24 Mayıs 2015 Pazar

SA1358/KY30-HR1: İnsanı Etkileme Sanatı 1

"Zaman zaman nasıl da isteriz değil mi, birileri bizimle ilgilensin, birileri bizi duysun, birileri bizi fark etsin, birileri bizi anlasın?..."


Kendimi bildim bileli iki tür kitaptan uzak durmaya çalıştım. Hem satın almayarak hem de okumayarak. Büyük büyük laflar ediyorlar, okuyucuya, yani bana habire talimatlar veriyorlar, sınır çizip kural koyuyorlar, kendilerini bilirkişi olarak- ahkam kesen de diyebiliriz- herkesten üstün görürcesine, "Bu işi biz senden iyi biliriz haddini bil, diz çök ve itaat et!" dercesine bezdirici bir edayla yazdıklarını hissettiriyorlar... Hangileri mi onlar? Birincisi 'Aşk' temalı olanlar, ikincisi ise 'Kişisel Gelişim' üzerine yazılmış olanlar...

Böyle bir girizgahtan sonra "İnsanı Etkileme Sanatı" üzerine yazmak pek kolay olmayacak gibi görünüyor. Sanat nedir, insan kimdir, etkilenme ve etkileşim nasıl bir şeydir, yenilir mi, içilir mi, yutulur mu, sanat olsun diye mi etkileşiriz, sanat olsun diye mi etkileriz, etkilerken-etkileşirken sanatçı yanlarımız mı ortaya çıkar, etkilenenler sanatçı yönleri ağır basanlar mı, etkileyemediklerimiz sanattan uzak, ruhsuz , duygusuz, kaba-saba kişiler midir, neden etkilemeye çalışırız, insanlar niçin etkilenir, etkilemek ve etkilenmek ekmek-su-hava-barınma  gibi asli ihtiyaç mıdır (Maslow'un hiyerarşisinde buna fiziksel ihtiyaçlar da deniyor, yine oradan hareketle diyecek olursak)  yoksa ‘kendini gerçekleştirmeye götüren, ait olma, sevgi, saygınlık gibi feri ihtiyaçlar mıdır?... gibi sorulara cevap bulmaya çalışalım (Son kısımda psikoloji ile fıkıh terimlerini birbirine boca ettik gibi oldu ama olsun bakalım) ...

Bu sorulara cevap ararken de beşer oluşumuzu ve hatadan uzak olmadığımızı unutmadan, keskinliklerden ve kati yargılardan kaçınmaya dikkat ederek ve hak-hakikat çerçevesinde yazmayı önemseyerek, yani vahyi/kuranı ve sahih sünneti de merkeze almaya gayret ederek 'Haydi Bismillah' diyelim...

Zaman zaman nasıl da isteriz değil mi, birileri bizimle ilgilensin, birileri bizi duysun, birileri bizi fark etsin, birileri bizi anlasın?... Bazen bir söze, bazen bir tavra, bazen bir bakışa, bazen bir duruşa mest oluruz... etkileniriz etkilenmesine de etkileyenler bunu nasıl başarıyorlar, gerçekte bu bir yetenek midir, sanat mıdır, Allah vergisi midir, sanıldığı gibi kursla, kitapla, tüyolarla kazanılacak bir meziyet midir?

Seni sorularla boğmak da istemiyorum sevgili okuyucu. Gel birlikte önce insanı sınıflayalım... Sınıflandırma tamamen kendi tasnifimiz olup yazının hedef kitlesini belirlesin ve tasnifimizin Mikipedya'da, Histamistik Kurumlar'da, TDK ya da Mayhoş Sözlükler'de yer almadığını da söyleyelim.

İnsanları tasnifimiz şöyle olsun:

1- Yaş ve Ebadına göre: Büyük insanlar, Küçük İnsanlar... yani Yetişkinler, Ebeveynler ve Çocuklar...


2- Niteliklerine göre: Verenler ve Alanlar... yani Öğretmenler ve Öğrenciler...

3- Cinslerine göre: (Belki de etkileşim deyince ilk akla gelenler... bunların arasında görünmez elektrik ve fay hatlarının olduğunu da farz edebiliriz) Kadınlar ve Erkekler..

Şimdi bu maddeleri ayrı ayrı ele alıp her biri üzerinde etkili olabilmek için neler yapabileceğimizi düşünelim.

1- Büyük İnsanlar, Küçük İnsanlar:

Diyeceksiniz ki insanın büyüğü küçüğü mü olur, insan insandır. Doğru…İnsan insandır, ama ebat ve yaş farkı vardır... Yetişkin insanlar ve çocuklar... Çocukların da sıfır grubu bebek olanları, 1-6 yaş grubu işlem öncesi dönemde olanları, somut dönemi, soyut dönemi vardır(Gelişim psikolojisi bilgilerimizle hava atıp abartmayalım)... O, yanıbaşımızda duran, bazen kendimizin olan, bazen başkalarının emaneti olan çocukların etten, kemikten ve de nefisten oldukları kadar ilgi ve sevgiye, şefkate,  merhamete ve maneviyata ihtiyaç duyduklarını da unutmayalım.

Bir küpünde iki küp kalsiyum barındıran renkli yoğurtlarla, anne sütünün pabucunu dama atacak türden hipper organic haptammil mamalarıyla, pişik yapmaz premiurum bezlerle, göz yakmaz civcivli şampuanlarla, masasına saçtığınız on renk parmak, yirmi renk pastel boyalarla, sindyli, örümcek adamlı, betmen desenli uyku setlerine savurduğunuz elli parça, yüz parça ahşap ya da naylon puzzlelerle, biraz daha büyüdüğünde al şu beş lirayı kendine cipis al, kola al, çukulata al demekle, televizyona on adet ‘çocuk çizgi film kanalı’ kayıt etmekle çocuğunuzla iletişimin âlâsını kurduğunuzu sanıyorsanız işte orada durmalısınız... Büyük bir yanılgı içinde olabilirsiniz... (Keskin cümleler kurmamaya özen gösterecektik) Teknolojiye girmiyorum bile... Onun zararının da faydasının da ne olduğunu artık Sağır Sultan duydu, Kör Padişah gördü, Topal Kraliçe anladı (yoksa yürüdü mü? Bence Topal kraliçe yürürken her şeyi çoktan anlamıştı)

(Ne diyorduk? Eveeet… ) Çocuk için en yakınındaki kişi rol modeldir. Bu annesi olur, babası olur, büyükannesi, büyükbabası, bakıcısı, ana sınıfı veya kreş öğretmeni olur... Siz bunlardan herhangi birinin rolünde iseniz ve yanı başınızda bir küçük insan bulunuyorsa onunla etkili bir iletişim kurmalısınız. Hele canınızdan bir parça ise, Allah'ın emaneti bilip dünyasını mamur ettiğiniz kadar ahiretini de mamur etmeniz gerekiyor... Hangi ebeveyn evladının ateşe göz göre göre gitmesine razı olur ki?!

O yüzden küçük insanı yaşken eğmeye, eğitmeye, onunla sağlıklı ilişkiler kurmaya gayret etmelisiniz... Üzerinde etkili olmalısınız, ama bu etki asla taklide dönüşmemeli... O küçük insanın ayrı bir ruh taşıyan bağımsız bir birey olduğunun şuurunda olmalısınız... Temel davranışları kazandırırken "Benim gibi yap!" dersiniz, tamam, bu bir dereceye kadar doğrudur ancaaak her hareketinizin, her düşüncenizin aynısını çocuğunuzda görmeye çalışmak ‘silik, şahsiyeti yerleşmemiş, taklitçi, korkak’ birer bireyler olarak yetişmelerine zemin hazırlayacaktır..

Çocuk bazen sizi taklit etmeyi öyle abartacak ki sizin minyatürünüz gibi olacak... (Bir bakmışsınız ortaya Mithat Vaizoğlu'nun  oğlu Muzdafa Vaizoğlu gibi bir birey çıkmışo yaşına gelmiş hala babası gibi davranan, babası gibi mimik yapan, sesini tonlayan, oturan, kalkan, güdümlü füze gibi bir çocuk) Çocuğun duygularını sömürmeden, kişiliğini abluka altına almadan, ona merhameti, adaleti, iyiliği, hakkaniyeti öğretmelisiniz... Eh bu da bir sanat tabi... Kolay şey değil... Emek ister, yürek ister, mesai ister... Nadide ve naif şahsiyetler yetiştirmek dünyanın en ulvi sanatıdır desek yeridir... O yüzden çocuğunuzu veya bir başkasının çocuğu dahi olsa, yanıbaşınızdaki o küçük insanı etkilemek sizin elinizde...

Demagoji yapmadan, "Ben senin yaşındayken şuyumuz buyumuz yoktu" demeden, duygularını sömürmeden, "Ben olamadım sen ol!" deyip kursağınızda kalan hevesleri bu küçük insanlarda yaşamak hırsına kapılmadan; geleceğin mimarları, insanlığın umudu, merhametin filizleri, Allah'ın yeryüzündeki halifesi olacakları bilincini her daim diri tutarak sabırla, sevgi, hoşgörü ve fedakarlıklarla iletişiminizi sürdürürseniz sizi kopya etmeye değil, örnek almaya çalışan bir neslin inşasına zemin hazırlamış olursunuz...

Bu kadar ahkam kesmem yeter sanırım bu maddede, seni etkiledim mi sevgili okuyucum, sanat yaptım mı ben?


(Diğer maddeleri sonra yazacağım)

Sonraki>>

Heca Ris, 24.05.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, İronik Felsefe

Seçkin Deniz Twitter Akışı