29 Aralık 2014 Pazartesi

SA1069/MEY28: Öğretmenlere Tavsiyeler: Öğretmen Merhametli Olmalıdır

"Her stratejinin zarar kaydı olacaktır, ama emin olun öğrencileri kazanacak, derslerimize bağlayacak her strateji kendi kayıplarından kat kat fazla kazanç sağlayacaktır herkese..."


Elinizde bir güç olsa, sizin yapabileceğiniz herhangi bir şeyle mutlu olacak onlarca insan olsa, o gücü nasıl kullanırsınız?

Bu soruyu kendime sormuştum, ama bu mesleğe başladığımda değil; öğrenci iken. Üniversite son sınıfta, yaklaşık on yıldır yardımcı doçentlikten doçentliğe geçememiş, üniversitedeki egemen siyasî baskının kıskacında denge noktalarını kaybetmiş, Eğitim Fakültesi Matematik Bölümü'nün tek akademisyeni olan öğretim üyesinin vermediği beş puanla yaşadığım bir yıllık stres süresince sormuştum kendime.

Beş soruluk sınavın üç sorusunu büyük bir özgüvenle, önlü-arkalı üç kağıda cevaplamış ve bana yeter diyerek diğer sorulara bakmamıştım bile. Bir soru iki sayfa sürüyordu. Sınavdan da erken çıkmıştım, kağıdı verdikten sonra kapıdan çıkıyorken aklıma gelmişti o dehşetli ihtimal. Acaba demiştim, ön sayfadan arka sayfaya geçerken, payla beraber paydayı da arka tarafa taşıyarak mı teoremin ispatını tamamladım, yoksa paydayı unuttum mu? Pay ve payda tam olarak bir satır uzunluğundaydı. 

Kompleks Analiz'de bir teorem...

Sınav süresinin bitmesini sabırsızlıkla beklemiştim. Dört dönüyordum sınıfın dışında. Kalmam demek, ikinci dönemde muhtemel bir derse takılmam ve her iki dersle okulu bir yıl daha uzatmam demekti. İkinci dönem boyunca tedirgin olacak ve bir tek dersten bile kalmamak için çabalamak zorunda kalacaktım.

Sınav bitti ve Hoca odasına doğru gitti. Ben de peşinden. Durumu anlattım, kağıda bakmak istediğimi söyledim. "Bakalım" dedi; baktık. Ben paydayı arka tarafa geçmeyi unutmuşum ve ispatı öyle tamamlamışım. Artık yapacak bir şey yoktu; altmış puan alamayacaktım ve kalacaktım. 

Hoca, kağıda şöyle bir baktı ve "Teoremi bildiğin belli, dalgınlıkla unutmuşsun paydayı, ama..." dedi. "Ben bu kağıda 60 puan vermem, versem versem 55 puan veririm"

Hoca'ya sakince bakmıştım ve şöyle demiştim: "Son sınıfım ve  tek dersten kalıyorum Hocam?" O da hiç istifini bozmadan, "Olabilir" demişti. "Teşekkür ederim" demiş ve odasından çıkmıştım. 

Aynı Hoca ikinci dönem de Kompleks Analiz'i geçtiğim halde DOS dedikleri Bilgisayar dersinden beni bütünlemeye bırakmıştı. Yani ikinci dönemin sonuna kadar yaşadığım stres sonuç vermişti, bütünlemede Bilgisayar dersinden geçemezsem bir yıl uzayacaktı okul. Her dönemden bir ders, toplamda iki dersle bir sürü masraf ve gecikmiş bir hayat.

Sınıfa kucaklayarak bir bilgisayar bir de klavye getirirdi, elli kişi uzaktan bakardık; o algoritmalar falan yazardı, herkes ezberlerdi. Geçmek için ezberlemiştim ben de algoritmaları... ama bir tek satırı, bir tek komutu yanlış yazdığında sorunun tamamı gidiyordu. Çünkü; hangi komut ne işe yarar uygulayıp öğretmiyordu, algoritmanın aşamalarını izleyemiyorduk.

O yaz bir bilgisayar bulup tüm algoritmaları yazıp çalıştırmayı öğrenmiş ve girdiğim bütünleme sınavında yüzlük kağıt vermiştim. Gerçi Hoca yüz yerine seksen beş vermişti, ama geçmiş ve tek ders sınavına girme hakkı elde etmiştim. Geçen yıl kaldığım ders için bir yıl sonra Eylül'de Tek Ders Sınavı'na girmiştim.

Hemen hiç çalışmadan, sadece yüzüne bakarak Kompeks Analiz'den sınava girdiğimde, benle ve sınıf arkadaşlarımla beraber aftan yararlanmış sekiz yıllıklar da vardı; sınıf doluydu. 

On soru sormuştu, bir tanesi ikinci dönemin konularındandı. On sorunun onunun da cevabını biliyordum. Ama itiraz ettim; "Bu soruyu soramazsınız" dedim. Çaresiz kaldı, "Onun yerine istediğiniz bir soruyu yazıp cevaplayın" dedi.  "Hayır" dedim. "Sizden iyilik istemiyoruz, soruyu tahtaya yazın, hepimiz cevaplayalım" 

Sınıf homurdanmış ve bana kızmıştı. Dönüp onlara da kızdım: "Ne arıyorsunuz siz burada, kaç yıllıksınız? 

Soruyu tahtaya yazdı ve ben iki saatlik süresi olan sınavı yirmi dakikada bitirip kağıdı Hoca'ya verdim. Kapıdan çıkarken arkamdan seslendi: "Evladım, bu son şansın, niye erken çıkıyorsun?" "O sizin sorununuz değil, sizi ilgilendirmez" diyerek tersledim ve sınıftan çıktım.

