"Ekonomik soygunların tasarlandığı, her politika alanında güç bela kurulan makro ve mikro dengelerin, dış politikanın pek fazla tartışılmayacağı bu dönemde, 'Köse Vezir' Bahçeli devlet için neler yapacak göreceğiz..."
O analizde sormuştum:
"Yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, HSYK ve Anayasa Mahkemesi seçimleri bugünkü gibi sonuçlanmasaydı şu anda nelerle meşgul oluyor olurduk?"
Ve cevaplamıştım:
"Cevap vereyim. Devlet diye bir şey kalmazdı ve ABD 1979'daki gibi dilediği bir kaosu daha Türkiye'ye armağan etmiş olurdu. Biz de 25 yıl sonra yine bir analizden bunları okurduk."
7 Haziran gecesi oy sayımları sonucu Ak Parti 258, CHP 132, MHP 80, HDP 80 milletvekili çıkardı. Bu şu demekti: "Kaos". 13 yıllık tek başına iktidar kurma alışkanlığını 8 haziran'a taşıyamadı Ak Parti ve geceler, gündüzler boyu süren kaos böylece başladı.
Sonuçları binbir pişmanlıkla değerlendiren geçişken oy sahipleri, nasıl ciddi bir zihinsel saldırı altında olduklarını anladıklarında iş işten geçmişti. Hemen ertesi gün oy sandığı tekrar önlerine konsa, tercih değiştirerek Ak Parti'ye oy vererek kaostan kurtulmak isteyecek olan insan sayısı epeyce fazlaydı.
Devlet derin damarlarından sarsılmıştı, ABD ve masonlar Türkiye'de istedikleri sonucu almışlardı ve Erdoğan, israilli bir gazetecinin söylediği gibi "Bir fino değil, Yaralı Kaplan'dı. The Indepent, The Guardian, The Newyork Times, İtalyan, Alman, Fransız gazeteleri Erdoğan'la alay ediyorlardı. Resmi İran ve Arap gazetelerinin de sevincine diyecek yoktu.
Sadece Rus Basını nesnel değerlendirmeler yaptı ve biraz da Azeri Basını. Doğan Medya, Cemaat Medyası, PKK Medyası, Milli Görüş Medyası, Ülkücü Medya zafer sarhoşluğu ile ahlak dışı saldırılarla Erdoğan'ı aşağılamaya kalktılar. %41'lik yüksek oy desteği düşmanları için hiçbir anlam ifade etmiyordu.
Erdoğan düşmanı TÜSİAD üyeleri ,Ak Parti'siz bir koalisyonu inşa etmek için gizli-açık görüşmelerle adlarını duyurdular, basına açıklamalar yaptılar ve 90'lı yılardaki gibi ülkede hüküm sahibi olmaya çalıştılar. Koalisyon seçenekleri, 'İntikam Hükümeti' kurmaya odaklıydı; CHP'nin ve HDP'nin hayallerindeki 'Restorasyon Hükümeti' devletin derinlerinde yapacakları katliamın tüm aşamalarını anlamamıza yardım etti. %13'le HDP'nin barajı aşmasını sağlayanlar Demirtaş'ın Erdoğan'a 'Seni asmayacağız, yargılayacağız!" tehdidine destek vermişlerdi.
Erdoğan'ın Çözüm Süreci'ne adadığı hayatı ve siyasi kariyeri böylece kişisel tehditle ödüllendirilmişti. Oysa Erdoğan'ın engellediği iç savaşla ölmeyenler ve öldürmeyenler özgürce oy kullanabilme, kendilerini ifade etme imkanını kullanırken çok ciddi insanlık trajedisi örneği sergilediklerinin farkında değillerdi... Büyülenmişlerdi; kendilerinden geçmişlerdi. 100 yıldır kendilerini aşağılayan Beyaz Türkler'in kendilerini neden desteklediğini anlamayarak Kürt Milliyetçiliği'ne oy vermişlerdi.
Neyse... ölüm korkusunu, listeleri, Kobani'yi, Erdoğan'ın "Kürt Sorunu bitmiştir" söylemini bahane edenlere ayıracak zamanım yok... utanmıyorlar çünkü... Erdoğan'ı eleştirdikleri birkaç şeye karşılık Erdoğan'ın onlara sağladığı yüzlerce maddelik hayat konforunu hatırlatmaya da gerek yok. Bu bir ihanetti, hepsi o kadar. İhanete gerekçe bulmakta insanoğlu mahirdir ve insan zihninin nasıl çalıştığını bilenler buna şaşırmazlar.
7 Haziran'dan bugüne dek Ak Parti'nin yaşadığı şaşkınlık, derin bir sessizlik döneminden sonra atlatıldı. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olarak Anayasa'da belirlenmiş yetkilerini hatırladı herkes; Erdoğan, evet, Başkanlık teklifine destek alamamıştı, ama Cumhurbaşkanı'ydı. O istemese hükümet kurulamazdı. Demirel'in 90'lı yıllarda tepe tepe kullandığı ve ülkeyi kaosa sürüklenmekten çekinmediği dönemler de yetkilerini faşist bir koalisyon kurmak için kullanırken sarf ettiği çaba henüz hafızalardaydı. Erdoğan'ın da yetkilerini kullanma hakkı vardı; onları kullanacaktı da.
