Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…
“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”
Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:
İtiraf-12
“Devriye 30”- görevi neydi?
“Devriye 30” güvenliği sağlıyordu. Böylece nöbet görevine gitmeden önce temas sağlanıyordu.
Kasbah’ta (*) 12 saat boyunca yürüyor muydunuz?
Evet, 12 saat boyunca Kasbah’ta dolaşıyorduk, o kadar. Özel bir şey yoktu.
Evlerin haritalanması işi?
Değişiyordu. Haritalama işine de gidersiniz, bu o sırada kimin görev başında olduğuna bağlı. Örneğin ben ve müfreze komutanım batı Kasbah’ta hiç haritalama işine bakmadık, çünkü ben… Yani demek istediğim bunun gerekli bir şey olduğuna inanmıyordum. Diğer yandan başka bir müfreze komutanı ve çavuş düzenli olarak bu işle ilgileniyordu, bir devriye boyunca 3-4 defa bu işi yapıyorlardı.
Bu haritalama işi nasıl oluyordu?
Nasıl mı? Bir harita sayfası alarak eve giriyordunuz.
Gündüz vakti mi, gece mi?
Gündüz, gece fark etmiyordu. Gece daha tercih edilebilir bir zaman. Bölük komutanı her zaman geceyi tercih ediyordu. Bütün hane halkı evdeyken. Kendi yaptığım haritalama işlerinden bahsedeyim. Evi haritalıyorsunuz. Ev sahibi ile etrafı dolaşır, o eşyaları kaldırarak her şeyi size gösterir. Aslında yakalanan şeylere bakarsanız hepsi saçmalık. Bir köşede saklanmış bir bıçak, oyuncak bir bıçak bulunur. Aslında bıçak şeklinde yapılmış bir çakmak. Sonra da bunu alıp ‘Evet işte kullanılmaya hazır bir bıçak buldum’-yani demek istediğim açık olarak dekoratif olduğu belli olan bir eşya bu. Eğer batı Kasbah’ta veya o civarda oturan bir Filistinli iseniz; şunu anladım ki bu yaşanabilecek en berbat hayat demektir. Bir mantar tabancasına bile sahip olamazsınız, bıçak bulundurmamanız gerekir. Bıçağın hangi çeşidi olursa olsun.
Takım komutanının bir mutfak bıçağına el koyduğunu görmüştüm. “Niye? Neden bunu alıyorsun” diye sordum. Bana: “Odanın ortasında garip bir şekilde duruyordu. Almıyorum” deyip bana “Sen al!” dedi. “Fetih destekçisi” olduğunu bildiğim birine ait bu mutfak bıçağına böylece ben el koymuş oldum. Daha sonra bu batı Kasbah’ta yaşayan insanlarla şahsi temas kurma noktasına gelmiştim. Bilmiyorum, aslında onlara karşı yumuşak davranmamaya çalışıyordum, yani onlara karşı tutumumuzdan dolayı. Ama gerçekten bu insanlar askerlerin etraftaki varlığına alışmışlardı.
Askerleri görür görmez şöyle diyorlardı: “A sen yenisin, sen subaysın veya sen astsubaysın…” Oradakilerin hepsi askere alınma tarihiniz hakkında fikir yürütebiliyordu: “Mart 2006’lı mısın, yoksa Mart 2005 mi?” Çocuklar bile askerliğin ne zaman biteceği ile ilgili sorular soruyordu. Askerler de onlara cevap veriyordu. Aslında ben komutam altındaki askerlerden onlara cevap vermemelerini, bu tür bilgileri söylememelerini istemiştim. Ama bizden önce burada bulunan birlikler onlara zaten her şeyi öğretmişlerdi. Çocuklar şöyle diyordu: “O daha çok vaktin varmış”, “Bu çok zor”. Demek istediğim dört yaşındaki çocuklar yanınıza gelip böyle şeyler söylüyor…
Haritalama işine geri dönelim. Eve girer etrafı araştırırsınız. Bir defasında gerçekten stres yaşamıştım. Bir eve giderek kapıyı çaldım ve evde bulunan herkesi yanıma çağırdım. Bu gece saat dokuzda oluyordu, daha geç olsaydı kendimi gerçekten berbat hissedeceğimi söyledim.
Bunu daha geç saatlerde yapanlar da oluyor muydu?
