"Kandil tasfiye edilmeden bölgede huzura kavuşmak zordur."
Kim ne derse desin bu işin en önemli bir ayağı, iktidarın çabalarına olumlu yaklaşan Öcalan'dır. Eğer; Öcalan iradesini barıştan ve ayrılma yerine "Demokratik, bütüncül Türkiye'den yana koymasaydı, savaş baronlarının silahlarını susturmaları ve örgütü çatışmalardan uzak tutmak mümkün değildi.
Erdoğan'ın, onca karşıtına, resmi yapının katı zihniyetine rağmen başından beri sorunu çözmek için çeşitli iyileştirici adımlar atması ve sonuçta Öcalan'ın çağrısı üzerine Nevruz'la birlikte silahların susması yönündeki çağrısının sonuç vermesi inanılmaz bir başarıdır. Başarıdır; ancak bundan her olumsuzluğun sona erdiğini, ereceğini ummak da yersizdi(r).
Erdoğan'ın sorunu çözme yönündeki kararlı tutumuyla gelinen bu olumlu noktada tehlikenin tümüyle ortadan kalktığını, ortalığın güllük-gülistanlık olacağını sananlar olup bitenler karşısında şimdi şaşkınlık yaşıyorlar.
Oysa, yaşananlar bir kıvılcımla yeniden alevlenebilecek, muhtemel şeylerdi. Zira; ülkedeki Kürt Sorunu'nun harareti azalsa da, bu sorun hiç bir zaman bitmeyecek şekilde sürekli güncelleniyordu..
Bu süreçte sorunun bir tarafında yer alan ve ipleri elinde tutan PKK/KCK sorunu kendine endekslemiş, bölgesel bir aktör olarak kullanılmaya evrilmişti. Yani; Türkiye'deki Kürt Sorunu bir PKK/KCK sorunu haline dönüşmüş, PKK/KCK bölgenin yeniden şekillendirilmesi projesinde yer alan bölgesel bir aktör haline gelmişti.
O nedenle, PKK deyince bundan sadece Öcalan'ı anlayan, Öcalan'ın barıştan yana tavır koymasını "Kötü günler geride kaldı" şeklinde dikkate alanların şaşkınlık yaşamaları doğaldır.
Ancak gelişmelerden anlaşılmalıydı ki; Öcalan, bölgenin şekillendirilmesi amacıyla ortaya çıkan tablonun esareti altındadır. Bölge şartları Kandil'e bölgesel roller vermiş, Öcalan'ı da Kandil'in rolünü savunma reflekslerine teslim etmiştir. Yani örgüt Öcalan'a bağlı görünse de, Kandil'in bölgesel çatışmalardan kendine bir gelecek planı çıkarmış olması, Öcalan'ı Kandil'in mazeretlerine ortak etmiştir.
O halde sorunun tümden çözümü için Öcalan'ın Türkiye'nin bütünlüğünden yana tavır koymasının yanı sıra Kandil'in de Türkiye'nin bütünlüğüne, çıkarlarına önem vermesi gerekmektedir.. Bu sağlanamadığı takdirde örgütün Türkiye içerisinde silah bırakması gelecek açısından endişeye yol açmayacak bir çözüm değildir.. Belki silahların bırakılmasıyla birlikte sınırlarda alacağımız tedbirlerle terörün içeriye etkisi azaltılabilir, ama sadece bununla Kürtlerin bölgede huzura erişmesi, kalıcı bir güvenliğin oluşması sağlanamaz. Bölge kürtleri örgütün Türkiye'de silah bırakmış olmasıyla huzura kavuşamaz.
İşte bunu Kobani örneğinde yaşadık. IŞİD'in saldırıları karşısında kimileri "PKK iyi ki silah bırakmadı, eğer Türkiye'deki silalı güçler olmasaydı Kobani şimdi IŞİD'in elinde olabilirdi" demekteydiler. Oysa bunun tek doğru izahı vardı..O da;"Türkiye olmasaydı Kobani IŞİD'in eline geçmişti"ydi.
O halde olması gereken, Türkiye'nin bölgedeki halkları koruması için belirleyici bir güce, etkiye sahip olmasıdır. Eğer, Türkiye bölgede etkinlik kuramazsa bu sorunlar zamanla yine kaşınır hale gelecektir.
BÖLGE KÜRTLERİ VE KANDİL
PKK ,her ne kadar Öcalan'ın kurduğu bir örgüt olsa da, Öcalan'ın tutuklu olması Kandil'i, yani Öcalan adına (sözde) gücü elinde tutan KCK'yı olayların merkezine oturtmuştur. Örgüt adına KCK yürütme kurulu, Kandil karar vermektedir.
