28 Aralık 2014 Pazar

SA1067/KY22-AB2: Galatasaray mı, Aksaray mı?

"Alakalı alakasız her şeyi topa tutacağız derken…"


Takım tutmadım; tutanlardan da nefret ettim. Faşizmin en kötü halini hissettim hep taraftar vurgularında. Erkek akrabaların çok olmasından mıdır nedir, küçüklüğümden beri de böyledir.

Tek kanallı TV’lerin olduğu dönemlerde evlerde sıkıntı yoktu. Kanallar çoğalınca önce elimden çizgi filmlerimi, sonra belgesellerimi ve heyecanlı sinema filmlerimi çaldı futbol. Bu yüzden en başta TV’yi işgal ettiği için kızdım futbola. O zamanlardan sonra da pek geçinemedik zaten kendisi ile.

Biraz büyüyünce ülkede başlayan feminizm akımından futbol sıyırdı ve korudu biraz erkeklerimizi. Bakın bu konuda hakkını vermek lazım futbolun. Mağaralarında rahatlıkla avaz avaz bağırabilme haklarını, sadece o güne mahsus olmak üzere böyle elde etti erkekler.

Gol atılınca, ellerini yumruk yaparak kollarını açıp zıpladılar, koltuklardan fırladılar.

Gol yiyince de koltuğu yumruklama yada rahat rahat küfredebilme yetkisini futbol sayesinde kazandılar kendi mağaralarında.

Toplu halde beraber maça gittiklerinde de, beraber ava giden mağara erkeklerinin ritüeline dönüştü gözümde bu durum.

Ha, diyeceksiniz ki şimdi.

Biraz abartıyor musun ne?

Ama inanın ne feministim ne de futbol severim. Bu noktada toplumun kapsamlı bir check-upla iyi bir ruhsal tahlile ve tedaviye ihtiyacı olduğunu ciddi ciddi düşünenlerdenim üstelik.

Hem kadın açısından hem de erkek açısından.

Çünkü zaten spor yapmayan, evde de yerinden kıpırdamayan toplum erkek modelinin haftada bir maça gittiğinde ayağını ciddi anlamda sakatlayanlar gördüm çevremde. Altı ay kolu-ayağı alçı ile dolaşan insanlar birikti evlerde.

Bu zamanlarda kadınlarsa Zuhal Olcay dinlediler evlerinde.

"Yalnızlığım bugünüm, yarınım?.. "

Yarın olduğunda baktı kadın yalnız duramıyor. Mağarasının eriyle beraber maçlara gitmeyi çözüm olarak gördü kendine.

Bir grup erkek taraftarın hoşuna da gitti tabi ki bu durum. Haliyle küfür azalır, kendileri de uslu dururlardı belki maçlarda.

Ancak iş tuttukları takımların lig zaferleri ile sonuçlanınca,düğün konvoyuna dönüştü kutlamalar. Sevinçten silahlar attılar havalara, yaralananlar olsa da üstelik tınmadılar.

Ama kadınlar da vardı artık kutlamalarda. Mecburdular gövde gösterisine, beyliklerini şiddetle kanıtlamaya ve kadınlardan daha iyisini yapabildiklerini ispatlamaya.

Toplumda bu kadınları zaten anlayamadığım gibi, akıl da veremedim hallerine.

Takımın bir tanesi Cumhurbaşkanlığı Sarayını ziyaret etti geçen günlerde. Bu duruma bozulanlar oldu sosyal medyada; tweetler atıldı.

40 yıldır tuttukları takımı tutmayacaklarmış artık.

Galatasaray mı? Aksaray mı? Tercih etmek zorunda kalmışlar.

Çok üzüldük taraf seçmek zorunda kalmalarına. Bir de ofsayta düşselerdi, ne olurdu ki halleri.
Hak etmedikleri halde, bir penaltı hakkı versek. Fikirlerini değiştirirler mi?

Yoksa bu takım tutma güdüsü, saray tutma güdüsüne mi döndü dersiniz.

Pavlov anlamsız zamanda anlamsız bir konuda zilini çaldığında, deneklerin anlamsızca şartlandığı  refleks durumuna dönüştü bu halleri.

İyileşmeleri için psikologa götürsek?…

İlk etapta reçeteye milli takımı tutmaları gerektiğini yazar eminiz. Sağlıklı toplum için sağlıklı tedavi şarttır şüphesiz.Yoksa hasta hasta takım zaferi kutlamaya dışarı çıkılmaz, bilirsiniz.

Kesin tedavisi pek yoktur bu anlamsız durum taraftarlığının da.

Alakalı alakasız her şeyi topa tutacağız derken…

Tavşana kaç tazıya tut denmez. Spor olsun diye de spor izlenmez ki.

Oysa ki sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.

Hepimiz biliriz.


Azize Bahtiyar, 28.12.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar



Seçkin Deniz Twitter Akışı