"Doğu Anadolu’nun yıldızı olarak tanımlayabileceğimiz Malatya’yı sadece kayısıyla anmak biraz haksızlık"
5-10 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen Kitap Fuarı için Malatya’dayız. İşten ötürü bir günlüğüne diye yola çıktığımız bu kentten ayrılmanın kolay olmayacağını ilk günden görerek, geziyi üç güne çıkarıyoruz, zira hayal ettiğimizle, bizi karşılayan kent çok farklı.
Bizi davet eden ve kaldığımız süre boyunca mihmandarımız olan Hamit Özpolat zamanı en güzel şekilde kullanmamızı sağlayarak, şehri tanıtıyor bize. Özpolat’ın bilinen iki şapkası var. Biri Malatya Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Basın Müşavirliği, ikincisi de GAP Gazeteciler Birliği Genel Başkan Yardımcılığı. Üçüncüsü ise kartvizitinde yazmıyor; Turizm ve Kültür Elçiliği. Fuardan arta kalan zamanlarımızda tam bir Anadolu misafirperverliği ve “KKTC’den abim gelmiş” sahiplenişiyle Malatya’yı gezdiriyor Hamit Bey, yağmur çamur demeden…
Kitap Fuarı’nın bahane olduğu kent, “iyi ki gelmişiz” dedirtiyor. Doğu Anadolu’nun yıldızı olarak tanımlayabileceğimiz Malatya’yı sadece kayısıyla anmak biraz haksızlık. Yetiştirdiği devlet adamlarından payına düşeni alan bu kent, doğudan ziyade batılı havasıyla dikkat çekiyor.
İlyas Salman’dan, Kemal Sunal’a…
Devlet adamları dedik; Biri yakın geçmiş olduğu için bilmeyen yok elbette: Türkiye’ye damgasını vurmuş, hatta bir dönemin kapanıp yeni bir dönemin açılmasına vesile olmuş büyük devlet adamı Turgut Özal. Eşi Semra Özal’la birlikte eşlik ettiği “Malatya Malatya bulunmaz eşin” türküsüyle Malatya-Özal ilişkisi beyinlere nakşetmişti…
Diğeri ise Atatürk’ün silah arkadaşı büyük lider İsmet İnönü. İki değerli devlet adamını yetiştirmekle kalmayan Malatya, birçok vekille birlikte, birçok da sanatçı çıkarmış. Anlatılana göre Cüneyt Gökçer, Kemal Sunal, İlyas Salman, Ahmet Kaya, Zerrin Özer, Alpay, Yonca Evcimik, Serdar Ortaç, Mustafa Sandal, Kenan Işık Malatyalıymış. Tabi bunlar ilk akla gelenler.
***
Özal demek, Malatya demek
Özal demek Malatya demek. Birçok sokak, cadde ve beldede ismi bulunan Özal’ın bu takdiri boşuna kazanmadığını görüyoruz, zira her yer Rahmetli Cumhurbaşkanı Özal’ın izleriyle dolu. Tüm Malatyalıların ortak görüşü şu: Özal 5 yıl daha yaşasaydı, Malatya Ankara ve İstanbul’la yarışırdı. Bir de motivasyon etkisi var elbet.
ANAP’ın iktidar yıllarında Malatya’nın, Özal’ın ve bakanlarının sık sık ziyaretleriyle adını duyurduğu, CHP’nin yanında olduğu muhalif yıllara göre biraz daha devlet imkanlarından yararlanır hale geldiği söyleniyor. Nüfus kağıdında “Malatya” yazan bürokratların, esnafın, tüccarın yükselme dönemiymiş bu dönem.
