28 Şubat 2015 Cumartesi

SA1187/KY1-CÇ105: Öldürülenlere Ağlayalım Kimliklere Değil

"Kimlikler düştüklerinde dizleri acımaz, çünkü kimlik düşecek bir nesne değildir, dizleri kanamaz, elleri soyulmaz, çünkü kimlik bir can değildir."


Öldürülenlere ağlayın, kimliklere değil. Kimliklere ağladıkça sayısı artar öldürülenlerin. Sayısı artacaktır öldürülenlerin. Sana, bana, ona, bize, hepimize kimliklere ağlatmayı öğrettiler, öldürülenlere değil. 

Gelin yıkalım bu öğretiyi. Gelin yakalım bu öğrendiğimizi. Gelin kurutalım bu bilgiyi. Gelin yokluğa mahkûm edelim bu bilişi. Gelin yeryüzünden silelim bu lanetli bilinci. Gelin söküp atalım tarlamızdan, bağımızdan, bahçemizden bu zehirli ayrık otunu. Gelin hep birlikte bozalım bu efsunu. Öldürülenlere ağlayalım, kimliklerine değil.

SA1186/TG100: Berlin Konferansı 1885: Afrika Berlin'de paylaşılıyor

"Afrika Araştırmalarında pek çoğumuz günümüz Afrika krizlerinin temelinin 1884/85 yıllarında gerçekleşen Berlin Konferansı’na dayanmakta olduğuna inanmaktayız."

Olyaemi Akinwumi/ Nijerya Nasarawa Devlet Üniversitesi

Reichskanzlei/Berlin 1885

130 years ago: carving up Africa in Berlin

Berlin’deki Reichskanzlei(*) duvarında asılı bulunan haritanın boyu beş metreydi. Harita üzerinde Afrika’nın nehirleri, gölleri, birkaç yer ismi ve pek çok sayıda beyaz nokta bulunuyordu. Üç aydan fazla süren görüşmelerin ardından 26 Şubat 1885 tarihinde Berlin Konferansı sona erdiğinde hiçbir Avrupalının ayak basmadığı Afrika üzerinde hala anlaşmaya varılamamış pek çok nokta vardı.  

13 Avrupa ülkesi, Amerika Birleşik Devletleri ve Osmanlı İmparatorluğu temsilcileri (Sonsuz Ark'ın Notu:  Osmanlı İmparatorluğu söz konusu konferans'ta Afrika'dan herhangi bir sömürge taksiminde pay alan bir sömürgeci devlet değildir), Alman Şansölyesi Otto von Bismarck’ın daveti üzerine ve Afrika’nın uluslararası kanunlara uygun olarak aralarında paylaşılması amacıyla Berlin’de bir araya gelmişti. Afrika’dan toplantıya davet edilen kimse bulunmuyordu.  

26 Şubat 2015 Perşembe

SA1185/YB26: Yaşlı Bilge Teoremi: Edebiyat Bilim Değildir


Yaşlı Bilge Teoremi: "Edebiyat bilim değildir."


İspat:


a- Bilimsellik:


Edebiyat'ın bilim olup olmadığına dair yapılmış araştırmaların varlığını düşünmeden; onları bilmeden düşünmek ve sonuçlar çıkarmak bir tercih sorunudur. Edebiyat'ın bilimsel niteliği olup olmadığını düşünürken, ona ait teoremlerin olamayacağını, edebiyata dair teoriler üretilemeyeceğini anlamış olmak gerekir...


Edebiyat birçok kritere göre değerlendirilebilir veya onu yeni bir değerlendirmeye tabii tutmak gereksiz olabilir... Ancak edebiyata hakkı olmayan yükleri taşıtmaya çalışmak, onu öz varlığından uzaklaştırmak demektir; onu kısırlaştırmak ve sınırlamak, hiçbir insana ait olan bir hak değildir.

SA1184/KY1-CÇ104: Bir Hayâlim Var

"Sevgi annenin dilidir, babanın dilidir, çocuğun dilidir, Martin Luther King’in dilidir."


“Bir hayalim var!” diye söze başlamıştı bir adam. Renginden ötürü aşağılanmış, horlanmış, çarmıha gerilmiş; yetmemiş tarlada bir öküz gibi koşulmuş, yetmemiş ayrı mabetler, ayrı lokantalar, ayrı okullar da tahsis edilmiş. Ve bu adam ümidini yitirmemiş. “Bir hayalim var!” diye söz başlamış yüz elli bin insan önünde. Kendi renginden insanlar önünde. Kendi dilinden insanlar önünde. Ezilmiş, horlanmış, katledilmiş, kovulmuş, ahırlarda yaşamaya mecbur edilmiş, mahkum edilmiş insanlar önünde.

Benim de bir hayalim vardı. Var. Sanal aleme adımımı attığım andan itibaren – yaklaşık yirmi yılı geçiyor, o zamanlar mırc neyim vardı, odalar vardı her telden çalan, her konuda konuşulan mekanlardı oralar, tıpkı şimdiki gibi- bu hayali gerçekleştirmenin yolunu aradım. Sevginin dilini oluşturmak. Sevgide buluşmak. 

25 Şubat 2015 Çarşamba

SA1183/TG99: İlk Müslüman Amerikalı Âlim: Gineli Köle Bilali Muhammed

"Onlar, küçük ve önemsiz bir toplum değildi. Sayıları yüzbinleri bulan bu insanlar, tüm aşılmaz zorluklara rağmen kölelik zulmü altında İslami değerlerini koruyabilmek için mücadele etmişlerdir."


The First Muslim-American Scholar: Bilali Muhammad

Günümüzün Amerikan İslam toplumunun sahip olduğu talihsiz bir yanlış kanı, İslam’ın Amerika’da 100 yıldan daha az bir süredir var olduğudur. Amerikalı Müslümanların büyük bölümü 19.yy ortalarında Orta Doğu ve Güney Asya’dan Amerika’ya gelen insanların çocuklarıdır. Bundan dolayı yanlış bir şekilde Amerika’daki ilk Müslümanların bu göçmenler olduğu düşünülmektedir. Gerçekte ise İslam bundan çok daha uzun bir süredir Amerika’daki varlığını sürdürmektedir. 

