بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim
“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür.
3-Abdülkerim el-Cîlî'nin Tanrısı
Tasavvufun bu meşhur kâhini İbn Farid ve İbn
Arabî’nin dinine inanmaktadır. Allah'ın ancak kâmil insan ve kâmil insanın,
Allah'la insanı bir kişide toplayan en büyük rab olduğuna inanmasıdır. Bunu
daha önce İbn Arabî ortaya atmış, ama El-Cîlî bu konuda daha ileri giderek
derinleştirmiş ve felsefesini yapmıştır. El-Cîlî bu mertebesini kendisinden
daha önce olan kimselere saptırmak istemediği için kendi insanlığının rububiyet
ve uluhiyetin en yüce ufku olduğunu söylemiştir.
En Büyük Rab Olduğunu İddia Etmesi
El-Cîlî
en büyük rab olduğunu iddia ederek şöyle demektedir:
"İki alemde de mülk benimdir. İkisinde de benden başkasını görmedim. Onun ya iyiliğini umarım yahut ondan korkarım. Kemalin her türlüsüne sahibim ve küllün büyüklüğünün cemaliyim. Ben ondan başkası değilim."
El-Cîlî
böyle diyor. Hâlbuki yüce Allah "Yerin ve göklerin mülkü Allah'ındır.
Allah her şeye kadirdir."
buyuruyor. Fakat El-Cîlî dünya ve ahiret mülkünün sadece kendisine ait
olduğunu, âlemin kendisinden başka ilahı bulunmadığını ve âhiret gününün maliki
de kendisinden başka olmadığını söylüyor. Hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı ve
kendi kendine yeterli olduğunu, kimseden hiçbir nimet istemediği, çünkü
nimetleri kendisinin verdiği, hiçbir kişiden de korkusu bulunmadığı, çünkü her
şeyin sahibi ve maliki kendisi olduğunu iddia ediyor.
El-Cîlî
bu kadarla da yetinmiyor, yaratış (halk)'ın çeşitlerini ve maddi, hissi, ruhi
ve manevi varlık suretlerini sayarak kendisinin zat ve vücut olarak bunların
aynısı olduğunu, alemde El-Cîlî'den farklı bir şeyin bulunduğunu kimsenin
sanmaması gerektiğini de iddia ediyor ve şöyle diyor:
"Gördüğün
ne kadar maden, bitki, hayvan ve seciyeleriyle insan; Gördüğün ne kadar deniz,
çöl, ağaç veya yüksek bina; Gördüğün ne kadar melek şekli ve manası İblis olan
görünüm; Gördüğün ne kadar beşeri bir şehvet ve elde edilen bir hak; Gördüğün
ne kadar arşı, kuşatıcısı, kürsüsü, yüce refref; İşte onlar hepsi benim, hepsi
benim manzaram (görünüşüm)dür, onun hakikatinde tecelli eden benim, o değildir.
Halkın rabbi ve efendisi benim. Bütün âlem isim, zatım ise müsemmasıdır."
Tasavvufun
Tanrısı İki Zıttır
Tasavvufçuların,
zihinden geçen bütün şeylerin ve birbirine zıt bütün nesnelerin aynısı olan bir
tanrıya inandıklarını görüyoruz. Bununla beraber tanrılarının zatında zıt iki
şeyi ve birbirinin karşıtı iki sıfatı birleştirdiğini söylemekten geri
durmazlar.
El-Cîlî
şöyle diyor:
"Allah
Muhammed'in nefsini kendi zatından yarattığı -ki Allah'ın zatı iki zıddı
bulundurmaktadır- zaman, hidayet, nur ve güzellik sıfatları bakımından
melekleri Muhammed'in nefsinden yarattığı gibi zulmet ve celal sıfatları
bakımından İblis ve tabilerini de Muhammed'in nefsinden yarattı."
Şöyle devam ediyor:
"Bil
ki varlık ve yokluk iki karşıttır ve ulûhiyet feleği ikisini kuşatır. Çünkü
ulûhiyet eski-yeni, hak-halk, varlık-yokluk gibi iki zıddı birlikte bulundurur.
Onda vacip, vacip olarak zuhur ettikten sonra müstahil olarak zuhur eder ve
müstahil, müstahil olarak zuhur ettikten sonra vacip olarak zuhur eder."
"Ulûhiyet kendi içinde iki zıdda şamil
olmayı ve iki zıddı birlikte bulundurmayı gerektirir. Zıtlar bir ilahta
birleşmiş ve onda toplanmıştır. O onlardan ortaya çıkmıştır."
Puran Tilmiz, 12.12.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar, Tasavvuf;
Bir Düşünce Virüsü