"Oysa ahlâk hayatınızda ya vardır ya da yoktur; eşinize çocuklarınıza dürüst davranırken, onun haklarını gözetirken ahlâklı davranmanız, yaptığınız işte insanların haklarını gasp ederken yaptığınız ahlâksızlığı normal ve geçerli kılmıyor… Bu kabul edilebilir bir şey değil…"
Bugün yeni bir tedaviye başlıyoruz inşallah. Isparta’dan Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden birinin eczacı olan torununun verdiği bir terkip. Aslında Mehtap’ın tavsiye ettiği biyoenerji ile tedavi eden hanıma gitmeyi bekleyecektim ama iki gün önce akşam saatlerinde artan ağrımla birlikte Atila beklemememizi ve bir an önce biraz karmaşıkmış gibi gözüken bitkisel terkiplere başlamamız gerektiğini söyledi. Acılarım ve ağrılarım hakikaten dayanılmaz raddeye geldiği için kabul ettim elbette.
Terkip hazırlandı, birazdan Atila getirecek inşallah ve kullanmaya başlayacağım.
Şu anda ellerimin ikisinin üzerinde de kalın bir alçı tabakası var sanki; o kadar ağır ki ellerim taşıyamıyorum ve güçlükle yazıyorum.
Bu duruma gelmemde elbette moralimin son zamanlarda biraz bozulmasının da payı var.
Hayat herkes için oldukça ağır aslında; bitmek tükenmek bilmeyen koşturmacalar, bir türlü hiçbir şeye tam olarak yetişememeler, stres, sıkıntı vs.
20 Haziran’da yıllar önce kendisini gencecik bir üniversite öğrencisi olarak tanıdığımız sevgili kardeşimiz Beytullah hem Mazlum-Der'in Uludere İçin Adalet platformuna destek olmak için hem de bana geçmiş olsun demek için Sakarya'dan gelmişti. Onunla sohbetimizde Türkiye’deki Müslümanların içine düştüğü derin açmazlardan da bahsettik.
Onun anlattıkları ve duydukları ile benim şahit olduklarım ne yazık ki içler acısı. İşte kendi şahsi dertlerimin yanında bunları da biliyor ve duyuyor olmak son derece yaralayıcı benim için…Ellerimdeki ağrı ve acı duyduğum ve şahit olduğum bu meselelerle birlikte artıyor ne yazık ki…
Geldiğimiz noktada Müslümanların derin bir ahlâk problemi yaşadığına kani olduk. Ahlâk; iş ahlâkı, evlilik ahlâkı, şu ahlâk bu ahlâk şeklinde elma gibi dilimlere bölündüğünde hayatınızın bir bölümünde ahlâklı diğer bölümünde ahlâksız olmanız son derece vaka-i adiyeden oluyor.
Oysa ahlâk hayatınızda ya vardır ya da yoktur; eşinize çocuklarınıza dürüst davranırken, onun haklarını gözetirken ahlâklı davranmanız, yaptığınız işte insanların haklarını gasp ederken yaptığınız ahlâksızlığı normal ve geçerli kılmıyor… Bu kabul edilebilir bir şey değil…
Bu manada Lütfi Bergen’in “Ahlak Ayaklanması” kitabı muhakkak okunmalı…
Yanı sıra Müslümanlar –özellikle bu zamanda- gece gündüz Peygamberimizin ahlâkla ilgili hadis-i şeriflerini yeniden ve yeniden okusalar keşke…
Beytullah şimdi öğretmen ve genç bir baba, tıpkı üniversitede olduğu gibi şimdi de hakkın ve mazlumun yanında olma gayreti ile ilgili kaygılar taşıyor.
Sanırım iktidarın görece olarak “dindarlara” geçmesinin ardından hepimizin Beytullah gibi vicdani sorgulamalar yapıp, hakkın yanında olmak için gayret göstermeye ihtiyacımız var.
Yoksa hesabımız çok çetin olacak gibi hissediyorum… Allah, c.c O dehşetli günün azabından bizi korusun ve asla doğruluktan ayırmasın bizi…
Bu arada Beytullah’ın üniversite yıllarında çıkardığı “Kalemkâr” dergisi buldum sandıktan. Bundan tam on yıl önce şunları yazmış “Kardeşim, Kardeşsin, Kardeş” Başlıklı yazısında: “Dünyada Müslümanların toplu halde yaşadığı her bölgeden göğe doğru kara dumanlar yükseliyor. Eğer bir Kızılderili olsaydı dumanlara bakar ve şöyle derdi: Alçakça bir saldırıya uğradık. Acilen bize omuz vermeniz lazım… Heeeey! Kardeşim! Neredesin? Böyle başlıyor yazı ve şöyle bitiyor: “Her şey daha güzel olabilir. Bu rüyayı görün. Rüyaya inanın ve görün ki Müslümanlar tüm yeryüzünü kucaklamış, her yerden bu güzelliği bahşeden Allah’a hamd sesleri yükseliyor. Bu bir kez olduysa bir kez daha olabilir. Şimdi bunun mücadelesini verme zamanı; fitneyi yok edelim, zulmü yok edelim, adaletsizliği yok edelim, düşmanlığı yok edelim, kavga gürültüyü yok edelim, yoksa biz yok olacağız, üçüncü bir yol yok. Müslümanlar safları sıklaştırın!”
İşte böyle, on yıl önce yazılan bu yazı bugün de güncel ne yazık ki, bugün de bu yazıdakilere ihtiyacımız var… Üzülüyorum...
Geçen gün gazetede bir haber gördüm; Mersin’de yaşlı bir kadın iki yıldır yalnızca “Canım Allah’ım, ciğerim Allah’ım” diyormuş. İki yıldan bu yana ağzından başkaca bir şey çıkmadığı için ev halkı huzursuz olmuş ve doktor doktor dolaştırmışlar annelerini. Ama çare bulunamamış.
Ah keşke bizim de ağzımızdan en çok “Canım Allah’ım, ciğerim Allah’ım” çıksa diye geçirdim içimden… Ama yok, durmadan konuşuyoruz, konuştukça daha bir konuşasımız geliyor ve Yazıcı Melekler durmadan, hiç durmadan ağzımızdan çıkan her şeyi bir bir yazıyor, yorulmadan, bıkmadan her şeyi ama her şeyi…
Şimdi Atila koca bir torba bitki ve bitki yağıyla geldi. Namaz kıldıktan sonra inşallah besmele çekip ilk tatbikata başlıyoruz.
İnşallah bu tarif işe yarar çünkü artık oturarak namaz kılmak istemiyorum. Secdeye gitmeyi özledim, inşallah Allah c.c bana secdeye giderek namaz kılmayı Şafi Adı ile şifa vererek nasip eder…
Eğer bu tarif işe yararsa ağrı ve acı çeken herkese Isparta'daki eczacı beyle irtibat kurmalarını sağlayarak yardımcı olmaya çalışacağım...
Atila'nın getirdiklerinin içinde terkip dışında bir de benim istediğim lavanta yağı var. Lavanta yağını da kendileri yapıyorlarmış. Enfes bir kokusu var, buram buram lavanta, müsekkin yani...nefis gerçekten...
Ha, bir de "Hastalar Risalesi" geldi bitkilerle birlikte. Ameliyattan sonra Gökhan'ın tavsiyesiyle defalarca okuduğum "Hastalar Risalesi"ni bu tedavinin bir parçası olarak tekrar okuyacağım inşallah...
Bakalım ne olacak…Mevla’m görelim neyler, neylerse güzel eyler…
Neşe Kutlutaş, 24.04.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, (İlk Yayın Tarihi, 02.07.2012)