31 Mayıs 2015 Pazar

SA1379/KY30-HR2: İnsanı Etkileme Sanatı 2

"Zaman zaman nasıl da isteriz değil mi, birileri bizimle ilgilensin, birileri bizi duysun, birileri bizi fark etsin, birileri bizi anlasın?..."


"Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi." (Al-i İmran Suresi-159. ayet)

İnsanı etkileme sanatını konuşuyorduk. Kendimizce bir insan tasnifi yapmış ve küçük insanlar ve büyük insanlara değinmiştik.. "Nadide ve naif şahsiyetler yetiştirmek dünyanın en ulvi sanatı desek yeridir..” demiş ve bunun için ciddi bir şekilde (yüreğimizle ve emeğimizle) yola revan olmaktan söz etmiştik… Şimdi ikinci madde üzerinde duralım biraz…

SA1378/KY25-NO11: Ak Parti ve Seçmeni'ni Anlama Çabası Üzerine Deneme...

"'Pro Devlet'ten 'Kâmil Devlet'e geçişte el ele, kafa kafaya vermemiz istikbâl hanemizin temellerini, yapı taşlarını, ilkelerini hasılı geleceğimizi beraber kurmamızın olmazsa olmaz şartıdır.."


90 yıldır itilen, kakılan, ötekileştirilen, aşağılanan bir kesimin sığındığı bir mağara, bir deprem çadırıdır AK Parti ve benzeri yapılanmalar. Farkındaysanız Ak Parti oligarşik vesayete karşı direndikçe halkın çadırın stabil olduğuna,çadır direğinin sağlamlığına olan güveni artıkça, artıyor oyları Ak Parti'nin. 

E-Muhtıra, Kapatma Davası gibi engeller aşıldıkça sığınma psikolojisinin yerine, sığınanlara daha bir güven geldi ve sığınılan yapının içselleştirilmesi ve daha yaşanılacak hâle getirilmesi sürecine geçildi. Bu süreci bir mefruşat, dayama döşeme, ev kurma süreci olarak da değerlendirebiliriz.

SA1377/ÇY4-DB48: Teksas'ta Nesillerin İdeolojik ve Felsefi Geleceği için Savaş

"Sınıflarımızın bozulduğunu söylüyorlar. Çocuklarımızın bozulduğunu söylüyorlar. Rekabet edemeyeceğimizi söylüyorlar."


Evet, bu neslin ideolojik ve felsefi geleceği için eğitimle ilgili şiddetli bir savaş var.

Texas Must Stand its Ground on Educatıon

Her neslin bir ifade sorunu vardır, ama hiç bir sorun bir neslin çocuklarını nasıl eğiteceği sorunundan daha anlamlı değildir. Eğitim, geleceği, bir toplumu, onun kültürünü etkilemektedir. Tarih defalarca bize aynı dersi öğretir: özgürlük ve bağımsızlık diktatörlerin yaptığından çok farklı bir gelecek üretir.

Amerikan kamu eğitim sistemi, dürüst olmak gerekirse, mükemmel  ya da her derde deva olacak şekilde tasarlanmış değildi. Her zaman bir Endüstri Çağından doğan zorunlu bir sistem olması gerekmişti ve bir iş gücü yaratmak için yapılandırıldı. Oysa, tepede görünen bu gerçekliğe rağmen her zaman açık bir pencere olmuştur ve bir adı da vardır: Amerikan Ayrımcılığı. 

30 Mayıs 2015 Cumartesi

SA1376/KY5-PT61: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ Mu Uygarlığı ve Naacaller

 بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

***

Sonsuz Ark'ın Notu:
Bu çalışmanın içeriği kanıtlanmamış varsayımlara dayanmaktadır. Seçkin Deniz

Mu Uygarlığı ve Naacaller

Batık  “Mu” kıtası ve “Mu” uygarlığı hakkındaki bilgilerin çok büyük bir bölümü, 19. yüzyılda yaşamış olan İngiliz araştırmacı James Churchward'ın incelemeleri neticesinde gün yüzüne çıkmıştır. İngiliz silahlı kuvvetlerinde albay olan Churchward, 1880'li yıllarda Hindistan ve Tibet'te görevle bulunduğu sıralarda bu kıta hakkındaki ilk bilgiler edinmiş, emekliliğinden sonra da Orta Amerika'da araştırmalarını tamamlayarak bu batık uygarlık hakkında beş eser yazmıştır. 

Churchward'ın kaynakları, Batı Tibet'te bir mabette, bu mabedin başrahibi tarafından kendisine verilen "Naacal Tabletleri" ile Amerikalı Jeolog William Niven'in 1921–23 yılları arasında Meksika'da ortaya çıkardığı tabletler olmuştur.[1] 

SA1375/SD256: "onlar, çocuktular"/ 11.06.2006/ 505. patika


...sebepsiz sessizliğin derin nedenlerinden habersiz çocuklar...
...sebepsiz gürültülerin ve yaramazlıkların masum âhenklerinde...
...her şeyden habersiz o güzel çocuklar...
...bir yetiştirme yurdunun bir sürü görevli adamları arasında anne-baba kavramlarından yoksun...
...hepsi, kardeşliğin ne olduğunu bilmeden, kardeştiler...
...kardeşlik dedikleri, büyükçelerden yedikleri dayak, küçükçelere verdikleri gözdağı da olsa...
...kardeşlik oydu; aynı yerde, aynı yemekhanede...
...aynı yatakhanede itişip kalkışmaktı, gün boyu...
...anne yoksa, anneden yana dayı, teyze, dede, nine de yok...
...baba yoksa, babadan yana amca, hala, dede, nine de yok....
...ki; onların çocukları da olabilsin...

SA1374/KY29-YA6: THY’ye Neler Oluyor?

"THY, son dönemlerde rötarlarıyla çok mağdur ediyor. Yöneticiler, bizim gibi, “illaki THY” diyenlere dahi gına getirtmişse oturup iyice düşünmeliler..."


