4 Ocak 2015 Pazar

SA1077/KY22-AB3: Charlie’nin Büyülü Ekmek Fabrikası

 "2012 yılı verileriyle bir hesaplama yaptığımızda otomatik olarak fırınlarda çalışacak en az 21 bin büyücü kadrosuna ihtiyaç var."


Ekmeği seven toplumuzdur. Toplum olarak fırınlar çoğalıp, fabrikasyon ekmekler artınca, maalesef unuttuk ekmeğin ne zahmetlerle üretildiğini haliyle. Evlerde ananelerin, babaannelerin geceden mayaladıkları hamur sabah kuzinelerde, ocaklarda pişirildiğinde o muhteşem kokuya uyanmak olduğu hatırlanır, hayal meyal bizim nesilde.

Bu nedenledir ki ekmek yapmak, üretmek,  pişirmek en meşakkatli işlerdendir toplum zihninde. Ve ekmek Kuran’dan sonra gelen en kutsal şeydir toplumumuz nezdinde.

Yeminlerimize kadar girmiştir. Kuran’dan sonra, “Ekmek çarpsın ki !” diyerek başlarız ahdetmeye inandığımız her şeye. Ve herkes bir tarafından tutunduğu hayatına devam eder ekmeği ile.

Ekmeğini çıkarır, ekmek kapısıdır, ekmek kavgasıdır, ekmek parasıdır ya da ekmek elden su göldendir. Varlığına ya da yaşama sarılma biçimine göre şekil değiştirir, ekmekle ilgili kavramı. Hayatta olma süreci ekmeğine göre dizayn edilir çünkü.

Ekmeği her şekilde her zaman her daim kutsaldır kısaca.

Ekmek sadece siyasete girince ya da alet olunca nedense durum farklı duruyor biraz. Bu haller muhaliflerin altı okundan biri olan, laik olma ilkesine aykırı mıdır bilinmez.

Ülkemizde Gezi olaylarından beri her şeye bir karşı olma modası var, malumunuz. Karşı olma modası tutmayınca da senaryoyu ekmeğe bağlama durumları.

Rüyaları gerçek olmayınca uykudan ekmek senaryosu ile kalkanları incelemekte fayda var biraz. Başta tek partili siyaset dönemlerimizin karne ile ekmek alındığı günlerinden kalma, travma genetiği midir bilinmez. 

Ülkemize son iki yıldır muhalefetin yaşattığı ekmek senaryolarına kısaca bir göz atalım hep beraber.

1- Gezi sırasında Yeryüzü sofraları adı altında kurdukları cadde iftarlarında, kardeşlik adına...
   “Bira resimleri yanında ekmek yiyerek, gazetelere pozlar verdiler.”

2- Devamında küçücük çocukları çatışmalara sürerek ölümlerine sebep olarak, bahane uyduran masallar yazdılar.
  “Ekmek almaya giderken öldü”

3- Sonraki senaryoda Cumhurbaşkanlığı adayı için belirledikleri çatı adayı ve sloganı ortaya çıkıverdi birden.
 “Ekmek için Ekmeleddin İhsanoğlu.”

4- Son zihin tokatlayan sahne senaryosu ise, Birleşik Krallık'da Hull Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde doktora eğitimini tamamlayan üstelik Zirve Üniversitesi'nde Misafir Öğretim üyesi olarak Siyasal İletişim dersleri verdiği yazan Önder Aytaç’tan geldi. İfadeler okuduğumuz gazetelerde aynen şu şekilde yayınlandı.

“Bir belediyenin Halk Ekmek'te çalışan 1 dostum anlatıyor; Her gün dışarıdan birileri geliyor ve hamurların yapıldığı bölüme gidiyorlar. Bu adamlar ne yapıyorlar diye gizlice beni görmedikleri yerden baktığımda hamurlara büyü yapıldığını fark ettim. Sanıyorum bu insanlar her gün gelip hamurlara unlara acem-i büyü vb. melanetler yapıyorlar. Demek ki bu hain herifler toplumdaki fertleri etkisizleştirmek için aldığımız ekmek et süt vb gibi ürünlere 1 şeyler yapıyorlar. Bu yüzden de aldığımız ekmek et süt gibi ürünleri bildiğimiz ve güvendiğimiz yerlerden almalıyız diyor bu konulara kafa yoran 1 dostum. Farz et ki yazdıklarımı anlatabildim. Ya anlatamadıklarım? Ya yazıp yazıp sildiklerim? Ya yazamadıklarım? Hain 1 sarmal örmüş acem iti beşeri.”(1)

Devamında ekmekle alakalı hangi senaryo gelir, bilemeyiz. Ancak Birleşik Krallıkta bir üniversitede Siyasal Doktorasını tamamlayan ve üstelik bu konuda iletişim dersleri verecek nitelikte bir kişinin yukarıdaki açıklamaları yapıyor olması haliyle düşündürüyor medyayı günlerce.

Paris’te ekmek kıtlığının çok fazla arttığı, halkın şikâyetlerinin çoğaldığı Louis’nin taç giyme töreni sırasında Marie Antoinette’ in şunu söylediği iddia edilir:

 "Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!" (Qu'ils mangent de la brioche.) sözü geliyor insanın aklına.(2)

Kafayı ekmek ve senaryoları ile yemiş olanların alabilecekleri yığınla pasta olabilir. Ancak geçim derdinde olan halkın ucuz ekmek alması için proje olarak başlayan, zamanla gelişip çoğalan ve yayılan bir proje olan halk ekmeğe, büyü yapıldığını düşünmek bir siyasal bilimci için ilginç bir teori olmalıdır ki. 

