“Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.”
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…
“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”
Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:
İtiraf-24
El-Halil’de silahla vurma olayları olmuyor muydu?
Gerçek mermiyle değil. Gösterileri dağıtma bağlamında. Bu şekilde çok oluyordu.
Ne demek istiyorsunuz?
Göz yaşartıcı gazlar. Plastik mermiler. Ses bombaları.
Göstericilere karşı mı?
Onlar (Filistinliler) bize taş atıyorlardı. Orada bulunan çocuklar için bu bir tür oyundu, vakit geçirmek için, siz de bu akışa kapılırdınız, çünkü bu olaylar sizin için de zamanın geçmesi demektir. Onlar bize taş atarken biz de onlara göz yaşartıcı bomba ve plastik mermi atardık, onların attığı taşları geri fırlatırdık.
Onları kışkırtır mıydınız?
Tabi. Bazen bizim çocuklar onları yakalardı. Arapça konuşabilen arkadaş yakaladığı çocuğa şöyle derdi: “Eğer şimdi taş fırlatmaya başlamazsanız hepinizi …..” Bunu vakit geçirmek için yapıyorduk.
Onlardan size taş atmalarını mı istiyordunuz?
Evet. Onlar taş atınca biz de göz yaşartıcı ve plastik mermilerle karşılık verirdik, eğlenceliydi. Bir gün büyük bir gösteri olmuştu, mobil komuta biriminin gelmesiyle beraber kıyamet koptu. Oldukça büyük bir gösteriydi. Bir binanın üstüne, altı kat kadar yukarı çıkarak çatıdan baktık. Dördümüz çatı katına çıktı, iki tanemiz de aşağıda kaldı. Biz yukarıdan telsizle : “Şu kırmızı tişörtlü çocuğu görüyor muzunuz?” Evet. “Taş fırlatıyor.” Tamam. Çocuğu yakalayarak yukarı getiriyorlardı. Sonra Arapça konuşan askerlerden biri onu gerçekten sıkı bir sorgulamadan geçirdi.
Burada sorgulama yapacak ne var?
Birçok şey. Niye taş atıyorsun, sen kimsin, kardeşin ne iş yapar bu tür şeyler. Biraz hırpalandıktan sonra serbest kalır. Yani demek istediğim; elleri bağlanır ve üstündeki elbise gözleri üzerine kapatılır. Bu sırada bazen onun sizinle beraber yürüdüğünü unutursunuz ve kafasını bir lambaya çarpar ya da ayağı takılıp merdivende düşer.
***
İtiraf-25
Hatırladığım korkunç bir olay var. Devriye-30'da görevli olduğum sırada Filistinlilerden biri Casbah (eski yerleşim) ve yerleşimciler arasındaki 38 no'lu noktaya gelmişti. Bize şöyle dedi: "Evimi yıkıyorlar."
"Ona ne anlatmaya çalışıyorsun?" diye sordum. Gold yolunda oturuyordu. Burası Beit Hadassah'nın altında kalan caddeydi. Sonra da Küçük Shalala ve Büyük Shalala geliyordu. Golden Road tamamen kapalıydı, sonunda Beit Hadassah'a bakan bir bina vardı. Bu binanın Beit Hadassah yönündeki tüm pencereleri kapatılarak ordu tarafından kaynak yapılmış ve camlarına film çekilmişti.
Böylece Beit Hadassah'da neler olup bittiğini göremiyorlar, ama yerleşimciler orayı görebiliyordu. Oraya giderek adamın evini gördüm. İki odası ve bir de yatak odası olan bir evdi. Bütün aile dışarıya çıkmış ve titriyorlardı. Birden, metal kaplamanın köşesinde diğer taraftan 5 kg'lık bir çekiçle açılmış bir delik olduğunu fark ettik. Yahudilerin işiydi.
...Pencereleri kapatıldığı bu demir plakalara atılan her taş gerçekten büyük bir ses çıkarıyordu. Ve olayın olduğu yer yatak odasıydı. Bu olay beni çok sinirlendirmişti. Bölük komutanını aradım, gerçekten kızmıştım, şöyle dedi: "Sakın şunu unutma: yerleşimcileri koruyan kişi ile konuşurken onun bizden biri olduğunu hatırla."
Benim neden sinirlendiğimi anlamıştı o da bu olaya çok kızmıştı. Oraya gidiyorsunuz ve gördüğünüz şey metal plakada ağır bir çekiçle açtıkları deliği görüyorsunuz.
Anlamaya çalışıyorum, tam olarak duvarda bir delik mi açmışlar?
Duvarda bir delik açılmış ve pencereler taşlanmış.