Türkiye’nin milli havayolu olmasından öte, dünya markası özelliklerini haiz olduğu için tercih ettiğim bir havayolu THY. Özellikle uzun uçuşlarımızın vazgeçilmezi, turla gidiyorsak, şartların en başındaki talebimiz. Servisiyle olsun, hizmet kalitesiyle olsun, çalışanların güler yüzlülüğüyle olsun, öve öve bitiremediğimiz bu havayoluna son zamanlarda bir şeyler oldu.

Nazar desem yeri var, zira her binişimde yabancı yolcuların övgülerinden az gururlanmadım. İki hafta üst üste ve aktarmalı yaptığımız seyahatlerin hepsinde rötar yaptı. Sadece bizim uçağımız değil, Atatürk Havalimanı'ndaki neredeyse tüm THY uçuşları rötarlıydı.

29 Mayıs 2015 Cuma

SA1373/TG123: Breaking the Silence - Sessizliği Kırmak: İsrailli Askerlerin İtirafları/ El-Halil 2005-2007/ 6. Bölüm

      “Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”

Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:

İtiraf-14

Kasbah’ta gerçekleşen bir baskından bahsetmiştiniz.

Evet.

Bu nasıl ve ne zaman oldu?

Yerleşimcilerin iddiaları üzerine gerçekleşen bir şey olmalı, bilmiyorum. İki Filistinli çocuğun nasıl olduysa Avraham Avinu yerleşkesine geldiğini ve daha sonra da kaçtıklarını söylediler. 

SA1372/KY28-ATA8: Annan Planı Dönemini Hatırladım

"Önemli olan Zirziro (Ağustos böceği) gibi çığırtkanlık yapan azınlığın çıkardığı sesleri değil, sessiz çoğunluğun ne istediğini bilmek."


Geçmişte, Annan Planı’nın tartışıldığı döneminde yaşamıştık bu günlerde yaşadıklarımızı. İktidarda, gene sol eğilimli bir partinin çoğunluğunu oluşturduğu bir koalisyon hükümeti vardı. Kendilerine “Barış İsteyenler” adını takmış birtakım geçmişi unutmuş vatandaşlarımız, aynen yağmur yağınca ortaya çıkan garavolliler (sümüklü böcek) gibi yıllarca gizlendikleri yerden ortaya çıkmışlar “Barış Engellenemez” diye bağırmaya, gösteriler yapmaya başlamışlardı. 

Sanki onlardan başkaları “Barış” istemiyorlarmış, barışı isteyen sadece kendileriymiş gibi… Kendi akıllarındaki, Rum’un boyunduruğu altına girmek ve Rum çoğunluğun içinde Türk azınlık olmak “Barış”tı, özgür, kendi kurduğumuz devletin içinde, Türkiye’mizin garantisi altında yaşamak da “Barış” değildi. 

SA1371/ KY26-CA5: Süreyya Aynası

"'Süreyya Aynası', cemaatin ancak hiyerarşik ve başkasına kapalı olmayan bir eleştiriyle yapıcı bir konuşmayı sürdürebileceğini gösteren temsiliyle hâlâ arkadaş topluluklarında etkili olmaya devam ediyor."


Haziran yaklaşırken rahmetli Süreyya Yüksel üzerine düşünmeden edemem. O, Haziran’ın başlarında aramızdan ayrıldı ve aradan on yıl geçtiği halde, arkadaş grupları arasında varlığı her zamanki kadar canlı, etkili. Tıpkı Ercüment Özkan gibi “muhteşem muhalif”, “sivil öfke”ydi Süreyya. Aynı zamanda sarsılmak bilmeyen bir cemaat gönüllüsüydü. Bazen aynı öğrenme sürecini paylaşan arkadaşlar birlikte bir cemaat oluştururlardı o öğrenme yıllarında. (Bu arada, “cemaat” denildiğinde tek bir örnek hatırlanmıyordu. Hiyerarşik bir yapısı olmayan eşitlikçi cemaatlerdi, sözünü ettiklerim.)

Tefsirler, hadis külliyatları okumak üzere bir araya geliyorduk. Bazen bir gecekondu bahçesi oluyordu toplantı yerimiz bazen hiç bilmediğimiz uzak bir semtin mütevazı salonu. Öğreniyor ve yaşamaya çalışıyorduk. Yaşanmayan bilgi ancak hamallık sayılırdı. Doğruyu bildirip yanlıştan sakındırmanın yolları üzerine düşünüyorduk. 

SA1370/KY27-ŞT4: Türk Romanı ve Siyaset

"Türk romanında siyaset, tınıları güçlükle işitilebilen pek çok enstrümanın sesini duyuramadığı bir konserde şarjörleri kuru sıkı doldurulmuş tabancaların ardarda patlatılması gibidir..."



Avrupa roman tarihine ‘Parma Manastırı’ ve ‘Kızıl ile Kara’ gibi siyasal romanın iki önemli başyapıtını kazandıran H.B.Stendhal, romanın siyasetle ilişkisini çözümlerken oldukça düşündürücü ve bir o kadar da özet bir betimlemede bulunarak şöyle der: ‘Bir sanat eserinde politika, bir konserin ortasında patlayan tabanca gibidir...’ 

Stendhal’in, büyük ölçüde geleneksel edebiyat teorisini gözeterek ifade etmeye çalıştığı, ama kendi özel tarihi içerisinde Batı Romanı'nın siyasetle ilişkisini çözümlemekten de geri durmadığı bu yorumunu, taşıdığı yüksek edebiyat endişeleriyle birlikte Türk romanının siyasetle ilişkisine uyarlayacak olursak şöyle bir şey çıkar ortaya; Türk romanında siyaset, tınıları güçlükle işitilebilen pek çok enstrümanın sesini duyuramadığı bir konserde şarjörleri kuru sıkı doldurulmuş tabancaların ardarda patlatılması gibidir...

28 Mayıs 2015 Perşembe

SA1369/TG122: Çin'in Nükleer Tutumları'nda Büyük Değişimler mi Var?

"Çin’in nükleer tutumunda gerçekleşecek her bir değişim, sorunlu bir sürece girilmesini tetikleyecektir."