Muhtemelen Endülüs ve Batı Afrika’dan gelen Kolomb öncesi Müslüman araştırmacıların yanı sıra, İslam’ın Amerika kıyılarına dalgalar halinde çıkışı, 16.yy ve 19.yy arasındaki Atlantik köle ticareti sonucunda gerçekleşmiştir. Bu süreç içerisinde yüzbinlerce köle Amerika’ya gelirken bunlardan sadece çok azının hikâyesi günümüze ulaşabilmiştir. Bu hikâyeler içerisinde en özgün olanlarından birisi Bilali Muhammed’e aittir.

24 Şubat 2015 Salı

SA1182/SD225: Büyük Oyun'da Kilometre Taşı; İran ve Yeşil Devrim'in Sahipleri

"Batı Cephesi’nin ana hedefi Güney Asya’da İran, Pakistan ve Afganistan üzerinden Hindistan’a ulaşarak güvenlikli bir güney şeridi oluşturmak ve bu alanlarda Rus-Çin etkisine karşı çıkarlarını korumaktır. İsrail’in Batı’nın sırtında Fas’tan Hindistan’a uzanan topraklarda hâkim olmak gibi bir vizyona sahip olduğu düşünülürse, Batı Cephesi’nin İran’ı neden önemsediğini, Afganistan ve Pakistan ile ilgili kanlı senaryoların tüm başarısızlıklarına rağmen neden ısrarla uygulanmak istendiğini, Batı’nın neden İsrail’in omzundan İran’a ateş ettiğini anlamak kolaylaşacaktır.” 
 Seçkin Deniz, 26.11.2009


İran’da Stratejik Rezonans(*), İran’ı Yalnızlaştırmak veya İsrail Üzerinden Maskelenen Hedef

İran’ın zenginleştirilmiş Uranyum’u Rusya’da depolayacağına dair açıklaması kısa süre sonra değiştirildi. IAEA'nın önerdiği plan, İran'ın bir tondan fazla düşük oranda zenginleştirilmiş uranyumu işlenmek üzere Rusya'ya göndermesini öngörüyordu. Daha sonra da Fransa devreye girecek ve zenginleştirilmiş uranyumu nükleer yakıta dönüştürecekti. Böylece İran'ın ihtiyacı olan zenginleştirilmiş uranyuma sahip olması, ama zenginleştirilmiş uranyumun nükleer silah üretiminde kullanmaması garantiye alınmış olacaktı. Fakat İran bu planı reddettiğini açıkladı.

SA1181/KY5-PT48: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ A-Nazarî Tasavvuf - Veli'nin Peygamber'den Üstünlüğü

 بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

***


Son Veli Son Peygamberden Üstün (!)


Vahdeti vücut ilminden söz eden İbn Arabî şöyle der: "Bu ilim ancak son peygamber ve son velide olur. Peygamberlerden kim görürse onu ancak son peygamber penceresinden gördüğü gibi peygamberlerden de onu ancak son veli penceresinden görür. Hatta peygamberler onu gördükleri zaman ancak Hatemu'l-Evliya (son veli) penceresinden görürler. Çünkü teşri risalet ve nübüvveti kesilir, ama velayet hiçbir zaman kesilmez. Peygamberler veli oldukları için söylediğimizi ancak Hatemu'l-Evliya penceresinden görürler." 

Yukarıda naklettiğimiz ibarede İbn Arabi peygamberlerin en üstün ilimlerini ancak son veli (Hatemu'l-Evliya)'dan aldıklarını iddia etmektedir. Bu da son velinin genel olarak bütün peygamberlere ve dolayısıyla Hz. Peygamber'e üstünlüğünü gerektirmektedir.

23 Şubat 2015 Pazartesi

SA1180/KY1-CÇ103: Psişik Bir Sayrılık Olarak 'Kişi Kültü'


İnsanın özgürlüğünün ve özgünlüğünün önündeki en büyük engel kişi kültüdür. İnsanın düşünsel devinimlerinin önünü kesen, eylemlerini kısırlaştıran da yine kişi kültüdür. Kişi kültü bir tür psişik sayrılıktır. Kişinin kendi gerçekliğine, kendi varoluşuna yabancılaşmasıdır. Kendi varoluşunu kendisi olarak temellendirme yetisi olduğunu fark edememektir. Kişi kültü, kişinin kendisini kendisi olarak temellendirmesine engel olan, kendi anını, kendi zamanını yaşamasına imkân tanımayan bir handikaptır.

Kişi kültü sayrılığına tutulanlar kendilerini gerçekleştirme gereğini bir türlü kavrayamazlar. Kavradıklarını sandıkları şey kendilerine ait olmayandır. Kendilerine ait anı yaşamaktan, kendilerine ait zamanı var etmekten yoksun olduklarının farkına varamaz kişi kültü sayrılığına tutulan. 

22 Şubat 2015 Pazar

SA1179/SD224: Seçkin Deniz Twitter Günlükleri 42 (21-25 Şubat 2012)

“Tarih, yazanların değil yorumlayanların toprağıdır.”

  (Lütfen Twitter tweet akış grafiğine göre, aşağıdan yukarıya doğru okuyunuz)

21-25 Şubat 2012  (537 Tweet)

25 Şubat 2012
17714. Seçkin Deniz - Sistematik Analizler: 76. Analiz: Sistem, Kırılmalar, Ayrışma, Yeniden Yapılanma ve Demokrasi".. seckindeniz.blogspot.com/2011/09/76-ana…

25 Şubat 2012
17713. Hükümet ve devlet arasındaki mesafe daraldıkça iktidarların sorumlulukları artar ve yıpranma hızlanır

25 Şubat 2012
17712. ABD ithalatçı firmalara karşı ithal ikameci yerli şirketlere avantaj sağlamayı planlıyor @alpkmc @zeynel_badak

SA1178/SD223: "masum çıngıraklı yılan" /16.07.2006/ 519. patika

...çıngıraklı yılanın ne kadar mâsum olduğunu düşünün...
...onun bilince dair hiçbir mükellefiyeti, iradeye mahkûm hiçbir dalaleti yok...
...o, tamamen genetik faktörlerin hâkimiyetinde, varlığının gereklerini farkında olmadan yerine getirmekte...
...ve onun bu farkındalıksızlığının insan penceresinden görünen tek sıfatı ise, masumiyetten başka bir şey olamaz...
...kesinkes, sorumluluk yüklenmiş varlıkların dışında kalan tüm varlıklar masumdur...
...dönün, insan yüzüne...
...bakın...
...ne kadar çirkin, değil mi?...
...o yüzde mâsumiyetin izine rastlayabilmek için, kırk yıl mimik izlersiniz...
...herhangi bir anda, herhangi bir insan yüzünde yakalayabildiğiniz herhangi bir masumiyet kırıntısına sıkıca sarıldığınızda...

