30 Haziran 2015 Salı

SA1472/SD270: Euro Çatırdıyor; Avrupa'nın Ruhu Bileşenlerine Ayrılıyor

"Euro gün geçtikçe Avrupa Birliği vatandaşlarının gözünde itibarını yitirmekteyken, daha doğrusu tüm ekonomik ve sosyal olumsuzlukların sebebi sayılmaktayken fiili olarak da çatırdamış; çöküşün eşiğine gelmiştir. " 
Seçkin Deniz, 26.08.2008


Bir rüya bitiyor.1970 yılında Werner raporunda ele alınan, 26-27 Haziran 1989 tarihinde Avrupa Konseyi tarafından onaylanan Delors raporu çerçevesinde Ekonomik ve Parasal Birliği (EPB) geçiş planına göre; 01 Temmuz 1990 tarihinde, sermaye hareketlerinin Avrupa Birliği bünyesinde serbest bırakılması ve üye devletlerin ekonomi politikaları arasındaki eşgüdümün güçlendirilmesi; 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması ile üye devletlerin, ekonomi ve para politikaları, dış politikaları, ortak güvenlik, adalet ve içişleri alanlarında koordinasyon sağlamaları; üye devletlerin kamu açıklarını para basmak sureti ile karşılamalarının yasaklanması, buna paralel olarak Merkez Bankaları'nın statülerinde gerekli değişiklikler yapılarak, bu kurumların siyasi gücün etki alanı dışına çıkartılmaları gibi uygulamalar sonrasında 1 Ocak 1999'da AB'ne üye 11 devlette (Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, Lüksemburg ve Portekiz) tek para birimi olarak tedavüle konan (daha sonra yeni üye ülkelerde kabul edilen) Euro, kendi varlık gerekçelerinin tek tek ortadan kalkmasıyla tarihe gömülmek üzere.

Ulusal para birimlerinin korunması tartışmalarıyla dolu üç yıllık zorlu bir geçiş döneminden sonra, 1 Ocak 2002 den itibaren tüm ulusal para birimlerinin tedavülden kalkması ile bu rüya, uzun süreli bir istikrar aracı ve Avrupa Birleşik Devletleri'ne doğru giden büyük bir adım olarak görülmekteydi. Henüz görülebilir, izlenebilir ekonomik analizlerin gündemine düşmemiş olan bu çöküş öyküsünü, Avrupa Ülkelerinde ve Dünya'da ortaya çıkan ekonomik ve siyasî değişkenler üzerinde inceleyeceğiz.

Euro bölgesindeki Avrupa Ülkelerinin büyük rüyası bitiyor. Peki, henüz dillendirilmeyen bu gerçeğin arka planında neler var? Bütçe açığı, Gayri safi kamu borcunun, GSYİH'a oranı, Enflasyon hızı (Para birimi olarak Euro'yu kullanan Avrupa Birliği üyesi 15 ülkede ortalama yıllık enflasyon ise yüzde 4), Uzun dönem faiz oranları gibi enstrümanlarda belirlenen Maastrict kriterleri'ne uyum zorlaşmakta; bugünden sonraya sayısal veriler yavaş yavaş söz konusu kriterlerden uzaklaşmaktadır.

Avrupa Birliği Konseyi, Mart 2008'de Lizbon'da yeni bir strateji geliştirmişti; 2010 yılında Avrupa Birliği'ni dünyada daha çok ve daha iyi işler için sürdürülebilir ekonomik büyümeyi ve daha büyük sosyal uyumu gerçekleştirebilen en rekabetçi ve dinamik bilgi ekonomisi yapmak. Bu stratejik hedefe ulaşmak için yıllık % 3 büyüme oranının yakalanması ve 2010 yılında işgücüne katılım oranının % 70'e çıkarılması amaçlanıyordu. 

Lizbon Stratejisi ekonomik, sosyal ve çevresel değerlerin bir arada ve uyum içinde korunabileceği, bu uyumla sonuca ulaşılabileceği öngörüsüne dayanıyordu. Ancak 2005 yılında eski Hollanda Başbakanı Wim Kok başkanlığında oluşturulan grup tarafından hazırlanan raporda Lizbon Stratejisinin gerçekleşmeleriyle ilgili başarısızlık tespit edildi ve Lizbon Stratejisi'nde değişiklik talep edildi(*).

