"Kötü şeyler düşündükçe deliye dönüyordu.."
Serçekuş'a söz vermişti, ağlamayacaktı.. ağlarsa Serçekuşu ölürdü.. Ona nasıl kıyardı? Yokluğuna nasıl dayanırdı?
Ondan hatıra kalan incileri bir ahşap oyma kutuya özenle yerleştirdi.. Kutunun tabanına mavi bir saten kumaş döşemişti.. İnciler ıslanmaya başladığında fark etmek istiyordu.. İnciler suya dönüştüğünde Serçekuşu gelecekti..
Her gece başucundaki çekmecenin üstündeki incili kutuyu kucağına alıp bakıyordu.. Acaba mavi kumaş ıslanmaya başlamış mıydı, acaba inciler değişiyor muydu? Ne zaman suya dönüşeceklerdi.. Serçekuş'u burnunda tütüyordu.. Gideli hayli zaman olmuştu..
"Serçekuşum", diye mırıldandı.. "Cancağızım".. Göz pınarları tam sulanır gibi olmuştu ki aklı başına geldi.. Ağlamaması gerekiyordu, yoksa Serçekuşu ölürdü..
Ne yapıyordu acaba? Dağ evine sağ-salim gidebilmiş miydi? Evine uçması için geniş ve lanetli bir vadiden geçmesi gerekiyordu.. İyiden iyiye merak ediyor, elinden hiç bir şey gelmiyordu.. İncileri bir bir çıkardı, öptü, tekrar kutuya yerleştirdi..
İncileri öptükçe Serçekuşu'nun gözlerinden öpüyordu sanki.. "Nurum", dedi, "Hâldaşım... cancağızım.. Şimdi ne alemdesin?"
Hasret ve merak yerini derin bir uykuya bıraktı.. Usulca uykuya daldı.. Rüyasında yine o cadıyı gördü.. Dağ evine giden yoldaki vadiyi lanetleyen cadıyı.. Ne istiyordu ki sanki bu lanet cadı? Cadı kahkahalarla gülüyor, çirkin bir baykuş, hırçın bir kartal ve ürkütücü bir yarasanın dağ evine doğru sürüklediği bir kara bulutu işaret ediyordu.. Kahkahalar gökyüzünü dolduruyor, dağlarda yankılanıyordu...
Kan ter içinde uyandı yine.. Bu rüyayı üç gün üst üste görmesini pek hayra yormadı.. "Böyle olmayacak, Serçekuşu'ma gitmeliyim", dedi, "Acaba başı dertte mi, o lanet cadı ona bir kötülük yapmış olabilir miydi?"
Kötü şeyler düşündükçe deliye dönüyordu..
Aceleyle yatağından kalktı.. gözü çekmecenin üstündeki kutuya takıldı yine.. Kutudaki incilerin biri hariç diğerlerinin suya dönüştüğünü gördü.. Ama en iri olanında dehşet bir şey fark etti.. İncinin üzerinde kan lekeleri vardı.. Yüreğine bir ateş düştü.." Serçekuşum" dedi, gerisini söyleyemedi.. Gırtlağında dayanılmaz bir acı hissetti, yüreğinde yangın..
Gitmeliydi.. Esen bir yel olup gitmeliydi dağ evine.. Acele etmeliydi.. Sanki güneş küsmüş, bu sabah doğmamaya karar vermişti.. Gün karaydı.. Keder sarmıştı her zerresini.. Ya o lanetli cadı ona bir kötülük yaptıysa? Düşünmek bile istemiyordu.. Kan.. gördüğü kan zihnini kurcalıyordu.. Ya yaralandıysa, ya hastalandıysa?
Bir şeyler yapmalıydı.. Beraberinde Serçekuşu'na iyi gelecek şeyler götürmeliydi.. Çabuk olmalıydı.. Hızlı düşünmeliydi.. Ağlamak istiyor, ağlayamıyordu da.. Serçekuş'a söz vermişti..
Hızlıca kilerdeki ecza dolabına gitti.. Yara bereye lazım olabilecek ve acil durumlarda gerekebilecek neler varsa çabucak ceviz yeşili sırt çantasına yerleştirdi.. Pamuk, tentürdiyot, yara merhemi, yara bandı, ağrı kesiciler.. Kilerden mutfağa koştu, kesici bir şeyler aradı.. Eline geçen iki bıçağı gazete kağıtlarına sardıktan sonra onları da çantasına koyuverdi..
Bir yandan, "Allah'ım", diyordu, "Allah'ım, ne olur, Serçekuş'ma bir şey olmasın, ne olur ona zerre kadar zarar gelmesin, incinmesin cancağızım.. Ne olur Allahım, o lanetli cadı ondan uzak olsun.. Koru onu Allahım, lütfen..lütfen..."
Kapıya doğru yöneldi... Çıkmadan önce geriye dönüp boş gözlerle evini seyretti... Işıkları söndürdü, kapkara bir gecenin seherinde kapıyı hızla çarptı, sokağa çıktı.. Çantasını sırtına iyice yerleştirirken saçlarını savurdu, eteklerinin ucunu topladı, bu kez taşlar aklına gelmemişti, sendeliyordu..
O kanlı inci... Ya Serçekuş'a, ya Serçekuş'a?
Heca Ris, 29.07.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Serçekuş