"Daha çok döngü, daha çok doğru bilgi gerektiriyor. Her döngü, doğru
bir dolanım tamamlandığında insana çok daha büyük bir bakış açısı kazandırıyor."
Onu bir kalabalıkta gördüm. Bir ağaca yaslanmıştı. Gözleriyle her yere bakıyor gibiydi; üzerinde siyah bir deri mont, montun içinde koyu-açık gri çizgili bir gömlek, siyah bir kot pantolon ve siyah bir deri bot giymişti. Montun yakaları kalkıktı. Gözlük camları organikti ve güneşten kararmışlardı. Hafif kırlaşmış ve azalmış saçları simsiyahtı ve dalgalıydı. Hava biraz soğuktu ve gün akşama doğru hızla yol alıyordu.
Bu adamın düşlerini de bilmek istediğimi fark ettim, ama şimdilik düşüncelerini merak etmem yeterliydi. Yaslandığı ağacın dallarına doğru süzüldüm ve ağaca yaslandığı yerin az yukarısında kulaklarımı zihnine dayadım... O kadar çok hızlı düşünüyordu ki... Anlatıyorum hatırladıklarımı...
Şöyle diyordu kendine:
"Gündüz veya gece fark etmiyor; zihnimin
tartıştığı konuları birbirinden ayırmaya çalışsam da başarılı olamıyorum. Sonra
kalabalıkların arasında ıssız bir şekilde dolaşan dikkatimin yakaladığı bir
ayrıntıdan yola çıkıyor ve tekrar o küresel ya da evrensel bütünlüğe, o
bütünlüğün bütün parçalarına yapışan gerçeği görüyorum karşımda. Başarılı
olamama nedenimi o zaman daha net bir şekilde fark ediyorum. Ben nasıl evrenin
bütün bileşikleri olmadan var olamıyorsam, varlığıma dokunan herhangi bir ayrıntı da tersinir
olarak aynı yolu izliyor ve evrensel bütünlüğe giden patikalarda yorgun argın
ilerken her seferinde aynı sonuca ulaşıyorum; Hiçbir şey bir diğer şeyden
bağımsız değil.
Çözümsüz gibi duran bu döngüde geçmişte ve şu
anda benim gibi daha kaç kişinin dolanıp durduğunu bilmiyorum; ama benzerlerimin
her birinin yaptığı tüm gezintiler insanlığa yeni bir keşif olarak yansıyor. Henüz
bir şey keşfetmiş değilim. Belki keşfettiğim şu döngünün adını koymayı
başarabilirsem, insanlığa bırakacağım bir şey kalacak geride. Ya da abartıyorum;
tüm insanlar gibi sıradan, doğumla ölüm arasında kesintisiz ilerleyen çizide
herkes gibi karmaşık şeyler düşünen biriyim. Herkes bildikleri ile kendi
döngülerinde yol alıyor ve aldığı her yol sonucunda, tıpkı bir dünya gezgini
gibi, kendine deneyimler biriktiriyor. Bilmiyorum.
Bir insanın davranışlarına yansıyan
düşüncelerini gördüğümde, hangi döngüleri tamamladığını ya da yarım
bıraktıktığını anlayabiliyorum. Toplumdan soyutlanmış isimlerin kendi
döngülerini ürettiklerini düşünürdüm eskiden, ama şimdi döngülerin onları
büyülediğini ve toplumdan kopardığını söyleyebiliyorum.
İnsan döngülerinde çok aktif bir varlık değil
gibi görünüyor; ama her döngü, kendi derinliklerini ya da yükseltilerini, en
azından temel kavramlara, en alt düzeyde bilgi birikimine bağlı olarak seçtiği
insanlara göre daha da derinleştiriyor ya da yükseltiyor diye düşünüyorum. Her
döngü tohumlarını yeşereceği bir toprağa ekmeyi seviyor. Tam tersi de mümkün;
eğer iradenin etkisini önemser ve öne çıkarırsak iradenin seçtiği temel bilgi
alanlarında aldığı yol zihnin gireceği patikaları belirliyor, diyebilirim. Yani
her arayışçı kendi döngüsünü kendisi seçiyor; bunun için öncelik sıralaması
yapmış olması yetiyor.
