"Şu anda
kendimi kandırılmaya hazır bir kanser hastası olarak görüyorum, ne garip... "
Bugün
bir parça daha iyi başladım güne, ama moralim çok iyi değil, sanki kanser bir
yerde sıkı bir şekilde saklanmıştı da şimdi bazı işaretlerle gitmediğini ve
hatta her an yeniden beni ziyaret edeceğini belli etmek için elinden geleni
yapıyor...
Dr.
Şükran'ın o güzel vurgusuyla söylediği gibi "Yapcak bi şey yok"
galiba... ne kadarsa ömrümüz böyle yaşamaya devam edeceğiz herhalde...
Üç gün
önce İHH'dan Başkan Bülent Yıldırım ve İzzet Şahin'in Suriye'de nihayet
bulabildikleri Adem ve Hamit'in ilk görüntülerini gözyaşları ile izledim,
eminim birçok kişi de aynı şekilde izlemiştir. O kadar sevindim ki her işi
bırakıp twitter'dan durmadan #teşekkürlerİHH twiti attım, binlerce insan aynı
anda aynı sevinci paylaşıyorduk ve bir anda #teşekkürlerİHH TT oluverdi...harika
bir duyguydu.
Sonra
parmaklarım isyan etti işte..
Şu anda
aileleri ve sevenleri ve birçok insan onların bir an önce sağ selamet dönmeleri
için dua ediyoruz. İnşallah dönecekler..
Ne kadar
sevindiğimi yazsam da yukarıdaki fotoğrafın beni bir o kadar üzdüğünü de yazmam
lazım; Adem'in de Hamit'in de ayakkabı bağcıkları yok, hapiste onları
çıkarmışlar demek ki... ne düşündüler kim bilir? Bu çocuklar Müslüman çocuklar,
temiz çocuklar... Onların ayakkabı bağcıklarını alırken kendilerine zarar
vereceklerini mi yoksa kendilerini esir alanlara zarar vereceklerini mi
düşündüler acaba?... Her ne maksatla yapıldıysa bu görüntü kalbime dokundu... çok
dokundu...
Kalbim
ne kötü haber, ne de herhangi bir gerginliği kaldırmıyor. Fevziye'nin melek
kızları, Zeynep ve Elif'ten sonra Bilge'yi de hastaneye kaldırmak zorunda
kalmışlar... Yalnızca sağlıklarındaki son durumu öğrenmek için kısa bir görüşme
yapıp kapattım telefonu, kimseyle konuşmak istemiyorum ama bir yandan da merak
ediyorum elbette arkadaşlarımın sağlıklarını... Şu an konuşmam mümkün olmasa da
inşallah Şafi Olan Allah şifa verirse ve kendimi biraz daha iyi hissedersem
yeniden konuşurum, konuşabilirsem de, muhtemel kötü haberleri kaldıracak gücüm
olur...
Mutlu,
Erzurum'daki aktarın yanına gidip aradı ve bazı bilgiler aldı. Neticeyi
bilmiyorum... Az önce de Atila arayıp Bolu Gerede'de yaşayan bir aktarın
numarasını verdi, kendisi konuşmuş, ama benim de konuşmamın iyi olacağını
söyledi.
Aradım,
3 ay kullanacağım 6 kürlük bir karışım hazırlayacağını ve bununla ilk etapta
ağrılarımın geçeceğini, bu şekilde iyileştirdiği birçok hastası olduğunu
söyledi. Ayrıca sağ taraftan 21 lenf nodunun alındığını söylediğimde, bu
durumun sol tarafa da etki edebileceğini, geçirdiğim iki ameliyatın vücut
dengemi alt üst ettiğini söyledi ki muhtemelen öyle...
Yıllardır
bitkisel tedavi ile ilgileniyorum, çok sahtekar da tanıdım, ama bu bey biraz
itimat telkin etti, bilmiyorum Allah c.c hayırlı bir karar aldırtıp şifa nasip
eder inşallah. Aktarla konuşurken telefonu fazla tutamadım elimde, bileğim
kırılacak gibi oldu...
Bir de
eskiden kanser hastalarının sürekli panikle kendilerine her denen şeyi
yapmalarına üzüldüğüm geldi şimdi aklıma, niye böyle yapıyorlar, bu kadar
karmaşanın içinde kaybolacaklar, yalnızca doktorların dediğini yapsalar, başka
hiçbir şeyi karıştırmasalar işin içine derdim...
Demek ki
öyle olmuyormuş... Şu anda kendimi kandırılmaya hazır bir kanser hastası olarak
görüyorum, ne garip...
Bu
yüzden de inşallah bu gece istihareye yatacağım...
Bu
ağrılar sebebiyle daha fazla üzülmek ve sevdiklerimi de üzmek
istemiyorum...parmaklarım iyice ağırlaştı burada bırakıyorum... söylenecek daha
çok şey var ama...
Neşe Kutlutaş, 26.01.2015, Konuk Yazar, Sonsuz
Ark, (İlk Yayın Tarihi, 09.05.2012)