Evet. Her zaman gerçekleştirilen haritalama işini yapacaktım, Ebu Sneina’da …
Evin içine girerek oturma odasına gittim, orada bir vazo gördüm, üzerinde şöyle yazıyordu: “Filistin ve İsrailliler arasında gerçekleştirilen düşünce etkinliğine katılımınızdan dolayı şükranlarımızı sunarız.” Yani bu ilk haritalama işinde girdiğim evde böyle bir şeyle karşılaşıyordum; takdir anlamında verilen bir vazo, bir onur sertifikası. İşe devam ettim ama gerçekten utanmıştım. Düpedüz bir utanç duydum. O kişinin eşyaları arasında araştırma yaptığım için kendimi berbat hissetmiştim.
Eşyalar arasında araştırma yapmak ne anlama geliyor? Sigara izmaritlerine kadar bakıyor muydunuz?
Emri kimden aldığınıza bağlı. Eğer komutanıma sorarsam, sigara izmaritlerine kadar araştırmamı ister. Fakat yeniden ifade edeyim, hiç kimse, en azından bizim bölüğümüzde, tanıdığım hiç kimse, olayı nahoş boyutlara taşımıyordu. Komutanım bu arama işine önem veriyor, bir şeyler bulabileceğimizi düşünüyordu. Onu tanıyorum, nefret dolu insanların tam tersine bir karaktere sahipti. Bize, müfreze komutanı olarak askerlerini korkuluk görevine (askerlerin bir Filistinlinin evine yerleşerek günlerce hatta daha da uzun bir süre, burayı askeri gözetleme noktası olarak kullanması) göndermeyeceğini söylerdi. Bu göreve gidenler yerde yatıp uyurdu, bir sandalyede bile değil. Konuşmalarında her zaman bu konuyu vurgulardı. Gördüğü zaman bu olaydan tiksinmişti. Fakat diğer yandan arama yapılmasında ısrar ediyordu. Sonuçta bu onun operasyonlara bakış açısı, böyle düşünüyor.
Orada varlığınızı hissettirmek için devriyeye çıkıyor muydunuz?
“Devriye 30” bizim varlığımızın hissedilmesi için gerçekleştiriliyordu. Düşmana onun peşinde olduğumuzu hissettirmek için.
***
İtiraf-13
Bir devriye sırasında iki grup arasında kavga olduğu ihbarı gelmişti. Bize intikam alma fırsatı çıkmış gibiydi. Bilirsiniz, bu tür kavgalar olduğunda işin ucu nihayetinde bize dokunuyordu ve herkes gerçekten bu durumdan bıkmıştı. Oraya gidip neler olup bittiğine bakmamız istendi. Bizim komutan biraz uçuktu, bize şöyle dedi: “Oraya bakmak için gitmeyeceğiz.” Hepimizi çatılara göndererek : ”Elinde bıçak tutan kimi görürseniz indirin, umurumda değil” dedi.
Gece yarısında mı oluyor bu olay?
Hayır, öğle vaktiydi. Niye gece yarısında olsun?
Ellerinde bıçakla dolaşan insanlar mı vardı?
Bu gruplar arasında bir kavgaydı. Silahları vardı. Komutan bize şöyle demişti: “Umurumda değil, hoşgörülü davranmayacağım, asker ben ne istersem onu yapacak. Şimdi bize taş atanlardan intikam alma vakti, taş atan var mı kontrol edin. Elinde bıçak veya taş olan, bir taş yeterlidir, kim varsa indirin. Kim şüpheli birini görürse ateş edip onu sakatlasın.”
Nasıl bir şüphe?
Elinde silah bulunduran biri saldırı şüphelisidir. Molotof kokteyli, silah tüm bunlar saldırı yapılacağına işaret eder.
Kime saldıracak?
Bize.
Bunlar bıçaklarını alıp nereye gelmiş?
Grup kavgasına. Silahları da vardı.
Sizinle alakalı bir durum yoktu değil mi?
Hayır.
Tehlike altında değildiniz.
Tehlike mi? Hayır, buna imkân yok, onlardan 150 metre ötede çatılardaydık. Evlerin çatısına çıkarak doğrudan ateş ettik. Ne tehlikesi? Eğer istesek onları görmezden gelebilirdik. Sadece şey yapmak istedik… Acil durumlar için yanımızda bulunan ilave bir cephane çantasıyla hareket etmek zorundaydık, her zaman yeterli cephanemiz olmuş olmasına rağmen. Yanlışlıkla ateş edilip edilmediğinin anlaşılması için mermi kovanları kontrol ediliyordu. Biz bu kontrolden geçmeyecek olmamıza rağmen yeterli miktarda cephane harcamak istedik.
