Emekli Büyükelçi Peker Turgud:
"KKTC’nin yerel gelirlerinin yüzde 90’nın maaşa gitmesi kendi kendine yetmek değil"
Kıbrıs Türk tarihini yazacak olanların, birçok sayfada kullanacakları bir isim… Kıbrıs Türk Hava Yolları’nın (KTHY) kuruluşundan, Kıb-Tek Yönetim Kurulu Başkanlığı’na kadar birçok görevde yer almış. KKTC’nin ilk büyükelçisi olan Peker Turgud aynı zamanda Kuzey Kıbrıs Bankalar Birliği Başkanlığı ve Kuzey Kıbrıs Menkul Kıymetler Borsası’nı kurup, başkanlığını yapmış.
KKTC Cumhurbaşkanı Özel Temsilcisi olarak, Senegal, İran, Pakistan ve Bangladeş’te kısa süreli görevlere gitmiş. 2004 yılında Birleşmiş Milletler gözetiminde yürütülen Avrupa Birliği - KKTC uyum görüşmelerinde baş müzakereci olarak görev yapmış, şimdi Beşparmak Grubu’nun üyesi.
Kıbrıs Türkü’nün ölümsüz liderlerinden Fazıl Küçük’ün damadı olarak değil, verdiği hizmetlerle öne çıkan Turgud siyaseti sevmediği için uzak dursa da, ülke siyasetine yön verecek en önemli olaylara imzasını atmış.
Uzun süren sessizliğini bozan Peker Turgud, bir devletin görevinin sadece personel maaşlarını ödemek olmadığını vurgulayarak, “Devletin halka yol götürmesi lazım, elektrik götürmesi lazım, su götürmesi lazım, sağlık hizmeti götürmesi lazım, eğitim hizmeti götürmesi lazım. Bunlara ödenek ayrılamıyorsa ve kamu gelirlerinin yüzde 90’ı personel maaşlarına gidiyorsa, bizim günde 24 saat Anavatana şükretmemiz gerekiyor” diyor.
KKTC’nin ekonomik durumunun müzakere masasına olumsuz yansıyabileceğini ifade eden Turgud, “Müzakere masası olumlu sonuçlanırsa AB’ye katılımı da beraberinde getirecek. Bu katılımda, belli muafiyetlerin, deregasyonların, koruma tedbirlerinin çok ciddi bir şekilde anlaşma metnine dahil edilmesi bence son derece önemlidir. Yılların dengesizliğini ortadan kaldırmak için Türk tarafına birtakım önceliklerin verilmesi gerekiyor” ifadesini kullanıyor.
KTHY’nin uzun süre yöneticiliğini yapan Turgud, “Batmayacak gemi batırıldı” ifadelerini kullanıyor. KKTC ekonomisin sürdürülebilir olmadığına dikkat çeken Turgud, hükümetin güçlü ve kararlı durarak radikal tedbirler alması gerektiğine vurgu yapıyor.
Soru: Sizi medyada çok fazla göremiyoruz. Kıbrıs Türkü sizi tanıyor ancak tanımayanlar için biraz kendinizi tanıtır mısınız?
Peker Turgud: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde üniversite eğitimimi tamamlayarak 1963’te mezun oldum ve Kıbrıs’a döndüm. Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi’nde Hazine Amiri olarak göreve başladım. Cemaat Meclis’in Başkanı Sayın Rauf Denktaş’tı.
O dönem bir Merkezi Hükümet vardı, bir de Rum Cemaat Meclis’i ile Türk Cemaat Meclisi vardı. Vergi toplamak Cemaat Meclis’inin yetkisi dahilindeydi. Merkezi Hükümet Eğitime, Vakıflara, Kooperatiflere karışmazdı. Bunları Cemaat Meclis’leri yürütürdü. Bunlar Kıbrıs Anayasası’nın temel maddelerindendi.
1963 olayları çıktı. 1967 yılında Geçici Türk Yönetimi ilan edildi. Daha sonra yüksek lisans için İngiltere’ye gittim. Döndükten sonra ve 1978’e kadar sırasıyla önce Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarlığı, daha sonra da Maliye Bakanlığı Müsteşarlığı yaptım.