SA1177/KY9-NK49: Karınca Gibi

"Kan emen vampirler, akbabalar dünyayı talan ederken biz nerede duruyoruz? Nerede duracağız? "


Bazen kendimi işte bu karınca gibi hissediyorum; karınca kadar küçük, karınca kadar güçsüz, karınca kadar güçlü vs... Bu fotoğraf büyüledi beni, bir damlacık su için ne de mükemmel bir çaba...

Kendimi çok iyi hissetmiyorum bugün (güçsüz karınca:)) sağ elimde de şişme ve ağrı başladı ne yapacağımı bilmiyorum doğrusu, en iyisi insan olmak, karınca gibi ya da değil...

İnsan olduğumu bana hatırlatan satırlar okumak iyi geliyor her halükarda. Zekiye'nin aşağıda aktaracağım yazısı da işte bu yazılardan...

21 Şubat 2015 Cumartesi

SA1176/KY1-CÇ102: Vefâ; Onikinci Olarak Çalınan Sözcüğüm

"Vefa insan olmak için yola çıkana soluktur"


Vefa bir semtin adı değildir, diye başlamıştı biri söze. Doğrudur vefa bir semtin adı değildir. Bir kentin adı değildir vefa. Bir mahallenin, bir beldenin, bir evin, bir apartmanın, bir vadinin, bir kanyonun, bir komünyonun, bir şölenin, bir törenin, bir seremoninin adı değildir vefa. Herhangi bir yerleşkenin adı değildir. Herhangi bir nesnenin adı değildir. Herhangi bir öznenin adı değildir. Herhangi bir mabedin adı değildir. Her hangi bir günün, herhangi bir anın, herhangi bir saatin herhangi bir ayın, herhangi bir yılın, yılların adı değildir vefa. Anılar değildir, düşler değildir. Beklentiler değildir. Beklenenler değildir. Özlem değildir, özlemler değildir. 

20 Şubat 2015 Cuma

SA1175/KY20-MEK13: "Birazdan Ölecek Olanlar Seni Selamlıyor"

"Hadrianus’un torunları inşa ettikleri Colleziumlar benzeri, toplumları bir zulüm çemberine kıstırıp kahramanca ölmek dışında bir seçenek bırakmadan, çocukların, kadınların bellerine bombalar bağlayıp kendilerini infilak etmelerini derin bir haz içinde izlemeye devam ediyorlar."


Bir bina düşünün, sıradan tahayyülü epey zorlayacak ihtişamda, devasa ölçülerde muazzam bir yapı. İçinde aynı anda 35 bin insanın oturacağı, giriş ve tahliye sistemleri oldukça akıllıca dizayn edilmiş, her detayı ince ince hesaplanmış, altında galeriler, kapalı odalar, daha altlara doğru tüneller, çıkışlar, su ve kanalizasyon sistemleri, muhteşem görüş konforu sağlayan terasları, detaylar, detaylar, detaylar…

SA1174/KY23-NN8: Nehir Nil Güney Asya'da: Hindistan & Nepal 2/ Varanasi ve Khajuraho

"Yetişmesi lazım Ganj'a, güneş tam doğmadan.. Eşini Ganj'ın kutsal sularıyla buluşturması gerek, bu onun eşine son görevi olacak."

Kama Surtra Tapınakları

Puslu, soğuk bir sabah.  

İndiğim istasyonda yerlerde yatan insanlar, çuvallar, denkler.. Havada ağır bir koku.  

Normal hayatta etrafımda gördüğüm insan tiplemelerinden bir tanesi bile o an orada değil. Çoğu zaten bir deri bir kemik olan insanları somurmaktan semirmiş koca koca sivrisinekler üzerime konuyor sürekli. Tüm geceyi trende geçirmenin verdiği ağır yorgunluk sineklere müdahale etmemi bile engelliyor.  

Tekrar etrafıma bakıyorum ve bu gerçeküstülüğün fotoğrafını beynim bir yerlere iyice kaydediyor. 

SA1173/TG98: Breaking the Silence - Sessizliği Kırmak: İsrailli Askerlerin İtirafları/ El-Halil 2001-2004/16. Bölüm

     “Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”

Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:

Bana göre el-Halil bölümlere ayrılamaz, tek bir uzun hat gibidir. Hatırladığım kadarıyla o zamanlar, sokağa çıkma yasağının ne zaman uygulandığı, yasağın ne zaman kaldırıldığı noktasında pek de hassas değildim. Buna sadece nöbet görevim olduğu zamanlarda dikkat ederdim. Tek bildiğim, nöbete giderken… Şöyle sorardım: “Yasak var mı, yok mu? Yasak mı var? İyi o zaman uygularız. Yasak yok mu? Tamam, yolumuza gideriz.” Çoğu zaman sokağa çıkma yasağı uygulanırdı. 

19 Şubat 2015 Perşembe

SA1172/SD222: Soğuk Savaş, Siyasî Liberalizm ve Türkiye

"Türkiye, kendi insanına "insan" değeri vermeyi öğrenmeye, parasını korumaya, Dünya'yı anlamaya başladı."