Great, Now China’s Got Multiple Nuclear Warhead Missiles?

Pentagon tarafından Çin’in askeri gücü hakkında yayınlanan rapor’da(1), “Çoklu bağımsız hedeflenebilir iniş araçlarına ” veya  MIRV’lere sahip ve ilk defa ortaya çıkan nükleer füzeler tanımlanıyor. Konunun yabancısı için bunun anlamı şudur; çoklu savaş başlıklarının tek bir füzeye monte edilmesi ve bunların birbirinden bağımsız olarak hedeflere gönderilebilmesi yeteneği.  

Bu noktada iki farklı soru ortaya çıkmaktadır. Çin, nükleer tutumunda değişikliğe mi gitmektedir? Ve bu durum Amerikan füze savunma programlarına karşı verilen bir yanıt mıdır?

SA1368/KY29-YA5: İki Cumhurbaşkanı Yetiştiren Kent: Malatya

"Doğu Anadolu’nun yıldızı olarak tanımlayabileceğimiz Malatya’yı sadece kayısıyla anmak biraz haksızlık"


5-10 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen Kitap Fuarı için Malatya’dayız. İşten ötürü bir günlüğüne diye yola çıktığımız bu kentten ayrılmanın kolay olmayacağını ilk günden görerek, geziyi üç güne çıkarıyoruz, zira hayal ettiğimizle, bizi karşılayan kent çok farklı. 

Bizi davet eden ve kaldığımız süre boyunca mihmandarımız olan Hamit Özpolat zamanı en güzel şekilde kullanmamızı sağlayarak, şehri tanıtıyor bize. Özpolat’ın bilinen iki şapkası var. Biri Malatya Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Basın Müşavirliği, ikincisi de GAP Gazeteciler Birliği Genel Başkan Yardımcılığı. Üçüncüsü ise kartvizitinde yazmıyor; Turizm ve Kültür Elçiliği. Fuardan arta kalan zamanlarımızda tam bir Anadolu misafirperverliği ve “KKTC’den abim gelmiş” sahiplenişiyle Malatya’yı gezdiriyor Hamit Bey, yağmur çamur demeden…

SA1367/KY1-CÇ122: Hasırlı/ Roman- Bölüm 1-3

"Yazgım kadınlara eşlik içinmiş; bunu şimdi daha iyi kavradım. Bu yerde, bu kadınlar cehenneminde daha bir iyi anlaşılıyor her bir şey."

“Cinayet etmedi cânı gibi anın câm
Boguldı seyl-i belaya tagıldı erkânı”
Taşlıcalı Yahya

BÖLÜM BİR
3
Ve işte ne?

“Efendim? Vildan hanım mı? Yaka numarasını biliyor musunuz? Ya! Peki hangi bölümde olduğunu? Onu da bilmiyorsunuz.. olmadı şimdi! Burası başlı başına bir dünya efendim! Burası başlı başına bir kainat sultanım! Biraz beklerseniz.. durun! Hah işte! Efendimiz Vildan diye birini tanıyor musunuz? Ömer Bey'in gözdesi mi? Oldu efendim! Fırçalar mı? Onlar tamam. Bir eksiği yok.. bir ikisinin değiştirilmesi gerekti. Evet.. ben de buyurduğunuz gibi yaptım.. teşekkürler efendim.. ömrünüze duacıyım.. peki efendim.. onlara bir sorun bayan! Ha ne diyordunuz.. burada kimse tanımıyor Vildanı.”


İşte düştüm ellerim acıdı.


Ve işte acıdı dizlerim. Ağlardım ağlamasına ancak fırsat bulamadım. 

27 Mayıs 2015 Çarşamba

SA1366/KY28-ATA7: KKTC'de Yurttaş Yapmama Yasası

"Meclise yeni sunulan “Yurttaşlık Yasa Tasarısı” içine, bu saçmalıklar düzeltileceğine, yeni zorluklar şirin bir şekilde eklenmiş maalesef."



CTP-DP koalisyon hükümeti içinde yer alan İçişleri Bakanlığının hazırladığı “Yurttaşlıkla ilgili yasal düzenlemelere getirilmek istenen yeni kriterler” veya diğer adı ile “Yurttaşlık Yasa Tasarısı “ gerçekten de basına yansıdığı gibiyse, getirilmek istenen kriterler tam bir yüz karası. Buna kafatasçılık da diyebilirsiniz, ırkçılık da... Böylesi zorlaştırılmış vatandaşlık kriterleri Avrupa Birliği’nde bile yok.

Kendi ülkesinde yıllarca çalışıp, emekli olduktan sonra ülkemize gelip yerleşerek hayatlarının sonbaharını huzur içinde yaşamak isteyenlere çıkarmadığımız engel, yaşatmadığımız zorluk kalmamış. Ülkemizde çalışıp para kazanmıyorlar, tam tersine yaşamları için gerekli olan parayı kendi ülkelerinden getirip burada harcıyorlar ve ekonomimize de büyük katkıda bulunuyorlar. Ama biz onlara ne bir vatandaşlık veriyoruz, ne de işlerini kolaylaştıracak bir kimlik.

26 Mayıs 2015 Salı

SA1365/KY23-NN14: Nehir Nil Saraybosna'da; Mostar Köprüsü & Başçarşı - Dubrovnik

"Bosna'da belli bir yaş üstü insanların hikayelerini de dinlemeye gerek yoktur aslında, normal bir insanın hayal etmeye bile cüret edemediği yaşanmışlıklar sokaktaki insanın yüzünden kolaylıkla okunur."


''Çok iyi hatırlıyorum o günü.. Daha 12 yaşındaydım. Mostar İslam Birliği Başkanı olan babam 'Haydi, ailecek öğle namazımızı kılalım' demişti. Tam salonda namazımızı kılmaya hazırlanırken, birden fikrin değiştirip namazı bodrumda kıldırmaya karar verdi. Bodruma inip namazımıza tam başlamıştık ki, o sırada büyük bir patlama sesi geldi. Hırvatlar karşı tepeden evin salonuna bomba atmışlardı ve biz 5 dakikalık bir farkla kurtulmuştuk. O kadar kinlenmiştim ki, ertesi gün sokakta bulduğum ve bomba olduğunu düşündüğüm bir cismi, yıllarca beraber yediğimiz içtiğimiz Hırvat komşularımızın evine fırlatmıştım...''