Herhangi bir döngüye girmiş olan birinin, bilgisine sahip olmadığı herhangi bir evrensel komplekse odaklanması mümkün
değil. O halde evrensel bütünlüğe ulaşan her yol, kendi yeterlilik
standartlarına uyan bireyler için uygun; diğerleri için değil diyebilirim. Eğer
evrensel bütünlüğün kendi standartları olmasaydı evrenin sırlarına yönelik her
döngü yolculuğu herkesi bilge yapabilirdi; aynı şekilde her yetkin ve yeterli irade
evrensel döngüler olmasaydı gidecek bir yer bulamayacaktı.
Çözümlediğim bu duruma göre döngü, yol ve yolcu
varken mümkün; evet bu gerçeğe daha yatkın duruyor. Öyle olmasaydı Ay'ı gören
bir çocuk olmayacaktı ya da çocuğun görebileceği bir Ay olmayacaktı. Ay'a
ulaşmak isteyen bir çocuğun astronomi yolculuğu başlamayacak ve insanlık o
çocuğun döngülerinden elde ettiği verilerden haberdar olamayacaktı. Çocuğun
seçimlerinin mümkün olması, çocuğun o seçimlerden evrensel döngüye girecek
olanı seçmesini de çocuğun iradesine bırakmasını gerektiriyor. Çünkü; Ay'ı
gören her çocuk Ay'ı keşfetmek düşüncesine sahip olmuyor. Ki; Ay, "Ben
varım bana ulaş" da demiyor hiçbir çocuğa; öylece var olduğu gibi duruyor.
Birden fazla döngüyü tamamlamış olan insanların
dikkatlerine bulaşan her şeyi çok daha kolay tekniklerle evrensel bütünlükle
ilişkilendirmeleri, tarihteki bilgi akışının ne kadar önemli olduğunu da
hatırlatıyor bana; tabi burada kastettiğim doğru bilgi. Her neye dair olursa
olsun doğru bilgi. Zaten herhangi bir döngüyü tamamlamış olan bir insanın doğru
olmayan bilgiyi kendisinden sonrakilere iletmiş olması beklenemez.
Beklenemez, çünkü bütün ısrarlara rağmen bu
mümkün olmamıştır; insanın özgür iradesinin kontrolündeki zihni yanlışı
onaylamamak üzere programlanmıştır ve yanlışla donanmamış her yeni çocuk bu
özgürlüğe sahiptir. Taştan yontulmuş heykellere tanrı diyen bir algıya yönelik
eleştirilerini yıldız, ay, güneş gibi ulaşılmazlığı simgeleyen nesnelere yönelttiğinde,
onları da aşan ve onları da yaratan, yaratılmamış ve benzersiz bir Tanrı olması
gerektiğini fark ettiğinde İbrahim henüz bir çocuktu. Yanlış bilgi onun kişisel
döngüsüyle evrensel bütünlüğe ulaşmasını engelleyememişti.
Daha çok döngü, daha çok doğru bilgi gerektiriyor. Her döngü, doğru
bir dolanım tamamlandığında insana çok daha büyük bir bakış açısı kazandırıyor.
O yüzden rastgele söylenmiş bir sözün ait olduğu zihinsel uzayı olduğu gibi
yansıttığını düşünebiliyorum. Şeylerin diğer şeylerle ilişkisini izleyebiliyor
ve geçici sonuçlara ulaşarak şeylerin, kendilerine ait döngülerde, döngüleri
genişleterek, yayarak hangi evrensel
ağlara doğru yol aldığını görebiliyorum.
Birbirine benzeyen döngüler, insanları aynı
döngüleri tamamlamaya zorluyor ve insanlar tamamen aynı olmasa da benzer
döngüleri tamamlamış olanlara uzman diyor; bilge daha başka bir şey bu tanımda.
Bir uzman, bir tek döngü uzmanlığıyla bilge olamıyor; bilge, uzmanlık alanları
artan ve her ayrıntıyı evrensel
bütünlükle ilişkisi ile birlikte gözlemleyebilen olmak zorunda.
