25 Ocak 2015 Pazar

SA1112/ KY4-FM22: Samimi Şakirdân’a Açık Mektup

"Ey kardeşim çevrene bak! Senin sözcülüğüne soyunmuşlar arasında ünsiyet kurabileceğin bir tek kişi var mı?"


Ey kardeşim! 

Ey kendini “Şakirdân” diye tanımlayan kardeşim artık ses ver! Bu kere ses ver!

Hatırla ki, dün de sana içinde bulunduğun grubun üst yapısıyla ilgili kuşkularımı dile getirirdim. Sen hep bir açıklama bulurdun. O açıklamalar senin akıl süzgecinden mı çıkandı, kulağına fısıldananlar mıydı bilemiyorum.

Ve fakat bu gün ferasetine güvenmek istiyorum. Bugün olsun ferasetli davranmanı bekliyorum. Çektiğin çilelerden habersiz olmadığımı bilirsin. Elinde avucunda olanı hiç tereddüt etmeden paylaştığını bilirim. Paylaşırdın.

Sana “Ya kardeş herkese dokunan, herkesi derdest eden bu ceberrut devlet içinde bulunduğun gruba dokunmuyor, tersine yolunu açıyor, bunda bir terslik görmüyor musun?” derdim. Bunları yetmişli, seksenli, doksanlı yıllarda derdim. Buna şahitsin! Sen bu sözlerime “O dokunulanlar iktidar talebinde oldukları için dokunuluyor!” cevabını verirdin. Ben de “İyi ama senin kaynağından beslenen, senin üstadının eserleriyle neşvü nema bulanlara da dokunuyorlar, onların da iktidar talebi yok! Onlara niye dokunuyor?” dediğimde bu kere sadece dudak büküyordun.

Ey kardeşim, bugün de dudak büktüğünü görüyorum. Bari bugün dudak verme! Ses ver!
Dün seni aşağılayanlar, çölde kalmışlar, hep ekşi olmuşlar bir avuç suda seni boğmaya kalkarken bugün senin üst yapın bunlarla sarmaş dolaş! Bunu olsun görmüyor musun? Hiç demiyor musun biz mi değiştik yoksa bizi boğmak için çırpınanlar mı değişti? Ben sorayım dün seni aşağılayanlar mı değişti senin üst yapın mı? Söyle bana onlar senin sözcün olabilir mi? Yoksa o adamların o gün de adil olduklarını bugün de yanınızda duruşları bu adalet anlayışlarının bir gereği mi sanıyorsun?

Sen de iyi bilirsin ki, onlar hiçbir dem adil olmadılar. Adalet onların lügatlerinde yoktur. Onları sen de benim kadar bilir, tanırsın, onların senin üst yapınla sarmaş dolaş olmaları seni incitmiyor mu?
“Üstadım” dediğin kişiyi yerden yere vuranlar bunlar değil miydi? Üstadım, dediğin kişiyi zindanlarda süründürmek için bunlar canhıraş mücadele etmiyor muydu? Onlar o gün zalimdi de bugün nedamet mi getirdiler?

Ey Şakirdân kardeşim, bu sorular hiç mi aklının kıyısından köşesinden geçmiyor? Hiç mi yatağına yattığında muhasebe etmiyorsun? Muhasebeye gerek yok mu diyorsun? Bu kadarı fazla değil mi? Bu kadarı zulme rıza göstermek değil mi? Zulme razı mısın? Dünkü zulümleri bir şekilde izah ediyordun kendine belki ve fakat şimdi zalimlerle bir arada olmayı nasıl izah ediyorsun? Sahi hiç mi demedin kendine “Ya bir dakika Beyrut kasabı nasıl büyük devlet adamı olur? Bunu söyleyen nasıl benim sesim olur?”

Ey kardeşim çevrene bak! Senin sözcülüğüne soyunmuşlar arasında ünsiyet kurabileceğin bir tek kişi var mı? Bu sözcüleri sen zor zamanlarında hiç yanında gördün mü? Senin sözcülerin senin sözcüklerinle konuşuyor mu? Bir bak dilleri sana benziyor mu? Senin ak dediğine onlar hep kara dedi, senin kara dediğin her şeyi aklamak için bütün bir ömürlerini tüketti bugün senin adına konuşanlar! Bu sana bir şey söylemiyor mu? Buradan olsun bir şeyler yakalayamıyor musun?

Ne olur azıcık kendine sor! Ne olur aklın abin olsun, abin aklın olmasın artık! Bir kere de kendin konuş! Bir kerede kendin sor kendin cevabını bulmaya çalış! Gasıp, zalim İsrail yanlısı demeçleri kendin sorgula! İnsanların en aziz, en gizli görüşmelerini hallerini kaydedenleri savunmak sana düşer mi? Sen kendine yakıştırsan da billah ben sana bunu yakıştıramıyorum! Yakıştıramam! Yakıştırmıyorum!

Bu kere kuşkularımı, sorgularımı kendin cevaplamaya çalış ne olur! İşte bak kardeşlik hukuku için yalvarıyorum sana! Sen insanların mahremine uzananları savunamaz aklayamazsın!

Sen kasaplara büyük devlet adamı, diyemezsin, demezsin. Diyenleri arkalayamazsın! Artık yeter şu sığındığın “Hikmeti vardır!” virdine. Bu pespayeliğe bir son ver! Son vermelisin. Aldatıldığını, heba edildiğini, ömrünün çalındığını gör artık! Samimiyetini sömürdüler bunu anla artık!

Bir saatlik bir tefekkür bin yıllık ibadete bedeldir, denir bilirsin. Ne olur kendin olarak, bildiklerini bir tefekkür et. Bizatihi kendin mi elde etmişsin, akıl süzgecinden geçirerek sahip olmuşsun, yoksa kulağına fısıldananlar mı? Bunu olsun tefekkür et! Buncacık olsun yap! Olup bitenler üzerine olan yargılarının sahibi sen misin? Bunu sor kendine! Bu yargıları hazır mı buldun yoksa kendin mi vardın?

 Hangi yargının sahibisin bir bak! “Akletmez misin!” buyruğu ilahi bir buyruktur, senin bu buyruktan muaf olduğunu kim söyleyebilir? Hem söylense de sen bunu nasıl kabullenirsin? Hiçbir güç, Allah’tan başka hiçbir güç seni, beni, bizi ilahi buyruklardan men edemez! Buna kimsenin kudreti yoktur. Öyle ise aklet kardeşim! Bildiklerin, gördüklerin, yaşadıkların üzerine azıcık aklet!

Sana fısıldanan yargılar yerine kendin bul! Kendin gör! Başkasının gözleriyle gördüğün yeter! Başkasının aklıyla düşündüğün yeter! Başkasının ağzıyla konuştuğun yeter! Kendi akıl süzgecinden geçirdikten sonra hala “aynı yargıları taşıyorum!” dersen, sadece aynı yargılara nasıl ulaştığına dair akıl yürütme safhalarını ister ve dediğin gibiyse sadece susarım! Hiç değilse yargılarının sahibi olarak mücadele ederim seninle. Zira dünden beri bir kuklayla mücadele edişim yeterince yordu beni!

Yoruldum!


Fikri Muhayyer, 25.01.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Söylev



Seçkin Deniz Twitter Akışı