Türkiye'de siyasî liberalizm'in öyküsü, çok uzun bir öyküdür. Bu öykünün kahramanları da sanıldığı gibi çok fazla değildir. Üstelik böyle bir öykü gerçekte çok fazla kimsenin dikkatini çekmemiş, böyle bir hedefin gerekliliği üzerine de analitik anlamda kafa yorulmamıştır. Cumhuriyet öncesinde basit anlamda "çağrışım" değerli bazı çabalarda -mesela Tanzimat Fermanı'yla gayr-i müslim unsurlara ayrıcalık tanınmasında- dahi siyasî liberalizmin esâmesi bile okunmaz. Cumhuriyet sonrasında yaşananlardan göze batanlar ise; Menderes döneminden az önce vatandaşlara tanınan bazı haklar, Menderes döneminde olabildiği kadar homojenize edilmiş, ekonomik liberalizm ve siyasi liberalizmi çağrıştıran bazı fırsatlardır.

Menderes sonrasında liberalizmden bahsetmek zenginlerin haklarını savunmak anlamına geldiği için, ekonomik liberalizmle yapışık ve onun ardılı olan siyasî liberalizm, Türkiye'de yükselen sosyalist/kapitalist egemenler sayesinde öcüye dönüştürülmüş, darbeler ve koalisyonlarla cumhuriyet öncesindeki yerine gönderilmiştir. Ve Türkiye'de yeniden doğmak için, Turgut Özal gibi bir devlet adamı ile Recep Tayyip Erdoğan gibi "serdengeçti"nin gelmesini beklemiştir.

SA1171:TG97: Yunanistan-AB; Borç, Ahlak ve Döngü

"Yunan/Alman meselesinde borçlular sorumsuz ve müsrif görünürken, borç verenler ise açgözlü ve cimri konumuna düşmektedir."

Debt, Morality And The Cycle

Yunanistan ile AB ve üyeleri arasında süren borçlanma ile alakalı savaşın merkezinde binlerce yıldır tartışılmakta olan borç ve ekonomi açısından ahlak meselesi yer almaktadır. Borca yönelik faiz ödenmesi fikrinin çıkışı İ.Ö 1800’lerde Babil kralı olan Hammurabi zamanına dayanmaktadır. 

Hammurabi kanunlarına göre tahıl borçlanmasındaki maksimum faiz oranı %33 iken gümüş için bu oran %20 idi. Bu noktada “adil” olunmasına çok dikkat edilir, komşusuna büyükbaş hayvanlarını borç olarak veren kişi, hayvanlarını geri alırken onlardan doğacak buzağıların bir kısmını veya tamamını da almaya hak kazanırdı. Sümerlerin faiz için kullandığı, mas kelimesi buzağılar anlamına geliyordu. Aristotle, gümüş gibi durağan ve ürün vermeyen bir emtianın faiz getirmemesi gerektiğini savunuyordu.

18 Şubat 2015 Çarşamba

SA1170/DT29: "Kur'an Oku" Diyen Baba

"Herkes Kur'an okumalı, kendi huzuru için."


Herkesin uyuduğu vakitlerde kimseyi rahatsız etmemek için gece lambasının ışığında okurdum kitaplarımı... Romanlar, yarıda bırakılmayacak maceralarla doluydu; hele ertesi güne kalamayacak kadar heyecan verici olayların içinde iken, bırakıp uyumak bana göre değildi. Binlerce kitap okumuştum ve bunların büyük çoğunluğu romandı; macera, polisiye, casusluk, dedektiflik, tarihî kahramanlık.... güzeldi her romanda hep zafer kazanan kahramanlarla özdeşleşmek; yarım bırakamazdım.

Gecelerin gündüzlere dönüştüğü zamanlarda bazen uykumda bile yarım bıraktığım romanı okuduğumu hatırlıyorum. Tabi, rüyamda okuduğum kısımlar, hayal gücümün, bilinçaltımın yazdığı kısımlardı; eğlenceliydi.

SA1169/KY5-PT47: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ A-Nazarî Tasavvuf - Tasavvuf'un İslam'da Yaptığı Tahrifat

 بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

***

 Tasavvuf,  Müslümanların Tevhid İnancını Bozmuştur

Bilindiği gibi tevhid islam'ın belkemiği ve özüdür. Zatı ve sıfatları bakımından yüce Allah'ın yaratıklarından tamamen ayrı ve farklı olması demektir. Uluhiyet, rububiyet ve hakimiyette ona başka bir şeyin ortak ve benzer olmaması demektir, ibadet ve itaatte ona ortak koşulmaması demektir. Yüce Allah'ın herhangi bir kişi yahut varlıkla ittihad etmekten ve herhangi bir varlığa hulul etmekten münezzeh olması demektir. Eş ve oğul edinmekten münezzeh olması demektir. Cahiliyye Araplarının, Hıristiyan ve Yahudilerin Allah'a isnad ettikleri her türlü evlat, eş ve ortaklıktan uzak olması demektir.

17 Şubat 2015 Salı

SA1168/KY1-CÇ101: Anlatın, Siz Sadece Anlatın!

"Anlatmayı seçin, anlattıklarınızı yaşayın, ama bana yaşatmayın. Beni sizi yaşamaya çağırmayın. Ben sizi yaşamadan da sizi severim."


Anlatın, siz sadece anlatın; ben dinlemeyi severim. Her ağza kulak olmadığım bir gerçek ise de, konuşmanızdan önce ağzınıza kulak olup-olmadığım yargısını baştan vermiş değilimdir. Dinler, kararımı ondan sonra veririm. Yani leb demeden leblebiyi anlama onuruna henüz ermişliğim yok.

Peşin yargılarım yok inanın. Ne boya kutuları taşıyorum elimde ne de fırça sahibiyim hemen boyamak için benden farklı olanı. Ben boyalı olmaktan mustaribim, ben boyanmaktan mustaribim. Ben boyanmaktan şikâyetçiyim. Boyalı olmaktan çektim ne çektiysem. Ne çektiysem sesimin boğulmasından çektim. Siz boğulun istemem. Sizin sesiniz kısılsın istemem. Sesinizi duymazlıktan gelmem. Sesinizin rengini baştan belirlemiş değilim. Baştan belirleme hevesi duymamışımdır. 

