"Çok acınacak bir haldeydi bir zamanların aslanı. Roller değişmiş, aslan ben, fare de o olmuştu şimdi. Yüzünün beni görünce aldığı şekli ve bakışlarını yaşamım boyunca hiç unutmadım, unutamadım."
Türk askeri, teslim olmuş bir Rum askerine su içirirken
Yıllardır süregelen
müzakerelerde konuşulanları doğru değerlendirmemin, Rum siyasilerin
tavırlarının ne manaya geldiğini doğru olarak kestirmemin ve öngörülerimin hep
doğru çıkmasının nedeni, hep bu yıllarda edindiğim deneyim ve gözlem ile
dağarcığımı doğru bir şekilde doldurmam
nedeniyledir.
Televizyon ekranları ile
radyolarda dile getirdiğim öngörülerim bugüne değin hep doğru çıktı.
Özellikle
de 2008 Şubatında yapılacak olan Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde,
o dönemde Rumların Cumhurbaşkanı olan Tasos Papadopulos’un kaybedeceğini,
Temmuz 2012 tarihinde, daha seçimlere 7 ay kala öngörmem, TV ekranında dile
getirmem ve bu düşüncemin arkasında seçimler yapılana kadar durmam bunun en
güzel örneklerinden bir tanesini oluşturmaktadır.
1970-1974 yılları arasında Gazi
Mağusa’nın şimdi kapalı Maraş olarak tanımlanan bölgesinde değişik Rum
müteahhitlerin inşaatlarında çalışırken sadece Kıbrıslı Türk olduğum için 4 kez
işime ve birlikte çalıştığımız tüm Kıbrıslı Türk işçi ve ustabaşıların işlerine
hiçbir gerekçe göstermeden son verildi, bölgenin EOKA’cı sorumlularından gelen
talimat üzerine.
Rum Milli Muhafız Ordusunda
(RMMO) askerlik görevini asteğmen ve mavi bereli komando olarak yapmış bir Rum
yönetici vardı son çalıştığım yerde. Biz Kıbrıslı Türkleri aşağılamaktan büyük
zevk alırdı.
Bana, “Biz selam verirken
ayağımızı en sert şekilde yere vururuz taşları kırarcasına!” derdi, “Düşmanlarımıza kendilerini nasıl ezeceğimizi
göstermek için…”
Tabii düşman diye kastettiği de bizdik. Bakışlarında
muzaffer bir komutanın edası vardı hep. Kendini aslan zanneder, bizi de bir
lokmada yutulacak fare gibi görürdü, sayımız kendilerine kıyasla dörtte bir
oranında olduğu için.
1963 yılının meşum Aralık ayında
savunmasız insanların yaşadığı Lefkoşa’nın Küçük Kaymaklı bölgesine
saldırmışlar, kaçmayı başaramayan silahsız insanlarımızı, çocuk kadın, yaşlı
demeden katletmişler, evleri ve camimizi yakıp yıkmışlardı.
“Küçük Kaymaklı’yı kanlı aldık, ancak kanla veririz. Erkekseniz gelin alın” derdi bize
hep mağrur bir aslan edası ile.
“Düşmez, kalkmaz bir Allah’tır” sözünü boşuna söylememişler.
Kahraman Türk Ordusu 15 Ağustos
1974 günü Mağusa’ya gelince sarılıp kucaklaşmış, 96 yıllık hasretin son bulması
nedeni ile de ağlaşmıştık.
Ertesi günü benim rehberliğini yaptığım birliğin
Maraş kentinde yaptığı silahlı operasyonda ele geçirilen Rumların arasında,
ayağında postal ve askeri pantolon, üstünde ise beyaz atleti ile söz konusu kendini
adanın aslanı zanneden Rum Yönetici de vardı.
Asker olduğu anlaşılmasın diye
üniformasını, silahını ve o çok öğündüğü mavi beresini fırlatıp atmış,
postalları ile pantolonunu değişecek zamanı ise bulamamıştı.
Kimliklerinin kayıta geçirilmesi
amacı ile ifade vermek üzere ifade yerine getirildiğinde, beni masa başında
yüksek rütbeli bir Türk subayının yanında oturur görünce, yüzü değişmişti. Beni
orada gördüğüne inanamamıştı belli ki. Bizlere amirlik ve aslanlık taslayan,
canı istediğinde de bizlere Türk olduğumuz için hakaret ederek işten kovan
adam, önümde başı eğik ve süklüm püklüm durmaktaydı.
Önce yüzünü bir hayret dalgası
sarmıştı. Sonra da yüzü ezik ve mahcup bir hale dönüşmüş, gözlerini de yalvaran
bakışlar kaplamıştı. Çok acınacak bir haldeydi bir zamanların aslanı. Roller
değişmiş, aslan ben, fare de o olmuştu şimdi. Yüzünün beni görünce aldığı şekli
ve bakışlarını yaşamım boyunca hiç unutmadım, unutamadım.
20 Temmuz 1974 günü başlayan ve
fiilen 16 Ağustos 1974 günü biten Mutlu Barış Harekatı ve Kıbrıslı Rumlarla
ilgili bir çok hatıralarım var, pahası ve kıymeti biçilmez gerçek ve yaşanmış
hatıralar.