"Bugün Erdoğan da duygulara ve akla hitap ederek yürüdüğü
için güçleniyor; şeytânî akla veya planlara riayet ettiği için değil."
İnsan'a dair düşündüğümde hep bir acıma hissi ile doluyor içim.
Bakara Suresi 30. ayeti hatırlıyorum: "Rabbin meleklere 'Ben yeryüzünde
bir halife var edeceğim' demişti; melekler, 'Orada bozgunculuk yapacak, kanlar
akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni överek yüceltiyor ve Seni
devamlı takdis ediyoruz' dediler; Allah 'Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi
bilirim' dedi." Evet; kendim dahil bütün insanlara acıyorum. Çünkü; biz
insanlar bozgunculuk yapıyoruz, kanlar akıtıyoruz, Allah'ı överek yüceltmiyor
ve onun emirlerini kutsamıyor, yerine getirmiyoruz.
Yılların getirdiği şeyler var ve o şeylerden sonra belki
anlıyoruz, Allah'ın bizi yaratırken neyi murad ettiğini. Kim bilir, belki de
bozgunculuk yerine bozguncularla mücadele etmeyi, kanlar akıtmak yerine kanlar
akıtanlarla savaşmayı ilke edinen ve bununla birlikte Allah'ı anmayı, Allah'ın
emirlerini kutsayarak onların gereğini yerine getirmeyi başarabilen insanların
da var olacağını göstermek istemişti Allah, meleklerine.
Şu anda tam olarak yine öyle bir yerdeyiz, öyle bir zamandayız.
Türkiye'de ve Dünya'da bozguncular ve kanlar akıtanlar var. Peki biz nerede
duruyoruz? İşte bizim sınanmamız da bu. Hangi saiklerle hareket ediyor,
kimlerle uzlaşıyor ya da kimden korkuyoruz? Bütün bunların dışındaki alternatif
tek: biz yepyeni bir duruşla bozgunculara ve kanlar akıtanlara karşı duruyor muyuz?
Erdoğan'ı izlerken insanlığın bütün maceralarını da izler gibi
oluyorum. Erdoğan ne zaman dünyanın tek
süper gücü, tek mafya babası ABD ile uzlaşma yollarını arasa başı belalardan
kurtulmuyor, dili çeşitleniyor, rengi değişiyor; kendisini sevenler ve
destekleyenler bile ona tedirgin bir şekilde bakıyorlar. Fakat ne zaman ihlasla
namaz kılan adamlar gibi başı dik bir şekilde başkaldırıyor, o zaman yüzüne bir
renk geliyor, dili büyülü bir şiir gibi düşmanlarını da büyülüyor ve önündeki
tüm engeller kalkıveriyor; sevenleri her gün daha fazla destek veriyorlar
kendisine.
Bunu defalarca izledim. Bugün bunun sebebinin Bakara Suresi'nin
30. ayetinde saklı olduğunu düşünüyorum. Üstelik İsrail'deki seçimlerde
kendilerine oy verenlere cennetin anahtarını vaat edenlerin gayet çağdaş
bulunduğu bu çağda, bir müslümanın bir ayete binaen yürüttüğü aklın ne kadar
çağdaş ve çağlar üstü olduğunu bilerek
düşünüyorum. Konu apaçık; Allah'ın sınırlarına riayet eden insanlar ve riayet
etmeyen insanlar diye ikiye ayrılır insanlar. Bunu daha fazla
sosyolojileştirerek kısırlaştırmanın bir anlamı yok artık.
Siyaset de ekonomi de sosyoloji gibi kısır bir alan, Sokrates'in
kendi çağında yaşadığı uyum sorunu da buydu. Allah'ın Elçileri'nin tümü de
kısırlaşmış siyaset, ekonomi , sosyoloji ve psikoloji insanlığı dibe indirdiği
için gönderildiler. Hepsi de insanın duygularına ve aklına hitap ederek yol
aldılar, yani insanın temel iki ayırıcı özelliğine. Bugün Erdoğan da duygulara
ve akla hitap ederek yürüdüğü için güçleniyor; şeytânî akla veya planlara
riayet ettiği için değil. Ki; sıkıştığında, şeytânî aklı ve planları ciddiye
alıp uzlaşma yolları aradığı anda da bütün iyi ve öne çıkan özellikleri
sarsıntı yaşıyor.
Küresel siyasetin açık alnı yok. Bugün IŞİD denen katiller sürüsü,
bütün her şeyi ile ortaya çıktığına göre, İslam'ı ve müslümanları kan dökücü,
bozguncu olarak nitelendiren ABD, İngiltere, İsrail, Fransa, Almanya, Rusya,
Çin ve diğer ortaklarının eseri. İngiltere IŞİD'e hem mühimmat ve yiyecek ulaştırırken
düşürülen uçakları ile, hem de IŞİD'e Türkiye üzerinden savaşçı ve cariye ihraç
derken yakalandı. Seçkin Fransız Denizcileri ve Fransız generalleri IŞİD'in
yönetim kadrosunda. Ve çöllerde saklanan IŞİD'in insan kaynağı, parası ve
silahları nedense hiç azalmıyor.
Amerikan uçaklarının daha önce helikopterlerle ve/veya uçaklarla IŞİD'e
yanlışlıkla(!) mühimmat ve lojistik malzeme atarken yakalanmasının üzerinden de
fazla bir zaman geçmiş değil. Bugün ise ABD Dışişleri Bakanı Kerry ve CIA
Direktörü Brennan, IŞİD'in hiçbir zaman savaşmadığı Esed'le müzakere
edebileceklerini ilan ediyorlar, sanki baştan beri bunu yapmıyorlarmış gibi.