Her zaman fazladan cephaneniz oluyor muydu?
Evet, bol miktarda. Ne isterseniz. Neyse evlerin çatılarına yerleştik ve komutan: ”Tamam. Elinde taş veya başka bir şey bulunan birini görürseniz, her ne olursa-ateş edin” dedi. Ellerinde taş ve diğer silahları görmemiz üzerine ateş etmeye başladık…
Filistinliler birden bire başlayan ateş karşısında nasıl tepki verdiler?
Bilmiyorum. Belki de açılan ateşin karşı gruptan geldiğini düşünmüşlerdir, kim bilir.
Aralarından vurduklarınız oldu mu?
Tabi ki. Sadece onlardan değil bize doğru gelen kim olursa. Etrafta başka kim varsa. Her zaman ateş etmeye hazır birileri vardır. Bir şüpheli gördüğünde, bam.
Bu sırada kavga etmeye devam ettiler mi?
Gerçekten çok kötü bir kavgaydı. Bizim bölükte durumu çok iyi olan bir X takımı vardı. İyi derken neyi kastediyorum? Yani bunlar kontrol noktalarında nöbet tutan ve başka bir şey yapmayan askerlerdi. Profesyonel anlamda her şeyi yapan en iyi takım ise bizdik. Sürekli silah yakalıyorduk. Yaralılar araçlarla getirildiğinde takım komutanı: “Kimse geçmesin, araçları kontrol edin” dedi. Gerçekten bunu kimin yaptığını bile bilmiyordu.
Takım komutanı bu olay hakkında hiçbir şey bilmiyor muydu?
Hiç kimse bilmiyordu. Özel inisiyatifle gerçekleşen bir olaydı. Evet biz böyleydik, kimsenin yalakası değildik. Evet bu ekstrem bir durum. Sanırım bunu askerlerin yaptığını sezdiler ama emin olamadılar. Çünkü böyle bir şeyin yapılacağına ihtimal vermiyorlardı.
Ne tür yaralanmalar olmuştu?
Özellikle kol ve bacaklarından yaralananlar vardı. Bazıları da karınlarından yara almıştı.
Ölen oldu mu?
Hiç ölen oldu mu bilmiyorum. Çok sayıda yaralı rapor edilmişti. Kontrol noktasındaki askerler telsizden: ”Burada yaralılar var” diyordu. Yaralıları taşıyan araçları durduramadıklarını biliyorduk o yüzden onlara şöyle dedik: “Aralarında silahlı olanlar var.” Çoğu bizim açtığımız ateşle vurulmuştu. Bizim komutan : “Silahları olup olmadığından emin olmak için araçları kontrol edin” diyordu…
O zamanlar bu tür şeyleri dert etmiyorduk, el-Halil nasıl bir yer biliyorsunuz. Herkes bu şekilde düşünüyordu. Bazen yeni gelen ve sol görüşe sahip olan askerler şöyle derdi: “Asla bir Arap’a vurmam.” İçlerinden iyi arkadaşım olan biri oradan ayrılırken bana şöyle demişti: “Tüm bunları yaptığıma inanamıyorum.”
Zor bir zaman geçirmiş olmalı.
Biraz. Komutan ona her zaman şöyle telkinde bulunurdu: “Bunlar senin sorunun değil. Senin işin bizim askerlerimizi korumak…” O da bu durumu kabullenmişti.
Ama bu durumdan hoşnut değildi?
Evet. Ama ne yapabilirsiniz ki? Ortama uymak zorundasınız, yapabileceğiniz başka bir şey yok.
Kavgada kaç kişi vardı?
Çok. 150 kişi kadar. Gerçek bir klan savaşıydı.
Etrafta çocuklar var mıydı?
Evet çocuklar da gelmişti. Bilirsiniz bir tarafta durup bağrışırlar. Büyük bir kargaşa vardı. Ne kadar aile varsa oraya toplanmıştı. Bir klan savaşında neler olur tahmin edersiniz. Ben bu tür kavgalardan daha önce çok görmüştüm ama bu sıra dışı bir kavgaydı. Ve bizim yaptığımız durumu daha da kötüleştirmekten ibaretti. Yaralananlar olunca kalabalık daha da artmıştı… Oradaki durumu çok daha kötü hale getirmiştik. Komutan, el-Halil’deki Hamas liderini alaşağı etmiş gibi mutluydu…
Bu yüzden askerleri ödüllendirdi mi?
Ödül mü? “Çok iyi, biz işimizi yapıyoruz. Ordunun cesaret kırıcı gücünü ikame ediyoruz” dediği buydu. Bunu bizim yaptığımızı kendimiz haricinde kimse bilmiyordu.
Böyle bir şeyi ilk defa mı yapmıştınız?
Hayır. Onlara her zaman günlerini gösteriyorduk. Devamlı Arapların hesabını görürdük. Oraya gider caminin camlarını kırarak içeriye yangın fişeği atardık. Bunun üzerine gösteriler olunca da plastik mermilerle göstericilere ateş ederdik. Tüm öfkeleriyle üzerimize gelirlerken plastik mermi, şok bombası ve göz yaşartıcı bomba kullanarak onları dağıtırdık.
Kavga olayından sonra bir soruşturma oldu mu?
Hayır, bunu rapor etmedik. Yaralananlar vardı. Bize ne olduğu soruldu. “Klan savaşı” diyerek yanıtladık ve çok fazla ayrıntıya girmedik. Darp ve vurulma olmuştu işte o kadar. Detaylı olarak açıklama yapmazdık… Bir keresinde hatırlıyorum bir aracı durdurmuş ama arama yapmamıştık. Çünkü aracın içinde vurulmuş biri vardı, şurasından…
Omzunun altından mı?
Evet. Bize haberi gelmişti, baktığımızda da kan izlerini görebiliyorduk. Komutan: “Hayır, ben arabayı kontrol edeceğim” dedi. Biz adamın kontrol noktasında ölerek başımıza kalacağını söyledik. Biraz çatlak olan komutan aldırış etmedi: “Bu adam aranmadan buradan kimseyi bırakmıyorsunuz. Hiç kimseyi” dedi. Bu komutan gerçekten kaçıktı. Protestolar olduğu zaman Arapların arabalarını taşlardı.
Kontrol noktasındaki olaya geri dönecek olursak; kamu düzenini bozan olaylarla ilgili işleri bitirdikten sonra gidip bir kontrol noktası oluşturuyorsunuz. Bir araç geliyor. Araçtaki “vuruldum, vuruldum” diyor, biz de onu kimin vurduğunu soruyoruz. Kavgada vurulduğunu söylüyor.
Beraberindeki endişeli insanlara kim olduğunu soruyoruz. Adını söylüyorlar, şimdi hatırlamıyorum, dediklerine göre önemli bir kişi. Komutana onu durdurmanın doğru bir şey olmadığını söylüyoruz ama o şöyle diyor: “Hayır. Kimse onun gitmesine izin vermeyecek. Herkesi arabadan dışarı çıkarın.” Hatırladığım kadarıyla yaralının da dışarı çıkarılmasını istemişti.
Bunu söyleyen kim?
Komutan.
Astsubay mı, müfreze komutanı mı?
Astsubay. Takım komutanı.
Sonra ne oldu?
Herkesi arabadan dışarıya çıkardık, her tarafı parçaladık, bir şey bulamadık. Parçaladık dediğim yani arabayı parçalara ayırdık, kapıları, her tarafını.
Ne kadar sürdü bu?
Bir dakika içinde arabayı paramparça etmiştik. Bıçaklarla tavanı deldik, her şeyi delik deşik ettik. Geride arabaya benzer bir şey kalmamıştı. Şansları var ki biz işimizi bitirdiğimizde araba hala kullanılabilir vaziyetteydi. Yolcuları da aradıktan sonra gitmelerine izin verdik.
Kimlik kontrolü mü, üst araması mı yaptınız?
Üst araması.
Tamer Güner, 22.05.2015, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri
Çevirenin Notu:
Kasbah: Eski yerleşim birimi, tarihi semt.
Orijinal Metin:
http://www.breakingthesilence.org.il/wp-content/uploads/2011/02/Soldiers_Testimonies_from_Hebron_2005_2007_Eng.pdf