"Gerçek bu davadan bir köle gibi kovuluyor, yoksul ve perişan bırakılıyor gerçek...Davanın konusu insan tabiatının en yüce duygusu... "
"Amistad" filminden sonra aşık oldum Afrika Menekşeleri'ne ve birkaç gündür artık benim de bir Afrika Menekşem var.
Amistad gerçek bir olaydan yola çıkarak çekilen Spielberg'in müthiş filmi. Sir Anthony Hopkins, John Quincy Adams rolünde harika bir iş çıkarmış. Amistad bir gemi; köleleri taşıyan bir gemi...
Amistad'da isyan çıkmış ve isyan bastırılarak köleler hapse atılmışlardır. Dillerini bilen insan sayısı bile o kadar azdır ki, özgür kalmaları neredeyse imkansız gibidir.
John Quincy Adams'tan mahkemede "isyancıları" savunması istenir o da reddeder ilk başlarda. Sonra kölelerden biri ile kendi evinde görüşür. J.Q.Adams sırasıyla "siyahi arkadaşı"na çiçeklerini tanıtmaktadır; "Bu orkideyi Çin'den getirdim, bu da bir İngiliz bahçesinden bir çuha çiçeği, bu zambaklarsa Güney Fransa'dan" diye konuşmaya devam ederken, sessizce kendisini takip eden "siyahi arkadaş"ı bir fanusun içindeki Afrika Menekşesinin önünde çakılıp kalır. Mütereddit bir şekilde menekşeye bakarken Adams "aç kapağını" der. "Köle" cam kapağı yavaşça kaldırır ve adeta çiçeği incitmekten korkarak kendi dilinde onunla sanki sohbet eder.Yapraklarına tek tek dokunur menekşenin. Ne dediğini anlamasak da hasretten, acıdan ve özgürlükten bahsettiğini hissederiz. Adams, "bunu Afrika'dan getirttim, ne kadar zor bulduğumu tahmin bile edemezsin" derken gözünü kırpmadan arkadaşına bakmaktadır.
Arkadaşı saksıya eğilmiş ve toprağın kokusunu derin derin içine çekmektedir, vatanının kokusunu duymuştur menekşede, gözleri ve yüzündeki ifade ait olmanın, hasret duymanın, özgür olmanın sayfalara sığmayacak güzellikte birkaç saniye içinde anlatılmasıdır...
Bir saksı toprak ve üç eflatun çiçekle özgürlüğün insan tabiatının ihtiyacı olan en büyük değer olduğunu ta kalbinizde hissedersiniz..
Ve işte o bir saksı toprak ve üç eflatun menekşe ile kalbimize işlenen özgürlük duygusu Adams'a mahkemede şu mükemmel konuşmayı yaptırır:
"Gerçek bu davadan bir köle gibi kovuluyor, yoksul ve perişan bırakılıyor gerçek... Davanın konusu insan tabiatının en yüce duygusu... İnsanın doğasında olan husumet değil, özgürlük duygusu. Evet, özgürlük bayanlar baylar, özgürlük!. Ve özgürlük kimin elinden alınırsa, çocuk, kadın, erkek onu tekrar ele geçirinceye kadar mücadele edecektir, zincirlerini kıracaktır, düşmanlarının ortadan kaldıracaktır. Kötü şartlara rağmen o savaşacaktır, mücadele edecektir ve kendini boyunduruk altına almaya çalışanlara karşı koyacaktır, eve dönmek isteyecektir. Kendi evine.."
Afrika menekşesinin bendeki karşılığı bu, fesleğenin karşılığı ise aidiyetle ilgili; annemin yaptığı bütün et yemeklerinin vazgeçilmezi, kokusu ve tadı ile elle dokunulabilir bir mazi yani... Dilşad bilerek mi getirdi fesleğenleri bilmiyorum ama hem fesleğenler hem de menekşe beni epey eski günlere ve epeydir uzaklaştığım hislere götürdü...
Sabah erkenden bu hislerle sevgili Neslihan'ı aradım. Neslihan en çok sevdiğim arkadaşlarımdan birisi, annesine bakmak için Ankara'daki düzenini alt üst edip Giresun'daki köylerine taşındı. Felsefe hocası Neslihan. Onun muhabbetini o kadar özledim ki anlatmam mümkün değil.
Geçen gün otuz yıllık arkadaşım Nisa gelmişti ziyaretime, onunla da uzun uzun Neslihan'dan bahsettik. Nisa:" sandıktaki temiz sabun kokusu gibisiniz benim için, hep aynı yerde hiç kaybolmayan ve tertemiz" dedi. Tam da birçok kirden arınmaya çalışırken bu cümle iyi gelse de, arınmayı biraz daha hızlandırmam gerektiğini de hatırlattı bana...
Dostlarım da benim için öyle, kimi Nisa'nın ifadesiyle sandıkta bekleyen temiz sabun kokusu, kimi lavanta kokusu, kimi fesleğen, kimi de bir Afrika menekşesi... Neslihan'ı çok özledim...
Böyle işte...
Neşe Kutlutaş, 04.04.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, (İlk Yayın Tarihi, 22.06.2012)