"Çok çok özel ve sihirli bir tecrübeydi yaşadığım, kelimelerle ifade edince kıymetini kaybedecek türden bir tecrübe…"
Şimdi çalışırken meşhur İranlı muganni Googoosh’dan “Ayrılık” ı dinliyordum. Bu şarkıyı ne vakit dinlesem gurbette olan kıymetli insanların siluetleri bir bir geçer gözümün önünden. Şimdi tekrar onun o muhteşem "Ayrılık" yorumunu dinlerken gözlerim dolu dolu eskilere gittim birden.
Gurbetten yeni dönen bir kardeşim sebep oldu buna da.
Anlatayım…
Allah yeni nasip etmişti örtünmeyi daha, ama başörtülü tek bir tanıdığım bile yoktu. Bir gün önce başı açık gittiğim yerlerde bir gün sonra irtifa kaybetmiş olarak karşılanıyordum. Dışarıda kimsenin hoşuna gitmemişti bu durum.
İşyerindekiler zaten beni “biraz tuhaf” buldukları için ilk önce ses çıkarmamışlar ve beklemişlerdi.
Yok, kararlıydım; anlamışlardı sonra. Anlamışlardı ve cezalar üst üste yağmaya başlamıştı. Dimdik gidiyordum işyerine, ne bana aşağılayarak bakanlar, ne sokakta ve işyerinde hakaret edenler ve hatta tartaklamaya kalkışanlar, ne verilen cezalar hiçbir şey ama hiçbir şey umurumda değildi.
Başımı örttüğüm andan itibaren kendimi çok güçlü surlarla çevrili emin bir beldede gibi hissetmiştim ve hâlâ öyle hissediyorum.
“Özgürlük” ne demektir onu anlamıştım her şeyden önce… Bazılarının yalnızca aşağılamak için cümle içinde kullandıkları “Kulluk” hakikati, Allah’ın murad ettiği insan olma yolundaki adımlardan biriydi ve beni özgür kılıyordu her an.
Deli gibi okumaya başlamıştım. Yeni hayatımda yolumu her gün biraz daha aydınlatacak ışığı bana bahşetmesi için Allah’a dua ediyordum. Kur’an okumak müthiş bir teminattı her şeyden önce, Kur’an müthiş bir teminattı.
Herkese ve her şeye karşı en güçlü teminat…
Bazen Kur’an’ı kalbimin tam üstüne bastırıyordum. Bastırıyor ve gözlerimi kapatıp öylece bekliyordum. Acele ediyordum öğrenmek için, kalbimin üstüne bastırdığımda, o mübarek ayetlerin hızla kalbime akacağını umuyor, bunun böyle olmasını diliyordum Allah’tan.
Çok çok özel ve sihirli bir tecrübeydi yaşadığım, kelimelerle ifade edince kıymetini kaybedecek türden bir tecrübe…
Önceden öğrendiğim ve gerçekliğine inandığım bilgileri birer birer ayıklıyor, çoğunu feshediyordum; önüme mütemadiyen yeni kapılar açılıyordu …”Ha gayret ben arkandayım” diyen sesi duyuyordum kalbimde.
Atila’nın ilk tanıştığımız zamanlarda “Sendeki bunun hızına nasıl yetişeceğim” dediği "coşku” kendini yeni bir forma sokuyordu öğrendiğim her yeni hakikatte…
Şefkat, merhamet, adalet, sabır, dua kelimeleri zihnimde yeni ve esas manalarına kavuşuyordu.
Sonra “Konuşan Resul” Peygamberimizin (aleyhisselatü vesselam) Hadisleri. Hepsi bir bir akıyordu kalbime, her öğrendiğim şeyde gözümün önünden bir perde, sonra bir perde daha kalkıyordu.
İhtiyacım olan ışık beni her gün daha güçlü kılıyordu vesselam.
Kendi “İhtiyaçlar hiyerarşimde” Kur’an hakikati, hakikate râm olma ve bu manada beni destekleyecek olan herkes ve her şey ön plana çıkıyordu.
Neşe Kutlutaş, 10.07.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, (İlk Yayın Tarihi, 31.08.2012)