Şöyle diyecekti 21 Haziran 2015'te:
"Kimsenin seçimlerin ortaya çıkardığı konumunu, sistemi kilitlemek için kullanmaya hakkı yoktur. Türkiye’yi hükümet kurulamayan bir ülke durumuna düşürmenin vebali ağırdır. Cumhurbaşkanı olarak bu süreçte ben, milletimin arzusu konusunda yeni hükümetin bir an önce kurulmasını teşvik edeceğim. Şunu da söyleyeyim. Birileri ikide bir çıkıp, cumhurbaşkanı anayasadaki yerine çekilmelidir gibi ifadeler kullanıyor. Ben anayasadaki yerimi gayet iyi biliyorum. Ömrümün 40 yılı anayasanın verdiği yükümlülükleri, bulunduğum her makamda kullanarak geçti. Şu anda da anayasanın bana verdiği görev yetki neyse, bu yetkiyi gayet iyi kullanmasını bilirim. Bunun için de birilerinin talimatına ihtiyacım yok."
Erken seçimi de olduğu gibi riyakâr yüzlerine boca edecekti:
"Türkiye’nin böyle bir zaman kaybına tahammülü olmadığına inanıyorum. Bunun için koalisyonun mümkün olan en kısa zamanda kurulmasını temenni ediyorum. Eğer egolar öne geçerse bu süreç uzayacaktır. O zaman da cumhurbaşkanı olarak üzerimize düşen görev, siyasiler çözemiyorsa millet çözecek tek merciidir."
Ve tabi seçim sürecinde Erdoğan'a ve Davutoğlu'na terbiye sınırlarını aşacak cümleler kuran MHP lideri Devlet Bahçeli'nin de, HDP-CHP-MHP koalisyonu için bastıran TÜSAD ve ABD heyetlerine karşı çıkışı da önemli bir değişiklik anlamına geliyordu. MHP, Kılıçdaroğlu'nun böyle bir koalisyonda Bahçeli'ye Başbakanlık teklifini siyasi rüşvet olarak değerlendirmişti.
MHP Genel Başkan Yardımcısı İstanbul Milletvekili Prof. Dr. E. Semih Yalçın, "CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu'nun daha ortada fol yok yumurta yokken medya üzerinden MHP'ye bu şekilde mesaj göndermesi ve koalisyonla ilgili hesapları hakkında uluorta konuşması, şık olmamıştır. MHP liderinin başbakanlık koltuğu uğruna her şeyden vazgeçebilecek bir lider olarak algılanmasına yol açabilecek bu öneri, siyasi rüşvet olarak tarihe geçecektir. Sayın Kılıçdaroğlu, siyaseten uygunsuz bir teklifte bulunmuştur" demişti.
Her neyse, Ak Parti kimle koalisyon kuracak ya da erken seçim olacak mı?
Benim için bu ikisinin de önemi yok; Şaşkınlar Tarihi yazılmaya devam ediyor. Sanıyorum bu süre hiç bitmeyecek. Küresel hegemonya sahiplerine kuklalık yapmak birilerine cazip geldiği sürece, Milli Onur dediğimiz unutulmuş, Erdoğan tarafından hatırlatılmış bir değer itibar görmediği sürece, bugün asgari ücrete, sefil-dar kapsamlı, ırk tandanslı ya da laik-LGBT ağırlıklı konfigürasyonlar bu kadar yüzsüz oldukları sürece sıkıntılarımız bitmeyecek. Masonlara zafer çığlıkları attırmaya devam edeceğiz.
Ak Parti ve Erdoğan'ın eleştirilecek icraatları hususu başka bir zamanın konusu... ki bu hususta her türlü kirli organizasyona dahil olan, Gezi Terörü'nde, 17-25 Aralık'ta, 30 Mart'ta, 10 Ağustos'ta 'Masonik Bileşik Kaplar Deneyi'nde birer laboratuar nesnesi olan siyasi partilerin, cemaatlerin, derneklerin, tarikatlerin Ak Parti'ye ve Erdoğan'a verebilecekleri ahlak ve siyaset dersi yoktur.
Devlet siyasi belirsizliğin ve istikrarsızlığın başlangıç zamanlarında derin sarsıntılar geçirdi, geçirmeye de devam diyor; istihbarat örgütlerinden güvenlik kurumlarına, adalet ve eğitim sistemine kadar ciddi bir koma hâli mevcut. Paralel Yapı ile mücadelede aktif olan kurumlar ve kurum personelleri devleti tehdit eden bu gücün, muhtemel hakimiyet durumlarına göre tedirginlik yaşıyorlar.
23 Haziran Salı günü, geçmiş 15 günde yaşanan politik dalgalanma azalsa da resmi olarak henüz başlayacak. Ekonomik soygunların tasarlandığı, her politika alanında güç bela kurulan makro ve mikro dengelerin, dış politikanın pek fazla tartışılmayacağı bu dönemde 'Köse Vezir' Bahçeli devlet için neler yapacak göreceğiz...
Hatırlatayım; ihanet ihanettir, bunu kimse tevil edemez. Özal'a ihanet eden halk, tam on yılını kaybederek bedelini ödedi. Aynı hatayı yapması bu kez on yılda değil elli yılda telafi edilemeyebilir.
Kafanızı kuma gömmeniz gövdenizi fırtınadan korumaz...
Arif Şahin, 22.06.2015, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 64