"Hainler asla kazanamadı, sadece kazanır göründüler. Çünkü
tarihte ilelebet egemen olmuş bir tek hain yoktur; bundan sonra da olmayacak."
Vazgeçmiyorlar, vazgeçmeyecekler de. Türkiye 13 yıldır ellerinden
kayıyor, kaybetmemek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar, yapacaklar.
Peki başarılı oldular mı, olacaklar mı? Kesinlikle hayır; bugüne dek yaptıkları
Erdoğan'a ve Ak Parti'ye desteği büyüttü; büyütmeye de devam edecek. Bugün
sokaktaki her insan, organize şebekelerden bağımsız her insan bunların
getireceği şeyin kaos olduğunun net olarak farkında. Bu yüzden başarılı
olamıyorlar, olamayacaklar.
31 Mayıs, 17-25 Aralık, 30 Mart, 10 Ağustos kaos organizasyonlarıyla
geçti gitti, ezildiler, halk onları ezdi, ama vazgeçmediler. MHP-CHP-HDP-SP-Ergenekon-Cemaat
ve diğer irili ufaklı yapılar, örgütler aktif hale getirildi, insanlar
öldürüldü; başarılı olamadılar.
Bugün Fetullah Gülen'in mason olduğuna dair belgeler yayınlanıyor
gazetelerde, geçmişte ona sempati ile bakanlar bile gelinen noktada,
avukatlarının, medyasının itirazlarına rağmen, bu iddianın yanlışlığına ihtimal
vermiyorlar. Çünkü 2012'den bu yana olup bitenlerin herkes farkında ve herhangi
bir şekilde müsamaha alanı bırakmadı cemaat.
İntihar edercesine elli yıllık sistemli-örgütlü yapılarını
harcadı; sırf Erdoğan'ı illegal yollarla alaşağı etmek için. Ergenekon'dan
CHP'ye, MHP'ye, HDP'ye kadar herkesle işbirliği yaptılar. Bunu gizlemediler de.
Şimdi yayınlanan belgelere herkes bu yüzden şüphe duymadan bakıyor... Cemaat
artık öldü, fakat şakirdler sistemin her tarafında yaygın halde bulunuyorlar.
Bu husus irdelenmeli ve varsa bu sorun çözülmeli, aksi halde birçok bedel
ödenmeye devam edilecek.
Masonlar ya da birbirine karşıt, hatta düşman olan bu yapıları bir
araya getiren bu güç Mason Kardeşliği mi? Bunu zamanla daha net göreceğiz. Fakat bu bize yetmiyor. Bugün İktidar Partisi'nin içinde de bu kardeşliğe tabi
olanlar var mı yok mu? Bu çok önemli bir husus ve başımızı ağrıtmaya devam
edecek.
Abdulhamid'in alaşağı edildiği 31 Mart Vak'âsı'nı andırır bir 31
Mart yaşadık 2015 yılında. Uzatmalı Gezi Terörü de diyebiliriz. Çünkü 31 Mayıs
2013'ten bu yana olan her şey, aynı organizasyonun eseri. HSYK seçimleri,
Anayasa Mahkemesi'nin yapısı vesair gibi mücadele alanlarında da aynı yapı çok
ciddi mücadele verdi. 31 Mart 2015'te Türkiye'nin birkaç şehri dışında her
yerinde elektrik kesintisi yaşandı ve aynı gün hayat durmuşken İstanbul Çağlayan
Adliyesi'nde bir savcı kendi odasında, solcu görünümlü bir terör örgütünün iki
üyesi tarafından katledildi. Berkin Elvan'ın babası, İstanbul Baro Başkanı aracı
oldular, teröristleri ikna etmeye çalıştılar, ama işe yaramadı. Savcı beş
kurşunla şehit edildi.
Gezi Terörü'nde, terör olaylarına katılan Berkin Elvan'ı
eylemlerine gerekçe sayan iki terörist, savcı Mehmet Selim Kiraz'ı öldürdükten
sonra yapılan operasyonla ölü olarak ele geçirildiler. Başına silah dayanan
savcının resimleri sosyal medyada ve basılı medyada yayınlandı, Doğan Medya, Cemaat
Medyası, Ülkücü Medya, Ergenekon Medyası, Milli Görüş Medyası bu resmi olduğu
gibi kullandılar; terör örgütünün propagandasını yaptılar. Nitekim İstanbul
savcılığı dört gazete (Bugün, Cumhuriyet, Posta ve Hürriyet) hakkında soruşturma başlattı.
Bugün İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne yine aynı terör örgütü
tarafından organize bir saldırı gerçekleştirildi, bir kadın terörist öldürüldü,
bir diğeri yaralı olarak ele geçirildi. Akşama doğru da Berkin Elvan'ın ailesi
sosyal medya hesaplarını kapatarak, 'Son Açıklama' dedikleri bir açıklama
yayınladılar:
"Susun artık. Berkin öldü. Biz her gün yeniden yeniden öldük.
