“Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.”
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…
“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”
Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:
İtiraf-6
El-Halil’deki kameralar?
Bildiğim kadarıyla kamera kayıtları polisin etrafta neler olup bittiğini gözetlemesi için alınıyor. Ordu da bu kayıtları X’e gönderiyor, orada monitörler bulunuyor.
Komuta merkezindeki monitörler?
Evet, olağanüstü bir iş.
Kamera görüntülerine sonra ne oluyor?
Hiçbir şey. Bilgisayarlarda saklanıyor. Herhangi bir olay olması durumunda… Her yerde kapalı devre televizyon ve kameralar var… “The Truman Show” daki gibi, kumanda kolu ile idare ediliyor ve görüntüye zumlama yapabiliyor… Teknoloji harikası gerçekten. Bütün filmler bilgisayarda saklanıyor. Sadece görüntü kalitesi biraz düşük, o kadar. Bu filmlerde her türlü saldırıyı gördüm. Evlere yapılan baskınlar ve insanlara yapılan zulümler.
Yerleşimcilerin evlerine mi giriliyordu?
Hayır, yerleşimciler Arapların evlerine giriyordu.
Peki, nelere şahit oldunuz?
Onları görüyorsunuz… Çok net bir şekilde. Pencereleri, her şeyi kırarken. Kırma, tekmeleme ve…
Yerleşimcilerin kapıları tekmeleyip, evleri bastığını gördünüz. Peki, bu sırada etrafta bulunan askerler herhangi bir müdahalede bulunmadı mı?
Hayır. Olaylar üzerine askerler gelir ama genellikle hiçbir şey yapmaz… Durdururlar… Yani enerjiyi keserler.
Ne demek istiyorsunuz?
Hepsi olmasa bile kameraların çoğu enerjisini yerleşimcilerin evlerinden alır. Bir olay çıkacağını anladıklarında bağlantıyı keserler… Elektrik bağlantısını.
Yerleşimciler mi? Kameraların bağlantısını kesiyorlar ve…
Evet. Olmazsa, kameraları bozuyorlar, evet…
Bu tür şeylere komuta merkezinde bulunduğunuzda mı şahit oldunuz?
Tabi ki. Bunlar oluyor. Diğer taraftan başka bir kameranın kendilerini çektiğini her zaman anlamıyorlar.
Komuta merkezinde olayları eş zamanlı olarak izleyen kim?
Kadın askerler ekranlardan olayları gözlemliyor. Bu izleme sistemi üzerine eğitim almış askerler.
Bunun için kullanılan kaç kamera var?
Sayıları X civarında (sayı metinde verilmemiş). Sadece Yahudi yerleşim bölgelerini izlemiyorlar. H1’i de izliyorlar (El-Halil’in tamamen Filistinlilerin kontrolü altında bulunan kısmı). Kameralar Yahudi yerleşimcilerin alanına yerleştiriliyor- aksi halde tahrip edilirler- ve bunlar aynı zamanda H1’i de gözlemliyor.
Kameralar neyi çekiyor? Yahudi yerleşim yerlerine yaklaşan herhangi birilerini mi?
Evet, her kim gelirse.
Elde edilen görüntülerle ne yapılıyor?
Demek istediğiniz yerleşimciler Filistinlilere saldırdığı zaman mı? Orada bulunduğum dönemde böyle bir şey olursa polise iletilemiyordu…
Yasak mıydı?
Evet. Sürtüşmeleri engellemek içindir belki. Bilmiyorum. Şu anda bu konuda herhangi bir fikrim yok. Eğer bir şey olursa, mesela bir keresinde bir olay olmuştu, nasıl tarif edeyim- suçla ilgili veya ayaklanma benzeri bir şey değildi- yerleşimcilerin olduğu tarafta.
Ne olmuştu?