SA1167/SD221: "suç" /17.07.2006/ 520. patika

...suç...
...her şeyiyle ne kadar çirkin bir kavram...
...bu çirkinliğin insanı çirkin yaptığını biliyoruz...
...bir sürü güdü hedefli kural manzumeleri varken, üstelik bunların 'somut olarak insana dayatılan kısımları' insan eseriyken, insanın bu kurallara uygun davranması, bilebileceğimiz hâllerle imkânsızdır...
...ve bu kuralları ihlâl de insanı suçlu yapar...
...insanın koyduğu kuralları bir kenara itmenin bedeli, mümkün olabildiği kadar en ağır yapıdaki ceza ile ödetilir...
...yani; af yoktur...
...pişmanlık çoğunlukla fayda vermez...
...insan suçlu olmaktan kaçamaz...
...düşünün; insanın koyduğu kuralların çoğu bütünleşik ve adil değildir; güçlünün ve suçlunun haklarını korur...

16 Şubat 2015 Pazartesi

SA1166/KY22-AB5: Aynanın Arkasından Dökülen Sırlar ve Özgecan

"Eğer aynaya bakmayı bilmiyorsa medya, aynanın arkasından dökülen sırlarıyla toplumu daha ne kadar sıvazlayabilirler?"


Günlerden kötü bir gün, Mersin’de üniversite öğrencisi Özgecan adlı bir kız öğrenci alçakça bir saldırıya uğruyor ve öldürülüyor. Câni-kâtil hemen yakalanıyor. Tüm ülke olarak tepkiliyiz. Ailenin acısını, yüreğinin sızısını düşünmek bile istemiyor insan. Rabbim çok büyük sabırlar versin. Bu tip olaylarda her seferinde tekrarladığımız gibi yapanlara da en büyük ceza verilmeli. Keza bu olayı ne siyasetle ne inançla ne de başka bir şeyle bağdaştırmanın akıl alır, elle tutulur hiç bir tarafı yok.

Ancak bu olayın suçlusu kim? Birtakım medya gene bir türlü bulamıyor. Abuk subuk yazılar karalayan köşe yazarlarını okumaktan insanın zihni yerinden oynuyor. Herkes suçu kendinden olmayana atarak işin içinden sıyrılmaya bakıyor.

SA1165/KY9-NK48: Moral İyi Bir Şeymiş

"Velhasılı kelam biraz moral iyi geldi galiba, ellerimin şişliği indi"


Bu dünya tatlısı çaydanlık ve demlik Atila'nın evlenme yıldönümümüzde bana aldığı hediye. Bayıldım; bu çaydanlıkta iki kişilik çay demleyip içmenin tadı bambaşka...


Birkaç gündür parmaklarım çok daha iyi Allah'a şükür. Bunda gelip giden misafirlerimizin yeni tanıdığım insanların da payının olduğuna inanıyorum. İnsanlarla birlikte olmayı başka hayatlara dokunmayı ve şayet yapabilirsem o hayatlara da bir şekilde güzellik taşımayı, başka güzellikler varsa onları da yaymayı çok seviyorum.

15 Şubat 2015 Pazar

SA1164/AH19: Amatör ve Başarısız Bir Film; Kod Adı: K.O.Z

"Beyazların bu filme bir sanat yapıtı olarak bakmadıkları ve bu açıdan eleştirmedikleri ortada iken, bu kadar çok kırılgan bir filme bu kadar yatırım yapmak iyi niyetle açıklanamaz."


Uzunca bir süredir sinemaya dair yazmak istemiyordum. Zamanım elverdikçe sinema filmi, televizyon dizileri izliyordum; psikolojik, sosyolojik, ideolojik değişkenler içeren eleştirel analizler de yapıyordum, ancak bunları yazmak bana artık yük olmaya başlamıştı. Milyarlarca sinema-televizyon izleyicisine ulaşmak, "Bakın, size, toplumlarınıza şöyle şöyle şeyler yapılıyor, amaçları size ve hayatınıza zarar vermek; kendinizle, çevrenizle, toplumla, inançlarınızla yaşadığınız siyasi sistemlerle ilişkilerinizi 'subliminal' mesajlarla deforme etmek, sizi kaosa sürüklemek istiyorlar" demek istiyordum, ama bunun imkansız olduğunu biliyordum. Çünkü artık kendilerini kontrol edemeyecek derecede  'bağnaz-pastel-ilkesiz bir dünya' özlemiyle yanan milyarlarca hasta insan vardı.


Bir süredir yeniden yazmayı düşünüyordum; henüz doğan, bir süredir doğmuş olan ya da doğacak olan çocukların belki de benim yazdıklarıma, yazacak olduklarıma ihtiyacı vardı. 13 Şubat 2015'te vizyona giren Kod Adı: K.O.Z filmi yeniden başlamam için bir sebep verdi bana.

SA1163/KY1-CÇ100: Hiç Olmasaydı

"madem kurşun var hiç değil adres sorsaydı"

Bu şiir saflığını, masumiyetini korumak isterken  vahşice öldürülen genç kızlara ithaf edilmiştir.  

Kurşun hiç olmasaydı
Madem var hiç değil adres sorsaydı
Uzak dursaydı meleklerden çocuklardan
Uzak dursaydı yüreği sevgiden yana çarpandan

 ***
Madem kurşun var hiç değil adres sorsaydı
kapısını çalsaydı döktüğü kanla esrik olanın
ocağına düşseydi kan kusturanların
nefret ekip öfke biçenlerin yoluna çıksaydı

SA1162/SD220: The Messenger of Peace, İslamofobi ve Sinema Sanatı

"21. yüzyılda İslam'ın Doğuşu'nun hikayesini anlatırken, izleyicileri duygusal olarak da yakalayacak bir filme büyük ihtiyaç var"
Ramsey Thomas, Senarist, The Messenger of Peace, 2008



'İyi bir Film' izlediğimde, film bittiği andan itibaren birkaç gün filmin bendeki yansımasının ve etkilerinin tadını çıkarırım. Bu tad, filme yüklediğim anlamların çeşitliliğiyle kendisini süreklileştirir. Filmin çekim öncesi hazırlıklarını, film hakkında yapılan eleştirileri okumuş; filmin fragmanlarını izlemiş olsam da, filmi bizzat izlemeden karar vermek gibi bir alışkanlığımın olmayışı, izlediğim filmin tadını özümsememi kolaylaştırır. Aslında film vizyona girmeden eleştiri yapılmasını da etik bulduğumu söyleyemem. Eleştiriler olumlu ya da olumsuz olsun, fark etmez, nihâyetinde  bu eleştiriler izleyicileri başkalarının etkisiyle filmi izlemeye mahkum etmektedir. 

