"Bu ortak kollektif bilinç sürekli konuşur. Yetinmez, senin Ramazanına laf eder. Orucuna, iftar sofrana, sahuruna, neyi seyredeceğine, neyi düşüneceğine, nerde eğleneceğine, velhasıl-ı kelâm her şeyine karışır."
Şehrinize Suriyeli misafirler gelir, o her şeye maydanoz olan kolektif akıl konuşmaya başlar: “Suriyeliler zaten verdiğimiz yemeklerimizi beğenmeyip döküyorlar, nankör şeyler”, der.
Sonra aynı akıl, seçim sonrası ortak senaryoları koro halinde söyler: "Ehh.. sürünün bakalım, sürünün.. Kendiniz ettiniz, Allah'ınızdan bulun e mi? Napalım. Yapacak bir şey yok, biz de yanıp gideceğiz" der.
Bu akıl hiç boş durmaz. Çok bilinçlidir. İşini iyi yapmaktadır doğrusu. Titizdir, çalışkandır, azimlidir. Gündemi, tarihi, zamanı, dünyayı çok iyi ve çok sıkı takip eder. Eee ne de olsa internet gibi bulunmaz bir nimete sahiptir. "Allah razı olsun Şu Gogulu icat edip elektriği bulandan" diye düşünür. Eğer bunlar olmasa naparmıştır? Düşüncesi bile korkunç! Kör köstek, zır cahil, işe yaramayan bir kütük gibi ölüp gidecekmiştir. İyi ki doğdun İnternet!
Yanlış öğrendiği şeyleri bir bir neşeyle kazıyıp atar hayatından. Biraz entel, biraz artist olmaya başlamak keyif de verir. Gelenek, görenek, anası, babası, hocaları, hatta Attar Ferit bile pek bir şey bilmemektedir. O anca ot çöp satadursun; “Şundan şu kadar, bundan bu kadar gram karıştır, kaynat, iç, şuraya, buraya, her derde deva, Allah'ın da izniyle, iyi gelir” desin.
Bakkal Murat’a ise Allah acısın. AVM’ler çıkalı zaten deftere yazdıranlar azaldıydı, bir de internet üzeri alışveriş çıkarmışlar, Bakkal Murat'ın sattığı deterjanı Hijyen Melahat n’apsın? Aklın yolu bir. Otur internetin başına. Yaz. Gogul Efendi senin için arasın, saniyeler, hatta saliseler içinde sana -üstelik İsrail kurşununa dönüşmeyen- halis muhlis bizim mahallenin mahsülü olan deterjanları bir bir söyleyiversin.
Eh.. N’apalım yani. Murat Amca da aza kanaat etsin, açgözlü olmasın di mi ama!
Hâkezâ kandil zamanları, düğün ve bayram zamanları bu akıl iyice Cûş-u Hurûş'a geçer adeta.
-Ne dedin ne? Cuş mu? Çüş mü?.. Ne dedin sen yahu?!
-Yok bişey yok. Abartma hemen. Ben de tam olarak bilemiyorum. Herhalde şu kendini Allah’a yaklaştırdığını iddia eden ehl-i tarik, seyr-ü sülük (bu öyle bir sülüktür ki yapıştı mı yakana bırakmaz. Hem sülük sağlıklı bir şeydir, burnunu kıvırmayı bırak) dünyada gözü olmayan bir lokma bir hırka, kiralık ev, minibüs ve metrolarla idare edip, günde iki öğün yeyip ömrünün çoğunu oruç geçiren, tek elbise giyip eskiyince içini çeviren zâhidânların kutu kutu pense modunda elele tutuşup ceyranlanırken düştükleri alet. Aman.. yanlış söyledim. Hâlet. Hâlet-i Ruhiye yani. Cûş-u Hurûş. Coşmanın kibarcası yani.
Ne diyordum. Hah. İşte cuş huş olup bir hoş olan bu ortak akıl bu zamanlarda da yorum yapmaktan geri durmaz. Aman efendim, kurban yerine parasını versek olmaz mı, kan akıtarak ibadet mi olurmuş der.
Daha sabah yediği sucuğu, ayağındaki deri ayakkabıyı, sırtındaki yılan kürkünü unutur. Yılan mı dedim ben? Anladınız işte. Yazan vatandaş, ömründe kürk mü görmüştür?(Tam burada yazarın cuş huş takımından olduğuna homurdanır gibi olur okuyucular. Burayı kestik. Baştan alıyoruz)
Vinleks deriyle yetinenler Vizon Kürk'ü nerden bilecekler? Ama işte diyorum ya! Bu ortak kollektif bilinç sürekli konuşur. Yetinmez, senin Ramazanına laf eder. Orucuna, iftar sofrana, sahuruna, neyi seyredeceğine, neyi düşüneceğine, nerde eğleneceğine, velhasıl-ı kelâm her şeyine karışır.
Her yerde konuşur. Kafe'de, iş yerinde, kahvaltı başında, metroda, otobüste, büfelerde. Ramazan mı geldi, üflesen uçacak ağırlıkta ne kadar sıska diyetisyen varsa cirit atarlar. Şunları şunları, şu kadar saat aralıkla, şu kadar kalori, protein, şeker aralığında yeyin. Aferin. Alt tarafı on yedi saat aç kalan insanları kırk gündür aç kalan Rohingyalı Müslüman moduna sokmakta pek de mahirdirler.
Aman şunları yeyin acıkmayın, şunları yeyin susamayın, şekeriniz düşmesin, tansiyonunuz bozulmasın, böbreğiniz, kalbiniz zarar görmesin. Tabii zaten oruç dediğin nedir ki? Acıkarak susayarak oruç mu olur? Gıybet mi dediniz, oruçken dedikodu mu? Hatim mi dediniz, mukabele mi? Şimdi oralara da girersek biz bu yazının ucunu bulamayız.
Şimdi Allah'tan korkan sen Mümin-Müslüman kardeşim. Çok değerli okuyucum. Biliyorum vaaz dinlemez oldun. Sıkılıyorsun her önüne gelenin sana ahkâm kesmesinden. Hele de din hakkında olur olmaz hükümler verenlerin kafanı karıştırmasından, huzurunu bozmasından rahatsız oluyorsun. Haksız sayılmazsın. Diyeceğim o ki, hazır sözü Ramazan’a getirmişken, bari bu yıl, hiç değilse bu yıl, diğer yıllarından farklı bir orucun olsun. Bırak şu ortak akıl, kollektif bilinçle sana sürekli şunu bunu lanse edenleri.
Ramazan neydi, neden mübarekti, oruç niye vardı, Kur’an’sız oruç, vahiysiz Ramazan, Kur’an’sız hayat, Ramazansız Kur’an, Kur’an’sız ve oruçsuz Müslüman olur muydu? Vahye mazhar olan Hz.Muhammed (s.a.v), yani peygamberin nasıl bir insandı? Kadir gecesi neydi, Ruh/Cebrail kimdi?
Hatırla. Bu kez hiç değilse bu kez, Mubarek Ramazan ayı boyunca hiç değilse bir kez baştan sona Kur’an’ın açıklamasını oku. Bak bakalım, Yaratıcın ve Kitabın Sahibi Allah sana neler söylemiş?
Bu kez olsun şu evrensel ortak kolektif aklın ibadetine ortak olup orucuna ve imanına halel getirmesine izin verme! Orucunu enva-i çeşit yemeklerle açılan ve sadece zenginlere açık iftar sofraları ve iftar sonrası dini içerikli(!) eğlence sefalarıyla heder etme! Mubarek ay Ramazan’da, Mubarek Kur’anı anlamak için gecesinde de gündüzünde de kendine ait zamanın olsun!
Hiç değilse bu yıl.
Haydi Allah oruçlarını kabul etsin, Ramazan'ını mubarek, Kur’an’ı anlamak ve yaşamaya adım atman için bir fırsat vesilesi kılsın.
"Ramazan ayı ki insanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim de hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bu kolaylığı) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz." (Bakara suresi, 185.ayet)