"Gözlerim zarfa dikili. Sözleri kulaklarımda yankılansa da.. açtım zarfı. Bomboş A4 kağıtları. Yüz küsur sayfa boş A4 kağıdı. Yine canım sıkıldı."
Sıkıntı deyip geçmeyin. Hele bir de patronunuzun gözlerini
üzerinizde hissediyorsanız, Allah size kolaylık versin. Gerçi benim patronla
bir didişmem söz konusu olamaz. En azından anlaşmamıza her iki taraf da uyuyor.
Sıkıntım patron tarafından gözetlenmemden kaynaklanmıyor. Dişe dokunur bir şey
yapamamaktan kaynaklanıyor.
Seçimler yapılıp bitti. Birilerinin beklediği,
birilerinin beklemediği sonuçlar oluştu. Sanki başka türlüsü olabilirmiş gibi.
Yazılıp çizilmeyen, söylenmeyen bir şey kalmadı. Şimdi bekleme dönemi. Arada
sırada ilginçlikler olsa da bekleme evresindeyiz. Ve bekleme evreleri hep
canımı sıkmıştır.
Sıkıntım bu yüzden de değildi. Kaynaklarım
kurudu. Hem de ne kuruma. Ne rüyalarımda bir şeyler yakalayabiliyorum ne gizli
tanıklar bir şeyler fısıldıyor. Kös kös oturmak da hiç hoş değil. Hani
utanmasam ayakkabımı fırlatıp gidip alacağım o denli.
Derken uzun, çok uzun
zaman önce bir sünnet düğününde tanıştığım Şakamonya’lı kaynağımdan telefon
geldi. Kendisini istihbaratçı diye tanıtmıştı ve ben pek inanmamıştım. Hala da
inanmış değilim. Üstüne üstlük Şakamonya’da olup bitenler beni pek
ilgilendirmiyor. İlgimi çekmese de Patron'un özel ilgisi var. O yüzden arada bir
Şakamonya ile ilgili birtakım yazılar yazıyorum. İpe sapa gelmez şeyler de
olsa patronun hoşuna gidiyor. Ve yazı işleri müdürünün itirazına rağmen
yayınlanıyor.
Tuhaf! Hem de çok tuhaf.. tuhaflığı müthiş tutulması. Yani
Şakamonya ile ilgili haber, yazı olduğunda gastenin trajı neredeyse üç dört
katına çıkıyor. Patronun ilgisini buna yorsam da.. başka şeyler var gibime
geliyor.
Neyse lafı uzatmayalım, kendisini
Şakamonya’nın istihbarat ağında çok önemli yeri olduğunu söyleyen Bigane
Söylemez –adı bile tuhaf- sıkıntıdan patlamak üzereyken beni kurtardı. Çok acil
görüşmemiz gerektiğinin altını çizdi. Hemen gasteden çıkıp üç saatlik bir
yolculuktan sonra sözleştiğimiz yerde buluştuk.
Bigane Söylemez cafenin en arkasında arka
kapıya yakın masada paravanla bölünmüş bölümde oturuyordu. Önünde kalın bir
zarf vardı. A4 kâğıdı büyüklüğünde bir zarf. Oldukça kalın. Yüzüne baktım. Epey
ürkmüş bir hali vardı. Gergin olduğu her halinden belliydi. Hem ayaklarını
oynatıyordu hem sağ eliyle masaya ritm tutturmuştu.
Oturdum. Cebinden bir not
defteri çıkardı, bir şeyler karaladı. Bana uzattı. Notta “Telefonunun pilini
çıkart. Çantanı emanete götür bırak. Kalemin varsa onu da tuvalete at gel! Ve
bunları yapmadan hiçbir şey sorma! Okuduktan sonra kâğıdı bana ver!” yazıyordu.
Kağıdı geri ona verdim. Aldı, ağzına atıp bir güzel yedi.
Şaşkın şaşkın ona
bakıyordum. Eliyle işaret etti, yazdıklarını yapayım diye. Kalktım. Dediklerini
yapıp geri geldim oturdum. Neyse ki kalemim yoktu.
Garsonun servisini de savuşturduktan sonra kısık bir sesle –ben de onun oluşturduğu gizeme ayak uyduruyordum ister istemez-, “Hayırdır dostum?” dedim. Bigane kireç kesilmiş bir yüz ve büyümüş gözlerle bir süre süzdü beni. Sonra önündeki zarfı işaret edip, “Korkunç şeyler.. hepsi bu zarfın içinde! Sadece sana güvenebilirdim!” diye cevapladı.
Garsonun servisini de savuşturduktan sonra kısık bir sesle –ben de onun oluşturduğu gizeme ayak uyduruyordum ister istemez-, “Hayırdır dostum?” dedim. Bigane kireç kesilmiş bir yüz ve büyümüş gözlerle bir süre süzdü beni. Sonra önündeki zarfı işaret edip, “Korkunç şeyler.. hepsi bu zarfın içinde! Sadece sana güvenebilirdim!” diye cevapladı.
Fikri Muhayyer- Neyle ilgili? Şakamonya ile mi? Yoksa?
Bigane Söylemez- Tüm dünya ile ilgili.. müdahale edilmez ise her şey tepe takla
olacak..
Gülmemek için kendi kendimi zor
tutuyordum. Varlığını benden başka kimsenin bilmediği veya birkaç kişinin
bildiği bir adamın omuzlarında dünya toplumlarının kaderi. Her kafadan çatlak
beni bulmak zorunda mı? Diye sorular soruyorum kendime.
Fikri Muhayyer- Kim ne yapıyor? Ya da kim ne yapacak?
Bigane Söylemez- Devletlerin de satranç oynadığını bilir misin? Ya da inanır mısın?
Fikri Muhayyer- Valla aslında komplo teorilerine aklım pek ermez. Evet devletler
de varlıklarını sürdürmek için birtakım eylemlerde bulunurlar. Bu eylemleri
satranç oyunu olarak değerlendirmek de bir sakınca olmaz. Evet, olur.. ama
toplumlar satranç tahtasındaki figürlerden çok farklı davranırlar. Yani siz bir
eylem yaparsınız, diyelim karşı tarafın hamlesine vezirinizi feda ederek cevap
verirsiniz ve fakat toplum farklı bir refleks gösterip bambaşka bir figürü
ortaya sürer; hem sizin hem de rakibinizin hamlesini boşa çıkarır. Ama komplo
teorisyenleri bunu da oyunun içinde öngörülen bir şey olarak okur. Diyelim
Gandi. Komplo teorisyenleri biraz daha zorlasa Gandi’nin ortaya çıkması için İngiltere’nin bilerek Hindistan'ı işgal ettiğini bile söylerler. Oysa İngiltere
güç alanını genişletmek için Hindistan'ı işgal etmişti ve toplum da Gandi’yi
çıkarmıştı. Çünkü toplumlar da var olma güdüsü taşır ve bu varoluş mücadelesi
kontrol edilebilir bir şey değildir. Diye değerlendiriyorum.
Bigane Söylemez- Yazık.. Demek Gandi’nin dünyaya bir İngiliz projesi olduğunu kabul
etmiyorsun?
Fikri Muhayyer- (Kendimi tutamayacak durumdayım, yanağımı içeriden kopardım,
koparacağım) Yani İngiliz projesi mi?
Bigane Söylemez- Neyse.. bunu başka zaman tartışır, sana tüm somut belgeleriyle
bunun bir İngiliz projesi olduğunu kanıtlarım.(Etrafına bakındı, başını eğip)
Biz bugüne gelelim. Oyun büyük. Sizin ülkenizdeki seçim analizlerinin güdüklüğü
beni buraya getirdi. Seçiminiz sonucu tamamen manipülatif bir sonuç. Ama
konumuz bu değil. Konu benim ülkem. Şakamonya parçalanacak. Ve sizin ülke de
buna yardımcı olunacak bir pozisyona sokulmak üzere. Bunun planları da bugün
yapılmış değil. Sebastian Bach’ı tanıyorsundur.. duymuşsundur.
Fikri Muhayyer- Tanıyorum, şu besteci..
Bu cevap arkadaşımı adeta yıktı. Öyle bir
baktı ki, donup kalmadım, desem yalan olur. Acı bir gülümseme tüm çehresini
kapladı. Camdan dışarı baktı. Bir süre hiç konuşmadık.
Bigane Söylemez- Seni bana yanlış tanıtmışlar diyeceğim.. Ama düşününce.. yok daha
bir takdir ettim. Tedbirlisin. Ama burada güvendeyiz. Konuşmalarımız buradan
dışarı çıkmaz, bana inan. Değil ki Avni, Midasınkulakları dahi duyamaz. Şu ünlü
istihbarat şefinden söz ediyorum. Tüm detaylar bu zarfta. Sana vereceğim. Ama
şifahi söylemem gereken şeyler var. Sebastian halefinin yeşil kuşak, sakın
karatede seviye kuşağı sanma –burada yapmacık hafif bir kahkaha atıp devam
etti- projesini uygulamaya koydu. Yeşil kuşak projesini biliyorsundur!
