"Sevgi annenin dilidir, babanın dilidir, çocuğun dilidir, Martin Luther King’in dilidir."
“Bir hayalim var!” diye söze başlamıştı bir adam. Renginden ötürü aşağılanmış, horlanmış, çarmıha gerilmiş; yetmemiş tarlada bir öküz gibi koşulmuş, yetmemiş ayrı mabetler, ayrı lokantalar, ayrı okullar da tahsis edilmiş. Ve bu adam ümidini yitirmemiş. “Bir hayalim var!” diye söz başlamış yüz elli bin insan önünde. Kendi renginden insanlar önünde. Kendi dilinden insanlar önünde. Ezilmiş, horlanmış, katledilmiş, kovulmuş, ahırlarda yaşamaya mecbur edilmiş, mahkum edilmiş insanlar önünde.
Benim de bir hayalim vardı. Var. Sanal aleme adımımı attığım andan itibaren – yaklaşık yirmi yılı geçiyor, o zamanlar mırc neyim vardı, odalar vardı her telden çalan, her konuda konuşulan mekanlardı oralar, tıpkı şimdiki gibi- bu hayali gerçekleştirmenin yolunu aradım. Sevginin dilini oluşturmak. Sevgide buluşmak.
Sanal alemde hepimiz bir allemeydik. Allemeyiz. Sanal alemde hepimiz deryayız her konuda. Hele siyaset. Sayfalarımız parti meclis salonlarından farksız. Oysa ülkemizde siyasetin dili sadece suçlamadır. Kendimi bildim bileli böyledir bu. 1970’li yıllardan beri bu dili duyarım. Bu dili konuştum. Konuştuk. Suçlamanın ötesinde hiçbir şey yoktur siyasetin dilinde. Bize özgü müdür? Yoksa tüm dünyada siyasetin dili bu mudur bilmiyorum. Bildiğim bizim ülkemizde böyle olduğunun kesinliğidir. Hangi taraftaysak o tarafın birebir sözcüsüyüz hepimiz. Ve hepimiz suçlamaktan öte bir şey söylemeyiz. Söyleyemeyiz. Bu da sevgiyi bir anka kuşu yapmakta. Sevgi bir anka kuşudur. Ve kaf dağının ardındadır. İşte ben bu dilin getirilmesinin hayalini kurdum hep.
Ülkemde siyaset kurumlarından partiler -ister iktidar, ister muhalefette olsunlar- nefret söyleminden öte bir şeyle çıkmadı dünden bugüne kadar. Gerçekten çıkmadı. Çıkanı görmedim ben. Ta 70’li yıllardan beri bu böyleydi. Biz partilerin sözcüsü olmak durumunda mıydık? Partilerin sözcüsü olmak zorunda mıyız? Bu suçlama dilinin kolaylığından mı kaynaklanıyor? Kolaycılığa niye teşne olalım ki? Sevginin dili zordur bilirim. Hem gerçekten zordur. Kendin gibi olmayanı sevmek, kendin gibi olmayanı takdir etmek insana zor gelir, bunu her biriniz, her birimiz rahatlıkla gözlemleyebiliriz kendimizde.
Siyasetin suçlayan dili sevgilerimizi bile bencilleştirir. Her birimiz sevgimizde bile bencilizdir. Oysa sevgi bencillikten ötedir. Bencil sevgi sevilenin kimse tarafından sevilmesini istemez. Gerçek sevgi, sevilenin herkes tarafından sevilmesini ister. Sevgi paylaşmayı öngörür.
Siyasetin dili suçlayıcıdır, “için” ve “niçin” üzerine kuruludur. Oysa sevginin dili “için” ve “niçin”den uzaktır. Paylaşması, bölüşmesi bir hesap üzere değildir. Vermek içindir. Hep bir bağışlamak içindir. Sevginin dili niyet okumaktan uzaktır. Siyasetin dili niyet okumayla kirlenmiştir. Kirlidir dili siyasetin. Öfkeyle, kinle, hasetle kirlenmiştir.
