28 Aralık 2014 Pazar

SA1065/KY20-MEK6: Dizine Kadar Kana Bulan, Ama Haklı Kal

"Elindekini kaybetme korkusu başkalarının elindekini alma hırsına dönüşür."


'keşmir dağlarında yaşıyor sanal sultan
bir alay adam öldürüyor gündüzleri
uyuyor geceleri ama gördüğü kabuslarda saklanıyor ölüler
ve onu parçalayıp yiyorlar
bu yüzden bir gece uyanıyor çığlık çığlığa
ve uykusundan çıkagelen bir cellat gülümsüyor başucunda
diriler olmazsa ölüler de olmaz diyor sultan
ve anlaştık diye cevaplıyor cellat
geri kalanları da haklamalı ve artık onlar söz konusu olmamalı
anlaştık diyor cellat
bildiği tek söz budur onun
ve buyruğu yerine getiriliyor sanal sultanın
kadınlar çocuklar
kendi yakınları ve başkalarının yakınları
dana kurt yabanarısı ve uysal dişi koyun
namuslu babacan ihtiyar ve kanaatkar deve
tiyatroların kadın oyuncuları ve hayvanlar kralı
muz yetiştiricileri lafebeleri
ve horozlar ve eşleri tavuklar kabuklu yumurtalar
öldürülüyor tümü birden
ve kimse kalmıyor onları gömecek
şimdi böyle daha iyi diyor sanal sultan
fakat sen kal orada yanı başımda
ve öldür beni uyuyacak olursam tekrar'
jacques prevert

 Adam

Adam atına bindi ve gitti. Ölümün üzerine yürüdü adam. Savaşta ne kadarı kahraman ne kadarı kalleş olabilecekse o kadarı kahraman o kadarı kalleş oldu adamın. Elleri dirseklerine kadar kana bulandı adamın. Yüreği kara bir küf kokusu ile sırlandı.

Son boğazladığı adamın gözlerinde yakarma yoktu. Anlam yoktu. Telaş yoktu. İnsanı çıldırtan bir sükûnet gördü adam o son bakışta. Dizleri hafifçe titredi, hafif bir ürperme yaladı ruhunu. Aldırmadı adam, üzerinde durmadı, silkeledi üzerindeki kanı, yapışkan et parçalarını, tozu/kiri. Adam atına bindi ve gitti. Yaşamın kollarına doğru yürüdü adam tekrar.

Adam sonra gecenin karanlığında gece kadar kara bir kedi gördü. Son boğazladığı adamın gözlerini gördü kedide tekrar. Ruhunu o ıslak/üşüten ürperme yaladı. Dizleri titredi. Adam korktu. Korkusu önceleri siyaha bir nefret olarak çıktı ortaya. Adam siyah giyinmekten ürker oldu ilkin. Derken geceden korktu. Gölgeden. Bütün kedilerin gözlerinden. Sana aldırmayan, sana boş bakan, seni görmezden gelen her şeyden korkmaya başladı adam.

Adam savaştaymışçasına kalleş, daha da kalleş oldu zamanla.

Hayal gücü çok gelişti adamın. Akla hayale gelmeyecek şeyler kurmaya başladı. Havada bulutu kara gördü, ürktü, sevdiği kızın gözlerini gördü kara, ürktü, zamanla nereye döndü ise o anlamsızlığı, o aldırmazlığı görür oldu. Gittikçe yalnızlaştı, yalnızlaştıkça daha çok ürktü…

***
Sen

Sen korkarsın. Korkmalısın. Bütün duygular gibi korkunun da erdeme yatkın bir tarafı var. İnsanı insan kılan şeylerin başında gelir korku. Ama korku karnına gümlediğinde sen haklılığına dair inancını yitirmeyeceksin. Korku o zaman seni kahraman yapar. Ruhunu yalayan o ürperme seni adam kılar. Seni telaşsız, sakin ve haklı kılar. Ama korku bir esintilik ürpermeyi geçti ise, onu cebine koyup evine getirdi isen, sen artık haklı değilsin. Erdem gitmiştir senden artık.

***
Korku

Diğer bütün duygular gibi korkunun da büyümek, derinleşmek istidadı var. Ve korku büyüdükçe beraberinde birçok başka şeyde büyütür. Nefret büyür mesela, içindeki kara büyür, kuşku büyür, yalnızlık büyür, haksızlık büyür…

Elindekini kaybetme korkusu başkalarının elindekini alma hırsına dönüşür.

Paralelinde birçok şeyi de küçültür korku. Hayallerin küçülür mesela. İçindeki İNSAN olma potansiyeli küçülür.

***
Toplum

Bütün bunları birey için konuştuk ya, adamın içinde esen fırtınayı, bu nispeten tolere edilebilir bir şeydir. Etkileri nispeten dar bir çevrede hissedilir. Bir küçük vadi rüzgârıdır bu. Eser, kıracağı dalları kırar, kaldıracağı tozu kaldırır ve siner etkisi bir miktar yuvasındaki kuşa, taşlıktaki çiçeğe, camdaki kıza, sonra yiter gider zamanla.

Toplum ve daha büyük, daha sert organizmalar için bu kadar kolay değil korkunun yaratacağı travma. Yüzyılın başında ülkemizde yaşayan insan topluluğunun ruhunu titreten korku bir başka korkudur. 