Bilmiyorum, birileri Araplardan birini darp etmişti. Daha sonra polis soruşturmasında darp eden kişiye kendisinin açık bir şekilde görüldüğü görüntüleri göstermişler. O da tugay komutanına gidip bu kameraların yerleşimcileri yani Yahudileri korumak için yerleştirildiğini söylemiş. Arapları korumak için değil. Burada bir yanlış anlaşılma olmasın, olay cezayı gerektiren bir şeydi ama ayaklanma değildi. Bu sebeple böyle bir şey olduğunda ordu bu durumu bildirmeyebilir. Yine aynı sebeple hiçbir polisin kapalı devre televizyon gözlem odasına girme izni yoktu.
Polisler komuta merkezine alınmıyor mu?
Bir süreliğine. Bu durum değişene kadar. Yaklaşık bir ay polisler içeri alınmadı.
Ve ordunun bu kayıtları polise verme yükümlülüğü yoktu?
Evet. Ben komuta merkezinde olduğum sırada bir polis içeri girince kadın subay şöyle demişti: “Üzgünüm, tugay komutanlığından sizi içeri almamamız yönünde emir geldi, lütfen burayı terk edin.”
***
İtiraf-7
Savunmaya yönelik birkaç görev bulunuyor, nöbet görevi ve bunun benzeri. Hücuma yönelik görevler ise genellikle özel birimler veya üst düzey birlikler tarafından gerçekleştiriliyor, tutuklama ve bunun benzeri.
Tutuklama görevine katıldığınız oldu mu?
Evet. Pek çok kez. Görevler esas anlamda hücum niteliğine sahiptir. Demek istediğim- neyse boş verin bu meseleye girmeyelim- bu görevler özellikle, insanlara (Filistinlilere) varlığınızı hissettirmek için gerçekleştirilir. Böylece kendilerini hiçbir zamana rahat hissedemezler ve ordunun her zaman etraflarında olduğunu anlarlar. Askerlerin etraflarında bulunmasına alışmışlardır, öyle ki rutin hayatta onlar için ordunun var olmadığı bir durum söz konusu değildir. Nereye giderlerse gitsinler denetim altındadırlar.
İşgal edilmiş bölgelerden mi bahsediyorsunuz yoksa belirli bir yerden mi?
En iyi bildiğim yer el-Halil, diğer bölgeler hakkında konuşamam ama her tarafta prensip aynıdır. Çoğu görev-rutin olanları kast ediyorum- Filistinlilere varlığınızı hissettirmek için gerçekleştirilir. Bunun anlamı, ordu burada demektir. Bir saniye bile rahat olmamaları gerekir, normal siviller de aynı şekilde. Zannedersem bu stratejik bir tavır, teröristlerin toplumdan dışlanması için, isyana kalkışan kim olursa.
Bunlar sosyolojik varsayımlar.
Ne sosyolojik varsayımı? Bu durum İntifada’nın başlangıcından itibaren İşgal Bölgelerinde uygulanan prensiptir. Sanırım birkaç kez değişmiş ama subay eğitiminde bu konuda bize ders verildi. Yani maksat Filistin toplumunu teröristleri dışlamaya zorlamaktır. Aralarından def etmelerini sağlamak. Kendi günlük hayatlarına sekte vurulmasına sebep olmamaları için. Gerçekte ise bu pek işe yaramıyor, altı seneden beri günlük hayat bozuk bir düzene sahip. Beni rahatsız eden şey, bu yapılanın insanların hayatlarında önemli bir aksamaya sebep olması. Adım başına arabaları durdurmak, sicil durumuna bakmak için insanları bekletmek veya kimlikteki bazı özelliklerine göre onlara engel çıkarmak.
Bu konu hakkında askerler ne düşünüyor? Herhangi bir girişimde bulunuyorlar mı?
Her türlü girişimde bulundum. Bir görev sırasında askerlere şöyle demiştim: “Bakın, onları çok fazla tuttuğumuzu düşünüyorum, niye gitmelerine izin vermiyoruz?” Bazı askerler işini en iyi şekilde yapmaya çalışıyordu, bazıları ise işini mümkün olduğu kadar ağırdan alıyor ve kimlik kontrolünü bekleyen insanları, çömelmiş vaziyette ayakları kopuncaya kadar tutuyordu. Dolayısıyla bu iki uç arasında denge kurmam gerekiyordu.