SA1364/KY9-NK63: Medikal Onkoloji Kontrolüm Vardı

"Mazlum zulme uğrarken bir imtihandan geçiyorsa o zulme şahitlik eden bizler de imtihandan geçiyoruz., unutmamak lazım…"


Dün medikal onkoloji kontrollerim başladı… Bir gece önce Hacettepe’ye gitmek gözümde büyümüştü aslında, hele oruçluyken o yolu gidip dönmek tam bir azap gibi geliyordu. Erken kalkmak mecburiyetinde olduğum için hep son dakikalarını beklediğim sahuru da biraz erken yaptım. Afak da benim gibi sahura kadar uyumuyor. Komşular da bizim ayakta olduğumuzu biliyorlar ve gece çok güzel börekler yollamışlar Afak’la. 

Sabah mutfakta börekleri görünce çok sevindim, sahurda kaçırdık ama iftarda sofra bereketli aniden…

SA1363/KY29-YA4: Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu Alana değil, Verene Sorun

"Rum ağzıyla konuşmaktaki amacı anlamak mümkün değil."



Birkaç gün yurt dışına çıkmıştık, geldiğimizde KKTC 'out', Kıbrıs Cumhuriyeti 'in', KKTC Bayrağı açmak ırkçılık, Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı açmak demokratlık olmuş! Hatta Rumlardan rol çalan bazı kişiler, bu topraklarda var olmalarının yegane kaynağı olan şanlı direnişin neferleri olan TMT’yi tu kaka ilan etmeye kalkmışlar.

Rumların Enosis Ülküsü ve Makarios’un temizlik operasyonundan kurtularak bugünlere ulaşabileceklerini sanan bu kişilerin ne cüret ve hadle bunları konuştuğunu sorgulamaktan ziyade, gaflet ve delalet, hatta hıyanetlerine parmak ısırmamak mümkün değil. Rumların yarısı kadar silah ve cephaneye sahip olmayan şanlı direnişçilerin, canlarını dişlerine takarak bu topraklara sahip çıktıklarını hatırlatmak öylesine abesle iştigal ki…

25 Mayıs 2015 Pazartesi

SA1362/SD255: Bugünü Okuyan Eski Bir İran Analizi

İran Ne Yapıyor, Ne Hedefliyor, Türkiye'ye Karşı Tutumlarında Samimi mi? 


Irak, Suriye ve diğer komşu ülkelerdeki "şii" unsurları kontrol edebilen bir İran, Amerika için vazgeçilmez bir "stratejik ortak" olma yolundadır. 
Seçkin Deniz, 27.10.2007
(İran 2015 yılı parametrelerine göre, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de tarihin en kanlı sünni katliamlarında ABD ile birlikte başrolde. Seçkin Deniz, 25.05.2015)

İran, Dünya'nın en eski ve en ilginç ülkelerinden biri. Eskiliğinin içinde onlarca etnik unsur, onlarca yıkılmış devlet, birçok din, sayısız sanat antikası ve kendine has türüyle dünyadan kopuk bilimini barındırmakta. İlginç oluşu da, onun bu eskiliğine sıkı sıkıya bağlı.

İran, komşuları için yüzlerce yıl sırtında güvenilirliği değil, kuşkuyu taşıdı. Kendi coğrafyasında kurmaya çalıştığı hakimiyetin temelinde ise entrika ve milattan önceye kadar uzanan siyasi mirasın çok alaşımlı harcı vardı ve İran 19. ve 20. yüzyılda İngiliz egemenliğine girene kadar da bu mirası kendi hükümranlığı adına çok iyi kullandı. 

SA1361/ÇY5-DÇ18: “Sebastian Bach'ın Do Majör Konçertosu Nasıl Çalışır?”/ 2.Bölüm; Kızılhaç ve Hilâl-i Ahmer Çalışmaları

2.Bölüm
Kızılhaç ve Hilâl-i Ahmer Çalışmaları


Kızılhaç’ın fikir babası Dunant 

Dunant 1828'de Cenevre'de varlıklı, dindar bir ailenin oğlu olarak doğdu. 1849'da öğrenimini yarıda bırakarak bir bankada çalışmaya başladı.1852'de YMCA Hareketi'nin Cenevre kolunun kurucusu oldu. 1855'te Paris Evrensel Sergisi için Paris'e gelen arkadaşlarıyla Dünya YMCA'lar İttifakı'nın kurulmasında da rol oynadı. 26 yaşında iken Kuzey Afrika ve Sicilya'da faaliyet gösteren bir firmanın temsilcisi olarak işe girdi. 

SA1360/SD254: Dalgaların Sesi - 5. Gün/ İki Ses

"Sessizlik sarardı gökyüzünde. Bulanıklık  yoğunlaştı ansızın; dudak kıvrımları hareketlendi genç kadının..."


Gök bulanıktı açıkça; gergindi sinirleri...

Okyanus durgun ve genişti; bekliyordu göğün patlayışlarını...

"Hızlandırdım kendimce, sonu!" dedi genç adam. "Sanırım doğru olmayanı yaptım... doğru olmayanı seçtim… bu seçimimi terk etme şansımı denemeliyim!"

Kadın sessizdi yine... ilgisizdi... umarsızdı.

SA1359/KY28-ATA6: KKTC Ulaştırma Bakanı'na Çağrı-2

"Ulaştırma Bakanlığımızın dikkatini çekmek istediğim ikinci konu da uçaklardaki koltuk araları."


Ulaştırma Bakanlığımızın dikkatini çekmek istediğim ikinci konu da uçaklardaki koltuk araları. Bakanlık bu aralığa minimum bir standart getirmeli. 

Geçen hafta yazdığım, KKTC'ye uçuş hizmeti veren ve bizleri dünyaya bağlayan bazı havayolu şirketlerinin koltuk aralarının tam ölçümle net olarak 62 cm. olduğu ve insan sağlığına zarar verdiği konusuna, inanılmaz sayıda destek yazısı ve kişisel itirazları dile getiren mesajlar aldım.

24 Mayıs 2015 Pazar

SA1358/KY30-HR1: İnsanı Etkileme Sanatı 1

"Zaman zaman nasıl da isteriz değil mi, birileri bizimle ilgilensin, birileri bizi duysun, birileri bizi fark etsin, birileri bizi anlasın?..."


Kendimi bildim bileli iki tür kitaptan uzak durmaya çalıştım. Hem satın almayarak hem de okumayarak. Büyük büyük laflar ediyorlar, okuyucuya, yani bana habire talimatlar veriyorlar, sınır çizip kural koyuyorlar, kendilerini bilirkişi olarak- ahkam kesen de diyebiliriz- herkesten üstün görürcesine, "Bu işi biz senden iyi biliriz haddini bil, diz çök ve itaat et!" dercesine bezdirici bir edayla yazdıklarını hissettiriyorlar... Hangileri mi onlar? Birincisi 'Aşk' temalı olanlar, ikincisi ise 'Kişisel Gelişim' üzerine yazılmış olanlar...

SA1357/SD253: Seçkin Deniz Twitter Günlükleri 49 (26-31 Mart 2012)

 “Tarih, yazanların değil yorumlayanların toprağıdır.”

  (Lütfen Twitter tweet akış grafiğine göre, aşağıdan yukarıya doğru okuyunuz)

26-31 Mart 2012
  (700 Tweet)

31 Mart 2012
21099. @MURATGNGR8 yeterli vicdan bilgisi nasıl verilecek ki..o zaten var... onu köreltme bilgisi veriliyor kitaplarla üst üste...

31 Mart 2012
21098. hoşka kalınız...

31 Mart 2012
21097. ..hayda gece... sürün kokularını acıların...büzüşmüş dudak uçlarına gönder sıcak gözyaşlarını... nasılsa gök hâlâ gri...

SA1356/KY25-NO10: Ne Kadar Özlemişiz Adam Yerine Konulmayı

"Ne kadar kolaymış vatandaşa insan muamelesi yapmak!"

Türkiye Köln Konsolosluğu

Hayatımda ilk sandığı 7 Kasım 1982 günü, Ankara -Keçiören Fatih Lisesi'nde 'Netekim Evren Anayasası'na 'Hayır' dediğim referandum sırasında görmüştüm. Derken biten okul ve 1984'de başlayan ve halâ devam eden gönüllü(!) sürgün sürecimiz..

Bu girizgahı neden yazdım. Bu gün tam 33 yıl sonra tekrar sandığa gidebilmek için gidiş-geliş yaklaşık 150 km yol tepip Köln Konsolosluğu'na gittik. Öğleden sonra yola çıktığımız için yolda kuyruk olur endişesine evden çıkar çıkmaz başlayan dolu yağışı da eklenmiş oldu.. Son yıllarda yaptığım en problemsiz kısa yolculuk sonucu vardık konsolosluğa.

23 Mayıs 2015 Cumartesi

SA1355/SD252: "bir merak gerer gökyüzünü" /12.06.2006/ 506. patika


...bir merak gerer gökyüzünü...
...hâyâlin elleri tüm yıldızları kavrar sonsuza dek...
...seyyâreler...
...sayılabildikleri kadar çokça serilirler aklın ayakaltına...
...ve ışık...
...hâyâlin ellerinde çırpınan tüm yıldızlardan hikâyeler anlatır, binbir gece masalları tadında...
...mavi, kırmızı...
...yıldızların hikâyelerinde uzağı, yakını fısıldarlar insanın kulaklarına...
...göz mesafeleri kateder ışığın hızıyla...
...ve mor... uzun uzak tütsülerle yankılanır karanlıkta...
...hayalleri içine çekerek... içinde evirip çevirerek...

SA1354/YB29: Arınma İhtiyacı / Sınanmış Renkler 28

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İnsan zihni öylesine döngüler üretir ki kirlerinden, asla yerinizde duramazsınız; İblis tetiktedir sizi kirlerinizde boğmak için..."

İnsan, aklı olan bitene erene kadar kendinden habersizdir. Doğduğu andan itibaren görür, duyar, tadar, dokunur, koklar, öğrenir, büyür ve kendisini fark eder. Kendisini fark ettiği en olgun ilk zamana ergenlik diyoruz. Ermekten bahistir bu, kendine varışın ilk basamaklarından biridir. İşte o ana dek dostlarım insan ne aldıysa görüp duyduklarından, dokunup tattıklarından ve kokladıklarından, ölene dek onlarla ölçer yaptıklarını ve ölçüp durduğu şeylerle yeniden düşünür; yaşamaya devam eder. Sonrasında da çok fazla değişmez...

Her zaman düşünmüşümdür; doğrultmansız hayatlarla bir ya da birden fazla doğrultmanı olan hayatlar arasındaki kirlenme farkı ne kadar büyüktür diye... ya da doğrultmansız hayat var mıdır diye. Bütün bunlar insanlık tarihinin en önemli problemlerinden. Biz çözebilir miyiz, bilmiyorum, ama üzerinde düşünebiliriz, değil mi?

22 Mayıs 2015 Cuma

SA1353/TG121: Breaking the Silence - Sessizliği Kırmak: İsrailli Askerlerin İtirafları/ El-Halil 2005-2007/ 5. Bölüm

      “Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”

Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:

İtiraf-12

“Devriye 30”- görevi neydi?
“Devriye 30” güvenliği sağlıyordu. Böylece nöbet görevine gitmeden önce temas sağlanıyordu.

Kasbah’ta (*) 12 saat boyunca yürüyor muydunuz?

Evet, 12 saat boyunca Kasbah’ta dolaşıyorduk, o kadar. Özel bir şey yoktu.

