Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Yirmi birinci asrın insanı, yirminci asrın arsız ve ahlaksız insanından devraldığı ilkesizliği, sınırsızlığı doğasının ısrarlı redleriyle karşılıyor olsa da, normalleşmiş sınırsızlıkların kıskaçlarından kurtulamıyor."
İnsanın, çocukken, o masum yüzüyle
orantılı olarak gördüğümüz içine baktınız mı hiç? Bu aralar ayrım yapmaksızın 'İnsan'a
bakıyorum. Belki zamanın bana kazandırdığı en iyi şey bu; çoğunuz bakar
geçersiniz, ama ben artık bunu yapamıyorum. Her insan yüzü beni kendisine
bakmaya zorluyor, yüzünden ruhuna bakıyorum. Çocukluktan ergenliğe, oradan da
yetişkinliğe sürüklenen insan tüm özgeçmişini yüzünde taşır; bakabilirseniz
görürsünüz.
İnsan'a bakmak neden önemli? İnsan'ı
anlamak neden önemli? Hepimiz insanız çünkü, anlaşılmak isteriz; anlaşılmak ve
nedenlerimizin içine saklanan açıklamalarımıza, bahanelerimize hoşgörü ile
bakılsın isteriz. Bu bilir misiniz, bilmem; ama çok hüzün verici bir şey.
İnsan'ın anlaşılma ve mazur görülme ihtiyacı gerçekten ne kadar zayıf
yaratıldığımızı göstermesi bakımından hüzün verici. O kibirli benlik
güdülerinin ne kadar zavallı kaldığını görüyorsunuz.
İnsan'ın bu kadar zavallı iken bu kadar
küstah sözlü ve granit yürekli olmasını anlamlandıramıyorsunuz;
anlamlandırsanız bile bu anlamı saygıdeğer bulamıyorsunuz. Sonra
düşünüyorsunuz, insan bunu neden yapıyor? Sordukça bulduğunuz cevaplar içinizi
acıtıyor. Evet; insan sınanıyor ve sınanmalarında maalesef çoğunlukla
kaybediyor. İşte bu büyük kayıp hüzün veriyor bana.
Bir fotoğraf görüyorum bazen; her
türlü ahlâkî sınırdan yoksun bir insan yüzüne bakıyorum. Görünen ayrıntılar,
onun bedeni ve aklıyla neler yaptığını saklıyor olsa da, gözlerinin
derinliklerine sinmiş olan kaybetmişliğin hüznünü fark ediyorum. İnsan hafızası
ile yaşıyor ve hafızası onu rahatsız eden yığınla olumsuzlukla dolu olduğunda,
o insanın gözlerinden bir çocuğun gözlerinden yayılan masum ışıltılar yayılmıyor.
Yirmi birinci asrın insanı, yirminci
asrın arsız ve ahlaksız insanından devraldığı ilkesizliği, sınırsızlığı
doğasının ısrarlı redleriyle karşılıyor olsa da, normalleşmiş sınırsızlıkların
kıskaçlarından kurtulamıyor. Şaşkın bir şekilde kendisine öğretilen
ahlaksızlığı önceleyen normların içinden bazen o masum itiraz parıltılarını
gördüğümde içimdeki hüzün daha da genişliyor. Bilmiyor olmak, bilince geriye
dönüşün, arınmanın yollarından habersiz olmak o insanı, yirmi birinci asrın insanını
çaresiz bırakıyor.
Bir Budist'in, Hindu'nun bir heykelin
önündeki duruşlarına baktığımda ne hissediyorsam, bir Hristiyan'ın İsa ve Meryem
heykellerinin önünde yaşadığı duygulara baktığımda da aynısını hissediyorum.
Mum yakıyorlar, başlarını öne eğerek yardım dileniyorlar, anlaşılmak ve mazur
görülmek istiyorlar. Türbelerde mum yakıp dileklerde bulunarak onlara benzeyen
Müslümanları gördüğümde ise, umut olarak sapasağlam duran İslam Dini'nin
perdelerin arkasına itildiğini düşünerek kahroluyorum. Bir Yahudi'nin bir
Budist'ten, bir Hindu'dan, bir Müslüman'dan genetiksel ve geleneksel olarak daha
farkında olduğu 'Din Çerçevesi'ni bu kadar insafsızca hırpalamasını
anlayamıyorum.
Ateistler ise her türlü sınırsızlığı savunuyorken,
her türlü dine karşı çıkıyorken ve her türlü dine düşmanlık ediyorken,
gözlerime daha çok kaybetmiş, daha çok acınmaya mahkum görünüyorlar; anlaşılma
ve onanma kaygıları diğerlerinden çok daha büyük, ama bunu bastırarak
yalnızlıklarından fırlıyor ve bağırarak insanlara üstün gelmeye çalışıyorlar.
Oysa bedenlerinin açlıklarına o kadar mahkumlar ki... bu yüzden hâzza ve öldürmeye yönelik bakışları
sınırsız.
İnsan, kendisine görünmeyen ve
kendisinden kendisi için bir şey istemeyen Allah'ı neden bilmek istemez ki?
İnsan Allah'a ibadet ederken, gerçekten Allah'a bir şey verdiğini mi sanıyor? Ya
da insan Allah'ın koyduğu bireysel ve toplumsal kanunları reddederek o
kanunların dışına çıkabileceğini mi sanıyor? Sanıyorsa yirmi birinci asrın
insanı, Allah'ı en çok reddedenlerin bulunduğu bu asırda neden bu kadar çok
mutsuz insan olduğunu zannediyor? Allah'ın kanunlarını reddetmek mutsuzluğa
neden oluyorsa bu neden-sonuç ilişkisi de Allah'ın bir kanunu değil midir?
İnsan ne yaparsa yapsın Allah'ın koyduğu
kanunların dışına çıkamıyor. İşte insanın reddetmekten hoşlandığı, ama
kaçınılması mümkün olmayan sınanma budur. Ve tuhaftır; insan bunun farkında
bile değil. İnsan, "Öldürme!"
diyen Allah'ı dinlemeyerek insanları öldürdüğünde, sonsuza dek zihnine üşüşen
sorulara mahkum oluyor. "Zina yapma!" emrini dinlemeyen insan, kendi
içindeki huzursuzlukları tetiklediği gibi, yaşadığı toplumdaki huzursuzlukları
da tetikliyor.
Benim insanların gözlerinde
gördüklerim bunlar. İnsan çiğnediği her ilahî emrin sonucunda olabilecekleri
aşamıyor, uyduğu her ilâhî emrin sonucunda olabilecekleri aşamadığı gibi.
Evet; herkes size "Geri kafalı,
çağdışı, ilkel" diyebilir, bu onların kendi sınanmaları içinde bir çıktı
sadece. Ancak izah etmeleri gereken bir şey var, insan milyonlarca yıldır,
öldürüyor, zina yapıyor ve daha birçok ilâhî kanunu çiğniyor, bu ilkellik, geri
kafalılık ve çağdışı değil midir geriden gelip bu çağa yapışmış hâliyle? Yeni
bir şey midir?
Gelişmiş olmakla övünen Batı
Medeniyeti, insana değer vermek için, insanları öldüren, onların bedenlerini
hâz ve ticaret malzemesine dönüştüren,
kralları ya da hükümdarları engelleyen kanunlar çıkardıkları için gelişmiş
sayılmıyor mu? Geldiği noktada bütün dinlerin insanlara verdiği değere
ulaşabilmiş durumda olmadığı halde Batı Medeniyeti nasıl gelişmiş olduğu
iddiasında bulunabiliyor?
İnsanı hâzların kölesi haline
getirmek, kendi topluluklarını gelişmişlik yanılgısının verdiği hâzla avutmak
ve onların dışında kalan insanları karın tokluğuna çalıştırarak sömürmek ya da
kendi ürettikleri silahlarla öldürülmeleri için savaşlar çıkarmak mıdır
gelişmişlik?
Çocukluktan ergenliğe, oradan da
yetişkinliğe sürüklenen insan tüm özgeçmişini yüzünde taşır; bakabilirseniz
görürsünüz, dostlarım; hangi dinden olurlarsa olsunlar insanlar mazur görülmek
ve anlaşılmak gibi bir zaafa mahkûmlar...
Bu gece hüznümü paylaşmak istedim
sizlerle. Güvertede yağmur vardı, ocakta
kahve...
İnsan'ın 'Gelişmişlik Yanılgısı'nın verdiği hüzünle içelim mi kahvemizi?
Yaşlı Bilge, 11.02.2015, 22:25, Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 3
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.