"Serçekuş ağır yaralanmıştı.. Lanet Cadı'nın işi olmalıydı.."
Başını kaldırdı.. Uzaktaki dağ evini gördü.. Serçeku'şun mütevazi yuvasını.. Az kalmıştı, çok az.. şu vadiyi de sağ salim bir geçse, Serçekuşu'na ne olduğunu anlayacak, hasret giderecekti..
Serçekuşu'nu düşününce üzerindeki yorgunluk azaldı, kokuyu umursamaz oldu.. Saçlarını son bir gayretle daha savurmuş ve eteklerini var gücüyle toplamış, adımlarını herzamankinden daha büyük atmışken, çirkin baykuş, hırçın kartal ve ürkütücü yarasanın kendisine doğru hızla uçmakta olduklarını gördü.. Karşı karşıyaydılar işte..
Kahkaha atıp alaycı sözlerle ona sataşıyorlardı.. "Zavallı minik kız, şuna bakın hele, kuşu için nelere katlanmış, mis gibi evini terk edip lanetli vadiye dalmış ha ha ha haa"..
Kartal tepesinde sürekli daireler çizerek uçuyor, ara sıra sırtındaki çantayı gagalıyordu.. Yarasa sivri dişlerini gösterip vantuzlarıyla saçlarına konuyordu.. Çok korkuyordu, ama belli etmiyordu.. Hepsine Serçekuşu için katlanıyordu.. Şimdi üçü bir olmuş başında uçuşup duruyorlardı.. En sonunda yere düşürmeyi başardılar..
Yüzükoyun yere kapaklandı... Ağlar gibi yaptı, ama ağlamadı.. Çünkü ağlarsa Serçekuşu ölürdü..o an acayip bir şey oldu.. Yerde yatan ve hafif yaralanan kıza şuh kahkahalar atarak bakan üç iğrenç kuş neye uğradıklarını şaşırmıştı... Daha fazla sabredemeyen kız kaşla göz arasında çantasından gazeteye sardığı iki bıçağı çıkarmış, saniyeler içinde yarasa ve baykuşa saplamıştı bile..
Her nasıl olduysa kartal yükseklere doğru uçmayı başarmıştı.. Kartal da şaşkındı, bir anda iki arkadaşını bu küçük kız gözünü kırpmadan öldürmüştü.. Şimdi bir ağaç dalından kızı seyrediyordu..
Kız yerden irice bir taş aldı ve dala doğru fırlattı.. "Serçekuşum, bekle, geleceğim, dayan lütfen!", diye taşı bir çırpıda kartala attı... Kartal tam havalanmıştı ki sağ ayağından yaralandı.. Havada yalpalaya yalpalaya uçtu, uzaklara doğru, kayboldu..
Kız eliyle alnındaki teri sildi, üstünü başını düzeltir gibi yaptı, giysilerindeki ve saçlarındaki tozları çırptı.. Kan ter içinde kalmıştı, çok yorulmuş, çok korkmuştu, ama doğrusu değmişti.. Artık o iğrenç ve kötü üç kuş yoktu..
Eteklerini toplayarak, lanetli vadiyi hızla geçti..
Dağ evine artık çok yakındı.. Kalbi küt küt ediyordu.. Ya Serçekuşuma bir şey olduysa diye düşünmeden edemiyordu.. İşte son patikayı da geçtikten sonra dağ evinin kapısına gelmişti.. Kapıyı çalacak gibi oldu, ancak kapının aralık olduğunu fark etti.. Kapıdan girişteki bölmenin sağ kısmındaki yer minderinde yatan Serçekuşu'nu gördü.. Yüreği cızz etti..
Acı içinde tiz bir çığlık attı: "Cancağızım... Kuşum... "
Ölmüş müydü? Ölemezdi, ölmesindi... Başını Serçekuşu'na yaklaştırdı.. Kulağını onun minik göğsüne dayadı.. Kalbini dinleyecekti.. Serçekuşu'nun pır pır eden titrek yüreğinin sesini duydu..
"Kuşum", dedi.. Yanağını gagasına, kanatlarına dokundurdu.. Eliyle kuşunu okşadı, okşadı... şefkatle.. hüzünle.. "Hadi cancağızım, uyan, bak ben geldim, uyan ne olursun, uyan!" diye mırıldandı..
Endişeli ve şefkat dolu bu sesi duyan Serçekuş nihayet gözlerini araladı.. Derin ve acı dolu bir sesle "Cik cik" dedi. "Demek geldin..."
Gagasında yarım bir tebessüm belirdi.. "Hoşgeldin, cik cik..."
Serçekuş'un hayatta olduğuna neşelendi ve daha sıkı okşadı kuşunu kız; kanatlarını sımsıkı sardı, şefkatle.. İşte o an Serçekuş'un kanadındaki dermansızlığı ve derin yarayı da gördü.. Serçekuş ağır yaralanmıştı.. Lanet Cadı'nın işi olmalıydı..
Serçekuş'un kanadındaki yarayı dikkatle ve usul usul incelerken Serçekuş çoktan kendinden geçmiş, derin uykuya dalmıştı bile... Serçekuş'un yarasını iyileştirmeliydi.. Çantasını açtı ve ihtiyaç duyacağı malzemeleri çıkarıp minderin yanına bıraktı..
Elini çabuk tutup işe koyuldu..
Heca Ris, 03.08.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Serçekuş