“Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.”
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…
“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”
Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:
İtiraf-4
Yerleşimcilerle aranız nasıldı?
Kıdemli bir bölükte müfreze komutanı olduğum için onlarla fazla sürtüşme yaşamadım, teorik anlamda belirli bir alanda görev yapmıyordum. Bana verilen görevi yerine getirirdim. Yani sabit bir pozisyonda bulunmuyordum. Bu tür görevler de oldu ama Yahudi yerleşimlerinde bulunan garnizon birliklerindekiler gibi değil. Aslında oradayken rutin işler de yapıyordum. Örneğin Yüksek Adalet Mahkemesi Sharhabati’nin evi hakkında karar verdiği zaman, burası yerleşimcilerin sınırında yaşayan Filistinlilere ait bir evdi. Orada bulunduğum son ayda yerleşimci saldırısına karşı askerler her gün bu evin etrafında insan zinciri oluşturmak zorunda kalıyorlardı. Fakat bu bile bir işe yaramıyordu.
Bu nasıl bir görevdi?
Bize verilen görev, Yahudilerin Sharhabati’nin evine yaklaşmasını engellemekti. Ama bunda başarısız olduk.
Yani ben sizin birlikte olsam sabah kalktığımda bu evin etrafında bir insan zinciri oluşturmakla mı görevlendiriliyorum?
Deneyimi olmayan bir birlikti. Emirlerde bu tam olarak insan zinciri olarak mı tarif ediliyor bilmiyorum fakat gerçek anlamda yapılan şey buydu. Fakat bu bir işe yaramadı çünkü yerleşimciler çatılar üzerinden her yere geçebiliyorlardı. Çocuklar çatıdan çatıya atlıyordu ve bu durumda sizin yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Onları aşağıya indirmek için silah doğrultamazsınız, kovaladığınız zamanda kaçıyorlardı.
Sivil polisin durumu neydi?
Bu konuda da fazla söylenebilecek bir şey yok…
Onları çağırıyor muydunuz?
Evet çağırıyorduk. Şahsen bununla ben ilgilenmedim ama devriyelerin onları çağırdığını gördüm.
Bir keresinde, ilk kez devriye görevine çıkan yeni bir bölük komutanını bir Filistinli bıçaklamaya çalıştı. Arkasını döndüğünde elinde bıçak bulunan adamla karşı karşıya kalmıştı, onu iterek ateş etti ve öldürdü. Orduda normal bir prosedür olan sorgulama sırasında bu olay gerçekleşmişti. El-Halil’deki Yahudiler öldürülen Arap’ın herhangi bir Yahudi’yi bıçaklamak niyetinde olduğunu söylemişti. Hatta sanırım bunun “Yahudi bir çocuk” olduğunu söylemişlerdi. Tam hatırlamıyorum. Amacının bu olduğunu söylemişlerdi.
Sokakta konuşulan şey bu muydu?
Evet. Bu yüzden gösteriler oldu ve bu gösteriler sırasında Abu Sneina’ya ulaşarak canları ne isterse yaptılar. Benim görevim onları durdurmaktı. Bazı Yahudi gençleri ile kavga etmek zorunda kaldım, gerçekten, sonrasında bizim ciplere dönmemize engel oldular ve kıyamet koptu. Fakat bu istisnai bir durumdu. Yani demek istediğim bu olayı onaylamıyorum, ölçüsüz ve şiddet içeren bir eylemdi ve bana kalsa bu kişilerin hapse atılmaları gerekirdi. Bazı anneler ciplerin hareketini engellemek için bebeklerini yola koymuşlardı.
Böyle bir şey gerçekten oldu mu?
Evet, kesinlikle oldu.
Bebekler kaç yaşındaydı?
Bir yaşından fazla değildi. Hapse girmeleri gerekirdi, fakat bu istisnai bir olaydı. Okuldan çıkan Filistinli çocukların korunması günlük olaylardandı, aksi halde Yahudi çocukları tarafından dövülüyorlardı. Çok kötü dövmeseler veya öldürmeseler bile her gün onları taşlıyorlardı. El-Halil’de belli bir zaman geçirdikten sonra meydana gelen olaylar sıradanlaşsa da bu benim için böyle olmadı.
Yaşadığınız şey şoktu.
Şüphesiz. Fakat oradaki ortam gerçeküstü ve çok garip bir ortamdı öyle ki kendinizi sanki bir alacakaranlık kuşağında, hep birlikte tamamen farklı kurallara göre yaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. Yaşadığınız yer kurallarını size dayatıyor.
***
İtiraf-5
El-Halil’e ilk gittiğimde tamamen alt üst olmuştum. İlk devriye görevinde bir caddeyi işleyişe açmak veya bir eve girmek bilirsiniz, insanı şoka sokuyor. Kesinlikle her an vurulabileceğimi düşünüyordum. Bu durumda her pencereden bakışınız veya her köşeyi dönüşünüz gerçekten çok stresli bir hal alıyor.
Sonradan tüm bunlara aldırmaz oluyorsunuz. Evet. Fakat ilk başlarda… Bir köşede durup küçük bir çocuğa silahımı doğrulttuğumu hatırlıyorum. Bu olay beni gerçekten çok zorlamıştı. Hıçkırıklarla ağlayarak kaçıp gitmişti. Bunun gibi olaylar işte. Veya şunu anlatayım; bir devriye iki hat halinde ilerler bilirsiniz, bu iki asker grubunun arasından iki çocuk geçiyordu, biri büyük diğeri onun kardeşi iki çocuk. Büyük çocuk kardeşine sıkı sıkıya sarılmıştı, bu şekilde telaşla geçip gittiler. Bu resim gözümün önünden asla gitmiyor. Sonraları, yani olaylar sıradanlaştıktan sonra yine bir köşede durduğum sırada bana pencereden bir Arabın baktığını gördüm. Sonra, işte tam böyle, bunu neden yaptım bilmiyorum-silahımı ona doğrulttum, pencereyi kapatarak kaçtı. Sonra oradan ayrılırken şöyle düşündüm-“Eyvah, gerçekten kontrolü kaybediyorum. Gerçekten.” Aslında hepimiz böyle hissediyorduk. “Şimdi hapı yuttuk”, böyle diyorduk. Her zaman moral çöküntüsünden bahsediyorduk, tüm bu pis işlerden. Gerçek bir korku filmi gibiydi. Oradaki insanları sürekli tedirgin ediyorduk. Bu durum sizi ilk başlarda gerçekten korkutuyor, sonra olağan karşılamaya ve en sonunda hiçbir şeye aldırış etmemeye başlıyorsunuz. İşgal Bölgelerinin hepsinde aynı şeyler olsa da özellikle el-Halil’de durum böyleydi.
Ne kadar sürede bu sıradanlaşma başlıyor?
Çok kısa bir sürede. Belki iki hafta. Düşünün, sekiz saatlik devriye görevleri oluyor. Çok çabuk bu rutine alışıyorsunuz. Hiç şaşmaz… Gerçekten çok iyi, altın kalpli bir komutan hatırlıyorum. Bir keresinde görev sırasında, bir Arap çocuk ona acayip acayip bakmıştı. Şaşkına dönmüştüm; komutan, yanında bir asker ve diğer tarafta bir asker daha vardı. Bu komutan, çocuğu sıkıca yakalayarak duvara dayadı, onu yukarı doğru kaldırıp bağırmaya başladı. Tüm caddede sessizlik vardı. Ve ben… Şaşırmıştım, ne olmuştu ki şimdi? Onu engellemeye çalıştım. Şaşkınlık içindeydim. Sonra komutana şöyle dedim: Efendim, gerçekten bunu niye yapıyoruz? Komutan: “Hayır, anlaman lazım, buna caydırıcılık denir” diye cevap verdi. Tüm bu saçmalık, onu anlamıştım, gerçekten. Burada kimseyi suçlamak istemiyorum.
Kimse kimseyi suçlamıyor?
Doğru değil. Size bir kitapçıkta okuduklarımdan bahsetmiştim. Bazen işler gerçekten hedef odaklı oluyor. Oradaki gerçekliğin problemli olduğunu düşünüyorum. Sadece askerler yüzünden değil, anlıyor musunuz? Özellikle de bizim birliğimizde, tamam mı? Oradaki hiç kimse kötü değildi. Askerler duyarsız olmaya çalışmıyordu. Şu komutan, Arap çocuğunu duvara sıkıştıran, o da kötü biri olmak istemiyordu. Araplardan nefret eden biri değildi. Gerçekten değildi. Bunların sebebi tükenme sendromu ve çünkü niye orada bulunduğunuza anlam veremiyorsunuz, anladınız mı? Bütün gün o nöbet noktasında duruyorsunuz, birden bir Arap çocuk size bakarak bir şey diyor ve siz kopuyorsunuz…
Kopmak?
Evet. Kopmak.
El-Halil’de olduğunuz için tahammül sınırınızın daha düşük olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Araplara karşı, evet. Bunu söylediğim için üzgünüm, fakat bu her zaman söylediğim şeydir-Ne yazık ki bazen Araplarla uğraşmak acemi erlerle, çaylaklarla uğraşmaya benziyor. Çünkü bunun bir disiplin işi olduğunu biliyorsunuz. Uzun bir süre el-Halil’de kaldıktan ve bir komutan olarak görev yaptıktan sonra anladım, bu bir disiplin işi. Sadece el-Halil’de değil genelde İşgal Bölgelerinde durum böyle. Eğer biri sizin yanınıza gelerek yasak yere geçmeye çalışır ve siz onunla geçmeyeceksin, geçeceğim tartışmasına girerseniz, en sonunda oradan geçecektir. Sonuç sizin için “görevi başaramadın” olur. Bunun olmasına engel olmak için bağırıp çağırmaya başlarsınız. Sonra gece birden aklınıza bu olay gelir. Ama yaparken neden böyle davrandığınızı düşünmezsiniz.
Ertesi gün?
Ertesi gün mü? Hiçbir şekilde.
Ertesi gün her zamanki gibi devam mı edersiniz?
İşler her zaman olağan şekilde yürür. Bölgelerde başarılı olmanın sebebi budur. Bu şekilde değişmeye başlarsınız. Çünkü bir insan olarak size ne olduğunun farkında değilsinizdir.
Tamer Güner, 17.04.2015, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri
Orijinal Metin:
http://www.breakingthesilence.org.il/wp-content/uploads/2011/02/Soldiers_Testimonies_from_Hebron_2005_2007_Eng.pdf