1982-1987 yılları arasında Ankara’da önce Kıbrıs Türk Federe Devleti Baştemsilcisi daha sonra da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk Ankara Büyükelçisi olarak görev yaptım. Bir süre Halkın Sesi gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yaptım. On yıl süreyle Kıbrıs Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu üyeliği ve Başkanlığı; Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nun (Kıb-Tek) kuruluş aşamasında Yönetim Kurulu üyeliği;1990-1999 yıllarında yerel bir bankanın Genel Müdürü olarak görev yaptım.
Bu dönem içerisinde dört yıl süre ile Kuzey Kıbrıs Bankalar Birliği Başkanlığı görevini de üstlendim. 1996-2002 yıllarında altı yıl süre ile Kuzey Kıbrıs Menkul Kıymetler Borsası Başkanlığı; 1999-2012 yıllarında TürkFransız ortaklığı bir bankanın Kuzey Kıbrıs’taki Uluslararası Bankacılık Birimi’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı üstlendim. Uzun bir bankacılık geçmişim vardır.
1997 ve 1998 yıllarında KKTC CumhurbaşkanıSayın Denktaş’ın, Özel Temsilcisi olarak, Senegal, İran, Pakistan ve Bangladeş’te kısa süreli görevlerde bulundum. 2004 yılında, Birleşmiş Milletler gözetiminde yürütülen Avrupa Birliği - KKTC uyum görüşmelerinde, baş müzakereci olarak görev yaptım. Özetle bu…
Soru: Geçtiğimiz günlerde Maliye Bakanımız, maaşların yüzde 90’ını yerel gelirlerden karşılıyoruz deyince, bazı kesimler bunu “Kendimize yetiyoruz” gibi algıladı. Gelirin yüzde 90’ının maaşa gitmesi bir bütçeyi sağlıklı olarak gösterebilir mi?
Peker Turgud: Bu açıklamadan böyle bir sonuç çıkarmak yanlış. Kendi kendimize yetiyoruz değil, maaşlara yetiyoruz diyebiliriz. Devletin mükellefiyeti sadece maaş değil ki… Devletin her alanında fazla istihdam var. Belediyelerde var, tüm kamu kuruluşlarında aşırı bir istihdam var. Ekonomik yapı kamuya istihdam düzeni üzerine kuruldu ve popülist politikalar hakim oldu memlekette. Yerel gelirlerin sadece personel maaşlarına gitmesi, işin ne kadar vahim olduğunu gösteriyor.
Bir devletin görevi sadece personel maaşlarını ödemek değildir. Halka yol götürmesi lazım, elektrik götürmesi lazım, su götürmesi lazım, sağlık hizmeti götürmesi lazım, eğitim hizmeti götürmesi lazım. Bunlara ödenek ayrılamıyorsa ve kamu gelirlerinin yüzde 90’ı personel maaşlarına gidiyorsa, bizim günde 24 saat anavatana şükretmemiz gerekiyor. Aksi halde burada ne ulaşım, ne eğitim, ne sağlık, yani hiçbir hizmeti götürecek durumda değiliz.
Sadece maaş ödeyeceğiz. Devletin görevi bu değil ki. Bu aşırı istihdam olduğunu, devlet yapısının hantal bir düzeye geldiğini bariz bir biçimde gösteriyor. Dolayısıyla KKTC ekonomisi bugünkü şekliyle sürdürülebilir değildir. Çok ciddi tedbirler gerekiyor.
Soru: Herkes düzenden şikayetçi, ancak değiştirme noktasında son derece inatçı. Bir tedbir almaya kalktığınızda hemen karşı çıkılıyor. Sendikalar da bu düzenin koruyucuları gibi hareket ediyor. Ekonomiyi düze çıkarmak, bu döngüden kurtarmak mümkün mü?
Peker Turgud: Bu, çok radikal tedbirlerle mümkün. Hükümetin güçlü durması lazım. Popülist davranışlardan kaçılması lazım. Elini masaya vurabilmeli. Dolayısıyla çok ciddi ekonomik tedbirler gerektiren bir durumdayız. Tabi şimdi meselenin bir de müzakerelerle ilgili tarafı var. Kıbrıs’ta herhangi bir çözüm olduğunda Kuzey Kıbrıs Türk ekonomisinin Güney Kıbrıs ekonomisi kadar yeterince dirençli olamayacağı kanaatindeyim. Burada büyük sıkıntılarla karşılaşmamız kaçınılmaz görünüyor. O bakımdan müzakere safhasında bu konulara çok dikkat edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Soru: Nasıl dikkat edilebilir?
Peker Turgud: Müzakere masası olumlu sonuçlanırsa AB’ye katılımı da beraberinde getirecek. Bu katılımda, belli muafiyetlerin, deregasyonların, koruma tedbirlerinin çok ciddi bir şekilde anlaşma metnine dahil edilmesi bence son derece önemlidir. Çünkü bir anlaşma halinde bir doğalgaz meselesi var, bunun paylaşımı nasıl olacak. Türkiye’den boru hattıyla su nakli var, bu gerçekleştiğinde bu da konuşulmalı.
Bu müzakere sürecinde önemli bir nokta da Federal Hükümet bütçesini ve bunun gelirlerinin tahsisi nasıl olacak? Türk tarafına birtakım önceliklerin verilmesi gerekiyor yılların dengesizliğini ortadan kaldırmak için. Değişik para birimleri kullanıyoruz. İki tarafın Merkez Bankaları nasıl amalgame edilecek? Yönetim nasıl olacak? Dönüşümlü Merkez Bankası başkanlığı gündeme gelecek mi? Bana göre dönüşümlü başkanlığın gündeme gelmesi gerekir.
Soru: Kıbrıs Türk Havayolları battı mı, batırıldı mı sizce?
Peker Turgud: Batmayacak, batması mümkün olmayan gemi batırıldı. Nasıl batırıldı bilmiyorum, hiç kimseyi de suçlamak istemiyorum; ama bana göre batması mümkün değildi. Çok aşırı personel istihdamına gidildi ve en önemlisi (Türk Hava Yolları) THY ile olan ipler koparıldı. THY ile ortaklık bazında kurulmuştu ve THY hep bir koruyucu anne gibi, baba gibi katkıda bulundu daima.. Her sıkışıklık anında THY imdada yetişiyordu. Hep olumlu katkıları oldu KTHY’e. Ne zaman THY dışlandı, şirket aşırı personel istihdamı yaptı ve sonuç ortada.
1974 kuruluş aşamasında görev yaptım. O zaman İnkişaf Sandığı Yönetimi'nin içindeydim; daha sonra 1977 yılında KTHY Yönetimi'ne katıldım, Ankara’da büyükelçi olduğum dönemde ayrılmıştım, dönüşte tekrar görev yaptım ve 1994 yılında istifa ederek ayrıldım. Ondan sonra şirket tamamen politize oldu, aşırı istihdama gidildi. Suçlu aramaya gerek yok.
Soru: Özelleştirme konusundaki düşünceleriniz neler?
Peker Turgud: Özelleştirme belli konularda şeffaf bir şekilde yapılırsa ve kamu yararı titizlikle korunursa faydalı olabilir. Kesinlikle her şey özelleştirilmelidir, hiçbir şey özelleştirilmemelidir diye bir argümanım yok. Her konu kendi şartları içinde değerlendirilir. Kamuda gizli kapaklı iş olmamalı. Her şeyin açık, net ve gözünde yapılması lazım. Kapalı kapılar arkasında kamuya hizmet mümkün değil.
Soru: Bugünün tüm stratejik ve gündemde olan kurumlarının başında bulunmuşsunuz. Kıb-Tek’in bugünkü işleyişini nasıl buluyorsunuz? Halk nasıl ucuz elektrik kullanabilir?
Peker Turgud: Kıb-Tek’in bugünkü durumunu çok iyi bilmiyorum ama genel olarak bir şey söyleyecek olursak fazla istihdam konusunun burada da sıkıntı yarattığını söyleyebiliriz. En fazla maliyetli elektriği kullanan bir ülke durumuna düştük. Bunu asgari düzeye indirmek gerekiyor.
