"Gitmeye
korktuğum oda dün bıraktığım gibi. Dün nasıl bırakmıştım? Dün nasıl bıraktım
odayı?"
Adım
adım çıldırının pençesine doğru gittiğimi görüyorum. Yapacak bir şey yok. Engel
olamayacağım apaçık. Ürküyorum. Korku da var belki ve fakat daha çok ürküyorum.
Çıldırının soğuk nefesini bütün benliğimle bedenimde duyumsuyorum. Her şey o
kâbustan uyanınca başladı. Kışın ortasında sıcak olmayan yatak odasında terden
sırılsıklam uyandım. Zangır zangır titriyordum. Korkudan! Gördüğüm kâbusta
yaptıklarımdı korkutan.
İçimde bir canavar vardı. İnsan postuna bürünmüş bir
canavar. Acımasız, karanlıkta ışıl ışıl parlayan kan kırmızısı gözler.
Damarlarımda dolaşan kan donmuş ve bedenimden sımsıcak ter boşanmıştı. Terin
bir insanı uyandıracağını o zaman öğrendim. Kendi gözlerimin korkunçluğu
bedenimi tere boğup uyandırmıştı. Korkularınız, beklentileriniz, beğenileriniz,
kaygılarınız sizi ele vermiyorsa başka ne ele verebilir ki?
Evet,
kendimden korkuyorum. Bak gerçekten korkuyorum. Yapıp edeceklerimden, yapıp
edebileceklerimden ödüm patlıyor. O gördüğüm kâbusu hatırlamamak için elimden
geleni yapıyorum. Hatta hafızamdan sildim bile diyebilirim. Yok, eğer hafızamda
kalsa belki de.. aman Allah’ım! Bunu düşünmek bile istemiyorum.
Kuşkusuz
insan denen canlı yeryüzündeki en zalim, en vahşi yaratık olabilme
potansiyeline sahip. Böyle bir imkânı var. Böyle bir yolu seçebilme gücü var.
Ve bu da beni korkutuyor. Evet, korkumu o hafızamdan sildiğim kâbus tetikledi
elbet. Ama o kâbusu görmemi ne tetikledi acaba? Bunun üzerinde düşünmek, bunu
çözümlemek beni rahatlatacak gibi. Ve fakat çekincelerim de var. Aslında bir
tek çekincem var, ya bu çözümleme eylemim beni o bataklığa sürüklerse? Hayır!
Hayır! Lütfen olmasın! Böyle bir şey lütfen olmasın!
Her
şeyden önce kan görmeye dayanamam! Bir kaza görsem, ya da hastanelerde, kan
alınan yerlerden geçsem içim bayılır. Dayanacak bir yer ararım sezdirmeden
çevreme. Kendi bedenimden kan alınırken bile bakamam. Kaldı ki bir başkasının
kanını görmek! Yok! Hayır! Asla! Buna dayanamam! Bak işte hepi topu bir kâbustu
gördüğüm ve fakat günlerdir kendime gelemedim. Kahretsin! Güya hafızamdan silmişim!
Gözlerimi yumduğumda öylece görüyorum! Bütün korkunçluğu bütün çıplaklığı ile
görüyorum! Midem bulanıyor! Kusacak gibi oluyorum.
Kusacak
gibi olmam belki aldığım ilaçlardandır. Ama yıllardır kullanıyorum. Yeni mi
başladı yan etkileri. Hayır, bu kâbustan sonra başladı. Bunu biliyorum. Mutfağa
giremiyorum. Bıçaklara bakamıyorum. Daha doğrusu kesici, sivri olan hiçbir şeye
bakamıyorum. Allah’tan evde silah yok. Gerçi kâbusta iri kocaman bir bıçak
vardı elimde. Tanımadığım birinin kafasını vücudundan ayırıyordum. Sonra o başı
koltuğu yerleştirip gözlerini açıyor, bana bakmasını sağlıyordum. Göz
kapaklarını bantla yapıştırmıştım.
Tuhaf
olan hiç kan olmamasıydı. Bunu nasıl başardığımı bilmiyorum. Karşımda duran
gözleri açık kafaya -şu an cinsiyetini hatırlamıyorum- sürekli “Gözlerini
yummayacaktın! Başını öteye çevirmeyecektin! Görmezden gelmeyecektin!