Muhakkak ki; İşler Avrupa adına çok iyi gitmiyor. 11 Eylül'den sonra Avrupa siyasî, iktisadî ve ictimâî alanların tümünde büyük bir sarsıntı yaşamaktan kurtulamadı. Avrupa Birliği içindeki ülkelerin tümünde büyük ekonomik durgunluk yaşandı, resesyon görüldü. İşsizlik arttı, gıda ve enerji fiyatları yükseldi. Bu tür tetikleyici unsurlarla enflasyon fırladı. Avrupa Birliği vatandaşları, alışageldikleri hayat standartlarından yavaş yavaş uzaklaşmaya başladılar. İlerleyen aşamalarda ulusalcılık, Hıristiyan radikal dincilik ve türevi akımlar güçlendiler.

2008'de İşgücüne katılım oranlarının AB ortalaması erkeklerde yüzde 72.5 ve kadınlarda yüzde 58.3, 55-64 yaş gurubunda oranlar erkekler için yüzde 53.9 ve kadınlar için yüzde 36 seviyesinde(**) Yani en geç on yıl sonra Avrupa işgücüne katılım depremi yaşamaktan kurtulamayacak. Avrupa'nın kaliteli işgücüne olan ihtiyacı %70'lere çıkacak. Dolayısıyla küresel ölçeklerde çalışarak(Çin, Hindistan vb ülkeler) girdi sağlayan Avrupa işletmeleri, söz konusu ülkelerde artan maliyetler yüzünden büyük krizler yaşayacaklar. Aynı zamanda vasıfsız işçi cennetine dönüşen Avrupa'da sosyal çatışmalar artacak.

Euro'nın varlık gerekçelerine ve bu gerekçelerin gerçekleşmelerine geri dönelim. Şu anda, sermaye hareketleri artan maliyet unsurları sebebiyle Avrupa Birliği bünyesinden hızla uzaklaşmakta, uzakdoğu ülkelerine taşınmakta; paranın akış yönü, daha fazla kazanabileceği zeminlere doğru dağılmaktadır. Avrupa Borsalarına tatmin edici sıcak para akışı neredeyse durmuş bulunmakta, Avrupalı şirketlerin hisse değerleri hızla düşmekte; Mortgage fırtınasının kalıcı etkileri finans modüllerinin tek tek çökmesine neden olmaktadır. 

Ekonomik göstergelerin iç karartıcı durumu sebebiyle de üye devletler (örneğin Fransa ve Almanya) daha içe kapanık politikalar uygulamak zorunda kalırken (Sarkozy'nin ulusal sermayeye ait işletmeleri desteklemek için AB ile yaşadığı kavgalar), öngörülen ekonomik eşgüdüm mekanizması fiilen ortadan kalkmaktadır.

Nihayetinde üye devletlerin ekonomi politikalarındaki ayrışma, Almanya ve Fransa gibi güçlü ülkelerin para politikalarında Avrupa Merkez Bankası'ndan bağımsız davranabilme reflekslerinin gelişmesine yol açmaktadır. 

Fransa'nın Akdeniz İçin İşbirliği, ABD ile birlikte hareket etme, AB'den bağımsız ikili ilişkiler geliştirmesi; Almanya ve İtalya ve diğer bazı ülkelerin İran ve Rusya ile ilişkilerinde Fransa ile ayrışması gibi örneklerden görüleceği gibi AB ülkelerinde dış politika da işbirliğinden çok uzak görüntüler sergilenmektedir (Fransa, Gürcistan konusunda Rusya'ya karşı hasmâne tutumlar sergilerken, Almanya ve İngiltere daha ılımlı bir çerçevede hareket etmektedirler). Fransa ve Almanya gibi motor ülkelerde bütçe açıkları Avrupa Birliği Komisyonu tarafından uyarı alacak kadar (yaklaşık %4)yüksek durumdadır(***). Bu iki ülkede açıkların finansmanı için Euro basmaları da mümkün değildir. Bu sebeple Avrupa Merkez bankası(AMB) bu iki siyasi gücün baskısı altındadır. AMB bu iki kurucu devletin baskısına boyun eğerek para basmamak için enflasyonla mücadele adına sık sık faiz yükseltmektedir(Temmuz 2008'de %4.25).