Fikri Muhayyer- Öyle bir söylentiden haberim var!
Bigane Söylemez- Ne söylentisi Fikri Bey? Ben tanığım ya. Canlı tanık hem de. O
projede yer aldım. Tabi görevli olarak. Projeye Şakamonya’dan üç önemli kişi
dahil edildi. Biri de şuan Penisilinya’da yaşayan hüngür hüngür ağlayan Mustafi Vaiz. Yeşil kuşakla ortadoğuda batıya meydan okuyacak akımların –hem düşünsel
hem de fiili- önü kesilecek, uydu yönetimlerle toplumların tüketim köleliği
devam ettirilecekti. Ki, kısmen başarıldı.
Fikri Muhayyer- Diyelim ki öyle.. geçmişte bir proje hazırlanmış bugün fiili
olarak uygulamaya çalışılıyor, benim ülkemi ilgilendiren boyutuna gelsen..
Bigane Söylemez- Onu söyledim. Şakamonya üzerinde gerçekleştirilmek istenen plan
için sizin ülkenizin elverişli kılınması gerek. Ve iki gün önce Penisilinya’da
bir toplantı yapıldı. Sebastian Bach ve hüngür hüngür ağlayan Mustafi Vaiz de
bu toplantıda hazırdı. Toplantıda sizin ülkenizden de üst kademede iki temsilci
vardı.
Fikri Muhayyer- Bilinen birileri mi? Tanınmış yoksa perde arkasında birileri mi?
Bigane Söylemez- Onların iki yüzü var. Evet hem perde önündeler hem perde
gerisinde. En çok da perde gerisinde. Bütün manipülasyonlar da onların parmağı
var. Ve fakat kimse onlardan bilmiyor.
Fikri Muhayyer- İsim..
Bigane Söylemez- Hepsi bu zarfta.. toplantı tutanaklarından tut katılanların
kimliklerine varıncaya kadar. Ne karar alındı, nasıl uygulamaya sokulacak..
hepsi.
Fikri Muhayyer- Bana vereceksin!
Bigane Söylemez- Elbette.. yalnız çok dikkatli olmalısın. Hem de çok dikkatli
olmalısın. Işıkla temas ettirme. Bir mum ışığı ya da gaz lambası ışığında,
şömine de olur, bakmalısın. Yoksa yazılar uçar. Doğal ısıyla etkileşim dışında
bir şey yaptığında boş kağıtlarla kalakalırsın..
Fikri Muhayyer- Kopyası falan yok mu?
Bigane Söylemez- Yok..
Fikri Muhayyer- Bu Midasınkulakları hakkında ne biliyorsun?
Bigane Söylemez- Zurnanın zırt deliği.. bizim muhbirlerden biri.. sağa sola
sataşarak prim yapmaya çalışıyor zevzek. Aklınca Avni'nin gözüne girecek, oradan
da hüngür hüngür ağlayan Mustafi Vaiz'in yanında bir yerler edinecek. Ha
birçok mahalle yöneticisinin özel hizmetlerini yapıyordu düne kadar.. hala da öyle
olmalı..
Fikri Muhayyer- Özel hizmetler mi ? Bayan mı?
Bigane Söylemez- Öyle bir şart mı var? Nicelerinin erkek özel hizmetleri var ki, yüz
bayana değişmezsin..
Fikri Muhayyer- Eee.. nihayetinde tercih meselesi elbet..
Bigane Söylemez- Çok parlak biridir.. kendini harcadı.. ben ona
üst yöneticilere takıl dedim, o altlarda kaldı.. istese il yöneticilerinden
birinin odalığı olabilirdi rahatlıkla ama geveze.. sanırım gevezeliğinden
kaybetti.
Fikri Muhayyer- Sizin teşkilatta erkek özel hizmetler görevlisi epey var mıdır?
Bigane Söylemez- Epeyce.
Arkadaşım ayağa kalktı. Arka kapıdan
çıkarken dönüp bir daha baktı bana ve;
Bigane Söylemez- Zarfa dikkat et! Tabutun çivisini çakamazsak da tabutun kapağını
kapatabiliriz.. unutma.
Arkadaşım aceleyle çıktı. Gözlerim zarfa
dikili. Sözleri kulaklarımda yankılansa da.. açtım zarfı. Bomboş A4 kağıtları.
Yüz küsur sayfa boş A4 kağıdı. Yine canım sıkıldı.