600 yıla yakın bir süre boyunca oluşan, birbiri ile girift ve derinlemesine ilişkiler ağı ile mutlak bir asudelik kazanan, dönem dönem sarsılır gibi olsa da atlattığı her hengâmenin ardından daha da kavileşen bu insan topluluklarının güven ve barış temelli varoluşları son ve en büyük sarsıntıyı yüzyılın başında yaşamıştır.

***
Korkunun Kanıtları

Birinden farklı diller konuşan, farklı tanrılara inanan, aynı tanrıya farklı üslup ve tarz ile yakaran onlarca farklı insan topluluğu ilk defa kuşku taşıyarak, güvensizlik duyarak, beka endişesi yaşayarak uyandı sabaha. Tanımlı ilişkiler, üzerine bina edildikleri kavramlar bir anda tuz buz oldu.

Derdini paylaştığı komşunun düşman olabileceği ihtimali bir derin kuşkuya, giderek bir derin korkuya dönüşerek esir aldı baştan başa toplumu. Zamanla gelişen olaylar bu korkunun hiç de sebepsiz olmadığını gösterdi. Onlarca mikro milliyetçi akım bu kardeş toplulukları birbirine kırdırarak, bölerek, parçalayarak bizzat varlığına kast etti.

İrili ufaklı onlarca savaş ve çatışma, devasa insan topluluklarının mübadelesi ve tehciri gibi iç burkan savrulmalar, milyonları bulan kayıplar, trajediler bu derinden gelen korkunun gerçekten sebepsiz olmadığını gösterdi.

***
Korku'nun Kökeni

Millet korkmuş, ama bu korkusundan kahramanlık, sükûnet ve bilgelik kazanarak çıkmıştır. Millet gavurdan korkmuştur, namusunun ayakaltı olmasından, vatanının işgalinden, imanının çiğnenmesinden, yenilmekten korkmuştur.

Anadolu yaşadığı bu beka korkusunu kahramanlık yaparak, ellerini dirseğine kadar kana bulayarak alt etmiştir. Bunu yaparken haklı olduğunu bilmektedir. Sade, insanın karnına gümleyen, erdem doğuran bir korkudur bu. Savaşmış, kaybedeceklerini kaybetmiş ve yoluna gitmiştir. Tarlasına, çiftine çubuğuna. Korkuyu bu şekilde bitirmiş millet ve bir yeni güne uyanmıştır artık.

Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak

20 şubat 1921 de yazılan bu mısra Türkiye devlet aklının malul olduğu derin korkuların bir öngörü olarak ifadesidir adeta. Şair korkuyu görmüştür ve uyarmıştır: KORKMA! Korkma demektedir şair, vatanın ve üzerinde yaşayan iradenin çelikten yapısı bu korkuyu manasız kılmaktadır.

***
Korkan Devlet

Ama devlet korkmuştur. Korkmaya devam etmektedir. Korktukça yalnızlaşmış, korktukça korkutmuş, korktukça telafisi imkânsız hatalar yapmıştır.

Devlet korkmuştur. Korkusunu ceplerinde taşımış, korkusundan erdem çıkaramamıştır. Bu korkunun üzerine bir bina kurmaya kalkışmıştır. Bizatihi bu korku kendi haksızlığını doğurmuş, yalnızlığını beslemiş, her gece kocaman bürokratik aygıtı ile bu korkunun peşinden giderek korkusunu büyütmüş ve yer yer cinnete kapılmıştır.

Tekkesinde varlığı üzerine derin acılar çeken ve bunun acısını tespih tespih bir iniltiye dönüştürterek zikir eden dervişten korkmuştur. Bu korku ile cinnet halinde münzeviler asmıştır. Tekkeler basıp, dervişler kovalamıştır.

Vatanı için bir iyi şey yapmak arzusu ile yanıp tutuşan ve bu arzusunu slogana/eyleme döken delikanlılardan/talebelerden korkmuştur.

Sabahlara kadar kafa patlatıp insanlığa bir yeni yol önerme sancısı ile kıvranan ve bunun için kitaplar yazan yazardan korkmuştur.

Şairden korkmuştur mesela. Simgelerin arasında cılız aklı ile tehlikeler/tehditler aramıştır bu korku ile. Romanlardan/öykülerden korkmuştur.

Şarkıdan/türküden korkmuştur. Dilden/suskudan korkmuştur.

Bulgar’dan, Yunandan, Ermeni’den korkmuştur. Türkmen’den, Kürt’ten, Laz’dan korkmuştur.

***
Korku'nun Ölümü

Şimdi artık bir yeni sabaha uyanmış olan millet bu korkuyu tiye almaktadır. Millet, varlığının, gövdesinden çok daha büyük olduğunun gayet bilincindendir. Bu korkuların çizdiği sınırların birer heyuladan ibaret olduğunun farkındadır. Tarlaya karga kovsun diye dikilen korkuluklar olduğunun farkındadır. Şimdi kendisini yönetsin diye başa çıkardığı derin aklının da bunları fark etmesini beklemektedir. 

Tıpkı şairin dediğini seslenmektedir vadiden yukarı:

KORKMA SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN AL SANCAK
SÖNMEDEN YURDUMUN ÜSTÜNDE TÜTEN EN SON OCAK


Mustafa Ekici, 28.12.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 



Seçkin Deniz Twitter Akışı