"Yazgım kadınlara eşlik içinmiş; bunu şimdi daha iyi kavradım. Bu yerde, bu kadınlar cehenneminde daha bir iyi anlaşılıyor her bir şey."
“Cinayet etmedi cânı gibi anın câm
Boguldı seyl-i belaya tagıldı erkânı”
Taşlıcalı Yahya
BÖLÜM BİR
2
Ve işte görün ki yaklaşmış!Ve işte görün ki vahanın ağzında hecin develer nikaplı süvarileriyle dineldi.
Başını iki eli arasına alıp daldı düşüncelere Necmi’nin annesi.
Başını iki eli arasına alıp daldı düşüncelere Vildan’ın annesi.
Başını iki eli arasına alıp daldı düşüncelere Sevgi’nin annesi.
Başını iki eli arasına alıp daldı düşüncelere Serma’nın annesi.
Küfretti Medaha ağrıyan dişine.
Başını iki eli arasına alıp daldı düşüncelere Lisowska.
Başını iki eli arasına alıp daldı iç gıcıklayan düşlere Lisowska’nın kızı Roxelenna.
Ve işte daldılar düşüncelere anneler. Kulak kesildiler seslere. Ses ayracı oldular.
Sesler geliyordu zemin katlarından. Mahzenlerden fışkırıyordu haykırışlar. Sesler yükseliyordu. Çığlıklar.. şoktan çıkamayanlar sessizdi. Adsız mezarlar açıktı ardına kadar. Gözleri açıktı annelerin.
Pislik Murat gülüyordu.
Öfkeleniyordu Hüsrev.
Öfkeleniyordu Mahmut.
Öfkeleniyordu Süleyman.
Roxelenna olmasa çoktan çıldırmıştı Süleyman.
Süleyman olmasa Roxelenna’nın incecik boynunu hemen oracıkta kırmıştı Ömer Ağa.
Diyecekler, öylesine bakınıyordu çevresine Suat.
Yani ben! Öylesine ve korkuyla ve kuşkuyla bakıyordum. Bir akar su kenarında konaklamıştık. Şen şakraktı her birimiz. Verimli geçmişti yolculuğumuz. Bir yitiğimiz olmamıştı bu göçte. Yakarışlarımızı duymuştu Tanrı. Mutluydu her bir çadır. Her bir çadırdakiler mutluluktan uçayazdı neredeyse. Ben düşler kuruyordum akıp giden suya bakıp.
Düşlerimi kirletiyorsun Roxelenna. Düşlerimi kirletiyorsun Lisowska.
İşte görüyorum. Pislediğini görüyorum düşlerimin üstüne. Saklanma çık ortaya. Ve işte pislik kokuyor düşlerim.
Düşlerime dek uzandınız ne yapıyorsunuz öyle?
Ah Necmi!
Ah Roxelenna! Ah Serma.. Ah.. Vildan..
Ahh Murat!
Ahhh Sevgi.. Seeevvvgiiiii!
Yetişin yıldızlar kayboldu. Karanlık her bir yan.
Yetiş Roxelenna! Söz kimseye söylemeyeceğim. Kimse bilmeyecek gördüklerimi.
Sesler geliyor: BİLMİYORUM!
Sesler geliyor: TANIMIYORUM!
Sesler geliyor: BEN DEĞİLİM!
Ben değilim.. değildim. Yoktum. Yağmurlarlaydım. Kum yağmurlarıyla. Başımı ablamın entarisinden içeri sokmuştum. Kendisi yapmıştı. Ben O’na annemin emanetiydim. Bu yüzden entarisinin altına özenle yerleştirmişti başımı. Gözlerimi kumdan öyle korumuştum. Gülmüştü ablam. Gülmüştük birlikte. Develeri sağıp dönüyorduk. O gece develerleydim. Tanığım develer. Ve işte yüzleri nikaplı süvariler.. işte pezevenkler.. hayır size demedim bu sözleri. Yüzleri nikaplı süvariler için dedim. Hayır! Onlar için de demedim. Hani siz bilmezsiniz diye söylüyorum benim sözcüklerimi çaldılar. İşte o yüzden orada ne diyeceğimi bilemedim de bu yüzden dedim: PEZEVENKLER diye.
Hem anlamını bile bilmem ki. Kızdığınıza göre kötü bir anlamı olmalı. Oysa ben kötülük olsun diye söylemedim o sözü. Dilimin ucuna kadar geldi, geldi ve sonra bir yay gibi fırladı dilimden. Hem Ağamız Ömer bey sık sık yineler o sözcüğü kötü bir şey olsa.. o söyler. Kötülük yüreğine işlemiştir. Dışının karalığı içine işlemiştir. Ah işte görüyorsunuz! Bakın rengimi nasıl da aşağılıyorum. Oysa kabilemizde gurur duyardım rengimden. Her birimiz gurur duyardı renginden.