1982 yılında Türkiye’den denizaltı kablosuyla Türkiye’nin enterkonnekte sisteme bağlanması gündeme gelmişti ve son aşamadaydı. O zaman Kıbrıs’tan kaynaklanan ideolojik bazı karşı çıkımlar, projenin rafa kalkmasına neden oldu.
Bence bu projeyi yeniden canlandırmak, hayata geçirmek ve Türkiye’nin enterkonnekte sistemi içinde KKTC ekonomisine mantıklı maliyette elektrik enerjisi sunmak gerekir. Özal’ın Kuzey Kıbrıs için çok güzel önerileri oldu, ama bunlardan bazıları bizim buradaki bazı politikacıların engeline takıldı. O zaman bu öneriler benimsenmiş olsaydı bugün toplum bu sıkıntıları çekmezdi kanaatindeyim. Ekonomik durum özetle bu.
Soru: Dövizin yükselmesi, Türk parası kazanıp, dövizle borçlanan bir ülke olmamızdan ötürü herkesi ciddi maddi sıkıntılara soktu. Burada yanlış olan nedir?
Peker Turgud: Dövizle borçlanma konusuna bir düzenleme getirmek lazım. Bunları yerel para birimine dönüştürmenin makul ve yasal yolları var. Ancak serbest piyasa ekonomisinde akit yapma özgürlüğü açısından baktığınız zaman, vatandaşın istediği para biriminde akit yapma hakkı var. Bunu yok sayamayız. Bunu kabul eden acısıyla, tatlısıyla katlanacak. Dövizdeki artış ilk defa olmadı. Her zaman olan, hatta her üç-dört yılda bir olan bir şey. Dolayısıyla döviz geliri olmayan insanın dövizle borçlanmaması gerekiyor.
Banka dövizle borçlanmazsan para vermeyecek ya da ev sahibi evini kiralamayacak diyelim; Peki tüketiciler ve toplum bu konularda örgütlense biz dövizle borçlanmayız dese, elinde fazla parası olan adam parayı verebilmek için, araba satan, arabayı satabilmek için, evi olan evini kiralamak için makul ölçülerle yerel para birimiyle sözleşme yapacak. Bu bir örgütlenme meselesidir. Ama siz örgütlenirsiniz, ben örgütlenmem, bozarım o zaman bir sonuca varamayız. Kişisel çıkar öne çıktığı anda toplumsal çıkar harcanıyor.
Soru: Borsa ne niyetle kuruldu, neler amaçlanıyordu?
Peker Turgud: Borsanın kuruluş aşamasında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın çok büyük desteği oldu. Maddi manevi her yönden… Ancak borsanın yaşayabilmesi için İstanbul Borsası’nın buradaki uzantısı gibi faaliyet gösterebilmesi gerekiyordu. Onun için belli mevzuat değişikliklerine ihtiyaç vardı. Maalesef borsayla ilgili kanun çıkarılmış olmasına rağmen, birkaç ufak mevzuat değişikliği yapılamadı ve borsa atıl kaldı.
Ben altı yıl müddetle bunu aktive etmeye çok uğraştım sonra gücümün yetmeyeceğini anlayarak bıraktım. Benden sonraki arkadaşlarda bir süre devam ettiler, ondan sonra ne olduysa bir gece ansızın borsa ortadan kalktı. İstanbul menkul kıymetler borsasının uzantısı olsaydı büyük gelir getirecekti. Bugün orada işlem gören büyük miktarda Kıbrıslı Türk sermayesi var. Bu yatırımcılar İstanbul’daki aracılarla uğraşacağına işlerini buradan kendileri yürütecekti.
Soru: Neden ortadan kaldırıldı?
Peker Turgud: Bilmiyorum… Siyasi irade belki de hazır değildi buna… Ülke ekonomisine büyük katkısı katkısı olacaktı. Üstelik kurulması talebi de hükümetten gelmişti, sonra nedense sahip çıkılmadı. Açılışına KKTC’den ve Anavatandan bakanlar da katıldı.. Arkası gelmedi.
Yurdagül Atun, 15.07.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Medya, Röportaj