlar cirit atıyorlar ortalıkta. Ve
artık iğrenç olan o an sahneye çıkıyor; bunlar ahlâktan, haktan hukuktan
bahsediyorlar... neredeyse her gün her birinin yaptığı hak gaspları ortaya
çıkıyor, ama bir dakika bile durup kendilerini gözden geçirmiyorlar, aralıksız
bir hâzla önlerine gelene saldırıyorlar.
Twitter bu türlerin gösteri ve saldırı mekânı. Herhangi bir insan
herhangi bir konuda iktidara yönelik olumlu bir cümle sarf ettiğinde birden
bire ortaya çıkıp o insana saldırıyorlar, hakaret ediyorlar onu da hırsızlıkla
suçluyorlar. İktidar suçlu bile olsa bunların ahlak dışı tavırları yüzünden kimse iktidarı sorgulama gereği duymuyor.
Saldıranı böyleyse muhakkak iktidar haklıdır, diyorlar.
Bunlar ezeli düşmanlarıyla kol kola geziyorlar, hem yurtta hem
yurt dışında Türkiye'de sömürü düzeninin sürmesini isteyenlerle birlikte
çalışıyorlar ve her gün yeni çarpıtmalarla çirkin tezgahlarla haktan, hukuktan
yana görünmeye çalışıyorlar. İnsanları
şantajla, tehditle sindirmelerine karşılık halkın %52 oyla seçtiği
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a diktatör diyorlar.
Kateşist bükülmeler bunlar ve aynı zamanda çürüyen bir şaşkınlığın
içinden büyüyen yeni çocuklar görüyoruz. Bu çocuklarda liderlerinin dedikleri
her şeyi doğru zanneden tanrısal bir güdülenme var. Bunlar hristiyan değil, müslüman
versiyon. Kur'an'ı esas alan düşünce üzerinde çalışanlara sapkın diyen
geleneksel hâzcı karakterler bunlar. Hristiyan versiyonu bu aralar erkekle
erkeği evlendirme telaşında... Hoşgörü ile bakıyorlar artık ahlâk dışı cinsel
ilişkilere. Bu da yeni bir din tipi, insanların ürettiği din; ama reklamlarda
Allah'ı ya da Tanrı'yı kullanıyorlar.
Hayran oldukları bütün sömürgeci ülkeler masumların kanları
emilerek yapılan saraylarıyla ünlüyken, Ankara'da halkın büyük desteği yapılan
Cumhurbaşkanlığı Sarayı onları rahatsız ediyor. Saray, komleksleriyle dışarıda her
yerde göbeklerinde el bağlayan monşerleri de rahatsız ediyor, güvenlik ve güç
merkezi olarak her türlü saldırıyı planlayanları da. Nihayetinde orayı yaptıran
da orada oturan da geçici; bu saray bu millete ait.
Bu yapıyı eleştirmeden önce hayran oldukları ülkelerdeki (Saraylar bir yana) sıradan
istihbarat merkezlerindeki tasarım ve maliyet profillerine (mesela Alman BND, İngiltere Devlet İletişim Birimi GCHQ, Amerikan NSA) baksalar ve önce onları
eleştirseler hak vereceğim biraz itirazlarına ama; hayır... onlara uşaklık
ederken biliyorlar ki itiraz etme ve sorgulama hakları yok, kafaları uçar... Tabi burada böyle bir risk yok... Risk yoksa o halde her tülü ahlâk dışı söylem ve bunu ahlâk diye öne sürmek serbest... işte
iğrenç'in yükseldiği an.
Şahıslara aldırdığım yok bu babda... Ahlâk'ın düşürüldüğü durum
beni çok üzüyor... Çocuklarımız risk
altında... yalancılık, riyâkarlık, batı uşaklığı, münafıklık, hak gasbı normal
görülecek diye endişeleniyorum... Henüz çoğumuz bu iğrenç olana bulaşmadık, ama
gelecekte ne kadar dirençli olur çocuklarımız doğrusu bilemiyorum. Bu
yüzden aslında biz direnmeliyiz, bu
direnmeyi dillerine dolayan riyâkarların yerine.
Direnmek ancak onurlu olanların işidir, riyâkarların,
yalancıların, gaspçıların, uşakların değil.
Allah'ın kanunları işliyor ve insan o kanunları aşamıyor; her şey
gün gün ortaya çıkıyor...
Tarih kaydediyor; biz de kaydediyoruz.
Arif Şahin, 07.12.2014, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 54