Kandil'in yani KCK'ya dönüşmüş PKK'nın düşünce kodlarını anlamadan,bugünleri anlayamayız;
PKK, marksist bir örgüt olarak ortaya çıkmıştır. Bu örgüt feodaliteye, dini yapılanmaya,ağalık sistemine, etnik ayrımcılığa, cinsiyet eşitsizliğine kısaca marksist düşünce neye karşıysa onlara karşı olmayı ilke edinmiş sol bir parti/örgüttür.
O nedenle bölgedeki yerleşik yapıya, Kürtlerin önem verdiği bir çok şeye şiddetle karşıdırlar. Bölgedeki diğer Kürt örgütleri Kürtler'in gelenek ve göreneklerine dikkat ederken PKK bu konuda fütursuzca davranmaktadır. Bu karşıtlık zamanla bölgedeki Kürt örgütlerle PKK arasındaki düşmanlığın şiddetlenmesine yol açmıştır.
PKK, varlık mücadelesi verdiği dört parçadaki diğer Kürt örgütlerle zaman zaman çatışma içerisine girmiştir. Çatışmadığı hiçbir Kürt örgütü yoktur.
Kendisine görüş olarak en yakın olan sosyalist Talabani'nin örgütü KYB ile de çatışmalar, sürtüşmeler söz konusu olmuştur. Barzani'lerin örgütü olan KDP ise PKK'nın bölgede en karşıt olduğu, sık sık ihtilaflar yaşadığı bir örgüttü.
PKK görüşüne en uzak örgüt olan KDP'nin lideri Barzani, bugün, Kürtlerin yaşadığı dört parçadan biri olan Irak'ta Bölgesel Kürt Devleti kurmuş ve burada kurulan yapının başına geçmiştir.
Kuzey Irak'ta Barzani liderliğinde kurulan Kürt Otonom Bölgesel Devleti, PKK'nın Irak'taki gücünün zayıflamasına yol açmıştır. Irak'ta en önemli örgüt olan KYB'nin başındaki Talabani'nin Irak'ta cumhurbaşkanlığına getirilerek ,örgütünün otonom bölgeyle bütünleşmesi ve islamcı Ensar örgütünün yok edilmesiyle Barzani Irak Kürtlerinin en önemli ismi haline gelmiştir. Bu durum PKK'yı da etkilemiş ve PKK'nın Irak'ta at koşturmasını engellemiştir.
Durum böyle olsa da PKK'nın buradaki faaliyetleri son bulmamıştır. PKK/KCK Barzani'nin başkanlık ettiği Kuzey Irak Bölgesel Kürdistan'da Barzani'nin bütün politikalarına alternatifler geliştirilmekte ve Barzani'nin bölgedeki etkisini kırmak için özel çaba sarf etmektedir.
KCK'nin konuşlandığı Kandil bölgesinde Barzani'nin dokunamadığı bir kurtarılmış bölge oluşturmak ve bu bölgeyi git gide büyütmeye çalışma amacı açıkça ortadadır.
Kürtlerin yaşadığı diğer bir ülke olan Suriye'de, Esed kürtlere bir vatandaş olarak yaşama hakkı vermezken PKK ile sürekli içli dışlı olmuştur. Kürtlerin vatandaş kabul edilmediği bu ülkede Öcalan'ın karargahını burada kurduğu ve 9 yıl burada el üstünde tutulduğu unutulmamalıdır. PKK, Suriye'de her zaman Esed hanedanın bir kolu gibi görev üstlenmiş, bunun karşılığında itibar bulmuştur...
Temo'nun öldürülmesiyle birlikte Suriye'de iyice etkinleşen PKK'nın Suriye versiyonu PYD, bütün Kürtleri Esed'in yanında savaşmaya zorlamaktadır.
Esed'in ayakta kalması halinde, oradaki Kürtlerin tek hakimi olacağını düşünen PYD, aynı zamanda Suriye'nin bölünmesi halinde de, Suriye parsasından kendilerine bir pay düşeceğini ve böylece Barzani gibi (ve ona karşı)burada bir devlet kuracaklarını hesap etmektedir. Bunun nihai hayali ise buradaki Kanton yapısının önce Irak'a uzanması ve sonrasındaysa Türkiye ile bütünleşmesidir.
Bunun için PKK/KCK'yı bölgede taşeron olarak kullanmayı sürdürmek isteyenler, onu bölgenin diğer bir taşeron örgütü olan IŞİD ile çatıştırarak Kobani'de bir devlet kurma hesabına hapsettirmiştir.