SA1352/ KY26-CA4: Karşılaşmalar: Bu Yaka'nın En Büyük AVM’si...

"AVM küçük sevinçlere izin vermiyor. Sunduğu hiçbir şey yapıcı bir teselli anlamına gelmiyor. Panoların vaatlerinde para, inandırmak istediği manevi güzellikleri lekelermiş gibi anılmaktan uzak durulan bir “şey”."


Şehrin içine doğru yolculuklarımda minibüs yerine şantiye alanına ters istikamette bulunan metro hattını kullanıyorum genellikle, birkaç haftalık aradan sonra gördüğümde inşaat birden hızlanmış gibi geldi bana. Etrafını çevreleyen panoların “Önce bize bakın, biz gösteriyoruz burada olup biteceği” demeye getiren bir şamataları var. İyi çekilmiş saadet fotoğrafları, “sizi” dışlamıyor: Biz mutluysak siz de mutlu olursunuz. (İnsan kardeşinin tüketim mutluluğu seni de neşelendirmeli).

Tamamlanmasına bir yıldan biraz fazla bir süre var, gün gün ilerliyor takvimi; belirtilen tarihte açılış yapmaya gayret ediyor. “Biz” iyi şeylere layığız, verilen söz tutulmalı. İyi de manzaramı aldılar elimden, nasıl unutabilirim? 

SA1351/KY27-ŞT3: Hep Başka ve Başka Sularda Akan Herakleitos

 ‘Her şey ateş için eşit ve denktir…’ der Herakleitos ve ekler; ‘ Ateş de her şey için…’


Bir adam düşünün; bilgiden felsefeye, uzamdan evrene, ahlaktan gündelik hayata kadar görüp bildiği, duyup işittiği hemen her şeye karşı durarak alıp başını dağlara çıksın, türlü otlarla, filizlerle, bitkilerle beslensin ve hiç bitmeyeceğini söylediği bir hayatın içine döktüğü sularla şişe birike yeniden şehre inip kendini bir gübreliğe gömerek içindeki akışkan birikimden kurtulmaya çalışırken ölüp gitsin…

Diogenes Learristos’un ‘Efesli, Blosson’un oğlu’ diyerek söz ettiği Herakleitos için söylediklerinden yola çıkarsak; onu, bulup topladığı bilgiyle epeyce kibirlenen bir insan kaçkını olarak değerlendirmek gerekecektir, belkide. Ama bu ne kadar doğru olur, bunu düşünmek de gerekecektir elbette. Zira bu tavrıyla Herakleitos bir yandan yaşadığı zamana yönelik bir eleştiriyi dillendirirken bir yandan da dünyanın tüm zamanlarını etkileyecek ölçüdeki bir bilgisizliği, umursamazlığı ve hatta bundan da öte herkesi etkileyen bir yüzeyselliği de eleştiriyor değil midir?..

SA1350/KY28-ATA5: KKTC Ulaştırma Bakanı'na Çağrı-1

"Kaç zamandır bu hız ölçüm kameralarını inceliyorum, renkler üzerinde araştırmalar yapıyorum ve bu hız ölçüm kameralarının işletime konuş amacını bulmaya çalışıyorum."


Halkın yaşadığı sıkıntılar bazen Bakanlıklarımızın ve de Bakanlarımızın bilgisine gelmiyor. Ya ilgilenilmesi gereken olayların çokluğundan Bakanlığın içinde bir şekilde sümenaltı edilip yukarı kadar çıkamıyor ya da önemsenmediği için çöpe atılıyor. 

Halkın sağlığını, çıkarlarını ve kazanımlarını ilgilendirdiğini düşündüğüm ve hiç kimsenin ilgilenmediği 4 olayı Ulaştırma Bakanlığının ve Ulaştırma Bakanının bilgisine getirmek istiyorum bu iki serilik yazımda. 

21 Mayıs 2015 Perşembe

SA1349/KY5-PT60: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ Ezoterik-Batınî Doktrinler Tarihi

 بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

***

Sonsuz Ark'ın Notu:
Bu çalışmanın içeriği kanıtlanmamış varsayımlara dayanmaktadır. Seçkin Deniz

Buraya kadar Abdurrahman el-Vekil’in “Tasavvuf ve İslam” adlı eserini özetledik. Üslubu hayli sert de olsa hassasiyetlerine katılmamak mümkün değildir. Ancak dünyadaki bu ortak ezoterik anlayışın tarihselliğinin de bilinmesi faydalı olacaktır. Zira birçok örtüşen özelliklerin sebebi daha iyi anlaşılacaktır. Bu konuda ulaşabildiğim notlar şunlardır.

Ezoterik-Batınî Doktrinler Tarihi

İnsanoğlu, zekâ pırıltılarını ilk göstermeye başladığı günden bu yana nereden geldiğini, ne olduğunu ve nereye gideceğini sürekli düşünmüş, cevabı bulduğunu zannettiği anda, bulduğu bu kutsal cevap için, başka bir kutsal cevaba inananlarla savaşmış, onları öldürmekten çekinmemiştir. 

SA1348/TG120: Terör Stratejisti: Gizli Dosyalar IŞİD’in Yapısını Ortaya Koyuyor- III

Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıdaki analiz, IŞİD'in profesyonel, 'Kan Dökücü' ve 'Müslüman Coğrafya'da Kaotik Zemin Hazırlayıcı' stratejilerini asıl köklerinden uzaklaştırmaya çalışan bir analiz gibi görünmektedir. IŞİD şu ana dek Pentagon ve müttefiklerince kendisine verilen, Suriye, Irak, Libya ve Yemen'den sonra Afganistan'ı da şii-sünni iç savaşına sürükleme ve gövdesi oluşmuş İslamî uyanışın yok edilmesi görevlerini başarıyla sürdürmektedir. Böylesine medya, insan, para ve silah desteği alabilen, hiçbir kriter gözetmeden öldürebilen ve psikolojik, sosyolojik çözümlemeler yaparak strateji üretebilen bir örgüt aşağıda bahsi geçen şahısların inşa edebileceği bir niteliğe sahip olamaz, Teksas sınırlarında eğitim kampı kurabilen IŞİD, bu kadar basit bir mimarî sürece endekslenerek Pentagon'dan uzaklaştırılamaz.
Seçkin Deniz, 21.05.2015