Siz ne yaptınız, polisi mi çağırdınız?
Yerleşimcilerin bölgesinde güvenlikten sorumlu olan adamı çağırdım. Beit Hadassah'a giderek oradaki devriyeye neler olup bittiğini anlattık. O sırada yolun diğer tarafında duran bir grup çocuk gördüm.
Şöyle diyorlardı."Hey, onların evini patlattık", son derece mutlu görünüyorlardı. O sırada bu çocuklara ne yapmasını bilemedim çünkü eve saldırdıkları için çok memnun görünüyorlardı, sanki dünyadaki en iyi şeyi yapmışlar gibi. En rahatsız edici olaylardan biriydi bu.
Neden yerleşim güvenliğini çağırdınız? Prosedür böyle miydi?
Prosedür buydu. Yerleşim güvenliğini çağırmak...ve şüphesiz bir de polisi. Fakat polisin gelmesi çok uzun sürüyordu.
İlk gelen yerleşim güvenliğiydi öyle mi?
Evet, ilk gelen oydu.
Geldiği zaman ne demişti?
Baktı ve "Tamam, biliyorum" dedi o kadar.
Çocuklara bir şey dedi mi?
Olabilir. Bilmiyorum.
Yerel yerleşim güvenliğine verilen yetki neydi?
Bir fikrim yok. İyi bir çocuktu, orduyu destekleyen biriydi, ama sonuçta o toplumun bir parçasıydı.
Nerede yaşıyordu? Beit Hadassah'da mı?
Oradaki mahallelerden birisinde. Bu saçmalığı nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum, ama kendi toplumundakilere bir şey yapmıyordu.
Fakat yetkisi vardı, sorumluluğu, değil mi?
Savunma Bakanlığı'na bağlıydı. Onu yetkilendiren burasıydı.
Bir olayda sorumlu ilk o muydu?
Bu olaya bağlı.
Anlattığınız olay gibi mesela?
O ve polis. Onun olmasının sebebi yerli olması ve çocuklarla konuşabilmesi. Sonuçta 14 yaşından küçük olan bir çocuğa ne yapabilirsiniz? Belki aralarında 15-16 yaşında olanlar vardı.
On dört yaşından büyükse?
Bundan ne çıkar?
Hiç bir şey yapmıyorsunuz. Bu yüzden kendinizi nasıl hissediyordunuz?
Onlara ne yapabilirim ki?
***
İtiraf-26
Ne gibi özel görevler üstleniyordunuz?
Bir taksi seçerek ona biniyorduk. Arabadakileri dışarı atarak el-Halil'de sivil kıyafetlerle dolaşmaya başlıyorduk. Kimse bizim asker olduğumuzu anlayamıyordu.
Arabayı kim sürüyordu?
Taksi sürücüsü. Ona silahı doğrulturduk, gıkını çıkaramazdı.
Araçtan nerede iniyordunuz?
Sürücü nerede olay olduğunu söylerse orada. Ona sorardık: İnsanlar en çok nerede askerlerden nefret ediyor? İtiraz ederse suratına bir kaç tokat yapıştırırdık. O da:"Tamam sizi oraya götüreceğim" derdi. Bizi öyle yerlere götürürdü ki geriye nasıl döneceğimizi bilemezdik.
Öyleyse geriye nasıl dönüyordunuz?
Aynı şekilde yine taksici arabayı sürerdi.
Yani bir taksiyle devriyeye çıkıyordunuz?
Bir taksiye binerek: "Bizi insanların çok olduğu ve ayaklanma olan bir yere, insanların bizden nefret ettikleri bir yere götür" derdik.
Taksiden indikten sonra ne yapıyordunuz?
Taksici askerlerden birinin hemen yanında, anahtarları elinden alınarak, bizimle beraber sessiz bir şekilde gelirdi. Sonunda taksiye geri binip dönerdik.
Başka ne tür görevler vardı?
Her türlü, değişik fikirler bulur bunları gerçekleştirirdik. Taze fikirler.
Bu fikirleri kimler buluyordu?
Her zaman beraber oturur düşünürdük. Silahlı direnişçileri nasıl etkisiz hale getirebileceğimizi. Üç yıl boyunca bunun üzerinde yoğunlaşmıştık: Müfrezeye, silahları ele geçirirken ve silahlı adamları etkisiz hale getiriken nasıl yardım edebileceğimiz üzerinde.
Tamer Güner, 03.07.2015, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri
Orijinal Metin:
http://www.breakingthesilence.org.il/wp-content/uploads/2011/02/Soldiers_Testimonies_from_Hebron_2005_2007_Eng.pdf