Yine yüzlük kağıdıma yüz vermemiş, seksenbeşte bırakmıştı. Elliyle geçiyordum... Kızdım hakkımı tam vermediğine ama... Haziran'da alacağım Diploma'yı Eylül'de aldım. Bahçede durup Fakülte Binası'na bakarak neler söylediğimi hiç unutmam...

Mesleğe başladığımda da merhametsiz bir güç sahibinin sebep olacağı faciaları biliyordum ve yirmi bir yıl boyunca bunu düşünerek not verdim öğrencilerime.

Az önce dokuzuncu sınıflardan birinin ikinci sınav kağıtlarını okudum ve e-okul'dan sisteme girdim. İkinci sınav sonuçları, zümremizin ilkesiz tutumu sayesinde berbattı. Sorular kaprislere kurban gitmiş ve öğrencilerin sekiz yıllık temel eğitimden getirdiği yetersizliklerini yüzlerine sert bir şekilde vuracak bir stratejiyle hazırlanmıştı. Arkadaşlara göre işi sıkı tutmak gerekiyordu ve öğrencilerimizi zorlamalıydık...

Eğitim psikolojisi ve sosyolojisinden habersiz fen-edebiyat mezunu meslektaşlarımla uzun yıllardır mücadele ediyorum, hem kendilerini geliştirmiyorlar hem de çok acımasızlar ve eğitimci perspektifinizle önerdiğiniz stratejilere karşı duruyorlar. 

Haklı olsalar neyse, ama her seferinde idarecilerden işittikleri azarla eksen değiştiriyorlar. Eleştirdiğim davranışlarından pişmanlık duyduklarını belirterek, "Haklıymışsın" dedikleri halde bu söylemleri davranışa dönüşmemiş olduğu için tekrar başa sarıyorlar. Çünkü meslekleri öğretmenlik değil, devletin onlara bahşettiği ve tepe tepe kullandıkları öğretmenlik hakkına saygı gösterip kendilerini geliştirmeleri beklendiği halde kasılıp duruyorlar ve öğrencilerini kastıkları gibi, meslektaşlarını da kasıyorlar. İstisnaları elbette var, ama bu da genel  durumu değiştirmiyor maalesef.

2014-15 Eğitim-Öğretim Yılı'nın dokuzuncu sınıfları yirmi bir yılda gördüğüm en özelliksiz sınıflar. Bu doğru; ama yapabileceğimiz çok şey var. Bir dönem boyunca herkesi uyardığım halde, aldığımız tedbirler yeterli olmadı, çünkü herkes eski alışkanlıklarıyla dokuzlarda temel davranışları kazanılmış olarak görmek istiyordu.

Denklem bile çözemeyen, sayı kümeleri arasındaki farkları bile bilmeyen ve en acısı gün içinde öğrendikleri her şeyi o gece unutup ertesi gün okula gelen öğrencilerimiz var; maalesef durum bu. Ama durum bu diyerek, sistemin, toplumun, ailelerin tüm yükünü bu ondört-onbeş yaşındaki çocukların ruhuna boca edemeyiz. Eskisi gibi bir değil, iki değil, üç değil böyle öğrencilerin sayısı; artık sınıfların tamamı böyle.

Ezberleyerek geldikleri bugüne hazır değiller ve eğer biz acımasız davranırsak asla hazır olmayacaklar ve birer birer dökülecekler. Yanlış yetiştirilmişler çünkü; her öğretmen başından savmış onları; sınavdan önce çözdükleri sorulara eş sorular sorarak ya da  bol bol performans-proje notu vererek geçiştirmişler. Şimdi önümüzde büyük bir sorun var; bu çocuklar için ne yapabiliriz?

Gün içinde, diğer dokuzuncu sınıfın yazılı  kağıtlarını okumaktan dolayı yaşadığım kızgınlık az önce performans notlarını girdikten sonra geçti. Meslektaşlarımı aşamadım, ama elimde bir güç daha vardı; adil bir dağılımla performans notlarını verdim; eğer bu gece akıl edip e-okula girerlerse bir kısmı gece huzurlu bir uyku çekecek ve biliyorum ki çoğu ikinci döneme kararlılıkla girecekler. 

Onlara değişmeleri için gerçek bir fırsat veriyordum. Bugüne dek bu fırsatı kullanmayan çok az öğrencim oldu.

Meslektaşlarıma tavsiye ediyorum; yeni nesil sorumluluk duyguları aileleri, öğretmenleri, toplum ve devlet tarafından çalınmış bir nesil, onlar için özel stratejiler belirleyin ve ısrarla bu stratejilerinizi uygulayın, gerektiğinde teknik ve yöntem değiştirin; göreceksiniz başarılı olacaksınız.

 Onlara sorumluluk duygusu ile tanışmaları için de fırsat vermemiz gerekiyor. 

Elimizde bir güç var; bu gücü israf etmeden, suistimal ettirmeden kullanabiliriz. Bu gücü öğrencilerimizin lehine, onlarla pazarlık yaparak kullanabiliriz.  Nihayetinde kazanan biz olacağız, çocuklar ve aileler olacak, toplum olacak, yanlış stratejiler izlese de devlet olacak. Her stratejinin zarar kaydı olacaktır, ama emin olun öğrencileri kazanacak, derslerimize bağlayacak her strateji kendi kayıplarından kat kat fazla kazanç sağlayacaktır herkese...

Lütfen merhametinizi dar düşüncelerde kaybetmeyin. Âdil olun ve terazinizi geleceği de düşünerek kullanın. İşiniz kolay değil, ama zorlaştırmamak da sizin elinizde.


Mustafa Eyyüboğlu, YirmiDokuz Aralık İkiBinOnDört – Yirmisekiz


Seçkin Deniz Twitter Akışı