Euro Bölgesi ülkelerin Maastrich kriterlerine uymasının neredeyse imkansız duruma gelmesi, artık hızla artan işsizlik ve hayat pahalılığı, ekonomik çöküş belirtileri Avrupa Birliğini oluşturan ülkelerde paraya hükmetme ihtiyacını arttırmaktadır. Euro şemsiyesi altında bulunmaya devam etmenin her bir ülke için maliyeti giderek yükselmekte, ulusal çıkarlar daha sık dillendirilmektedir. 

Bütün bunlarla birlikte Euro,Dolar'la girdiği küresel rekabette yeterince güçlenmeden bileşenlerine ayrılmaya mahkum olmuştur. Avrupa Merkez Bankası'nın güçlü Euro endişesi, Euro'nun yaygın kullanılabilir mübadele aracı olmasını engellemiş, bundan dolayı Dünya'daki Euro emisyonu, Dolar'la rekâbet edecek büyüklüğe ulaşamamıştır. 

Körfez Savaşı öncesi ve sonrasında birçok ülkenin rezervlerini ve ticarî ilişkilerini Euro'ya endeksleyecekleri beyanı da Euro'nun Dolar karşısındaki ezikliğini gidermeye yetmemiştir,AB'nin neden olduğu güvensizlik Euro'nun güven kazanmasına mani olmuştur.. ABD'nin Merkez Bankası (FED) ve Hükümeti olağanüstü manevralarla (Afganistan ve Irak Savaşı)Dolar'ın onurunu korumayı başarabilmiş, Avrupa Birliği'nin pasif dış politik tutumu ile birlikte Euro karşısında neredeyse rakipsiz hale gelmiştir. 

İngiltere'nin güçlü Sterlin poltikası da Euro'nun çöküşünde önemli bir etkendir. Sonuçta güçlerini birleştiremeyen iki para da ekonomik durgunluğu ve artan enflasyonu engelleyememiştir (****). Merkez Bankası Başkanı Mervyn King, İngiltere ekonomisinin yüksek enflasyon ve düşük hızlı büyüme nedeniyle zor bir dönemden geçtiğini itiraf etmek zorunda kalmıştır (*****).

Sonuç olarak; Euro gün geçtikçe Avrupa Birliği vatandaşlarının gözünde itibarını yitirmekteyken, daha doğrusu tüm ekonomik ve sosyal olumsuzlukların sebebi sayılmaktayken fiili olarak da çatırdamış; çöküşün eşiğine gelmiştir. 

Avrupa Anayasası ile ilgili olumsuz gelişmeler, Avrupa Birleşik Devletleri'ne giden yolun sıradan politikacılar sebebiyle tıkanması ve ortak iç ve dış politikalar üretilmemesi, iç politik unsurların her Avrupa ülkesinde neredeyse bağımsızlık postulatlarına uygun bir ritimde ilerlemesi, AB'nin güvenilirlik katsayısının hızla düşmesi ve hiç beklenmeyen bir şekilde Türkiye'nin yeniden küresel bir güç olmaya başlaması Euro'nun Chopin'in notalarıyla sonsuz istirahatgâhına gönderilmesine aracılık etmektedir.


Seçkin Deniz, 26.08.2008, Sonsuz Ark Sistematik Analizler 69
Seçkin Deniz Yazıları


Alıntılar:
(*)
Lizbon Stratejisi Yol Ayrımında - Avrupa'nın Makro-Ekonomik Modeline İlişkin Tartışma - Tonguç ÇOBAN
http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=1946
(**)
Türkiye işgücü katılım oranında AB sonuncusu
http://www.egeekonomisi.com/haber_detay.php?hid=12916
(***)
Almanya'ya bütçe açığı uyarısı
http://msnbc-ntv.com.tr/news/196284.asp,
Bütçe açıkları için Fransa uyarılacak
http://www.palhaber.com/haber/ekonomi/ekonomi-genel/butce-aciklari-icin-fransa-uyarilacak.html
(****)
Avrupa'da resesyon kaygısı
http://www.bbc.co.uk/turkish/europe/story/2008/08/080814_europeeconomies.shtml
(*****)
İngiltere'de büyüme durdu
http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2008/08/080822_uk_economy.shtml

Ek Not: 3 yıl sonra bugün (25.07.2012): Goldman Sachs Asset Management Başkanı Jim O'Neill euro birliğinin çalışmadığını ve iki yıllık ömrü kaldığını belirtti.
http://www.thelira.com/haber/103314/euro-bolgesinin-2-yili-kaldi?utm_source=twitterfeed&utm_medium=twitter

Seçkin Deniz Twitter Akışı