"Akıl
almaz acılar içinde Kongo’nun derelerinde, çamurlu sazlıklarında saygısızca ve
daha canları bile çıkmadan ölüme savrulan Rishi... Rishi ve 20 milyon Kongolu akranı, akrabası,
arkadaşı..."
Bizim
kuşak için kölelik kavramı nispeten canlı bir kavramdır. Televizyonun henüz tek
kanal olduğu yıllarda, 1977 yapımı The ROOTS Türkiye’de Kökler adı ile
yayınlandı. Neredeyse soluksuz izlediğimiz o dizide Kunta Kinte kahramanımızdı.
Batılı beyaz adamın sınır tanımaz ahlaksızlığı, vahşeti ve zulmü o dizi
sayesinde adeta bizim kuşağın zihnine kazındı.
İnsanların
davarlar gibi alınıp satılabileceği, doğurdukları çocuklar dahil her şeyleri
ile sahiplerinin malları oldukları, sahipleri isterse uzuvlarını kesip
kadınlarına tecavüz haklarının olduğu akıl dışı bir dünyadan bahsediyorum.
Ontolojik olarak modern insanın köleyi kavrayabileceğinden gerçekten
kuşkuluyum.
Bugün
size Rishi’den söz edeceğim. Rishi ve onun şahsında Batılı beyaz adamın sadece
yüz yıl evvel kauçuk ve fildişi için, daha doğrusu para ve güç için akıl almaz
yöntemlerle katlettiği 20 ila 25 milyon Kongo’lu insan kardeşin hikayesinden
söz edeceğim.
II. Leopold Dünya tarihinin kaydet(me)diği en
kanlı zalimlerden biridir. 1865-1909 arasında Belçika’da krallık yapan 2. Leopold
gerçekten de tarihin en büyük soykırımlarından birini yapmış büyük zalimlerden
biridir. Bugün Belçika’da adına anıtlar, heykeller dikilen, adına bir devlet
nişanı verilen (bu nişanı Türkiye’den de bazı bakan ve iş adamları kabul
etmişlerdir) 2. Leopold sayıları kesin olmamakla beraber 20 ila 25 milyon
Kongo’lu sivil insanı sistematik olarak katletmekten sorumludur.
Belçika’yı bir sömürge kazandırma fikrini
saplantı düzeyinde savunan 2. Leopld 1860’da bir konuşmada şöyle der:
“Topraklarımızı
genişletmenin vaktinin geldiğine inanıyorum. Kalan birkaç güzel pozisyonun
bizimkinden daha girişken milletler tarafından kapılması tehlikesi karşısında
hiç vakit kaybetmememiz gerekiyor.”
Öyle de
yaptı ve taç giyer giymez vakit kaybetmeden işe koyuldu. 1878’de bir Afrika
derneği kurup kendisini başkanlığa atadı, o dernek etrafında vahşi niyetlerine
hemen bütün Batılı sömürgecilerin yaptığı gibi çok insani (!) kılıflar vaaz
etti:
“Kongo
yöresi halkına medeniyet götürmek, bilimsel araştırma ve ticaret yapmak, Arap
köle tüccarlarına karşı savaşmak için.” Bu ulvi amaçlar için derhal
konferanslar, kurullar, komisyonlar kurulmasına ön ayak oldu. Bu
konferanslardan birinde öne sürdüğü fikir şuydu: “Dünyanın henüz nüfuz
edilemeyen tek yöresini medeniyete kavuşturmak, oradaki halkların üstünde asılı
duran karanlığı delmek, kanımca içinde bulunduğumuz bu ilerleme çağına yaraşır
bir haçlı seferidir.”
Kanla yazılan tarih
Modern
Belçika’nın temelinde 20 milyon Kongolunun kan ve kemikleri var Ve 1885’de
büyük çabalar, rüşvetler ve entrikalarla topladığı Berlin Konferansı’nda
Kongo’nun II. Léopold’ün egemenliğinde bir devlet olduğu diğer Avrupa
ülkelerince tanındı. Böylece dünya sömürge tarihinde ilk defa bir ülke, içinde
ki insanlar ile birlikte bir şahsın mülkü sayıldı. Hiç bir kanunla bağlı
olmayan bu egemenlik tam 23 yıl sürecek ve akıl almaz soykırımlar, işkence ve
zulümlerle 20 milyon civarında insan sistematik olarak katledilecekti.
Daha bu işlerin başında Henry Morton Stanley
adında bir adamını, Belçika hazinesinden borç aldığı yüklü miktarda para,
asker, maceracı, din adamı misyonerler eşliğinde Kongo’ya keşif gezisine
gönderdi. Talimatları net ve acımasızdı: “...alabildiğin kadar toprak al ve
egemenliğimiz altında topla, en kısa sürede, tek bir dakika kaybetmeden, Kongo
ağzından Stanley Çağlayanlarına kadar tüm kabileleri ele geçir. Bu mümkün olduğu
kadar büyük bir devlet yaratma ve yönetme projesi. Bu projede zencilere en ufak
bir siyasi söz hakkı vermeyeceğimiz açıkça anlaşılmalı. Aksi çok saçma olur.”