İsmet Yalvaç’ın yazdığına göre Özal ve ANAP, Malatya’yı da özel bir yere taşımış. Malatyalı olmayan da, bir Malatya bağlantısı kurup, Özal’a daha yaklaşmanın yollarını arar olmuş. Örneğin, Özal döneminin Maliye Bakanları'ndan Bursa milletvekili Ahmet Kurtcebe Alptemoçin, o zaman bir vesileyle görüştüğü Malatya Belediye Başkanı Seyhan Semercioğlu’ndan, “Malatya’nın Fahri Hemşehriliği” payesini “istirham”ediyormuş. Belediye Meclisi, bu kararı aldıktan sonra, hemşehrilik beratıyla mutlu olan bakanın Malatya Belediyesi’ne ek ödenek katkısı o zaman “iyi para” denilebilecek 50 milyon liraymış.
Malatya nire, Houston nire
Turgut Özal’ın katkıları demişken, Turgut Özal Tıp Merkezi’ni anlatalım biraz. Sağlık Alanında Türkiye'ye çağ atlatacak, Malatya'yı ve Türkiye'yi sağlık turizminin merkezi yapacak önemde bir projeymiş. Dünyanın en gelişmiş hastanelerinden biri olan bu merkezde personelin Amerika'da, Özal’ın da doktoru olan Dr. De Bakey'in gözetiminde eğitilmesi hedeflenmiş.
Türkiye'ye çağ atlatacak, Malatya'yı ve Türkiye'yi sağlık turizminin merkezi yapacak çap ve önemde bir projeymiş Turgut Özal Tıp Merkezi.
Özal'ın Rüyâsı
Kafkaslar, Ortadoğu ve Balkanlar'da Malatya'daki Özal Tıp Merkezi ayarında bir hastane olmayacağından, sağlığı için kıtaları aşmayı göze alanların Amerika, Avrupa yerine Malatya'ya yönelmesi bekleniyormuş. Yani Malatya’nın sağlık turizminin merkezi olması hedefiyle yola çıkılmış.
Başlangıç noktası ise şöyle anlatılıyor: 1989'daki Kayısı Bayramı'nda Turgut Özal Malatya'ya gelir. Aynı günlerde de, Belediye Başkanı Münir Erkal bir trafik kazası geçirir ve şenliklere katılamaz. Özal, dönüşte Erkal'ı ziyaret eder. Hastanenin eksikliğini gören Özal, "Buraya öyle bir hastane kuracağım ki, dünyanın en gelişmiş hastanelerinden olacak. Amerika'da dünyanın en gelişmiş hastaneleri var, bu hastane onların seviyesinde olacak ve hastanenin eğitim sistematiğini Amerika'yla iletişim kuracak şekilde ayarlayacağım. Burada hizmet verecek doktor ve diğer personel Amerika'da eğitim görecek. En gelişmiş cihazlarla donatılacak" der. Ankara’ya dönünce sözünü unutmaz.
ABD'deki doktoru De Bakey ile temasa geçer; Baylor College of Medicine ile bir eğitim sözleşmesi imzalanır. İnönü Üniversitesi Kampusü içine yapılacak tıp merkezi, Houston'daki ünlü Methodiste Hastanesi'nin hemen hemen aynısı olacaktır. Nitekim olur.
Amerika’dan sonra karaciğer naklinin başarıyla yapıldığı ikinci merkez
Özal’la dostluğu olan De Bakey bu merkez için birkaç kere Malatya'ya gelmiş, sağlık cihazları konularında uzmanlaşmış ekipler getirmiş ve ekiplerin önemli katkıları olmuş. Özal Tıp Merkezi, -Özal’ın vefatı nedeniyle- tam olarak Özal’ın istediği şekilde sağlık turizmini motive edememişse de, Amerika’dan sonra karaciğer naklinin yapıldığı ikinci merkez olmuş. Hatta Prof. Dr Sezai Yılmaz öncülüğünde karaciğerle ilgili enstitü kurulmuş. Bu merkezin kalp damar cerrahisinde de çok başarılı olduğu söyleniyor.