Bu zihniyetle düşündüğümüzde karşımıza şöyle bir tablo çıkıveriyor otomatik olarak.

Ülkemizde Bursa’da yapılan 'Unlu Mamuller Teknolojileri, Fırın ve Pastane Ekipmanları Fuarı' 
tanıtım toplantısında konuşan Türkiye Fırıncılar Federasyonu Genel Başkanı Halil İbrahim Balcı 2012 de bu ülkede 21 bin kayıtlı fırın olduğunu söylüyor. (3)

2012 yılı verileriyle bir hesaplama yaptığımızda otomatik olarak fırınlarda çalışacak en az 21 bin büyücü kadrosuna ihtiyaç var. Buna gündüz ve gece vardiyalı çalışan fırınları da eklediğinizde en az üçte biri kadarda vardiyalı çalışacak büyücüye ihtiyaç doğuyor.

Toplamda en az 28 bin büyücü kadrosu içinde devlette yer açılmış oluyor. Tabi ki her büyücünün büyüsünün tutmadığını da düşünürsek, ülke genelindeki oy oranlarını düşündüğünüzde geriye kalan halkın % 48’inin neden büyülü ekmekten etkilenmediğini ve ülkenin siyasi ortalama gerçeğini anlamış oluyoruz.

Marie Antoinette’ in ekmek kıtlığından haberi olduğunda şöyle not aldığı söylenir.

"Kendi bahtsızlıklarına rağmen bizlere böylesine iyi davranan bu insanları gördükçe, onların mutluluğu için kesinlikle daha sıkı çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.(2 )

28 Mart 2013 tarihli Hürriyet Gazetesinin verdiği haberde “Ekmek İsrafı ve Tüketici Alışkanlıkları” araştırmasından derlenen bilgilerine göre günlük yaklaşık 6 milyon, yıllık ise 2 milyardan fazla ekmek israf ediliyor. İsrafın ülkeye ekonomik yükü ise ekmeğin 2,80 lira olan kilogram fiyatından hesapla, yıllık 1 milyar 546 milyon liraya denk geliyor.(4)

Her aklı başında, orantılı zekâya sahip, yardımsever, sosyalist, milliyetçi veya Zekât ibadetini farz sayan Müslüman olan vs. her insan; bu kadar çöpe giden ekmeğin ziyan edilmemesini ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması gerektiğini bileceğinden ve isteyeceğinden şüphemiz yok.

İster büyülü olsun, ister büyüsüz. Yeter ki israf olmasın, yazıktır günahtır.

Can sıkıntısından bunalan Marie Antoinette' in arkadaş çevresindeki gündelik sohbetlerin entelektüelikten çok uzak ve sığ olduğu komedyadan şarkılar, nükteli sözler, en seçme skandallar ve dedikodulardan ibaret olduğunu ve ciddi ve düzeyli bir sohbetin yasaklandığı anlatılır yardımcısı Madam Campan' a tarafından.

Kraliçe Marie Antoinette zamanında ülkedeki ekonomik krizi çözmek için kral "Soylular Asamblesi" i toplasa da bu toplantıdan hiçbir sonuç çıkmaz. Bastil Hapishaneli senaryoda halk Fransız Devrimine doğru giden tarihe doğru yola çıkar.(1)

Ülkemizde bu tarihin paralel-simetrik yansıması yaşansa da…

Soylular Asamblemizin halk için yazdığı ekmek senaryolarının halen bitmeyişinden şunu anlıyoruz ki, kurgular halen devam ediyor.

Filmini izlediyseniz ya da kitabını okuduysanız bilirsiniz. Charlie’nin Çikolata Fabrikasında çalışan Umpa Lumpalar, 44 santimetre boyunda olan garip saç kesimli küçük insanlardır. Wonka onlara fabrikada çalışmaları karşılarında kakao çekirdekleri verir. Kitabın ilk baskılarında Umpa Lumpalar Afrika'da yaşayan pigmeler olarak anlatılır. Bu olay tartışma ve eleştiriye neden olduğundan değiştirilir. Kitabın daha sonraki baskılarında, onların beyaz deri ve altın saça sahip olduğu yazar.(5)

Charlie’nin Büyülü Ekmek Fabrikası senaryosunda orada çalışan Umpa Lumpalar büyücü müdür? Afrika’da yaşayanlar Pigmeler midir, yoksa beyaz deri ve altın saça mı sahiptir acaba? Afrika’da yaşayanlar olsalardı, bu kadar ekmek senaryosu çıkmazdı sanırız.

Bildiğimiz ve izlediğimiz hikâyenin ekmek, pasta senaryosunda Bastil hikâyesi devriminin tutmadığı ve devrimin halktan saraya, saraydan halka olarak doğru orantılı olduğudur. Her büyülenmiş halk ekmeği yiyen zeki, çalışkan, asil yurdum insanı da bunu gayet iyi bilir.

Soylular asamblesinin can sıkıntısından daralan Marie Antoinette sohbetlerini dinlemek ülke gündemini boşuna meşgul ederken…

Pasta payında halkın fikirlerinin olduğunu geçte olsa elbette anlamak zorunda kalacaklardır.

Ekmeğine yağ sürmek isteyenler tarafından halk ekmek için yola çıkan ihtiyaç sahibi insanların bu kadar rencide edilmelerini, orantılı zekâ sahibi olduğunu iddia eden halk kütlesi hayranlarımız biraz mantığa davet etse...

"Yeter artık biraz durun. Fazla ekmek senaryosu sizi obez yapar," dese.

Gündem daha mantıklı konularla dolmaz mı, dersiniz.


Azize Bahtiyar, 04.01.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar



Bakılacak Yerler:









Seçkin Deniz Twitter Akışı