Şimdi ise.. benim bunda bir suçum yok anlamış olmalısınız. Hani sözcüklerim diyorum ya.. işte onları yitirmemiş olsam böyle konuşur muydum? Çaldırmamış olsam aşağılar mıydım rengimi? Yapar mıydım böyle bir şeyi? Der miydim “Çimleri sayıyorum!” diye? Demezdim. Demeyeceğime tanıklık edersiniz her biriniz. Başta Ömer Ağamız. İşte tanığım! Tanıklığına tanıktır ancak inkarı seçecektir. Bunu bile bile yine de bir başkasını değil de onu tanık gösterişim renginin rengime benzemesinden ötürüdür. Belki acır? Belki merhamet eder.
Evet, der, bu çocuğun sözcükleri çalındığından bu haldedir. Bilirim, der, o kimseyi gözetlemez. O gözlerini hep yumar. Kaç kez böğrüne tekmeler savurmuşumdur bu yüzden. Gözlerini açık tut, diye emretmişimdir, ama dinlememiştir buyruğumu. Sözcükleri çalınmasaydı, çölü vahası, yıldızı, ablası kabilesi devesi Sezerin çalınmasaydı böyle olmazdı. Yine de kamçılanması gerekir buyruğumu dinlemediği için. Böyle der. Demez mi?
Ben onu gördüğümde gözlerimi yumuyorsam yüzleri nikaplı süvarileri anımsadığım içindir. Yollarımızı keserlerdi. Nasıl da bilirlerdi göç güzergahını? Nasıl da kokusunu alırlardı sürümüzün... Genç kızlarımızın.. o da tıpkı onlar gibi birden çıkardı karşıma. Gözümü yummaktan başka çarem kalmazdı. Ama yine de hani renktaşlığımızdan diyorum belki.. belki benim hakkımda merhametli olur.. belki yargılarında adil olur.. hani belki.. bilir ki ben yitiğim.. yitikler mahzeniyim.. benim sözcüklerim çalındı biliyor muydunuz?
İşte bu yüzden. Hani sözcüklerime yanışım artık düş kuramayışımdan ötürü.. yoksa dil neme gerek? Hani düşsüz olabilse.. olunabilse hiç yadıma düşürmem çalınan malımı. Ve işte.. bu yüzden sızlanışım.
Sezerin adlı bir devem vardı. Belki adını bile yanlış söylüyorum şimdi. Çalınmamış olsaydı sözcüklerim.. sırtında.. ah sırtında olmalısınız bir devenin ki çölde anlayabilesiniz.. çöl.. ah çöl.. bir kez olsun aynı yoldan gitmezsiniz.. öylesine özgür bırakır sizi. Kısıtlamaz. Ama bu şehir.. bu saray.. hep aynı yol.. hep aynı yer. Sezerin olsa donup kalırdı. Olduğu yere çökerdi. Ve bir daha da kalkmazdı. Ben ondan dayanıklıymışım. Gıpta ederdim dayanıklılığına.. susuzluğa göğüs gerişine. Sabrına. O ne sabırdı. Hiç ama hiç görmedim heyecana kapıldığını.
Ne kum fırtınaları karşısında.. ne gecenin karanlığında. Kum fırtınası ne yapabilirdi ki ona. Yumdu mu gözlerini isterse ateş yağsın.. artık işlemez. Ah bir de bir inat etmez miydi? Ah.. ne düşler kurardım. Şimdi hiç birini anımsamıyorum neredeyse.. sözcüklerimle birlikte uçup gitti her biri.
Bana yardım etseniz.. biri bana yardım edemez mi? Yok mu içinizde şöyle cömert biri.. korkusuz.. işte canım acıyor. İşte tökezliyorum “şey”ler karşısında. İşte çaresizim. Bari başımı vuracağım bir şey gösterin. Bu duvarlar fazla acıtıyor. Kendimden geçmeme yetecek denli şiddetle vuramıyorum bu yüzden. Canımı fazla yakmayacak bir şey bulun verin kafamı vurmak için! Bulun bir şeyler işte.. ne bileyim.. bulmakta üstünüze kimseler yoktur.. bir bana bir çare bulamadınız.. bir beni taşıyacak bir şey bulamadınız şu şatafatlı dünyanızda.. kahretsin!
Cemal Çalık, 21.05.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Hasırlı, Roman