"Hayat devam ediyor ve biz de ölünceye kadar bir şeyler öğrenmeye..."
20 Haziran Hakan ve Emira'nın çok çok sevdiğim kızı Fatma'nın doğum günüydü. Davet ettikleri oldukça kalabalık bir arkadaş grubuyla birlikte biz de Atila ile oradaydık. Fatma'nın sevinci görülmeye değerdi; hediyelerini açtıkça o güzel yüzü daha bir aydınlanıyordu. Birçok dostu aynı anda görebilmek beni de çok sevindirdi elbette. Ama o geceden bana kalan, daha doğrusu payıma düşen çokça hüzün ve acı bir hayat dersi oldu.
Şunu anladım ki kimi zaman dostlarınıza yardım etmek istediğiniz de bile yanlış anlaşılabiliyor ve hatta bundan dolayı yargılanabiliyorsunuz. İyi niyetleriniz, emekleriniz bir anda berhava olabiliyor. Olsun...O gece bundan da bir hayat dersi çıkardım; içimi acıtsa da, kalbimi yaralasa da Allah'ın c.c daha ellerimi bırakmadığını Rabb İsmi ile beni terbiye etmeye devam ettiğini anladım ve öyle de umuyorum...
Bütünüyle temiz kalple ve iyi niyetle kalkıştığınız bir işte bir anda "suçlu"olabiliyorsunuz, söyledikleriniz, niyetiniz didişmeye ve netice olarak da dostlarınızla aranızda nifaka sebep olabiliyor...
Kanser olduktan sonra resmi olarak "doktor tavsiyesiyle" içimde kalan, beni yaralayacağına inandığım her şeyi muhataplarına söylemem gerekiyordu. Ben bunu doktorların tavsiye ettiği gibi içimden geçen her şeyi söylemek yerine, kendime olan saygımı yitireceğim noktada susmamam olarak aldım.
Bana ya da başka bir insana yapılan haksızlık karşısında susarsam asıl bunun en büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum çünkü... Ya da düşünüyordum... O doğum gününde yaşadığım hadise bana öğretti ki artık bir şekilde susmam gerekiyor. Ancak bu susmak haksızlığa ortak olacak şekilde bir susma değil, işlerin neticesini bizim değil yalnız ve yalnız Allah'ın c.c belirleyeceğine inanmakla ilgili bir susma... susma ve dua etme...
O gecenin bana kesilen faturası çokça kalp yangını ve ellerimdeki, ayaklarımdaki ağrının ve acının kat kat artması oldu. Buna da eyvallah...Çektiğim ruhî ve bedenî ağrıların hepsinin kefaret olması en büyük duam şimdi...
Hayat devam ediyor ve biz de ölünceye kadar bir şeyler öğrenmeye...
Öğrendiklerimle, bildiklerimle, yeni kararlarımla hemen imtihan edildiğimi bilerek yazıyorum bunları...
Bu olayın hemen ertesinde twitter'da Senai Demirci'ni yeni kitabı "Öldüğüm Gün' ile ilgili olarak ona şunları yazdım:
"Her yazdığınıza her zaman katılmasam da bu kitap...başka bir şey...Allah c.c razı olsun, kalbime dokundu..."
Senai Demirci de teşekkür ettikten sonra, "katılmadıklarınızı da yazın lütfen, hürmetlerimle" diye son derece nazik bir mesaj gönderdi.
Buyurun şimdi... imtihan başladı işte hem de hemen...
Sosyal medya o kadar enteresan ki önünüze gelene çamur atmak, laf geçirmek, aşağılamak vs inanılmaz kolay... Böyle bir ortamda nasıl olsa klavye elimin altında hesabını da kimseye vermek mecburiyetinde değilim diye düşünerek (ya da hiç düşünmeyerek) her şeyi yazabilirsiniz ama öyle değil işte...
Geçmişte Senai Demirci'nin yazdıklarına katılmadığım bazı yerler olmuştu elbette, ancak bunu öyle bir ortamda söylememin son derece yanlış ve saygısızca olacağına inandığım ve en son yaşadığım hadiseden de ders aldığım için yalnızca şunu yazdım: "Söylenen her şeyin "didişmeye" yol açtığı bir ortamda birçok şeyi söylemekten vazgeçtim. Dua etmek daha anlamlı saygılar."
Sanırım böyle yaparak imtihanı geçtim... Umarım geçmişimdir ya da... Geldiğimiz noktada Senai Bey Umre'den sonra Allah c.c bir mani keder vermezse ziyaretimize gelecek inşallah...
Ve yine ilginçtir; içimi acıtan o olaydan sonra Kardeşim Mutlu, Elliot Krane adlı Stanford Üniversitesinden bir profesörün ağrı ile ilgili yaptığı sunumun videosunu gönderdi. Oldukça ilginç, Prof. Krane'nin tarif ettiği durum benim tarifini yapmakta oldukça zorlandığım bir durum. Koluna bir tüyle dokunuyor önce, sonra da bir ateşi yaklaştırıyor...
Ve ağrının tümör vs gibi bir takım rahatsızlıkların bir yan etki olmasının dışına çıktığında başlı başına bir hastalık olduğunu söyleyerek; "siz bir tüyle ağrıyan kola dokunduğunuzda, ağrı çeken bunu işte bu ateşle temas ediyor gibi algılamaktadır." diyor.
Videoyu izledikten sonra oturup kısaca kendi ağrı hikâyemi yazdım ve Âfak da metni İngilizceye çevirip Prof.Krane'e gönderdi. Bir cevap gelir mi gelmez mi onu bilmiyorum ama her gün ağrı ve acı ile ilgili yeni bir şey öğreniyorum.
Son tecrübem şu; kalbim yaralandıkça ağrılarım ve acılarım artıyor ama buna paralel olarak ağrı eşiğim de yükseliyor. Altı ay önce bugün çekmiş olduğum ağrıyı çekseydim kesinlikle dayanamazdım...Şimdi ağrı ve acı kademe kadame artıyor bununla birlikte benim mukavemetim de..
Mesele terk-i davada ve en nihayetinde de terki de terk etmekte...şimdi bunu bünyeleştirmeye çalışıyorum ve bunun için de Allah'tan c.c yardım diliyorum...
Haklı olmaktan vazgeçtim yani, bunun Allah c.c katında da makbul bir amele dönüşmesi için dua ediyorum şimdi...Haklı olmak her zaman iyi bir şey değil, hele dostlarınızı sizden ayırıyorsa hiç değil...Allah c.c hepimize doğru istikameti ve o istikamette yürümeyi nasip etsin. Âmin...
Biraz önce yalnızca ağrı ile ilgili Karene'nin videosunu yüklemiştim ama sonra Jale'nin birlikte ektiğimiz lavantalarımız arasındaki fotoğrafını görünce onu da ekledim, iyi ettim, lavantalarımızı ve Jale'yi çok seviyorum...
Neşe Kutlutaş, 04.04.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, (İlk Yayın Tarihi, 27.06.2012)