***
Üniversitede Sanat Rüzgarı
Malatya özel üniversiteler modasına uymamış, tek üniversitesi var: İnönü Üniversitesi. Tek olmanın yarattığı bir fayda mıdır, eğitime verilen önemden midir bilinmez ancak İnönü Üniversitesi bir öğrenciyi rahat ettirecek, sanatsal ve kültürel anlamda doyuracak tüm etkenlere sahip.
Okulda 36 ülkeden 760 civarında öğrenci eğitim görüyor. Yabancı öğrencilerin 200’e yakını Azerbaycan’dan. Kültürel anlamda birçok etkinlik yapılıyor okulda. Bunlardan en önemlisi Üniversitenin kuruluşunun 40’ıncı yılı dolayısıyla hayata geçirilen, “40’ıncı Yılda 40 Proje”den biri; Bilgeler Yolu.
İki km uzunluğu kapsayan bu yol üzerinde Orhun Kitabeleri’nden başlayarak, Hoca Ahmet Yesevî, Mevlâna, Hacı Bektâş-ı Veli, Yunus Emre, Âşık Veysel gibi önemli şahsiyetlerin özlü sözlerinin de yazıldığı taş heykeller ve yazıtlar mevcut. Okuldaki Bilgeler Yolu’nun heykellerini yapan Kırgızistanlı öğretim görevlisi –ve tabi sanatçı- Prof. Dr. Zakir Azizov bize bu yolu gezdiriyor. Devasa heykellerin yapılış hikayelerini anlatıyor usanmadan.
***
Tekstil deyince akla gelen il
Malatya’nın en önemli geçim kaynağı kaysı olarak bilinse de il, tekstil ve iplik üzerinde markalaşmış. LCW, Sabri Özel, De Facto, Kiğılı, Seven Hill gibi markaların sahibi Malatyalı. Bu markaların Malatya’daki mağazalarındaki yoğunluk, halkın ekonomik durumunu da ortaya koyuyor. Zaten GSMH, rakamsal olarak Türkiye ortalamasının üzerinde. Yeşilyurt’un kirazı, Arapkir’in üzümü, Hekimhan’ın cevizi de Malatya için ayrı birer katma değer yaratmış.
Kadınlar geceyarısı dışarı çıkabiliyor
Malatya’da sosyal yaşam çevre illere göre çok iyi. Geçmiş yıllarda güzellik yarışmalarının yapıldığı söyleniyor burada. Üç tiyatrosu var. İkisi özel, biri belediyenin. Halk sinemaya tiyatroya ilgili. Yerel tiyatrolara ciddi katkılar veriliyor. Kadınların huzurlu olduğu bir kent burası. Mihmandarımıza göre, kadınlar gece 02.00’de bile çıkıp yürüyebiliyor. Zaten suç oranının son derece düşük olduğu bir il Malatya.
***
Malatya mutfağı
Malatya mutfağı oldukça geniş ve lezzetli. Yemekler klasik doğu mutfağının yemekleri. Malatya mutfağında yöresel ev ekonomisi ön plana çıkıyor. Hemen hemen herkesin kaysı bahçesi olduğu için kurutulmuş gıda, pestil, şıra, pekmez ve turşu olmazsa olmazlardan. Tandır ekmeği, dürüm, katmer ve kömbe Malatya mutfağının temel taşları. Bulgur vazgeçilmezlerden.
Malatya Mutfağında köftenin özel bir yeri var. Dolma, içli köfte, sıkma köfte, ekşili köfte bunlardan bazıları. Yöre mutfağının baş yemeklerinden biri de kağıt kebabı. Taraklık ve etevi denilen yağlı kuzu etinin özel bir kağıt içinde buğulanarak fırında pişirilmesiyle yapılıyor.