Kan dökücüler, bozguncular ortada. Bakara Suresi 11. ayette anlatıldığı gibi:
"Kendilerine: 'Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın' dendiği zaman, 'Bizler
sadece ıslah edicileriz' derler."
Erdoğan'ın bu bozguncularla, kan dökücülerle herhangi bir şekilde
geliştireceği ortaklık başından sonuna kadar sıkıntı getirecektir. İşte ABD, "Eğit-Donat,
Uçuşa Yasak Bölge ve Esedsiz Suriye" gibi üç temel konuda müzakere ettiği
Erdoğan'ı yarı yolda bırakarak, özellikle Eğit-Donat'ın Kırşehir Kaman'daki
kamplarda başlamak üzere olduğu zamanda Esed'le müzakereden bahsedebiliyor.
Bunu yapması doğal, çünkü bozguncu ve kan dökücü olan ABD, bunu yapmak için de
Şeytânî aklı, planı uygulayacak.
Erdoğan'ın kendi aklı ve planları dahilinde ABD ile ortaklık
yapması çok fazla anlam taşımıyor. Yarın ÖSO'nun Kaman'da eğitilmiş
askerlerinin Türkiye ile çatışmayacağının bir garantisi yok. Çünkü Şeytan'la
işbirliği yapılmaz. İran bağımsız bir şekilde Irak ve Suriye'de at oynatıyorsa, biz de bunu ABD'den bağımsız bir şekilde yapmaya devam edebiliriz.
İran'la nasıl ve hangi zeminde ne tür işbirliği varsa her
seferinde İran tıpkı ABD gibi bozguncu ve kan dökücü oldu. Erdoğan bunu
görmezden gelerek, çok fazla bir yol alamadığını görüyor mu bilmiyorum. Ama
bugün Kasım Süleymanî denen İranlı bir katil hem Kandil'de PKK'yı Çözüm
Süreci'ne karşı bir stratejiye zorluyor hem de 'IŞİD'le Savaş' adı altında
Irak'ta Sünni yapıları tedhiş ve tehditle sindirmeye çalışıyor. Ki aynı İran
kendi savaşçılarını Esed'i desteklemek üzere yıllardır silahlarıyla birlikte
Suriye'de savaştırıyor. Ve bu bozgunculuk, kan dökücülük şimdi Yemen'de
tezgahlanıyor.
El Cezire "Afganistan'dan Irak'a, Suriye'den Lübnan'a kadar hissedilen bu etkinin arkasında ise İran-Irak savaşından bu yana ülkesinin bölge politikalarını belirleyen Kâsım Süleymani var." diyerek tanımlıyor Kasım Süleymanî'yi. Irak’taki ABD işgal güçlerinin komutanı General David Petraeus, 2008 baharında, bir toplantı esnasında Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin uzattığı cep telefonunda yazdığı şekliyle, “Benim adım Kasım Süleymani. Şunu bilmelisin ki İran’ın Irak, Lübnan, Gazze ve Afganistan politikalarını ben kontrol ederim.” diyen adamı, IŞİD destekçisi İngiliz BBC, "İran'ın parlayan yıldızı: Kasım Süleymani" olarak lanse ediyor.
İran'ın, bizzat Paralel Yapı'nın üstlendiği görevlerden bir görev gibi kaosa hizmet ettiğini, kan döktüğünü ve bozgunculuk yaptığını bilen bir Erdoğan'ın duygularına ve aklına emanet edilmiş büyük sorumluluklar var. ABD'nin 2001 Afganistan işgalinde, Taliban'a karşı İran ABD'ye askeri istihbarat hizmeti vermişti. Irak'ın işgalinde de şii unsurların ABD ile savaşmasını engellemişti. Şimdi ise döktüğü sünni müslümanların kanlarının hesabı belli değil. TANAP'a nasıl tepki vereceğini de henüz kimse hesaplamış değil.
Bugün Kars'taki TANAP Temel Atma Töreni'nde Erdoğan'ı izlerken
bunları düşündüm. Yüzü berraktı, dili yine büyülü şiirler söylüyordu. Düşündüm;
TANAP'ta yine İngiltere'nin petrol sömürge aracı olan BP de ortak. TANAP eğer
bozguncuların ve kan dökücülerin önünde bir engel olacaksa ve IŞİD destekçisi İngiltere'nin BP'sinden başka
yol yoksa ne yapmalıydı Erdoğan? Şeytânî Aklın ortaklarından biri olan İran'la iş yapmanın gereklerinden biri gibi duruyor bu da.
Hepimiz insanız ve hatalar yaparız. Erdoğan'ın hataları stratejik
ve bilimsel, yani şeytânî akla uyarak davranmaya kalktığı anda büyüyor,
duyguları ve şeytânî olmayan aklına uyduğu anda ise doğru yolda
ilerleyebiliyor. İnsanlar bunu artık net bir şekilde görebiliyorlar.
Umuyor ve bekliyorum. Erdoğan 'Üst Akıl' diyerek bir şekilde
tasnif ettiği ve hedefe koyduğu yapının adını değiştirmeli. Şeytânî Akıl demeli
her şeyden önce. Ve Şeytânî Akıl'dan ne
kadar uzakta kalabilirse kendisi için ve iyi insanlar için ne kadar iyi
sonuçlar doğduğunu görmekten imtina etmez.
Arif Şahin, 17.03.2015, Sonsuz Ark,
Şaşkınların Tarihi 60