"Çünkü otizm de içine kapanıktı. Otizmle ilişki kurmak için de otizmin
dilini öğrenmeliydik."
Otizm
Change.org
son bir yıldır farkına vardığım bir organizasyonun web sitesi. Kendisini
'dünyanın değişim platformu' olarak tanımlayan bir yapı. Değişmesini
istediğiniz bir konuda açacağınız bir kampanya ile sesinizi milyonlara
duyurmanız mümkün. Geniş bir elektronik posta ağı ile kampanyanızdan haberdar
edebileceğiniz bireyleri imza atarak destek vermeye davet edebiliyorsunuz.
Sesinizi duyurmak istediğiniz her konuda yetkili muhatabınıza bu şekilde
seslenebiliyorsunuz. Hangi ideolojiden olursanız olun, açtığınız kampanya hangi
mağduriyeti sone erdirecek bir değişim için olursa olsun sizin gibi düşünen
birileri mutlaka vardır.
Posta
kutuma en son gelen elektronik postada otizmli bir çocuğumuzun özel bir eğitim
kurumuna kabul edilmemesi üzerine başlatılmış bir kampanya duyurulmaktaydı.
Kampanya, Ozan Barış Şanlısoy ve tüm otizmli çocukların eğitim hakkı için STK'lar
ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın ortak hazırladığı Otizm(*) ile
Mücadele Eylem Planı taslağının yasalaşmasını sağlamayı amaçlıyor.
Kampanyada
100 bin imza aşıldı. Ozan'ın annesi Sedef Erken'in 2010'da kaleme aldığı
mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum. Sedef'in AİHM'e kadar uzanan mücadelesinin
arka planındaki hissiyatı benim yazabileceklerimin çok ötesinde olan bu metin
aktarsın. Hükümet, ilgili komisyonlar, tüm anneler ve anne adayları için bu
cümleleri hissetmeyi öneriyorum:
"...Yıllar sonra, hayatta
pek çok aşamayı geçtiğimi düşündüğüm bir dönemde, bildiklerimin büyük bir
sürprizle hayatıma giren oğlum Ozan’ın bana öğrettiklerin yanında ne kadar aciz
kaldığını fark edecektim. O doğduğunda, ilk on gün, nerdeyse 24 saat, başında
ağlayarak Allah’a “beni bu hediyeye layık görmesi için ne yaptığımı” sorup
durdum. İlk göz göze geldiğimiz andan itibaren bir daha hiç kopmayacak bir bağ
kuruldu. Yeni öğretmenimle böyle tanıştım.
Ozan sakin bir bebekti ama derin
bakışları vardı. Anlıyor ama itiraz etmiyor gibiydi. Onun derin bir kabulleniş
hali vardı. Ama bu sevdiği şeylere tutkuyla yaklaşmasını engellemiyordu.
Bildiğim, önem verdiğim şeylerin, mesela kariyerimin artık çok boş geldiğini
hissetmeye başladım. Bu arada dışarıdan kolay görünen annelik durumunun hiç de
sanıldığı gibi bir şey olmadığını anlıyor, 38 yaşında gelen bu acemilikle büyük
mücadele veriyordum.
Birlikte parka gittiğimiz günler
en güzeliydi. Bir ağacın altında o uyurken, ben kitap okuyordum. Uyandığında
kuşlar, bulutlar, çimen ve toprakla ilgileniyordu. İnsanlarla kurduğu iletişim
farklıydı, sanki ara sıra başka bir dünyaya gidiyor, yapayalnız bir evrende
yaşıyordu. Çok sessizdi. Hele de benim gibi çenebaz bir annenin bebeği için
fazla sessiz. Diğer çocukların görünce kendinden geçtiği oyuncaklara pek yüz
vermiyordu.
Önceleri belirgin olmayan, tam da
anlam veremediğim şeylerdi bunlar. Zamanla konuşmasındaki gecikmenin etrafta
bana sürekli söylendiği gibi “Erkek çocuktur açılır” türü geçici bir şey
olmadığını anladım. Bu süreçte “Sanırım aklımı kaybediyorum” diye düşündüğüm
gün çoktu.
Bazı tanışmalar zordur. 2008’in
Aralık ayında otizmle tanışmak da zor oldu. Önce çok korktum. Hayatımdaki pek
çok korku, bu büyük korkuyu görünce girecek delik aradı, kayboldu, gitti. Sonra
anladım ki “bozukluk” otizmi tarif etmek konusunda yetersiz bir kelime. Biraz
sancılı olsa da, bu durumdan da öğrenecek çok şeyler olduğunu gördüm. Öncelikle
ona dair hiçbir şey bilmediğimizi anladım. Çünkü otizm de içine kapanıktı.
Otizmle ilişki kurmak için de otizmin dilini öğrenmeliydik.
...Bazı bitkiler vardır sadece
güzel çiçekler açmaz şifa da verir. Benim oğlum da sanki bana böyle bir şifa
elini taşımıştı. Geçenlerde kardeşim “Abla sen eskiden agresif biriydin.
Şimdiyse o sinirli hallerin gitti tamamen değiştin” dedi. Haklıydı, eskisi
kadar kırılmıyordum kimseye. Artık herkesin kendince haklı olduğunu, aslında
herkesin sadece korktuğunu anlamıştım. Herkes bir şeylerden korkuyor ve kendini
korumak için de diğerlerini korkutmaya çalışıyor.
Sanırım bir zamanlar “uzaktan cesur”
olan ben, otizmden “gerçek cesaret” konusunda çok şey öğrendim.
Otizm bana elinde bir ateş topu
varmış gibi hissederken bile kızgın olmamayı, kendini hiç eğilmez bir ağaç
sanırken bile eğilmeyi ama kırılmamayı öğretti."
Daha ne
denilebilir, nasıl anlatılabilir? Hep birlikte el ele STK'lar ile TBMM ile ne
gerekiyorsa daha fazla harekete geçmek için ne gerekiyor başka?
Serra Karaçam, 23.21.2014, Sonsuz Ark,
Konuk Yazar, Medya Müfettişi
http://serrakaracam.blogspot.com.tr/2014/12/otizmle-tansan-anne-ve-changeorg.html
Otizm:
Otizm üç yaşından önce başlayan ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen bir rahatsızlıktır. Bu belirtiler otizmi, Asperger sendromu gibi daha hafif seyreden Otistik Spektrum Bozukluğu'ndan (OSB) ayırır. Otizm kalıtımsal kökenlidir ancak kalıtsallığı oldukça karmaşıktır ve OSB’nin kökeninin çoklu gen etkileşimlerinden mi yoksa ender görülen mutasyonlardan mı kaynaklandığı çok açık değildir.
Nadir vakalarda, doğum sakatlıklarına neden olan etmenlerle yakından bağlantılıdır. Diğer görüşlere göre ise çocuklukta yapılan aşılar gibi nedenler tartışmalıdır ve aşı kökenli varsayımların ikna edici bilimsel kanıtları yoktur. Yakın dönem araştırmaları otizmin prevalansını 1.000 kişiye bir ya da iki vaka olarak tahmin eder, aynı araştırmalardaki tahminlere göre OSB yaklaşık 1.000 kişide altı vakadır ve erkeklerde rastlanma oranı kadınlara göre 4,3 kat daha fazladır. Otizm vakalarının sayısı 1980’lerden beri oldukça fazla oranda artmıştır. Bunun nedeni kısmen tanı koyma yöntemlerindeki değişikliklerdir; gerçek prevalansın artıp artmadığı anlaşılamamıştır.
Otizm beynin birçok kısmını etkiler ama bu etkinin nasıl geliştiği çok iyi anlaşılamamıştır. Ebeveynler genellikle çocuklarının yaşamının ilk iki yılında belirtileri fark eder. Erken davranışsal ya da kavrayışsal müdahaleler çocukların kendine bakabilme yetisi ile sosyal ve iletişimsel yetiler kazanmasına yardımcı olabilir. Otizmin çaresi yoktur. Otistik çocukların çok azı erişkin olduktan sonra bağımsız yaşamakta, bunlardan bir kısmı bunda başarılı olabilmektedir. Bazılarının otizme bir çare aradığı, diğerlerinin de otizmin bir bozukluktan çok bir durum olduğuna inandığı bir otistik kültür ortaya çıkmıştır.
Otizm:
Otizm üç yaşından önce başlayan ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen bir rahatsızlıktır. Bu belirtiler otizmi, Asperger sendromu gibi daha hafif seyreden Otistik Spektrum Bozukluğu'ndan (OSB) ayırır. Otizm kalıtımsal kökenlidir ancak kalıtsallığı oldukça karmaşıktır ve OSB’nin kökeninin çoklu gen etkileşimlerinden mi yoksa ender görülen mutasyonlardan mı kaynaklandığı çok açık değildir.
Nadir vakalarda, doğum sakatlıklarına neden olan etmenlerle yakından bağlantılıdır. Diğer görüşlere göre ise çocuklukta yapılan aşılar gibi nedenler tartışmalıdır ve aşı kökenli varsayımların ikna edici bilimsel kanıtları yoktur. Yakın dönem araştırmaları otizmin prevalansını 1.000 kişiye bir ya da iki vaka olarak tahmin eder, aynı araştırmalardaki tahminlere göre OSB yaklaşık 1.000 kişide altı vakadır ve erkeklerde rastlanma oranı kadınlara göre 4,3 kat daha fazladır. Otizm vakalarının sayısı 1980’lerden beri oldukça fazla oranda artmıştır. Bunun nedeni kısmen tanı koyma yöntemlerindeki değişikliklerdir; gerçek prevalansın artıp artmadığı anlaşılamamıştır.
Otizm beynin birçok kısmını etkiler ama bu etkinin nasıl geliştiği çok iyi anlaşılamamıştır. Ebeveynler genellikle çocuklarının yaşamının ilk iki yılında belirtileri fark eder. Erken davranışsal ya da kavrayışsal müdahaleler çocukların kendine bakabilme yetisi ile sosyal ve iletişimsel yetiler kazanmasına yardımcı olabilir. Otizmin çaresi yoktur. Otistik çocukların çok azı erişkin olduktan sonra bağımsız yaşamakta, bunlardan bir kısmı bunda başarılı olabilmektedir. Bazılarının otizme bir çare aradığı, diğerlerinin de otizmin bir bozukluktan çok bir durum olduğuna inandığı bir otistik kültür ortaya çıkmıştır.