The Terror Strategist: Secret Files Reveal the Structure of Islamic State

İdlib Eyaleti'nde de 2013 başlarında Davet ofisleri açılmıştı. Casus olarak görevlendirilebilecek “öğrenciler” yeterli sayıya ulaştığında IŞİD hâkimiyet bölgesini genişletti. El-Dana’da ilave binalar kiralandı, siyah bayraklar yükseldi ve caddelerin kontrolü ele alındı. Çok fazla dirençle karşılaşılan ve yeterli destekçi sağlanamayan bölgelerde IŞİD geçici olarak geri çekilmeyi tercih ediyordu. İlk başlarda açık direnişi riske etmeden,  “düşman kişileri” kaçırma ve öldürme yoluyla ve bu sırada bu işlere karıştığını reddederek yayılma yöntemi benimsenmişti.

SA1347/KY1-CÇ121: Hasırlı/ Roman- Bölüm 1-2

"Yazgım kadınlara eşlik içinmiş; bunu şimdi daha iyi kavradım. Bu yerde, bu kadınlar cehenneminde daha bir iyi anlaşılıyor her bir şey."

“Cinayet etmedi cânı gibi anın câm
Boguldı seyl-i belaya tagıldı erkânı”
Taşlıcalı Yahya

BÖLÜM BİR
2
Ve işte görün ki yaklaşmış!

Ve işte görün ki vahanın ağzında hecin develer nikaplı süvarileriyle dineldi.


Başını iki eli arasına alıp daldı düşüncelere Necmi’nin annesi.


Başını iki eli arasına alıp daldı düşüncelere Vildan’ın annesi.


Başını iki eli arasına alıp daldı düşüncelere Sevgi’nin annesi.

20 Mayıs 2015 Çarşamba

SA1346/KY9-NK62: Küçük Hatırâlar

"Herhangi bir yeri ya da mekânı anlamlı kılan oranın toprağı taşı değil bizim o toprak ve taş üzerinde kurduğumuz esaslı ilişkiler bence..."


Yıllar sonra Bora’yla birbirimizi bulduk. Bora memleketten komşumuzun oğlu. Böyle deyince şimdi uzak bir şey gibi oldu, ama öyle değil. Bora aslında bizim kardeşimiz… Hepimizin birbirimizle kardeş gibi olduğu bir mahallede büyüdük biz Bora’yla… Kardeşimle aynı yaşlarda bir kardeş, hep gülümseyen yüzü ile hatırlıyorum onu... Koskoca bir mahalle koca bir aile gibiydik. Birbirimize sözümüz geçer, birbirimizi korur kollardık. 

Bora’nın anneannesi Nuriye Nene hepimizin ağzı dualı nenesiydi.

SA1345/KY29-YA3: Emine Şenlikoğlu Röportajı

İslamcı yazar Şenlikoğlu, Kıbrıs’taki barışın din adamlarınca tesis edilebileceğini belirterek, Başpiskopos Hrisostomos’a çağrı yaptı: “Barışın mimarı siz olacaksınız”

Yurdagül Atun- Emine Şenlikoğlu

En çok okunan yazarlardan biri… Bir o kadar da eleştirilen… İlk kitabının ardından iki buçuk sene hapse girmiş. Bakışları sert, dili sivri… Biraz çekiniyor insan ona bakınca… Tabi tanımazsa. Ben de yanına gidene kadar, televizyondaki konuşmasının etkisindeydim. Her an parlayacakmış gibi, başı açıklara tahammülü yokmuş gibi duruyor, ama öyle olmadığını biraz sohbet edince anlıyorsunuz. 

Zaten kendisi de farkında bu durumun. Kendini eleştirmekten çekinmeyen Şenlikoğlu, "Söylediklerim yanlış değildi, ama üslup hataları yaptım” diyebiliyor. Bunu biraz mizacına, biraz da Karadenizliliğe bağlıyor. Yakındığı nokta ise yanlış anlaşılması. 

SA1344/KY28-ATA4: Kıbrıs'ta Çözümü İsteyen Taraf Hangisi?

"Sosyalist bir düşünceye sahip olan Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, EOKA B’cilerin ruhani lideri ile nasıl anlaşmaya varabileceğini ve müzakereleri hangi koşullarda devam ettirebileceğini gerçekten çok merak ediyorum, hem de pek çok."


AKEL’in Kıbrıs Sorunu Bürosu Sorumlusu Tumazos Çelepis, evvelki gün yaptığı açıklamada KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Kıbrıs sorununun iç boyutlarını çözebilme olasılığının yükseldiğini, Akıncı’nın 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’ndan farklı olduğunu, Eroğlu’nun çözüm istemeyen bir lider olduğunu ve Akıncı’nın çözüm istediğini belirterek, bir fırsat penceresinin açıldığına işaret etti.

Aynı Çelepis,-ki benim tanıdığım Tumazos Çelepis üst düzey görevlerde bulunmuş, Rumların 6. Cumhurbaşkanı Hristofyas’a danışmanlık yapmış, Rum müzakere heyetinde yer almış kıymetli ve gerçekleri görebilen bir Kıbrıslı Rum’dur-, belli ki bu sözleri sarf ederken gözlüklerini çıkarmış ve müzakereleri sabote edenin, masadan kalkanın ve çözüm istemeyenin şimdiki Rum Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis olduğunu görememiş. Bence gözlüklerini taktıktan sonra etrafa bakarak bir açıklama daha yaparsa çok daha iyi olacak.

19 Mayıs 2015 Salı

SA1343/KY6-SK42: Basın Özgürlüğü ve Yoksulluk

""Denge" gazetecilikte son derece önemli bir olgudur."


İki soru var konumuza başlarken.

Yoksullar için "tembeller ve sosyal yardımları hak etmiyorlar" demek, onları sülük ve sünger olarak nitelemek, sorumlu bir yayıncılık mı? Buna karşın iktidarların sorumlu yayıncılık daveti, sansür çağrısı mıdır?

***
Basın özgürlüğü ve basını eleştirmek arasındaki fark ne kadar ince? Basın, basın özgürlüğü diyerek kendini eleştirilemez bir noktada mı konumlandırmak istiyor? Diğer yandan güç sahibi iktidarların, basın eleştirisi, sansüre davetiye çıkarır mı? Peki ya iktidarların cevap hakkı? 

SA1342/KY25-NO9: Birileri Baraj mı Demişti? -Ya da Kardeş Kanı Üzerinden Siyaset-

"Basit bir kriminoloji kuralıdır. Bir eylemin failini/sorumlusunu bulmak için o eylemin kimin işine yaradığına bakılır."


Seçim süreci ile ilgili gerek telefonla ve gerekse intermet üzerinden bazı dostlarla sohbet ediyorum. Görülen o ki HDP'nin muhafazakar seçmenin yoğun olduğu yerlerde -mesela Kırşehir vs.- ısrarla miting yapması, orta Anadolu'da muhafazakâr seçmen üzerinde bambaşka bir tesir meydana getiriyor. Sanki HDP, bu bölgelerde yaptığı mitinglerle "Birleşik Kaplar Teorisi" uyarınca MHP'ye çalışıyor.

HDP'nin Batı Yakası'nda oy almak için miting filan yapmasına gerek yoktur zaten. Bu bölgelerde güya şaşaalı miting yapabilmesi sadece MHP'ye yarar. Çözüm sürecinde AK Parti'yi sadece Erdoğan'a olan inancı, güveni yüzünden kerhen destekleyen, ama bölünme psikolojik bariyerini henüz aşamamış AK Parti seçmenini bölünme korkusu üzerinden MHP'ye paslama operasyonudur bu mitingler..

SA1341/SD251: Dalgaların Sesi - 4. Gün/ İki Ses

"Mekânların doğallığını sevdim hep... Süslü tablolar gibi duran, iğreti davranışların olmadığı tek yerdir doğa... Ve hiçbir duygu orada olduğu kadar saf değildir."


Sorguların amansız savaşında belirsiz bir yer, belirsiz bir iklim...


Güvensizlik alabildiğine yoğun, tereddütler ve olasılık arayışları bitmezcesine sonsuz... erkek sakin ve durgun:

"Bu yaşta olmak benim isteğim değildi!" dedi. "Bu yaşta bu kadar çok şeyi düşünmek de benim isteğim değil… Söylediğim yaştayım ben!""

18 Mayıs 2015 Pazartesi

SA1340/SD250: "bir şey biliyorum, o da bilmek yükümlülüğüdür"/17.06.2006/507. patika

...bilmek...
...sorumluluk/yükümlülük gerektirir...
...ve her fert tek başına bilmekle yükümlüdür...
...bilmek yükümlülüğü, kendi hayat çerçevesini oluştururken de, bildiğine uygun davranmak yükümlülüğünü gerektirir...
...ve diğerlerinin hayat çerçevelerinin oluşmasına katkı sağlamak yükümlülüğü de, bildiğini öğretmek yükümlülüğünden ürer...
...bu hesaba itiraz edilemez...
...zira tüm kanunları hazırlayanlar veya keşfedenler bilmek denen durumdan dolayı etkilidirler...
...ancak bu hesabın değdiği yer, insanlığın en derin yaralarının bulunduğu yerdir...

SA1339/KY29-YA2: Hanefi Avcı Röportajı

Haliç’te Yaşayan Simonlar ve Cemaatin İflası isimli kitaplarıyla 'Devlet içindeki Devlet'i anlatan Hanefi Avcı’dan birçok konuda çarpıcı açıklamalar

Yurdagül Atun - Hanefi Avcı

Emniyet eski Müdürü, Haliç’te yaşayan Simonlar ile Cemaatin İflası adlı kitapların yazarı Hanefi Avcı’yı 2006 yılında, Ekşi Sözlük yazarları geleceği öngören kelimelerle tarif etmiş. “Nereye sürseler bir çete yakalıyor, bir yolsuzluk çıkarıyor. Sonra iktidarın başı ağrıyor”, “Pek tanımamamla birlikte, güvenilir ve idealist bir polis yöneticisi izlenimi veren, bugüne kadar yaka paça olduğu isimler ve kurumları göz önüne alındığında başına bir iş gelmemiş olması sevindirici olan şahıs” yorumlarıyla tanımlanan Avcı, son dönemlerde kitaplarıyla da adından söz ettiriyor.

Türkiye kamuoyunun bir buçuk yıl önce yüz yüze geldiği bu derin yapıyı, 2010 yılında yazdığı ve 'Haliç'te Yaşayan Simonlar' adını verdiği kitapta, tek tek afişe eden Avcı, haklılığının teslim edilmesinden pek de mutlu değil, zira o denli çekmiş ki…

SA1338/KY28-ATA3: Kıbrıs'ta Kaybeden Biz Olduk

"Cuma günkü görüşmenin galibi Anastasiadis oldu maalesef ve Rumları memnun etmek uğruna KKTC’nin varlığına küçük bir darbeyi de biz, kendi ellerimizle vurduk."


Kıbrıs'ta Cuma günü yapılan liderler arasındaki ilk görüşmede, kaybeden taraf ve boşu boşuna taviz veren taraf biz olduk maalesef.

Liderlerin "Güven Yaratıcı Önlemler" çerçevesinde aldıkları karara göre, Güney Kıbrıs'tan KKTC'ye veya da KKTC'den Güney Kıbrıs'a kara sınır kapılarından yapılacak geçişlerde artık adına vize kağıdı denilen “Giriş-Çıkış Belgesi” bir diğer adıyla “Geçiş Belgesi” doldurulmayacakmış.

Seçkin Deniz Twitter Akışı