Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıdaki analiz, başlıktaki kapsayıcı sorumluluğu neden-sonuç ilişkileriyle ortaya koymamakta, milyonlarca mültecinin hayvanlar gibi kamplara, mülteci teknelerine, ölümlere, yoksulluğa mahkum olmasının temelindeki sebepleri irdelememekte, mülteci sorunlarının çıkış nedenlerini sorgulamamaktadır; buna karşılık mülteci olgusunun ana sorumlusu gelişmiş ülkelere, tanrı katındaki güç sahipleri olarak iyilik yapmalarını salık vermektedir. Oysa başlıktaki gibi, mülteciler ülkelerindeki savaştan kaçmaktadırlar ve bu savaşları üretenler gelişmiş ülkelerdir.
Seçkin Deniz, 25.06.2015
Blame the Rich World for the Global Refugee Crisis
BM tarafından geçen hafta yayınlanan rapora göre, dünya çapındaki mülteci sayısı, son yılların en yüksek seviyesine çıkmış durumdadır. 2004 senesinde yaklaşık 10 milyon olan bu rakam geçen sene 14 milyona ulaşmıştır. Bu durum, çoğunluğu fakir olan misafir ülkelerin sırtına on yıllarca sürebilecek oldukça ağır bir yük yüklemektedir.
Raporda, dünya çapındaki mültecilerin yarısından çoğunun 18 yaşın altında olduğu belirtilmekte, yani bu insanların çoğu mülteci konumundan kurtulamadan, orta yaşlarına girmiş olacaklar. Savaş ve politik karışıklıklar mültecilerin ortaya çıkmasına neden olabilir ancak küresel sistemin bu problemin çözülmesinde başarısız olduğunu belirtmek gerekiyor-gelişmiş dünya, bu problemin çözümüne yönelik çok az katkıda bulunmaktadır.
Mülteci sayısındaki bu artış büyük ölçüde, kendi başına 32.9 milyon mültecinin ortaya çıkmasına sebep olan Suriye’deki çatışmalardan kaynaklanmaktadır. Afganistan ve Somali ile beraber Suriye, dünyadaki mülteci nüfusunun yarısından çoğunu oluşturmaktadır. Evlerini terk edip kaçan bu insanların büyük bölümü gelişmekte olan ülkeler tarafından misafir edilmektedir. Kenya, Ürdün, Etiyopya, İran, Lübnan, Pakistan ve Türkiye; bu ülkelerin her biri yarım milyondan daha fazla mülteci barındırırken, toplamda bu oran dünya mülteci nüfusunun yarısından fazlasını oluşturmaktadır.
En çok mülteci kabul eden ülkelerin bazılarında yeni gelenler geçici kamplara yönlendirilmektedir. Örneğin; Kenya’da mülteciler Somali sınırından 60 mil ötedeki Dadaab kampına yönlendirilmiştir. Kamptaki çadırlarda yaşayan bu insanların çalışması yasaktır ve BM’den gelen yiyecek yardımıyla hayatlarını sürdürmektedirler.
Kenya, Pakistan ve Etiyopya ile birlikte kamplarda 500.000’den fazla mülteci barındırmaktadır. Dünya çapında bu “geçici” yaşam alanlarında kalan insanların durumu, hızlı bir şekilde sürekli hale gelebilir: Yerinden edilmiş bir insanın evinden uzak kaldığı süre, ortalama olarak 17 senedir.
Dadaab kampında yaşayan insanların büyük bölümü, Somali’de 2001 senesinde yaşanan kıtlıktan beri belki de daha uzun bir süredir burada bulunmaktadır. Mecburen bir işte çalışmayan kamp sakinleri, gıda ihtiyaçları için uluslararası toplumun kaprisli cömertliğine bel bağlamıştır: Dünya Yiyecek Programı geçen hafta, mali kaynak yetersizliği nedeniyle Dadaab kampına yapılan yardımın dörtte bir oranında azaltılacağını açıklamış, günlük kalori yardımı kişi başına 1520 kilokalori ’ye düşürülmüştür (ABD’deki günlük yiyecek yardımı 3.800 kilokaloridir).
Ayrıca kampta yaşayanların içinde bulunduğu başıboşluk büyük miktarda insan potansiyeli kaybına neden olurken, şiddetin olgunlaşmasına yönelik bir ortam da yaratmaktadır-kanıtlar zayıf olsa da Kenya hükümeti ülkede son zamanlarda yaşanan terör saldırılarını Dadaab kampı ile ilişkilendirmektedir.