Ben bir bilge de değilim, sadece merak ediyor,
öğreniyor ve ilişkilendiriyorum. Toplumun içindeyken yaşadığım şey, toplumdışı
olan döngü yolcularının yaşadığı şeye benzemiyor. İçimden dışıma doğru her
seferinde geometrik bir şekilde artan sayıda oklar fırlıyor ve her fırlayan ok
bir bumerang gibi bana dönüyor. Dönen oklarımı tek tek inceliyor ve zihnimin
neleri seçtiğini izlerken keyif alabiliyorum.
Bir kâşif olmak istemiş miydim çocukken,
hatırlamıyorum; hiçbir şeyi belli bir çıkar temâsı olduğu için irdelemedim,
çıkar ummadım; merak ettim, araştırdım. Bir insan kâşif olmak için keşfetmez,
bana göre; merak ettiği için keşfeder.
Şimdi zihnimin ayrıntılardan bütüne gitmeye
alışan nitelikleri benim kontrolümün dışında bir şeyler de görmemi sağlıyor.
Muhtemelen daha fazlasını görebiliyor olduğumda, birilerinin Aziz ya da keramet
sahibi Şeyh saydıkları budalalardan biri veya deli diye nitelendirilme riskim
var. Aziz ya da Şeyh demek insana yapılan en büyük hakaret ve bu insanı
sınırlayan, yetkinlik sanrısında çürüten bir şey. Kocaman bir yalan olduğu gibi
diğer insanların kendi döngülerini seçmelerinin önündeki en büyük engellerden
biri. Bir Aziz ya da Şeyh varken başka biri neden döngü arayışında olsun ki?
Bu yalan da sonraki çağlara aktarılmıyor iyi ki. Aktarılanları yok saymıyorum, sadece aktarılanlara inananların döngü problemi olmayanlar olduğunu biliyorum.
Bu yalan da sonraki çağlara aktarılmıyor iyi ki. Aktarılanları yok saymıyorum, sadece aktarılanlara inananların döngü problemi olmayanlar olduğunu biliyorum.
Allah, seçtiği elçiler dışında birilerini
diğerlerinden üstün kılan, döngüsüz ve ayrıt edici niteliklerle niçin donatsın ki?
Zaten elçiler döngüler devam etmediği ve keşifler tıkandığı için
gönderilmediler mi? Evrensel gerçeklere uzanan yol tıkandığında Allah o yolu
tıkayan tüm molozları temizlemek ve yol göstermek için elçileri gönderdi, bunu
hepimiz biliyoruz zaten.
Yine yorgun bir zamanın kıskacında,
döngülerimden elde ettiğim sonuçları irdeliyorum. Kim bilir belki bu da başka
bir döngü. İçinde bulunduğum yolculukların hangi birinde döngü olmadığını
bilmiyorum. Zihnim hiç durmuyor, gece ve gündüz ayırdetmiyor. Zamanın ne kadar hızlı
geçtiğini görmek beni çok yoruyor... Sonra geri dönüp diğer insanlara
gördüklerimi anlatmak gerektiğini düşündüğümde daha çok yoruluyorum;
anlamayacaklarını biliyorum çünkü.
Her döngü insandan başlıyor ve insana dönüyordu; bir tam dolanım sağlandığında insan bir şeyler keşfetmiş oluyordu. Keşfimin adını koydum; Döngü Teorisi... O halde artık ben
bir kâşifim; kimse duymuyor, anlamıyor olsa bile."
Ağacın sert kabuklarının kanatlarımı incittiğini fark ettim o sustuğunda. Onu dinlerken öylesine dikkatle kasılmıştım ki, sesinin hiçbir tınısını, sözcüklerinin hiçbir harfini kaçırmamaya çalışıyordum.
O beni görmüyordu, ama ben onun zihninin kanatlarında yol alıyordum.
O beni görmüyordu, ama ben onun zihninin kanatlarında yol alıyordum.
Mustafa Ege – Cumartesi, 17/01/2015 –23:57/ İz Etki Ekinoksları 31