Tanıklıktan ürkmeyecektin!” sözcüklerini söylüyordum.
O
yüzdeki şaşkınlık anlatılır gibi değildi. İri iri açıkgözlerdeki şaşkınlık ve
dehşeti tanımlayacak bir sözcüğüm yok! Sadece görmekle anlaşılabilir. Görmeyene
anlatılamaz! Belki bantların germesinden ötürü öyle görünüyordu. Kim bilir! Ve
fakat o dehşet ifadesi. Tabi şaşkınlık da öyle. Bedenin gerisi neredeydi
bilmiyorum. Yani bulunduğum oda da yoktu. Bundan eminim. Bedensiz bir baş!
Başsız beden kadar saçmaydı.
Kahretsin!
Korkuyorum işte. İçimde bir canavar olduğunu bile bile nasıl soluk alabilirim?
Nasıl soluk almayı göze alabilirim? Nasıl soluk alınabilir, bir canavarla bir
arada nasıl yaşanabilir? Bunca zaman nasıl yaşadım? Kahretsin bunca zaman nasıl
fark edemedim bunu? Bu çok ürkütücü! Başına gelmeyen elbet bilemez! Elbet bir
fantazya denip geçebilir benim gördüğüm karabasanı görmeyen biri!
Bu nasıl
bir şey? Bir insan bir insanın başını nasıl böyle hunharca koparıp sonra da
oturma odasının başköşesinde sergileyebilir? Bu nasıl olabilir? Böyle şeylerin
daha önce olmuş olması sonradan olanları nasıl açıklayabilir? Bir savaş
ortamında bile olmasını düşleyemezken hem de! Yok, yani herhangi bir savaşa
katıldığım falan yok! Ürkerim!
Her
savaş ürkütmüştür beni. Savaşın düşüncesi bile ürkütür beni. Masallardaki kanlı
kahramanlık sahneleri midemi bulandırmıştır her zaman. Bundan zevk alanları
gördükçe, zevk alanlara tanık olunca nasıl vücudumdan ter boşandığını hala hatırlarım.
Çocukken anlatılan masallardan söz ediyorum. Bir akrabamız vardı. Hayal meyal
hatırlıyorum. Bizden büyüktü. Öyle güzel masal anlatırdı ki.. ve fakat kanlı
sahneler anlattığında gözlerimi yumar başımı göğsüme dayardım. Benimle birlikte
masalı dinleyen yakınlarımın gözlerindeki ışıltıyla kahrolurdum. İnanamazdım.
Koparılan kollar, koparılan başlar, kesilen ayaklar, oyulan gözler, uçurulan
kulaklar, burunlar.. nasıl bir zevk, nasıl bir haz uyandırabilirdi ki?
Anlamazdım!
Anlayamazdım! Birlikte masal dinlediğim yakınlarımla yalnız kalmaya korkardım
çoğu zaman. Ya o duyulanları, anlatılanları eyleme sokmaya kalkarlar ise? Aman
Tanrım!
Ya şimdi
nasıl böyle bir düş görebildim? Nasıl böyle bir kâbus bastı uykumda? Hayır!
Oturma odasına girmeye korkuyorum! Odaya girdiğimde başköşedeki tekli koltukta
–benim oturduğum koltukta- bedensiz kesik bir başla, göz kapakları bantlanmış
bir insan kafasıyla karşılaşıp-karşılaşmayacağımı bilemiyorum! Hem bu yüklüğe
niye sığınmışım ki?
Aman
Tanrım yoksa! Hayır, hayır! Bütün bunlar gördüğüm kabustan.. yerimden
doğrulabilsem, ayaklarımdaki uyuşukluğu aşabilsem.. Yüklükten çıkıp odaya
gidebilsem hiçbir şey olmadığını görebileceğim. Buna tüm benliğimle inanıyorum!
Hayır, inanmıyorum! Biliyorum! Biliyorum! Nasıl bildiğimi bilmiyorum ama
biliyorum.
Gitmeye
korktuğum oda dün bıraktığım gibi. Dün nasıl bırakmıştım? Dün nasıl bıraktım
odayı? Uyumak için yatak odasına geçtiğimde oturma odası nasıldı? Cevabından
emin değilim! Kahretsin! Kahretsin!
Cemal Çalık, 11.02.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Takip et: @gezgin07