İran'daki Kürt bölgesinde ise etkinlik kurmak için burada konuşlandırılan PJAK, İran kuvvetlerine karşı başarılı olamamıştır. İran Kürtlerinden ilgi görmeyen PJAK sonunda pes etmiş, Suriye beklentileri ve ABD'nin İran'la anlaşması üzerine de üst örgüt KCK ile birlikte İran politikalarına eklemlenmiştir..
KANDİL'İN BÖLGESEL ROLÜ
KCK, bölgedeki bu dört parçada/ülkede hesap güden bölgesel bir aktördür ve bu örgütün beyni yani KCK, Kandil'de, ana silahlı gücü ise Türkiye'de konuşlanmıştır.
Her geçen gün silah ve muhimmatını artıran ve ağır silahlar edinen bu bölgesel aktörün, rolünü devam ettirebilmesi için militanlarını toplayıp eğitebileceği, bileyip savaştıracağı bir askeri üsse ihtiyaç duyması kaçınılmazdır. Türkiye şu anda bunun için alan olarak kullanılmaktadır.
KCK'nın Türkiye'deki silahlı militanlarının silah bırakması ve topluma kazandırılması halinde Kandil askerlerini kaybedecek ve bölgesel hesaplarına elveda diyecektir. Onun için bu durum karşısında yani Türkiye'de barışın tesisi edilmesi ve silah bırakılması,militanların dağdan inmesi halinde kendilerine yeni bir yer gerekmektedir. Kobani(Suriye)ve Kandil (Irak) o nedenle KCK/PKK için son derece önemlidir.
KCK, bölgesel hedeflerini gerçekleştirmek için bölge üzerinde planlar yapan ve tarafları çatıştıran dış güçlerle ittifak arayışına girmeden sonuç alınamayacağına angaje olmuştur. Dört ülkede (Irak, Suriye, İran, Türkiye) varlığı bulunan KCK, bu bölgelerde varlığını artırmak isterken mevcut şartları lehine çevirme amacıyla bölgede faaliyet gösteren yabancı ülkelerle işbirliği içerisine girmiştir..
Bölgede çıkarlarına uygun bir yapının kurulması için faaliyet gösteren emperyal devletler KCK'yı bu hedefleri doğrultusunda kullanmaktadırlar.
O nedenle; KCK, bölgede etkin güç olma yolundaki Erdoğan Türkiye'siyle uzlaşan Barzani'nin gücünün zayıflatılmasına çalışmakta, ABD ile anlaşan ve Suriye'de Esed safında yer alan İran'la ortak stratejiler yürütmektedir.
Suriye'de kantonlardan oluşan bir otonom bölge kurarak, bunu Irak ve Türkiye'ye yaymanın önünde engel gördükleri bu iki isme karşı her tür iç ve dış güçlerle işbirliği içerisine girerek, onların taşeronu gibi faaliyet gösterilmektedir.
KCK ,ayrıca Türkiye'yi zayıflatmak ve yeni sorunlarla karşı karşıya bırakmak için Ermenistan sınırında da bir hat oluşturmaya çalışmaktadır.
KCK ve uzantılarının içerisinde soykırım iddiasıyla Türkiye'ye düşmanlık besleyen ve Türkiye'den öç almak isteyen çok sayıda yönetici/militanın bulunduğu dikkate alınırsa, bunun önem verdikleri bir proje olduğu anlaşılacaktır.
Ermenistan'da PKK'nın kamplarının olduğu iddiaları böylesi bir projeyi doğrulamaktadır.
SONUÇ
Eğer, Kandil bölgesel taşeron olmaktan çıkarılıp, bölgesel hesapları bozulmaz ve böylece etkinliği kırılmaz ise bölgeyi huzursuz etmeyi sürdürecektir.
Bölgede bir Kanton oluşturması halinde ise, sadece Türkiye için değil, Barzani içinde büyük bir tehdit oluşturacaktır. Zamanla Irak Bölgesel Kürt yönetimini, Doğu'yu ele geçirmenin hesabı içerisine girilecektir.
O nedenledir ki; eğer bölgede huzur arıyorsak, öncelikle Kandil'in bölgesel taşeron aktör olmaktan çıkarılması gerekmektedir.
Kandil tasfiye edilmeden bölgede huzura kavuşmak zordur.
Kandil'in devreden çıkmasıyla, Barzani ile olan işbirliğinin artırılmasıyla bölge Kürtlerinin daha iyi duruma gelmelerinin önü açılacak, Türkiye'deki Kürt siyaseti, yani HDP benzeri yapıların Türkiye lehine ,daha iyi bir Türkiye için çalışabilmelerinin de yolu açılmış olacaktır...
Adnan ONAY, 05.08.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar