"Zaman zaman nasıl da isteriz değil mi, birileri bizimle ilgilensin, birileri bizi duysun, birileri bizi fark etsin, birileri bizi anlasın?..."
Kendimi
bildim bileli iki tür kitaptan uzak durmaya çalıştım. Hem satın almayarak hem
de okumayarak. Büyük büyük laflar ediyorlar, okuyucuya, yani bana habire
talimatlar veriyorlar, sınır çizip kural koyuyorlar, kendilerini bilirkişi
olarak- ahkam kesen de diyebiliriz- herkesten üstün görürcesine, "Bu işi
biz senden iyi biliriz haddini bil, diz çök ve itaat et!" dercesine bezdirici
bir edayla yazdıklarını hissettiriyorlar... Hangileri mi onlar? Birincisi 'Aşk'
temalı olanlar, ikincisi ise 'Kişisel Gelişim' üzerine yazılmış olanlar...
Böyle
bir girizgahtan sonra "İnsanı Etkileme Sanatı" üzerine yazmak pek
kolay olmayacak gibi görünüyor. Sanat nedir, insan kimdir, etkilenme ve
etkileşim nasıl bir şeydir, yenilir mi, içilir mi, yutulur mu, sanat olsun diye
mi etkileşiriz, sanat olsun diye mi etkileriz, etkilerken-etkileşirken sanatçı
yanlarımız mı ortaya çıkar, etkilenenler sanatçı yönleri ağır basanlar mı,
etkileyemediklerimiz sanattan uzak, ruhsuz , duygusuz, kaba-saba kişiler midir,
neden etkilemeye çalışırız, insanlar
niçin etkilenir, etkilemek ve etkilenmek ekmek-su-hava-barınma gibi asli ihtiyaç mıdır (Maslow'un hiyerarşisinde buna fiziksel ihtiyaçlar da deniyor, yine
oradan hareketle diyecek olursak) yoksa ‘kendini gerçekleştirmeye götüren, ait
olma, sevgi, saygınlık gibi feri ihtiyaçlar mıdır?... gibi sorulara cevap
bulmaya çalışalım (Son kısımda psikoloji
ile fıkıh terimlerini birbirine boca ettik gibi oldu ama olsun bakalım) ...
Bu
sorulara cevap ararken de beşer oluşumuzu ve hatadan uzak olmadığımızı unutmadan,
keskinliklerden ve kati yargılardan kaçınmaya dikkat ederek ve hak-hakikat çerçevesinde
yazmayı önemseyerek, yani vahyi/kuranı ve sahih sünneti de merkeze almaya
gayret ederek 'Haydi Bismillah' diyelim...
Zaman
zaman nasıl da isteriz değil mi, birileri bizimle ilgilensin, birileri bizi
duysun, birileri bizi fark etsin, birileri bizi anlasın?... Bazen bir söze, bazen
bir tavra, bazen bir bakışa, bazen bir duruşa mest oluruz... etkileniriz
etkilenmesine de etkileyenler bunu nasıl başarıyorlar, gerçekte bu bir yetenek
midir, sanat mıdır, Allah vergisi midir, sanıldığı gibi kursla, kitapla,
tüyolarla kazanılacak bir meziyet midir?
Seni
sorularla boğmak da istemiyorum sevgili okuyucu. Gel birlikte önce insanı
sınıflayalım... Sınıflandırma tamamen kendi tasnifimiz olup yazının hedef
kitlesini belirlesin ve tasnifimizin Mikipedya'da, Histamistik Kurumlar'da, TDK
ya da Mayhoş Sözlükler'de yer almadığını da söyleyelim.
İnsanları
tasnifimiz şöyle olsun:
1- Yaş ve Ebadına göre: Büyük insanlar, Küçük İnsanlar... yani Yetişkinler, Ebeveynler ve Çocuklar...
2-
Niteliklerine göre: Verenler ve Alanlar... yani Öğretmenler ve Öğrenciler...
3-
Cinslerine göre: (Belki de etkileşim
deyince ilk akla gelenler... bunların arasında görünmez elektrik ve fay
hatlarının olduğunu da farz edebiliriz) Kadınlar ve Erkekler..
Şimdi bu
maddeleri ayrı ayrı ele alıp her biri üzerinde etkili olabilmek için neler
yapabileceğimizi düşünelim.
1- Büyük İnsanlar,
Küçük İnsanlar:
Diyeceksiniz
ki insanın büyüğü küçüğü mü olur, insan insandır. Doğru…İnsan insandır, ama
ebat ve yaş farkı vardır... Yetişkin insanlar ve çocuklar... Çocukların da
sıfır grubu bebek olanları, 1-6 yaş grubu işlem öncesi dönemde olanları, somut
dönemi, soyut dönemi vardır(Gelişim
psikolojisi bilgilerimizle hava atıp abartmayalım)... O, yanıbaşımızda
duran, bazen kendimizin olan, bazen başkalarının emaneti olan çocukların etten,
kemikten ve de nefisten oldukları kadar ilgi ve sevgiye, şefkate, merhamete ve maneviyata ihtiyaç duyduklarını
da unutmayalım.
Bir
küpünde iki küp kalsiyum barındıran renkli yoğurtlarla, anne sütünün pabucunu
dama atacak türden hipper organic haptammil mamalarıyla, pişik yapmaz premiurum
bezlerle, göz yakmaz civcivli şampuanlarla, masasına saçtığınız on renk parmak,
yirmi renk pastel boyalarla, sindyli, örümcek adamlı, betmen desenli uyku
setlerine savurduğunuz elli parça, yüz parça ahşap ya da naylon puzzlelerle,
biraz daha büyüdüğünde al şu beş lirayı kendine cipis al, kola al, çukulata al
demekle, televizyona on adet ‘çocuk çizgi film kanalı’ kayıt etmekle
çocuğunuzla iletişimin âlâsını kurduğunuzu sanıyorsanız işte orada durmalısınız... Büyük bir yanılgı içinde olabilirsiniz... (Keskin
cümleler kurmamaya özen gösterecektik) Teknolojiye girmiyorum bile... Onun
zararının da faydasının da ne olduğunu artık Sağır Sultan duydu, Kör Padişah
gördü, Topal Kraliçe anladı (yoksa yürüdü
mü? Bence Topal kraliçe yürürken her şeyi çoktan anlamıştı)
(Ne diyorduk? Eveeet… ) Çocuk için en
yakınındaki kişi rol modeldir. Bu annesi olur, babası olur, büyükannesi,
büyükbabası, bakıcısı, ana sınıfı veya kreş öğretmeni olur... Siz bunlardan
herhangi birinin rolünde iseniz ve yanı başınızda bir küçük insan bulunuyorsa
onunla etkili bir iletişim kurmalısınız. Hele canınızdan bir parça ise, Allah'ın
emaneti bilip dünyasını mamur ettiğiniz kadar ahiretini de mamur etmeniz
gerekiyor... Hangi ebeveyn evladının ateşe göz göre göre gitmesine razı olur
ki?!
O yüzden
küçük insanı yaşken eğmeye, eğitmeye, onunla sağlıklı ilişkiler kurmaya gayret
etmelisiniz... Üzerinde etkili olmalısınız, ama bu etki asla taklide
dönüşmemeli... O küçük insanın ayrı bir ruh taşıyan bağımsız bir birey
olduğunun şuurunda olmalısınız... Temel davranışları kazandırırken "Benim
gibi yap!" dersiniz, tamam, bu bir dereceye kadar doğrudur ancaaak her
hareketinizin, her düşüncenizin aynısını çocuğunuzda görmeye çalışmak ‘silik,
şahsiyeti yerleşmemiş, taklitçi, korkak’ birer bireyler olarak yetişmelerine
zemin hazırlayacaktır..
Çocuk
bazen sizi taklit etmeyi öyle abartacak ki sizin minyatürünüz gibi olacak... (Bir bakmışsınız ortaya Mithat Vaizoğlu'nun oğlu Muzdafa Vaizoğlu gibi bir birey çıkmış; o
yaşına gelmiş hala babası gibi davranan, babası gibi mimik yapan, sesini
tonlayan, oturan, kalkan, güdümlü füze gibi bir çocuk) Çocuğun duygularını
sömürmeden, kişiliğini abluka altına almadan, ona merhameti, adaleti, iyiliği,
hakkaniyeti öğretmelisiniz... Eh bu da bir sanat tabi... Kolay şey değil... Emek
ister, yürek ister, mesai ister... Nadide ve naif şahsiyetler yetiştirmek
dünyanın en ulvi sanatıdır desek yeridir... O yüzden çocuğunuzu veya bir
başkasının çocuğu dahi olsa, yanıbaşınızdaki o küçük insanı etkilemek sizin
elinizde...
Demagoji
yapmadan, "Ben senin yaşındayken şuyumuz buyumuz yoktu" demeden,
duygularını sömürmeden, "Ben olamadım sen ol!" deyip kursağınızda
kalan hevesleri bu küçük insanlarda yaşamak hırsına kapılmadan; geleceğin
mimarları, insanlığın umudu, merhametin filizleri, Allah'ın yeryüzündeki
halifesi olacakları bilincini her daim diri tutarak sabırla, sevgi, hoşgörü ve
fedakarlıklarla iletişiminizi sürdürürseniz sizi kopya etmeye değil, örnek
almaya çalışan bir neslin inşasına zemin hazırlamış olursunuz...
Bu kadar
ahkam kesmem yeter sanırım bu maddede, seni etkiledim mi sevgili okuyucum,
sanat yaptım mı ben?
Heca Ris, 24.05.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, İronik Felsefe