Sevgi merhametle ak paktır. Sevgi şefkatle yüklüdür, sevgiyi şefkat emzirmiştir. Sevgi hesap üzre bir dünya inşa etmez. Sevginin noktası, ünlemi, virgülü olmaz. Sevgi hep bir gönendirme, yüceltme peşindedir. Siyaset pazarın dilidir. Tecimseldi. Karşılık beklemedir. Sevginin karşılıkla bir işi yoktur. Sevgi yapıp edilenlere göre tavır almaz, soluk alandır onun nesnesi. Soluk alanladır onu işi. Sevgi hesapsız kitapsızdır. Hesap varsa işin içinde orada sevgi durmaz. Orada sevgi bulunmaz.
Sevgi annenin dilidir, babanın dilidir, çocuğun dilidir, Martin Luther King’in dilidir. Hiç birinde çoktan seçmeli tavır göremezsiniz. Hiçbirinin dilinde ötekileştirmeyi bulamazsınız. Çünkü onların dilinde suçlama yoktur. Onların dili suçlamaya geçit vermeyendir. İşte ben bu rüyayı görüyorum. İşte benim böyle bir dili oluşturma hayalim var. Sanal alem bu imkânı verebilecek bir yapıda. Her dilden, her görüşten, her cinsten, her dinden insanların kolayca buluşabileceği bir atmosfer sağlıyor. Birilerinin ördüğü duvarlar burada anlamını yitiriyor. Geriye zihinlerimizdeki duvarları yıkmak kalıyor. Yani iş bize düşüyor.
Gelin bilincimize örülen duvarları yıkalım. İnanın her birimiz, ama her birimiz canı yanana varlıklarız. Evet, bize örülen duvarlar karşımızdakilerin de canının yandığını öğrenmemize engeldi. Karşımızdakinin, bizden farklı olanın da canı yandığını düşünmüyorduk. Ölmesi yok olması için çırpınıyorduk. Ölümlerine seviniyorduk. Göbek atanlarımız oluyordu ölümlerde. “en iyi falan ölü olandı” diyorduk. Çünkü siyasetin suçlayıcı dili bunu emrediyor, bunu gerektiriyordu.
Siyasetin suçlayıcı dili, birbirimizle konuşmamamız için elinden geleni yapıyordu. Yapıyor. Gelin hiç değilse bu sanal alemde böylesi kafesler kurmayalım. Kurulan kafesleri kıralım. Gelin iyilikte, sevgide yarışalım. Kendimizin iyilik anlayışının mutlak olmadığı bilinciyle yapalım bunu. Kendi doğrularımızın mutlaklığını buyuran buyurgan dilden sıyrılalım. Dinlisi, dinsizi, siyahı beyazı, kadını erkeği, yaşlısı genci, batılısı doğulusu, güneylisi kuzeylisi hep birlikte kendimiz olarak bir biz var edelim. Bu biz sevgiyle var olacaktır. Sevgiden öte bu biz soluk almayacaktır. Sevginin dili egemen olmadıkça yeryüzü dün olduğu gibi bugün de yarın da kan gölü olmaktan kurtulamayacaktır.
Gelin siyasetin dilini de sevgiye dönüştürelim. Sevgi sözcüklerinden yepyeni bir siyasi dil oluşturalım. Böylesi bir dünyada iyilikler üzere olacaktır her bir devinim. Her bir eylem. Benim böyle bir hayalim var. Ben böyle bir düş görüyorum.
Gelin sevgi dilinin kök salmasını sağlayalım sanal alemde. Hıncın, nefretin, kinin, ötekileştirmenin, sövgünün, aşağılamanın, gönül kırmaya neden olan siyasetin dili yerine sevgi dilini ekelim gönüllere. Gönüllerde sevgi yeşersin. Gönüllerde sevgi büyüsün. Bakışlar sevgiyle baksın. Şefkatle, merhametle baksın.
Gelin sevgiyi büyütelim, sevgi ekip sevgi biçelim. Sevgiyle yoğuralım sözcüklerimiz. Sevgiyle oluşturalım tümcelerimizi. Sevgiyle soluk alsın yazıp çizdiklerimiz.
Gelin sevgi dilini yeşertip, suçlayıcı dile, siyasetin suçlayıcı diline biber sürelim.
Hadi gelin!
Cemal Çalık, 26.02.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme,