18 Nisan 2015 Cumartesi

SA1272/KY9-NK57: Meleklik Mesleği Stajı

Babaannemin çok acı çektiği bir zamandı. Babam anacığına ‘Sabret anne sen melek oldun” dedi. Benim gözlerim dolmuştu. O andan itibaren bu hastalığa bir isim vermiştim. “Meleklik Mesleği”


Yaşadığım son problemden sonra Allah (azze ve celle) bir takım harikuladelikler de nasip etti çok şükür.

Mesela bloğumun linkini facebook’a koyduğumda Zeynep (Zelan) şunları yazmış: "Bloğun bizim sormaya cesaret edemediğimiz soruların cevabı... Sana nasılsın diye sorarken sen de alışkanlıkla iyiyim derken o iyiyim kelimesinin ardına saklı kalanlar kaleminden dökülenler. Rabbim acılarını dindirsin, dayanma gücü versin, senin ve dünyadaki imtihanını hastalıkla verenlerin.”


Bu dua nasıl iyi geldi anlatamam.

Sonra bir ara Zeynep, Vildan ve Ümmühan’ın ziyaretlerini ve doğum günümde yapılan sürprizi de yazacağım inşallah. Bunları bir sonraki doğum günümde yazmak istiyorum; bakalım nasip olacak mı? 

Bülent abi de, “Sağlık insana her şeyi yaptırıyor, elhamdülillah :-)” demiş. Mükemmel bir yorum. Hakikaten çok çok hasta olsam herhalde yazamazdım evet ellerim ve ayaklarım feci durumda ama bir şekilde yazabiliyorum elhamdülillah.

Bu arada Cuma'nın bereketini gözlerimle gördüm, buna şahit oldum ve bol bol hamd ettim…

Bloğumu takip eden ve kuvvetle muhtemel bu yazıyı da okuyacak olan gencecik bir kız; Zeliha Azder, twitter’dan mesaj göndererek elinde Audrey Hepburn defterleri olduğunu istersem gönderebileceğini yazmış. Çok mutlu oldum elbette ama çok değerli ise göndermemesini istedim… “Benim için keyif olacak bir dudakta bir gülüş :) bilmek yeterli :) sevgiler hürmetler” cevabı vererek defterleri ve yanında da Berat Demirci’nin “Hançeremizdeki Harita” adlı kitabını gönderdi netice olarak.

Fakat daha önemlisi hediye paketinin içinde bir de mektup vardı. Evet, yıllardır belki de hiçbirimizin almadığı elle yazılmış güzel bir mektup.

Evde yalnızdım aldığımda ve okumaya başladım, başladım ve hüngür hüngür ağladım… Tam manasıyla katıla katıla ağladım ve hemen mesaj gönderip telefon numarasını istedim.

Şöyle bir kısım var mektupta: “ …Galiba yirmi yaşında bir kızın hastalıklara duyarlılığı nereden geliyor diye merak etmişsinizdir. Babaannemi kanserden kaybedeli iki ay oluyor… Maksadım kanseri anlatmak değil asla. Çünkü ben bilemem bu acıyı, ben sadece yaşanan acıya şahit oldum. Bana göre bir anlam yakaladığım hiç unutamadığım bir anıyı paylaşmak isterim. Babaannemin çok acı çektiği bir zamandı. Babam anacığına ‘Sabret anne sen melek oldun” dedi. Benim gözlerim dolmuştu. O andan itibaren bu hastalığa bir isim vermiştim. “Meleklik Mesleği”

Meleklik mesleği stajın hayırlı olsun ablam.

Mektup işte böyle güzel satırlarla devam ediyor. Eh nasıl ağlamayım ben şimdi. Telefon numarasını gönderdiğinde hemen aradım ve epey konuştuk. Allah’ın c.c bu gönlü yüce kardeşimi; Zeliha’yı aziz kılması için dua ediyorum şimdi…

Hani terk-i dava demiştim ya, işte onu bünyeleştirmeye çalışmaya başlamamla birlikte gelen güzelliklerden biri de bu işte.

Dün gece sevgili Dilşad’la eşi Halis bizi Gönüllerde Birlik Vakfı’na davet etmişlerdi. Teresa Zeynep, Bülent Hocam, Ebubekir, Fevziye, Emira, Şerife, Gökhan’ın annesi, sevgili Hilmi, Ayhan, Cemile, Mehtap,Atila ben  ve bilumum çocuklar oradaydık. Dilşad’ın babası; adı gelince bile hepimizin saygı duyduğumuz Mahir abi de…

Zekiye ise bir haftalık tatile çıktı ve yokluğunu feci halde hissettim. Atila, Fevziye ve Zekiye yanımda olduğunda kendimi daha güçlü hissediyorum...

‘Terk-i dava ve haklı olmaktan vazgeçmek’ dedim ama yine de kalbimde koca bir hüzün duruyor. Gece boyunca orada bulunan herkesin yüzüne ara ara baktım… Hepimiz bu yüzyıl içinde ölecek olan insanlarız ama hepimiz… Ne kalacak geriye bizden acaba?

Ya da şöyle; kalbim hüzün dolsa ne olur, yanlış anlaşılsam ne olur, birileri beni yanlış anladığı için gıyaben itham etse ne olur, tek tek insanları karşıma alıp A’dan Z’ye her şeyi anlatmam mümkün olmadığına, mümkün olsa bile bundan vazgeçtiğime göre geriye yapacak çok güzel bir şey kalıyor hepsi için tek tek dua etmek. Hem de kuvvetli bir şekilde.

Bunu bana daha çok Teresa Zeynep öğretti. Karşılaştığımız musibetlerde bir şey yapamadığımız zaman genellikle şöyle deriz: “ne yapalım elimizden duadan başka bir şey gelmiyor ki” bu ne kadar küçümseyici bir tavır aslında belki çoğumuz farkında bile değiliz, böyle yaparak Allah’a c.c ihanet içinde olduğumuzun…

Oysa “dua müminin silahıdır” buyuruyor peygamberimiz (Aleyhisselatü vesselam)

Teresa da duayı işte böyle kullananlardan; biz herhangi bir güçlük karşısında birbirimize “ne yapabiliriz şimdi acaba?” diye sorarken Teresa yanımızdaysa birden güçlü bir inançla “dua edebiliriz” diye cevap veriyor.

Şahit olduğum kadarıyla dua ettiği her mesele bir şekilde çözüme kavuştu. O kalpten ve kuvvetle dua ederek her halükarda neticeye razı oluyor. Müthiş bir tavır, gıpta etmemek elde değil. Böyle işte…

Sonra Berat Demirci’nin kitabını açtım ilk yazısının ithafı şöyle: “Tanışmamıza vesile olan bu yazıyı, Ayşe Şasa’ya ithaf ediyorum”

O anda hemen sevgili Süleyman Gündüz abimizin eşi Hacer Hanımın Ayşe Şasa’nın telefonunu verdiğini hatırladım. O da göğüs kanseriydi ve Hacer Hanım çok mütevekkil bir duruşu olduğunu söyleyip görüşmemizi istemişti. Kısmet bu Cuma gününe imiş… Cuma vaktiydi ve onun için de dua ederken telefon açıp “merhaba” demek istedim ve dedim. Cuma vakti karşılıklı bol bol dua ettik… Ayşe Hanım gün içerisinde sıklıkla “Celalinden Cemaline sığınırım Allah’ım” zikrini ve bol bol da kelime-i tevhid çekmemi tavsiye etti Allah c.c ondan razı olsun.

Ardından Hacer Hanım aradı onunla da çok bereketli bir görüşme yaptık ve yine dualarla kapattık telefonu.

Sonra Gökhan’ın ağrılarım için tavsiye ettiği Isparta’daki eczacı Ömer Bey’i aradım neredeyse bir sayfa terkip yazdırdı, terkibi yapacak olan Ankara’da Hikmet Bey olduğu için onunla da görüştüm.

Ancak terkibi yaptırmayı tehir ettim.

Geçen gün Mehtap aramıştı ve kendisini zaman zaman çektiği ağırlardan bahsederken Bakara Suresi 286’nın başındaki: “Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez.”  Âyetini hatırlattı.

Ve bir de her acı çektiğimizde günahlarımızın yaprak yaprak döküldüğünü...

Ardından biyoenerji tedavisi yapan bir hanımdan bahsetti ve hemen telefon numarasını bulup verdi. O hanımı aradım ve 15 Temmuz’dan sonrası için randevu aldım.

Şimdi Eczacı Ömer Bey’in terkibini tatbik etmeden önce, Mehtap’ın bulduğu o hanımla görüşmeyi istiyorum. İçimde böyle yapmamın iyi olacağına dair bir his var. Bu esnada çektiğim ağrı ve acılar da kefaret olur inşallah.

Cumanın bereketi bunlarla sınırlı kalmadı, Hilmi ne zamandır kafamı meşgul eden bir problemin çözümünde yardımcı olacağına söz verdi gece; ben de hem kendi adıma hem asıl problemi yaşayan arkadaşım adına çok mutlu oldum. Her gün düzenli olarak dua ettiğim Hilmi için bu sefer gece boyunca dua ettim.

Bakıyorum çevreme o kadar dünya iyisi insanlarla çevriliyim ki; şimdi bunların hepsine ayrı ayrı ne yapabilirim diye düşündüğümde gücümün yetmeyeceğine kanaat getirerek bir anda çaresiz hissedebiliyorum kendimi. Çevremde o kadar içtenlikle bana “ablacığım” diyen var ki; hepsine hakikaten ablalık yapmak istiyorum, dertleri olunca koşmak, mutlu günlerinde yan yana gelip birlikte sevinmek vs. bu çoğu zaman mümkün olmuyor ne yazık ki… Duanın gücünü keşfettikten sonra hepsi için ayrı ayrı dua ediyorum. Hasta kontenjanındanJ ve kalpten inanıyorum dualarımın onlar için hayrolacağına…

Bu arada yeni kararlar almaya devam ediyorum, doğru kararlar almak için de dua ediyorum.

Şunu artık çok iyi biliyorum ki sürekli çekişme halinde olmanın, sürekli konuşmanın bize hiçbir faydası yok. Daha çok tefekkür daha çok dua… Bu dua işi çok önemli, unutmamak lazım.

Bir kelam-ı kibar’da şöyle söyleniyor: “Doğru olun, doğru konuşun, arkadaşlarınızın hatalarına tahammül edin, Herkesin utanacak şeylerini örtün ve kötülükleri affedin.”

İnşallah arkadaşlarım da benim hatalarıma tahammül edip, ayıplarımı örter kötülüklerimi affederler… Ve inşallah ben de öyle olurum…

Bir başka Kelam-ı Kibar’da da: “Kalbi en fazla nurlandıran şey; kızdığınız kimseye duâ etmektir.”

Ben şimdi sevdiklerime olduğu kadar kızdıklarıma da dua ediyorum…

İnşallah bana kızanlar da böyle yaparlar…

Dergâhtaki gece de dualarla son buldu… Güzeldi, arındım, öğrendim, şükrettim dua ettim…


Neşe Kutlutaş, 18.04.2015, Konuk Yazar,  Sonsuz Ark,  (İlk Yayın Tarihi, 30.06.2012)




Seçkin Deniz Twitter Akışı