Kurutulmuş gıda kullanımı yaygındır dedik; Malatya kayısısı (mişmiş),ayrıca hoşaflık (gün kurusu) kayısı kurusu, elma, dut, armut, üzüm kuruları da Malatya mutfağının ve ekonomisinin belkemiği. Kaysıya her tür formu vermekte son derece usta olan Malatyalılar, bu konuda kendilerini de aşarak, kaysı çekirdeğini dövüp, çikolataya bulamış, şahane bir tat elde etmiş. Kestane şekerini andıran tadıyla bağımlılık yaratan bu fondanlar yurtdışına ihraç ediliyor.
Malatyalılar'dan Malatya mutfağı eleştirisi
Malatya mutfağı zengin olmasına zengin ancak Malatyalılar evdeki lezzetlerin restoranlara yansıtılamamasından şikayetçi. Bizi en iyi şekilde ağırlayan mihmandarımız Hamit Bey’in, yöresel yemeklerden tatmak istediğimizde aradığı restoranlardan aldığımız olumsuz cevaplar bunu doğruluyor. Yazık ki birçok restoran ev yemekleri yapmıyor. Bir yerde bulduğumuz analı kızlı da, yanımızdaki Malatyalı arkadaşlarımız tarafından “çakma” olarak nitelendiriliyor.
***
Nemrut’un öfkesi
Kısacık gezimizin içine Nemrut Turunu da koyuyoruz, ancak bunun için alışveriş yapmamız gerekiyor. Nemrut’un yaz ayında bile ısıran soğuğundan ötürü mont almak zorundayız. Tabi bir de spor ayakkabılar… Fuar alanının bitişiğindeki alışveriş merkezinden eksiklerimizi tedarik ettikten sonra akşam üstü yola çıkıyoruz. Hedef güneşin batışını Nemrut’tan izlemek.
Ben Nemrut’a sadece Adıyaman’dan gidilir sanırdım, Malatya, Pütürge ilçesi yolundan da gidiliyor. Pütürge yoluna girdikten sonra birkaç km sonra dağlara tırmanmaya başlıyoruz. Yol hayli dik ve keskin virajlı ancak şahane manzarası var. Kaynak su yönünden zengin olan bölge, dağların arasından akan sularla müthiş bir görsel şölen sunuyor. Tabi dağlardaki karlarda fotoğraf çektirmek de, farklılık adına büyük keyif.
Nemrut’a çıkacaksanız bir battaniye alın
Yollar tahminimizden zorlu. Zira ya heyelandan, ya da bazı yerlerde karların erimesinden ötürü yollar kaya parçalarıyla dolu. Bu kayalar, virajın kestiği hızı daha da kesip, tahminimizden biraz daha geç varmamıza neden oluyor. Zirveye kadar arabayla çıkabiliyoruz.
Arabayı park ettikten sonra yürüyeceğimiz bana göre 100, başkalarına göre 50 metrelik dik karla kaplı bir alan. Arabadan indiğimizde yüzümüze vuran soğuk nefesimizi kesiyor. Böyle soğuk görmedim diyorum ki bunu söylemek için acele etmişim.
Heykellerin bulunduğu yere gidiyoruz, birkaç fotoğraf ancak aldıktan sonra kurt ulumasıyla karışık bir uğultu daha geliyor. Birkaç dakika içinde, ne olup bittiğini anlamadan bir fırtına içinde buluyoruz kendimizi. Göz gözü görmüyor…
Sis bir yandan, yağmur bir yandan, kurt uluması bir yandan, korku filmine şahane bir fragman olacak efektler eşliğinden arabalara koşuyoruz. Fırtınayla birlikte hava daha da soğuyor. Bana göre eksi 50 burası. “Battaniyeyle gidiyoruz” diyen dostlarımızın ne demek istediğini o an anlıyoruz.
Yağmurla birlikte gittikçe çetinleşen şartlarda, Malatya’ya geri dönüyoruz. Burada not edelim; sakın ha kavurucu yazda bile yazlık elbiselerinizle Nemrut’a çıkmayın. Yanınıza montlarınızı hatta berelerinizi mutlaka alın.
Yurdagül Atun, 26.05.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Medya, Gezi Notları