Siz onların komutanı mıydınız?
Evet.
Kötü davranış olduğunda onlara ne söyleniyordu?
Onlara hemen bunu kesmelerini emrediyordum.
Göreve siz mi nezaret ediyordunuz?
Operasyonun komutası bendeydi. Devriyeye çıkarak bir yerde kimlik kontrolü için duruyorduk. Devriye görevi bu şekildeydi. “Sen ve sen şuranın güvenliğini sağlayın, sen ve o şuraya gidin” diye emir veriyor ve durdurduklarımızın kimliklerini topluyordum. Bir yandan bekleyen insanların başında durup diğer yandan kimlik numaraları telsizle bildiriliyordu. Her zaman bekleyen insanların başında durulmuyordu. Etrafta dolaşarak durum hakkında genel izlenim edinmeye çalışıyorsunuz, belki yerinizi değiştirmeniz gerekebiliyor, koruma görevini verdiğiniz adamlar işini yapıyor mu bakmak için vs. Bu sırada bekleyen insanlardan birisi bir askerin yanına gelerek haklı olarak şöyle soruyor: “ Bu iş çok uzun sürecek mi? İşe yetişmek için acelemiz var.” Ondan daha güçlü ve silahı bulunan askerin beklediği şey ise onun korkması ve yanına gelmeye cesaret edememesi, hiçbir tehdit oluşturmadığı halde beklentisi bu şekilde. Bu her gün yaşanan bir durum. Asker bunun üzerine adama bağırarak üzerine silahını doğrultuyor ve fiziksel olarak acı çekmesine sebep olacak şekilde durmaya zorluyor. Komutan olarak böyle şeylere şahit oluyorsunuz ve hemen buna son vererek normal prosedüre dönmeleri emrini veriyorsunuz. Birliğe geri döndüğünüzde bu konu hakkında konuşuluyor. Askerlerden bazıları korkakça davrandığımızdan şikâyet ediyor, bazıları yapılanı meşrulaştırmaya çalışıyor.
Bu sebeple askerleri cezalandırdığınız oldu mu?
İlk kez olduğu zaman hayır. Ben ailesi tarafından belirli bir şekilde veya belli bir inanç sistemine göre yetiştirilmiş bir insanı bu yüzden cezalandıramam. Bunu bir daha yapmamalarını emrettikten sonra yeniden tekrar edilirse o zaman ceza söz konusu olur. Benim komutamda bu tür durumlar çok nadir olmuştur, en azından bildiğim kadarıyla. Doğal olarak benim olmadığım zamanlarda da devriyeye çıkılıyordu, manga komutanlarının veya çavuşların komutasında.
Sizin bölüğünüzdeki, birliğinizdeki atmosfer nasıldı?
Hangi açıdan?
Bu tür şeyler meşrulaştırılır mıydı?
Bölük komutanı adamlarıyla konuşur, belirli insani standartların sağlanmasının önemi hakkında, fakat bu kadar. Devriyede o bizzat bulunmaz. Daha alt kademedeki komutanların bazıları çok kötüdür bazıları daha az. Kimin en güçlü “şerif” olduğuna dair her taburda, her bölükte gizli bir rekabet söz konusudur.
Şerif kime deniyor?
Bölgenin kralı.
Manga komutanları arasında mı?
Bölükler arasında. Bölük ve manga komutanları arasında. Bu örtülü bir rekabet, kimse açıktan bu konu hakkında konuşmaz. Eğer ben olaylı yerlere giden sıra halinde dört devriyenin başında olsaydım daha sıkı çalışırdım. Kendimi daha fazla göreve adardım. Bu örtülü bir şekilde, şuurlu olmayan ama çok güçlü bir düşünce yapısı. Bazı devriyelerin başındaki kıdemliler için bu güç savaşı her şey anlamına gelir.
Tamer Güner, 08.05.2015, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri
http://www.breakingthesilence.org.il/wp-content/uploads/2011/02/Soldiers_Testimonies_from_Hebron_2005_2007_Eng.pdf