Biz yokuz artık. Eğer dava açılırsa ve yargılama yapılırsa, dosyamızı aile
olarak sadece kendimiz takip edeceğiz. Hiçbir avukata ve hukuki desteğe
ihtiyacımız yok. Bu bir tepki değil. Bu hukukla aramızda artık kimse olmasın
diye... Kimse bizim acımızı tam anlamıyor, kaldı ki nasıl anlatacaklar bunu
mahkemeye... Biz bugüne kadar olduğu gibi orada olacağız ve davamızı takip
edeceğiz. Sadece daha önce evladını kaybetmiş anne, babalar, aileler bizimle
birlikte katılmak isterlerse davaya onları kabul edeceğiz. Sonuçta hiçbir şey
çocuğumuzu geri getirmeyecek. Tek çabamız başka çocuklar ölmesin, başka analar
ağlamasın diye sürecek. Bugüne kadar yüzlerce insan Berkin için gözaltına
alındı, soruşturma yaşadı, tutuklandı, okuldan ve işten atıldı, yaralandı.
Yeter artık. Kimse zarar görmesin. Görüşü, inancı, konumu, kim olduğu önemli
değil. İnsan olan kimse artık zarar görmesin. Ben Gülsüm Elvan, ben Sami Elvan…
Bundan sonra da kimsenin burnu kanamasın, analar ağlamasın diye elimizden
geleni yapacağız. Evladını, eşini, babasını, annesini kaybetmiş ailelerle yan
yana olacağız. Kan akmasın, silahlar sussun, barış ve adalet olsun, çocuklar
öldürülmesin diye hayatımızın sonuna kadar mücadele edeceğiz."
Aile Berkin'i gömerken mezarına demir bilyeler atmıştı, bu ayrı
bir konu, ancak ailenin savcının
katledilmesi sonrasında anladığı en önemli şey şuydu: "Büyük oyunun içinde
evlatları, başkasının evlatları başkalarına kurban ediliyordu."
Berkin'in ailesi geç de olsa bir gerçeği fark etti, Kaos Oyunu'ndan
'Biz Yokuz Artık" diyerek çıktı. Peki CHP'li, MHP'li,HDP'li aileler ve
onların çocukları ile cemaate mensup aileler ve onların çocukları da bu kirli
oyundan çıkma ferasetini gösterebilecekler mi? Yoksa Berkin'in ailesi gibi
ailelerinden birer kurban verene kadar illegal yollarla Erdoğan'ı indirmek için
her türlü Kaos Oyunu'nun içinde farkında olarak ya da olmayarak rol almaya
devam edecekler mi?
Hepimiz 80 öncesinde birbirini öldüren sağcı-solcu gençleri gördük,
peki ahmakça 40 yıl sonra tekrarlanan bu oyunu kaldığı yerden devam ettirecek
miyiz? Türk-Kürt çatışması yeteri kadar can yakmadı mı? Bugün öldürerek,
alaşağı ederek, hakaret ederek, küfrederek nereye kadar yol alabiliriz?
Şükür ki, elektrik kesintisi gibi devletin izah edemediği dev bir
suikastin arka planında neler olduğunu, iki günde gerçekleşen terör
saldırılarının amacının ne olduğunu bilen, istikrarı borçlu olduğumuz çoğunluk
var güzel ülkemizde. Berkin Elvan'ın ailesine de bu gerçeği gördüren bu sessiz,
itidalli çoğunluktu. O ailenin acısını anlayan, ama ailenin terör örgütleriyle
ilişkisini reddeden bir çoğunluk, olgunluğuyla herkese ders veriyor, polis
gibi, savcı gibi evladını kaybederken bile ölçüsünü bozmuyor...
Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın babası Hakkı Kiraz şöyle
diyordu:
“Valla ben sakindim. Allah'tan geldi dedim. Takdiri ilahi dedim.
Kaderimizde bu var dedim. Oğlum bunu hak etmemişti. Ama kaderde bu varsa
boynumuz kıldan incedir. Biz inanan insanlarız. Hamdolsun, gayrimeşru bir yolda
değildi. Namusuyla, alnının akıyla, şerefiyle, onuruyla, haysiyetiyle,
görevinin başında takdir-i ilahi oldu. Ben memnunum, ben şükrediyorum.
Yüreğimde yanıyor ama şükrediyorum."
Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın adı Çağlayan Adliyesi'nde
yaşayacak, bu halkın onurlu duruşunun simgesi olarak. Çalışarak, terzilik
yaparak okuyan sıradan bir anadolu ailesinin evladı olarak tarihe geçti, Allah
ona merhamet etsin... Peki ya onun başına silah dayanmış fotoğrafını basan ve
yayınlayan medya?
"7 Haziran seçimlerine kadar kaos olacak" diyen
suflörler vardı. Kaosa alışkınız, ama bu kez onu sonsuza dek aşmaya kararlıyız.
Bu ülke artık çözüm sürecine karşı çıkanları da, kaos üretmeye kalkanları da
affetmiyor, affetmeyecek. Hangi maskeyi takarsa taksın millet haini görüyor,
işaretliyor ve zamanı geldiğinde sandıkta tercihini belli ediyor. Bunu
hazmedemeyenler de hazmedecekler. demokrasi oyununu kuralına uyarak oynamak
zorundalar...
Amerika'sı da Avrupa'sı da İran'ı da, İsrail'i, Suriye'si de bu ülkede her zaman suçüstü yakalandı. Bugün
de suçüstü yakalandı. Hep beraber onları izliyoruz ve artık İç Güvenlik Paketi
en az ABD kadar özgürlük vaat eden içeriği ile yasalaşmış durumda.
Hainler asla kazanamadı, sadece kazanır göründüler. Çünkü tarihte
ilelebet egemen olmuş bir tek hain yoktur; bundan sonra da olmayacak.
Arif Şahin, 01.04.2015, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 62