Zengin ülkelerin bu problemi çözmek için çok az çaba sarf etmelerinin nedeni belki de bu noktadaki endişelerden uzak oluşlarıdır. ABD’de 267.000 mülteci barınmaktadır, bu sayı Kenya’dakinin yarısı iken Pakistan veya Türkiye’deki mülteci nüfusunun beşte birinden daha azdır.
ABD’nin mülteciler için kişi başına yaptığı harcama, Pakistan’ın yaptığı harcamanın onda biridir ve bu miktar Kenya’nın yükünün %7’sinden daha azdır. Diğer yandan ABD’nin kişi başına GSYİH’si, Pakistan’ınkinden 11 kat, Kenya’nınkinden ise 19 kat daha fazladır. ABD -ve dünyanın geri kalan endüstrileşmiş bölümünün- kalıcı kamplarla ilgili sorunların çözümüne öncülük etmesi gerekir fakat yiyecek ve çadırlar için yardım yaparken çözüme yönelik bir çaba nadiren görülmektedir.
Zengin ülkelerin, tüm mültecilerin kamplardan kurtarılması, dahası ev sahibi ülkelerden yükün kaldırılması için gösterilen çabaları desteklemesi gerekmektedir. Yerel ekonomi içerisine ne kadar çok mülteci entegre edilebilirse mülteciler ve ev sahibi toplumlar için o kadar iyi olacaktır.
Uganda, Ruanda ve Kongo’daki çatışmalardan kaçarak dalgalar halinde gelen mültecileri kamplarda kalmaya zorlamak yerine, yerel toplum içine yerleşmelerine izin vererek servis tanımlamasına entegre etmiş ve onları çalışmaya sevk etmiştir. Sonuçta ülkede bulunan 385.000 mültecinin yaklaşık olarak sadece üçte biri kamplarda kalmıştır.
Goettingen Üniversitesi’nden Merle Kreibaum, harcamalarla ilgili veriler ve mültecilerin yerleştiği bölgelerdeki eğitim de dâhil olmak üzere hizmete erişim verilerine dayanarak, bunun sadece mülteciler için olumlu bir durum olmadığını belirtmektedir. Kreibaum, mültecilerin ve sonrasında da yardımların gelişiyle, yerel Uganda halkının bu alanlarda az da olsa bir gelişim gördüğünü ifade etmektedir.
Endüstrileşmiş ülkeler, mülteciler için yapılacak alt yapı çalışmalarına-okullar, klinikler, yollar- para yardımı yaparak ev sahibi ülkelere entegrasyon için destek olabilir. Ayrıca yiyecek ve barınma malzemeleri vermek yerine, mültecilere para yardımı yaparak onların kendi hayatlarını yeniden inşa etmelerini sağlayabilirler.
Böylece mülteciler, bir yardım bürokratının yerine, kendilerine yönelik en acil harcama önceliklerini kendi başlarına belirleme imkânına sahip olabilirler. Ayrıca bu sayede ev sahibi toplumlar, mal ve hizmetlerini satarak bu durumdan faydalanmış olacaklardır.
Yeni dijital kredi ve tanımlama sistemleri, para transferlerini bazı durumlar için bir opsiyon haline getirmiştir; örneğin deprem sonrası Haiti’de, 2010’daki yaşanan büyük sel felaketleri sonrası Pakistan’da ve Suriyeli mültecilere yardım için Lübnan ve Ürdün’de.
Fakat endüstrileşmiş dünya aynı zamanda mültecilerden kaynaklanan yükü dağıtmak zorundadır. Çünkü Iraklı birçok mülteci Amerikan ordusu ile veya geçici hükümetlerle beraber çalışmış olmaları nedeniyle tehdit altındadır.
ABD, bunlara yerleşim için imkân tanıyarak nispeten cömert davranmıştır. Fakat bu cömertliği diğer farklı durumda bulunan mülteciler için de genişletebilir. Eğer ABD önümüzdeki beş yılda küresel ölçekte mülteci kamplarında yaşayan insanların %10’una sığınma hakkı tanırsa, bu durum ABD’ye bu sürede gerçekleşecek büyük göçmen akışında yüzde birden daha az bir artışa neden olacaktır. Bu sayede, ev sahibi ülkelere verilen desteğin artırılmasının yanı sıra; lider olmanın gereği olarak, dünyada en zor durumda bulunan bu insanların üzerindeki sürekli belirsizlik halinden kaynaklanan küresel ahlaki lekeyi ortadan kaldırma imkânı da elde edilebilecektir.
Charles Kenny , 22 Haziran 2015, Bloomberg
Tamer Güner, 25.06.2015, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri,
Takip et: @Trrgunihttp://www.bloomberg.com/news/articles/2015-06-22/blame-the-rich-world-for-the-global-refugee-crisis