"Şimdi eğer barış isteyecek gücünüz ve iradeniz kaldıysa -ki HDP'ye oyu ben vermedim- "Benim için öldürme!" sesini yükseltme zamanıdır.."
Türk Devleti uzun yıllar sonunda savaşın sonuç getirmeyeceğini gördüğü için ilk defa ciddi manada barışa inandı ve barış için 5 -10 yıl önce akla hayale gelmedik adımlar attı.
Öyle ki kendi mahallesinin fanatikleri/faşistleri tarafından vatanı bölme ve satma suçlamalarını da göğüsleyerek HDP, İMRALI ve KANDİL mekik diplomasisini oldu bitti ile neredeyse herkese kabul ettirdi. Bu süreçte Erdoğan'ın içtiği baldıran zehiri neyse, ama O'nu sevenlerin yutkunmaktan boğazları şişti..
Siz ve sizin gibi düşünenlerin haklı olarak çözüm sürecinde sadece HDP ve PKK'nın değil, bölgedeki bütün fikir ve kanaat önderlerinin ve özelde feodal yapının temsilcilerinin ve İslami örgütlenmelerin de aynı masada toplanması önerilerini kaale almayarak, hem dağdakilere hem de ovadakilere olduğundan daha fazla önem atfetmeye devam etti..
Siz de, biz de gayet iyi biliyorduk; KCK veya PKK'nın barış istiyormuş gibi görünmesinden sorumlu olan HDP'nin barış falan istemediğini.. Abdullah Öcalan'ın -ki son günlerde adı hiç anılmaz oldu- barış yanlısı olup olmadığından emin olmadığımız halde -barış yanlısı olduğunu kabul edersek- bypas edilip PKK'nın aktüel patronlarının emriyle İmralı'da yokluğa terk edildiğini defalarca biz yazdık..
HDP'nin, Öcalan’dan bağımsız ve gıyabında iş(!) tuttuğunu ve barajı aşarsa Barış'ın ve Öcalan'ın devre dışı bırakılacağını da yazdık.
Ne HDP'li seküler anlayışa sahip Kürt Kardeşlerimize ne de sizin gibi HDP'ye eklemlenmelerini rasyonel akılla izah edemediğimiz müslüman Kürt Kardeşlerimize derdimizi anlatamadık.
20 yıldır Kürt Dostu olan bizler; sırf HDP'nin patronaj değiştirdiğini, barajı aşarsa barışa değil savaşa hizmet edeceğini, baraj aşılırsa Öcalan’ın seküler Kürt Siyasi Hareket içindeki özgül ağırlığı azalacak öngörüsünü dillendirdiğimiz için ve Kürt Düşmanı ve faşist ilan edildik.
Sonuç ortada..
Taraflardan biri zaten savaşla olmayacağını bildiği için yeterince bedel ödedi ve barışa fırsat verdi.
Hiçbir normal akıl Kürt sorununda gelinen mesafenin 2002 den daha kötü olduğunu söyleyemez. 2002'de bile hayal edilemeyecek şeyler hayata geçirildi peyderpey bu ülkede.
Taraflardan diğeri ise bölgesel ve küresel konjunkturel değişimleri yanlış okuduğu ve biraz da işlerine öyle geldiği için bu durumu zaaf ve mecburiyet olarak değerlendirdi..
Ne hikmetse seküler Kürt Hareketinin silahlı ve külahlı kanadı için; ne "Türkiye Türklerindir" logosunu halâ ve israrla sürdüren Doğan Medya ve saz arkadaşları, ne Kürtleri orman kaçkını gösteren ve Sri Lanka gibi yerle bir edelim formülünü hükümete yakın iken dikte eden iddia olunan FTÖ çetesi, ne de Ahmet Kaya'yı çatal bıçak yağmuruna tutan ve aniden bastıran Tayyip Erdoğan Nefreti fırtınasına tutulup Kürtleri keşfeden ve Cihangir LGBT'leri ve Nişantaşı züppeleri düşman olamadı..
Hatta mitinglerini basan MHP kökenli güruhun yaptıklarının faturasını bile çözüm süreci masasındaki partnerine dayamak isteyen bir akıl(!) hakim oldu Kürt Mahallesi'ne..
Şimdi sıra Kürt tarafının silahlı kesiminin bu işin silahla olmayacağını bir daha silaha tevessül edilmeyecek şekilde anlamasına geldi..
Bu arada her iki taraftaki barış yanlılarının daha bir entegre bir şekilde çalışması gerekiyor..
Buradaki en önemli görev; her iki tarafın savaşın gerektirdiği ve önüne geçilemez kayıplarına fokuslanmak değil, ama özellikle PKK'nın rajon dışı sivil, sağlık görevlileri veya askeri personeli görevi dışında çoluk çocuğun yanında pusu kurmak ve öldürmek gibi kalleşçe metodlardan uzak durmasını sağlamak olmalıdır. Bu tarz infazlar toplumsal hafızada çok daha fazla kalıcı izler bırakmakta ve barışın olmazsa olmazı olan iklimi zehirlemektedir..
Herkes kendi mahallesinin delisinden sorumludur. Şimdi eğer barış isteyecek gücünüz ve iradeniz kaldıysa -ki HDP'ye oyu ben vermedim- "Benim için öldürme!" sesini yükseltme zamanıdır..
"Ben, iki tarafa da karşıyım" laflarının hiç bir kıymeti harbiyesi yoktur bilesiniz..
Kalın sağlıcakla..
Naim Okur, 28.07.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem
Naim Okur Yazıları