Senaryosu Ramsey Thomas tarafından hazırlanan ve Oscar Zoghbi yönetiminde çekilecek olan 'The Messenger of Peace' adlı Hollywood filmiyle ilgili haberi okuduğumda, bir burukluk hissettim.

14 Şubat 2015 Cumartesi

SA1161/ÇY4-DB37: Breaking the Silence - Sessizliği Kırmak: İsrailli Kadın Askerlerin İtirafları - İtiraf 24

“Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”

Kadın Askerlerin İtirafları- Women Soldiers Testimonies

İtiraf 24


İsim: *** | Rütbe: Çavuş | Birim: Sınır Devriye | Bölge: Hebron

Hebron’da hatırladığım bir olay. O gün bizim üste Shabak (Gizli Servis)’tan birileri vardı. Hebron’daki birlikler en az savaş durumunda olanlardı. Orada Nahal ve paraşütçüler, bir de ben oradayken hala oluşturulan Lavi taburu vardı, biz en az savaşanlardık. Sonra bir gün üste bir sürü Shabakçı belirdi, bir şeyler döndüğünü görüyorsunuz. Ben bir silah-arama görevine gitmek istememden dolayı tabur komutanını  çıldırtıyordum. Sonunda onlarla birlikte gelmem için izin vermesi uzun zaman aldı. Sonuçta ben de orada başka bir kızdım, operasyon çavuşuydum. Biz orada  sadece iki kızdık.

SA1160/ÂA28: Batı Bloku'nda Derin Çatlak; Obama-Cameron & Merkel-Hollande

"Unutulmaması gereken en önemli şey ABD'nin her türlü araziye uyan bukalemun yapısı..."

Nostalji & Gelecek

ABD'nin Doğu Avrupa ülkelerine harıl harıl silah sattığı, Avrupa Birliği üyesi NATO ülkelerine savunma harcamalarını arttırmayı tavsiye ettiği, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa Kıtası'nda konuşlandırdığı Amerikan üslerinden işlevsiz olanları kapatıp Doğru Avrupa'da yeni üsler açmayı planladığı, Ukrayna'nın NATO bünyesine katılmasının tartışıldığı ve buna karşılık Rus Bombardıman uçaklarının İngiltere Hava sahasını ihlal ederek tehdit edici bir şekilde uçtuğu, Doğu Ukrayna'da  ayrılıkçıların daha ağır silahlarla savaşabilmesi ve moral güçlerinin artması için Rus askerî birliklerinin sınırlarda tanklarla desteklendiği bir anda, yani büyük bir savaşın başlamasından birkaç gün önce Hollande ve Merkel önce Kiev'e sonra Moskova'ya uçtular ve savaşı durdurdular.

Minsk'te de  ABD destekli Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko'nun homurdanmalarına, Putin'in 16 saat süren dörtlü görüşmede elindeki kalemi kırmasına rağmen 15 Şubat 2015'ten geçerli olmak üzere ateşkes sağlandı.

13 Şubat 2015 Cuma

SA1159/KY23-NN7: Nehir Nil Güney Asya'da: Hindistan & Nepal 1/ Delhi ve Tac Mahal

"Incredible India - İnanılmaz Hindistan... Ya çok seveceksin ya da nefret edeceksin"



Hindistan'a ilk seyahatime başlarken, kulağımda çok değerli bir büyüğümün bu sözleri yankılanıyordu. Teknik olarak yaptığım gezi hazırlığıma, bir de ruhi hazırlık eklemem gerektiğini anlamıştım. Nepal'i de içine alan tam 15 günlük yorucu bir seyahat beni bekliyordu.  Ve evet, seyahat sonunda yorulan sadece bedenim değil, ruhum da olmuştu. 

Hindistan'ın ülke reklamı sloganı 'Incredible India - İnanılmaz Hindistan'dır 


Gerçekten inanılmaz bir ülke.. Her detay o kadar karakteristiktir ki, bir Hollywood film setini hatırlatır..  Sanki her an birisi çıkıp 'kestik' diyecekmiş gibi. 

SA1158/TG96: Breaking the Silence - Sessizliği Kırmak: İsrailli Askerlerin İtirafları/ El-Halil 2001-2004/15. Bölüm

     “Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”

Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:

Bir ev vardı, Abu Sneina girişine bakan bir ev… O zamanlar Abu Sneina’da IDF birliği bulunmuyordu, şimdi ise var. Bölük komutanı ve ona eşlik eden iki kişi her hafta zırhlı araçlara binerek Abu Sneina’ya giderlerdi. Bir yol vardı, ilk önce yukarı doğru Abu Sneina’ya doğru çıkan, sonra yeniden aşağı Büyük Meydan’a inen bir yol. Bu zorlu bir devriyeydi. Yani demek istediğim; iki zırhlı araca binilir, yanlarında ekipmanlar ve bomba işlerine bakmak üzere bir bomba görevlisi bulunurdu.

SA1157/KY5-PT46: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ A-Nazarî Tasavvuf - Hakikat-i Muhammediyye

 بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

***

Hakikat-i Muhammediyye

O halde tasavvufçuların Allah'ın ilk taayyünü olduğunu söyledikleri Hakikati Muhammediyye inancı nedir?

Tasavvufçular onu şöyle tanımlarlar: "İlk taayyünle beraber olan zattır. Esmau'l-Hüsna'sı vardır ve Allah'ın ismi azamıdır." Görüldüğü gibi tasavvufçuların Muhammed'i, beşer (insan) ve resul değil, en üstün mertebelerinde ilahi zatın kendisidir. ed-Demirtaşî de şöyle der: "Hakikatlerin hakikati bütün mertebeleri kapsayan ilahi kemalli insani mertebedir. Hazratu'l-Cem', Ehadiyyetu'l-Cem' diye isimlendirilir. Daire onunla tamamlanır. Zatın yokluğunda (gaybinde) taayyun eden ilk mertebedir ve o Hakikatı Muhammediyye'dir." 

12 Şubat 2015 Perşembe

SA1156/KY24-CK1: 'Qum Şukri Qum'(*)

"İçine karıştığım kalabalıkta, Fransızca ve Arapça karışımı garip bir dil ile haykırılan sloganlar olmasa kendimi bir an Taksim veya Moda’da sanabilirdim."


İki yüz kişi civarında olduğunu tahmin ettiğim heyecanlı bir kalabalık, polisin kestiği ana caddenin tam ortasında bir miting yapıyor. Çoğu orta yaş üstü kitlenin tam çekirdeğinde heyecanlı bir grup genç var. Etraf kırmızı siyah veya kırmızı sarı bez afişler, flamalar ile donatılmış. Polisin aldığı abartılı önlemler hemen göze çarpıyor. Boydan boya şehrin en büyük caddesinin hemen hemen yarısını tamamen trafiğe kapatan bu mitingin gerek alan ve gerekse önlemler ile kıyaslandığında biraz garip görünüyor; devasa alanda bir avuç aktivist. Etrafta gezinen çoğu sivil ama ellerinde gürültülü telsizlerin olduğu polis oldukça kışkırtıcı.

Şükrü Beleyid; (26 Kasım 1964 – 6 Şubat 2013), Tunus’lu avukat ve siyasetçi. Demokrat Yurtseverler Partisi ve Tunus'ta ki laik-ulusalcı sol muhalefetin lideri olan Beleyid, 6 Şubat 2013'te evinin önünde uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti.

SA1155/SD219: "ruhun sonsuz ışıklı gözenekleri" /22.07.2006/ 521. patika

...doğa inanılmaz güzellikleriyle suya sarılı...
...su kendi yeşilinde cezbedici...
...suyun coşkun varlığına saygılı, ona meftun çılgın nebatat...
...ve insanlar...
...yarılmış tepeciklerin arasından süzülüp giden yol, yamaçları sıyrılmış tepelerin damarlarını/dokularını açmış insana...
...sıra sıra dizili katmanlarıyla tepenin yarılmış yamacı, inanılmaz bir sanat ile gözler önünde duruyor...
...farklı boyutlarıyla her biri kendi sıralarında duran taşlar..
...aralarına sıkıştırılmış toprak...
...en önemlisi, tepenin dışında görünen herhangi bir yerde o kaya/taşların benzeri yok...
...nereden geldiler, nasıl geldiler ve onları kim ustalıkla duvar gibi ördü?...

11 Şubat 2015 Çarşamba

SA1154/YB25: Gelişmişlik Yanılgısı / Sınanmış Renkler 25

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Yirmi birinci asrın insanı, yirminci asrın arsız ve ahlaksız insanından devraldığı ilkesizliği, sınırsızlığı doğasının ısrarlı redleriyle karşılıyor olsa da, normalleşmiş sınırsızlıkların kıskaçlarından kurtulamıyor."

İnsanın, çocukken, o masum yüzüyle orantılı olarak gördüğümüz içine baktınız mı hiç? Bu aralar ayrım yapmaksızın 'İnsan'a bakıyorum. Belki zamanın bana kazandırdığı en iyi şey bu; çoğunuz bakar geçersiniz, ama ben artık bunu yapamıyorum. Her insan yüzü beni kendisine bakmaya zorluyor, yüzünden ruhuna bakıyorum. Çocukluktan ergenliğe, oradan da yetişkinliğe sürüklenen insan tüm özgeçmişini yüzünde taşır; bakabilirseniz görürsünüz.

İnsan'a bakmak neden önemli? İnsan'ı anlamak neden önemli? Hepimiz insanız çünkü, anlaşılmak isteriz; anlaşılmak ve nedenlerimizin içine saklanan açıklamalarımıza, bahanelerimize hoşgörü ile bakılsın isteriz. Bu bilir misiniz, bilmem; ama çok hüzün verici bir şey. İnsan'ın anlaşılma ve mazur görülme ihtiyacı gerçekten ne kadar zayıf yaratıldığımızı göstermesi bakımından hüzün verici. O kibirli benlik güdülerinin ne kadar zavallı kaldığını görüyorsunuz.

SA1153/KY1-CÇ99: Korkuyorum

"Gitmeye korktuğum oda dün bıraktığım gibi. Dün nasıl bırakmıştım? Dün nasıl bıraktım odayı?"


Adım adım çıldırının pençesine doğru gittiğimi görüyorum. Yapacak bir şey yok. Engel olamayacağım apaçık. Ürküyorum. Korku da var belki ve fakat daha çok ürküyorum. Çıldırının soğuk nefesini bütün benliğimle bedenimde duyumsuyorum. Her şey o kâbustan uyanınca başladı. Kışın ortasında sıcak olmayan yatak odasında terden sırılsıklam uyandım. Zangır zangır titriyordum. Korkudan! Gördüğüm kâbusta yaptıklarımdı korkutan. 

İçimde bir canavar vardı. İnsan postuna bürünmüş bir canavar. Acımasız, karanlıkta ışıl ışıl parlayan kan kırmızısı gözler. Damarlarımda dolaşan kan donmuş ve bedenimden sımsıcak ter boşanmıştı. Terin bir insanı uyandıracağını o zaman öğrendim. Kendi gözlerimin korkunçluğu bedenimi tere boğup uyandırmıştı. Korkularınız, beklentileriniz, beğenileriniz, kaygılarınız sizi ele vermiyorsa başka ne ele verebilir ki?

SA1152/KY9-NK47: Merhamet, Acımak, Carlos Fuentes, Saramago

"Bize insan olmanın güzelliğini, merhamet ve sevginin, sevgi ve şefkatin tanımını her seferinde büyülü kelimelerle tekrar tekrar yapan ve tekrar tekrar kalbimize kazıyan edebiyatçılar öldüğü zaman benim de içimde bir dal kırılıyor, dünyanın biraz daha öksüz kaldığını düşünüyorum…"


Acımak ve merhamet etmek; bu birbiriyle karıştırılan hissin arasında aslında o kadar büyük uçurum var ki; çok küçükken keşfetmiştim bunu. Acımak son derece uçucu bir şey, bir anda karşınıza bir dram çıkar, üzülürsünüz, acırsınız sonra arkanızı dönüp uzaklaştığınızda o his de kaybolup gider, hemen terk eder sizi, içinizdeki acımanın yolculuğu o kadar kısacıktır işte.

Merhametse Allah’ın c.c kalbe bahşettiği ettiği bambaşka bir haslet, ona sahip olan insanın müthiş bir kalbi vardır müthiş. Temas halinde bulunduğu her şeye merhamet eder, değiştirir, dönüştürür, güzelleştirir, serinlik saçar… Ve merhamet gözüyle baktığı için de karşılaştığı meseleleri her gittiği yere kalbinde taşır; Allah’tan c.c yardım ister ve O’nun rızası için bir şeyler yapar; merhamet eder, merhamet onu terk etmez, bu yüzden de hayırlı işler merhametli insanların eliyle vuku bulur. Böyle şeyler işte…

10 Şubat 2015 Salı

SA1151/SD218: Bir Ahmedinejad Analizi

"Türk milleti karşısında konuşurken oturarak konuşamam. Türk milletine saygım çok büyük, oturarak onlara seslenemem"
 Mahmud Ahmedinejad, 6. İran Cumhurbaşkanı, 10.02.2015


Dünya yeniden şekilleniyor. Ve bu şekillenme I.ve II. Dünya Savaşları öncesinde yaşanan şekillenme sancılarından çok daha farklı bir bunalımın sancılarını yaşıyor/yaşatıyor. İnsanlık tarihinin ilk ve tek vizyonsuz şekillenmesi gibi görünse de bu şekillenme, bilgi, güç ve ideoloji çatışmalarıyla yaşanan bir şekillenme değil. Demografik unsurların egemen stratejistleri baskı altına almasıyla başlayan ve alışılagelmiş kapitalist argümanların tıkanmasıyla da zirveye çıkan bu büyük insanlık bunalımı, insanları ve ülkeleri yeni şekillenmenin merkez motor ülkelerinin hızla değiştiği ve çeşitlendiği bir çalkalanmaya doğru çok yüksek bir hızla itiyor. İnsanlık çok ciddî bir tehlikeyle karşı karşıya.

Amerika Birleşik Devletleri’ni dış politika parametrelerini tamamen değiştirmeye ve diğer ülkelerle eşite yakın ilişkiler geliştirmeye zorlayan, İngiltere’yi milletvekili maaşlarını tartışmaya mecbur bırakan, Rusya’yı diktatörlük özellikleri hızla artan bir toplumsal teslimiyete sürükleyen, Avrupa Birliğini Almanya ve Fransa’nın ulusalcı çıkarlarını koruma politikalarına mahkûm eden ve sayılan ülkelerin peyki konumundaki ülkeleri kimi zaman demokratik, kimi zamanda totaliter nitelikleri artan ülkeler olmak gibi iki seçenekle baş başa bırakan bu büyük insanlık bunalımında iki önemli ülke Türkiye ve İran insanlık için çok önemli bir yerde, önemli sonuçlar doğuracak merkezler olarak büyük bir sorumluluk taşımaktadırlar. 

SA1150/TG95: "Çocuğunuz Bir Terörist mi?"

"Her ne kadar Beyaz Saray tarafından Şiddet içeren Aşırılıkçılıkla Mücadele’nin hiçbir özel gruba yönelik olmadığı noktasında ısrar edilse de, Ulusal Terörle Mücadele Merkezi tarafından hazırlanan rehberde sadece Müslüman toplumdan elde edilen örnekler yer alıyor."

ABD Hükümetinin Aşırılıkçılık Riski Taşıyan Ailelere Yönelik Araştırması
-Is your chıld a terrorıst? U.s. government questıonnaıre rates famılıes at rısk for extremısm-

Siz, aileniz veya içinde bulunduğunuz topluluk aşırılıkçı görüşlere sahip olma tehdidi altında mısınız? 

The Intercept tarafından ele geçirilen gizli bir belgeye göre, Ulusal Terörle Mücadele Merkezi tarafından gerçekleştirilen bir ölçüm sisteminin en önemli amacı bu riski belirlemek.

Ele geçirilen belge -ve ölçüm sistemi- Şiddet içeren Aşırılıkçıkla Mücadele için geliştirilen daha geniş kapsamlı bir stratejinin parçası. Bu stratejiye bağlı olarak yerel toplum ve dini liderlerden kanun güçleri ve diğer hükümet kurumları ile işbirliği yapması isteniyor. Beyaz Saray bu yaklaşımı dünya çapındaki terör saldırılarına karşı verilen yanıtın çıkış noktası haline getirmiş bulunuyor. Paris’te gerçekleşen saldırıların ardından, bu kapsamda 18 Şubat tarihinde Şiddet içeren Aşırılıkçıkla Mücadele için uluslararası bir zirve gerçekleştirilecek.

SA1149/KY20-MEK12: Başkanlık Fikri ve Adil Yönetim

‘…Ey yeşil sarıklı ulu hocalar
bunu bana öğretmediniz!?
hükümdarların hükümdarlığı için halka yalvardığı
ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
bunu bana söylemediniz!...’ 
Sezai Karakoç

Etrafa bakın lütfen.
Sağınıza solunuza bakın.
Eskisi kadar büyük ve uzak değil dünya,
Her hangi bir yol ile,
Kağıtlara çizili,
Ya da bilgisayar ortamında uydular marifeti ile dünyamızı her köy ve kasabası ile, her cadde ve sokağı ile capcanlı gösteren haritaları serip önünüze dikkatle bakın,
En demokratik olanından en zorbasına insanın ulaştığı yönetebilme becerisine, geliştirebildiği siyasal aygıt ve teknolojiye bakın, hepsi insanın gemlenemez hırsına tabidir.

Seçkin Deniz Twitter Akışı