Yağma
başlamıştır, Leoplodville adı ile koloniler kurulur, yağmalanan malların
taşınması için demiryolu hattı yine Kongo’lulara inşaa ettirilir, kabile
liderleri kandırılarak veya zorla egemenliği devretmeleri sağlanır. Léopold,
kabile liderleriyle yapılan anlaşmaların kısa ve basit olmasını, “birkaç
maddeyle her şeyi kendilerine bırakmasını” istemiştir. Öyle de olur.
Hemen bir ordu kurulur, birbirlerine karşı
kışkırtılmış kabilelerden oluşturulan bir Halk Ordusu (la Force Publique). Her
bölgeye veya kabile sahasına o bölgenin amansız düşmanlarından oluşturulan
acımasız bir katliam ordusu görevlendirilir. Ordunun maliyeti de Kongo’nun
mazlum halkına ödettirilir. Böylece Belçika’nın üzerinde tekel kurmayı
hedeflediği kauçuk üretimi için bütün şartlar hazır hale getirilmiştir. Adeta
silindir gibi ülkeyi baştan başa ezerek geçen Leopold hükümranlığı akıl almaz
katliamlar eşliğinde üretimi her aşamada daha da arttırır.
Rishi’ye ne oldu?
İnsanlık
dışı katliam, soykırım ve işkenceler henüz insan kalabilmiş bazı rahipler
tarafından gazetelere yazılır. Akıl dışı bu uygulamalardan bazıları şöyledir:
Halk
Ordusu’na mermiler sayılarak verilir ve boşa harcanmadığı belli olsun diye
askerlerden öldürdükleri kurbanların kesik elleri istenir. Böylece ülkede kesik
el toplama yarışı başlar. Birbirine amansız bir düşmanlık besleyen bu kabile
mensubu askerler olur olmaz bahanelerle insanların ellerini ve ayaklarını
bileklerden kesip, çürümeden merkeze ulaşsın diye de tütsüleyerek getiriler. Bu
arada el ve ayakları kesilenlerin hemen hepsi kan kaybından veya enfeksiyondan
kısa sürede ve acılar içinde ölmüşlerdir. Yine kilise bahçelerinde pazar ayini
sonrası onlarca kişi sırf kendilerine biçilen kotayı doldurmadıkları için
kurşuna dizilmişlerdir. Kotayı doldurmayanlara verilen cezalardan biri de küçük
çocuklarının el ve ayaklarının kesilip saatlerce bu kesik uzuvlara bakmaya
zorlanmalarıdır. 5 yaş ve üstü bütün Kongo vatandaşları bu zulmü yaşamışlardır.
Ve bir önemli veri, Kongo nüfusunun yüzde 80’ni Hıristiyan’dır bu gün.
Bu tür
haberlerin Avrupa medyasında fazlaca yer almasından ve doğrusu petrokimya endüstrisinin
gelişmesi sonrası maliyetli yükselmeye başlayan kauçukun pazar kaybetmesi,
Kongo’daki operasyonun maliyetinin artması sonrası Belçika Parlamentosu II.
Léopold’ün Kongo üzerindeki yetkilerini kaldırır ve II. Léopold’e Kongo için
yaptığı “büyük fedakarlıklar” için yüklü bir maaş bağlar.
Petro
kimya sanayinin gelişmesi ile sona erecek olan Belçika’nın kauçuk tekeli, bu
gün konfor içinde yaşayan Belçika’nın temel birikimini, sermaye ve zenginliğini
oluşturur. Kongo’dan gelen paralar ile bugün Belçika’nın simgesi olan bir çok
anıtsal bina, metro binaları, müzeler, saraylar, yollar, altyapılar ve oldukça
geniş kesimlere yayılan iş kolları ve zenginlikler inşa edilir.
II.
Léopold’ün sömürgesinde Kongo nüfusu tahminen 30 milyondan dokuz milyonun altına
düştü. Yönetimi devralan Sömürge Bakanı, bir yıl sonra Kongo’ya gittiğinde
ülkede insan haklarının ihlâl edilmediğini söyler. Belçika Parlamentosu, insan
hakları ihlâllerinden ötürü kimseyi kovuşturmaz.
Ve gerçekten Belçika Leopold evladını unutmadı,
yargılamadı, suçlamadı, hatta adına anıtlar inşa etti, devlet nişanları ihdas
etti, her yıl Belçika ekonomisine yarar sağlayan çeşitli kişi ve kurumlara bu
nişandan takdim edilmektedir. Bu Belçika’nın evladı.
Peki
Kongo’nun evlatlarına ne oldu? Belçikalı Spethan’lar, Liefe’ler ışıltılı
caddelerde salınıp hayatın tadını çıkarabilsinler diye vahşice hayattan
koparılan, akıl almaz acılar içinde Kongo’nun derelerinde, çamurlu
sazlıklarında saygısızca ve daha canları bile çıkmadan ölüme savrulan Rishi... Rishi ve 20 milyon Kongolu akranı, akrabası,
arkadaşı...
Şimdi
dünyaya değer dayatan bu ahlaksızlığa karşı, Sevgili Rishi’nin mübarek ruhu
adına hep beraber haykırmalı değil miyiz: Sana saygı duymuyoruz ve senden saygı
beklemiyoruz!
Mustafa Ekici, 02.02.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Okuma:
Belçika Sömürgeciliğinin Evrensel İlkeleri/ Kral 2. Leopold'un Konuşması: