"Artık net şekilde ortaya çıkmıştır ki, bir asrı aşkın bir süreden beri, bir sürü kripto düşman kesimle kol kola yetişsin diye muazzam çabalar sarf ettikleri bu kesimlerin bu topraklar üzerinde bir iktidar geleceği bulunmuyor."
Kendimizi boşa yormayalım.
Aramızda pek ortak şey kalmadı. Var mı idi ondan da emin değilim, ama beyhude bir siyasi hedef uğruna bu kadar çirkefleşen bir kadro ile, bir kesim ile şahsen ortak bir tek şeyimin kaldığına inanmıyorum.
Misal; ortak bir vatan duygusuna sahip değiliz. Onlar fiziken bu topraklarda yaşıyor görünseler de ruhları ve kafaları bir başka dünyada.
Misal; Suriye uçağımızı düşürdüğünde Esed diktasını takdir eden bir kafa bu.
Misal; apaçık bir batılı teknoloji olan IŞİD kafa kestiğinde sokaktaki başörtülü hanımları, takkeli cami cemaatini suçlayacak kadar bu ülkenin ve değerlerinin dışına savrulmuş bir ontolojidir bu.
Misal; onlar için bu ülke halkının hemen hemen hepsi adam edilmesi gereken ilkeller. Sadece ilkel de değil, kökleri kurutulması gereken düşmanlar. Daha bir yarım asır evvel aynı adamlar Amerika’dan damızlık erkek ve kadınlar getirtip nesil ıslahından söz edecek kadar emperyalist bir kafa taşıyorlardı.
Dolmabahçe Camii İşgal Altında
İki yıl evvel (2013) İstanbul’un göbeğinde, bir cami avlusunda, içinde (Dolmabahçe Camii) tepinen ziyadesi ile sarhoş bu kesimlerin Müslüman düşmanı, Kürt düşmanı, Türk düşmanı, Alevi düşmanı, Ermeni düşmanı, hülasa bu topraklarda ki her değer ve kesimin düşmanı olduklarının bir ispata ihtiyacı bulunmuyor benim açımdan.
Üzerine kocaman bir hoca cübbesi attıkları din düşmanlıklarının da bir ispata ihtiyacı yoktur.
Halkın iradesine karşı duydukları derin nefretin üzerine attıkları büyük demokrasi şalının da hiç bir inandırıcılığı yoktur.
Batılı ağababaları gibi sadece kendilerine demokrat, sadece kendilerine medeni, sadece kendilerine vicdanlı bu güruhların bu topraklarda ki hiç bir değerle bağları, bağlantıları olduğuna inanmıyorum bu yüzden.
Lafı dolandırmayacağım.
İçinde 5 yaşındaki küçük kızım ve eşimin olduğu arabam ile tesadüfen içlerine düştüğümde gördüm o vahşi yabanıllıklarını. Hayır, bu vahşi kadın ve erkekler, bu gerçekten halk düşmanı, zıvanadan çıkmış, sarhoş, saldırgan ve rezil adamlar benim komşum, akrabam, yakınım, dostum, hemşehrim değiller. Bu modern görünümlü mağara adam ve kadınlarını gördüğümde tam olarak insanlığı mağara devrine çağıran bir sapkınlar güruhu ile karşı karşıya olduğumuzu düşündüm.
O cadde üzerinde, üç arabada, içinde bizim de bulunduğumuz üç aileye yaptıkları hakaret, ağır küfür ve aşağılama bu topraklarda yetişebilecek cinsten bir barbarlık değildi. İnsan düşmanlık yapabilir, savaşabilir, erkekçe savaşır ve yoluna gider, ama benim orada gördüğüm kin, hiç bir temasının olmadığı sıradan bireye sırf semboller üzerinden yapılan o ağır ve toplu saldırı başka bir şey idi.
Bir düşman gördüm karşımda. Daha ileri gidip, arabamıza attıkları tekme ve tükürükleri saymazsak, fiziken bizleri yok etmelerinin önünde ki tek engel bu halktan duydukları korku idi.
Öyle masum demokrasi talepleri, hak talepleri, ağaç çiçek muhabbeti ile meşru görülebilecek şeyler değildi.
Zıvanadan çıkmış bir öfke patlaması değildi şahit olduklarımız. Tersine gayet planlı yönlendirilen bindirilmiş kıtaların yine bir plan içerisinde olabildiğince büyük kaos yaratmaları için her tür tahrik, saldırı ve tedhişti yapılan.
Artık net şekilde ortaya çıkmıştır ki, bir asrı aşkın bir süreden beri, bir sürü kripto düşman kesimle kol kola yetişsin diye muazzam çabalar sarf ettikleri bu kesimlerin bu topraklar üzerinde bir iktidar geleceği bulunmuyor.
Seksen yıldan beri batılı ağababalarının desteği ile ve silah zoru ile gasp ettikleri iktidarın bir daha ellerine geçmesi beklentisinin beyhude olduğunu her seçimle, her vesile ile yeniden ve yeniden ortaya koyuyor bu millet. Bu kadar azgınca bir saldırı, bu kadar müptezel bir düşmanlık, bu kadar aklın dışına savrulma nedeni tam olarak bu beyhudelik duygusudur.
Aynı manzaraları İslam Dünyası'nın pek çok yerinde gözlemliyoruz; son 5 yılda Arap ve İslam aleminde olup bitenler Gezi kalkışmasının, batılı ağababaları adına onların ve bazı vesayet odaklarının, üzerine din cübbesi atılmış kripto ajanlık örgütlerinin yedeğinde, seksen yıllık bir zorbalığı sürdürme ve iktidarı gasp girişiminden başka hiç bir şey değildir.
Kabataş’ta üzerine hoca cübbesi atılmış batılı istihbarat örgütü paralel’in yedeğinde Müslüman bir hanımefendiye yaptıkları hakaret ve saldırıyı okuduğumda bir gün evvel eşim, küçük kızım ve bana yapılan saldırı ve hakareti irkilerek anımsadım.
O olayın anlatılandan daha feci olduğundan hiç kuşku duymadım. O görüntüleri kaydeden, bir amaç için bazı mahfillere, örneğin İsmet Berkan’a servis eden (Bakınız Not), sonra yok eden Paralel çete ortaklığındaki organizasyonlara, onlarla koordineli hareket eden medya odaklarına hiç aldırmadım, çünkü planlı bir şekilde onlarca arkadaşıma, ailesine benzer saldırıların yapıldığını gayet iyi biliyorum.
Hiç bir güven duymadığım yargıya da taşımadım, ama işte buradan aynen haykırıyorum; ey Batı adına zorbalık ve azınlık rejimi kurup başörtüsünü seksen yıl yasakladığınız gibi yasaklamak, bu milletin hayatından İslamın bütün ruhunu yok etmek isteyenler,
DilinizKABAvicdanınızTAŞ!
Mustafa Ekici, 06.03.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Takip et: @mustafaekici23
Not:
CNN TÜRK’te Aykırı Sorular programında Enver Aysever’in konuğu olan Berkan o görüntüleri anlattı. İşte Berkan’ın o görüntülerle ilgili açıklamaları;
“Görüntü şu. Kabataş’taki iskelenin gişesinin güvenlik kamerası olduğunu tahmin ediyorum. Dolayısıyla bir hayli uzaktan çekilmiş. Nerede gördüğümü söylemeyeyim. Bu haber kaynağını açıklamak olur. Gören çok kişi var. Bu siyasi propaganda malzemelerinden biri. Görüntüde tacize uğradığını söyleyen kadın kucağında bebeğiyle bir kalabalığın arasına giriyor. Boş bir çocuk arabasını da itiyor. Sonra çocuk arabasının devrildiğini görüyorsunuz. Sonra kadın da çıkıyor dışarıya. Görüntü bu. Ailenin bu konunun yayılmaması için gayret sarf ettiğini ve Başbakan’ın konuyu grup toplantısında dile getirmesine hafifçe bozulduğunu işitmişliğim var. Kimin başına geldiği belli. Yazıldı çizildi. Gazeteci olarak bu konuyla muhattap olmadım. Yazı da yazmadım. Onlarca insan savcılığa davet edildi. Görüntü gösterildi. Ben bu konuda yazı yazmadım. Yazılmış bir yazıyı retweet ettim. Ben bir çaba sarfetmedim bu görüntüyü izlemek için. Tamamen şans eseri bulunduğum yerde birisinin cep telefonunda vardı. Ben de oradan izledim. Tamamen tesadüf."
http://www.sozcu.com.tr/2014/gundem/kabatastaki-kadinin-videosunu-anlatti-452848/
Berkan'ın Videosu:
http://video.sozcu.com.tr/2014/video/haber/berkan-ilk-kez-acikladi.html
Not:
CNN TÜRK’te Aykırı Sorular programında Enver Aysever’in konuğu olan Berkan o görüntüleri anlattı. İşte Berkan’ın o görüntülerle ilgili açıklamaları;
“Görüntü şu. Kabataş’taki iskelenin gişesinin güvenlik kamerası olduğunu tahmin ediyorum. Dolayısıyla bir hayli uzaktan çekilmiş. Nerede gördüğümü söylemeyeyim. Bu haber kaynağını açıklamak olur. Gören çok kişi var. Bu siyasi propaganda malzemelerinden biri. Görüntüde tacize uğradığını söyleyen kadın kucağında bebeğiyle bir kalabalığın arasına giriyor. Boş bir çocuk arabasını da itiyor. Sonra çocuk arabasının devrildiğini görüyorsunuz. Sonra kadın da çıkıyor dışarıya. Görüntü bu. Ailenin bu konunun yayılmaması için gayret sarf ettiğini ve Başbakan’ın konuyu grup toplantısında dile getirmesine hafifçe bozulduğunu işitmişliğim var. Kimin başına geldiği belli. Yazıldı çizildi. Gazeteci olarak bu konuyla muhattap olmadım. Yazı da yazmadım. Onlarca insan savcılığa davet edildi. Görüntü gösterildi. Ben bu konuda yazı yazmadım. Yazılmış bir yazıyı retweet ettim. Ben bir çaba sarfetmedim bu görüntüyü izlemek için. Tamamen şans eseri bulunduğum yerde birisinin cep telefonunda vardı. Ben de oradan izledim. Tamamen tesadüf."
http://www.sozcu.com.tr/2014/gundem/kabatastaki-kadinin-videosunu-anlatti-452848/
Berkan'ın Videosu:
http://video.sozcu.com.tr/2014/video/haber/berkan-ilk-kez-acikladi.html