6 Ağustos 2015 Perşembe

SA1619/KY1-CÇ139: Hasırlı/ Roman- Bölüm 2-7

"Yazgım kadınlara eşlik içinmiş; bunu şimdi daha iyi kavradım. Bu yerde, bu kadınlar cehenneminde daha bir iyi anlaşılıyor her bir şey."

“Cinayet etmedi cânı gibi anın câm
Boguldı seyl-i belaya tagıldı erkânı”
Taşlıcalı Yahya

BÖLÜM İKİ
7
Saran kimdir? İşte böyle şaşırırsınız!

Benimki kolay.. bir çırpıda söyleyebilirim.. duvarlar öyle mi? Haha ha! Güleyim bari.. sular.. uçsuz bucaksız sular.. tıpkı çöl gibi.. hoş fırsatım olsa ne olurdu ki? Çölde ben yolumu bulamazdım ki bu su çölünde bulabileyim.. Necmi yanımda olsa işler değişirdi.. o yalnız yıldızlara bakarak bulmazdı yolları.. bir hinlik vardı şıppadak yol belirlemelerde.. Babam bile gıpta ederdi.. “Cinleri var bu kızın.. kesin cinleri var.. baksanıza develer şaşırdı bu şaşırmadı!” derdi gözlerini içi gülerek. Yine de bu sevinci saklardı. Kimse bilsin istemezdi. Bir çocuk hem de bir kız çocuğu.. tefe kor çalarlardı.. bilirdi bunu babam.. ben olsam.. ya da Daştan.. o zaman göğsünü kabartarak gezinirdi kabile arasında elbet.. 

Niye yadsıyorsunuz ki? Bakındı şuna!

Söyletmeyin efendim.. bu haliniz has odaya kabul edilişin erken dönemlerindeki taze hevestir.. cümle alem bilir de siz duymamış olasınız.. güldürmeyin beni..

Gerçekten!

Şimdi buradaydı ve hatta gergefini bile bitirmişti ve acemiliğine verilmesini istiyordu. Fakat soruşturma açılacaktı.. tedip-erkan bunu gerektiriyordu ve anlamsızlığın pençesine düşmek üzereydi ve fakat teselli verecek olan ya da olanlar nerede? 

Nerde efendim.. nerde?

“Efendim.. hayır hanım efendi.. burası ev değil.. vaha hiç değil.. olmadığını söyledim işte.. iş yeri.. evet! Niye yalan söyleyeyim? Lutfen! Necmi diye bir tanıdığım yok.. yalnızlık canınızı sıkıyor olmalı.. mutfağa gidin..  Roxelenna can sıkıntısına iyi geleceğini fısıldıyordu Vildan’a.. ben O’nun yalancısıyım.. yok benim öylesi heveslerim hiç olmadı.. artık susar mısınız? Saçmalıyorsunuz! Siz ağzınızı bozdunuz.. altta kalmayı sevmem.. evet.. o başka!”

Ellerim karıncalanıyor.. daha çok sol elim.. Medaha Yenge dememiş olsaydı “Hekimlere kuyruğu sakın yakalatma!” belki bu ızdıraptan kurtulurdum.. ama daha önce yoktu ki.. var mıydı? Olsa da artık geç.. ayrımında olmadan duvarları mı yumrukladım ben? Öyle olsa elim kan içinde olmaz mıydı? Ve duvarlarda kanımdan izler.. yok.. karanlıkta daha iyi seçer gözlerim.. bu özelliğimle için için gurur duymuşumdur.. duyarım..

Develer TELLAL değildi! Yani yalandı bu!
Pireler BERBER değildi! Yani bu da bir yalandı!
Hiç kimse ne annesinin ne babasının beşiğini tıngır-mıngır salladı! Su katılmış yalan bu! Saf bir yalan bile değil bu!
Ne altı ay gündüz gidildi ne altı ay gece.. düpedüz yalandı bu da! Dönüp arkasına bakan da olmadı. Dönüp arkasına bakan olmayınca bir arpa boyu yol gidildiği de görülmedi elbet. Böyle bir şey ayrımsanmadı, değil mi abla!

Yok elbet öyle bir şey olmadı.. uydurmuşlar.. 

Ya atlar abla? Hani Musa’nın denizine kadar varmıştık da.. atlar ürkmüş gibiydi.. atlar..

“Atlar.. aslında ATLAR denizlerin şaha kalkmış dalgalarıdır.. ufka düşen güneşin yardımına koşarlar.. siz uyanmadan güneşi düştüğü yerden çekip çıkarırlar ve semadaki otlaklara salarlar yeniden.. düşünceye kadar otlar güneş.. anlamaz düşüp-düşmediğini. Ayrımsayamaz.. ve fakat işte yeniden düşer.. ve deniz hiç sektirmeden kayıtsızlığın tuzağına düşmeden atlarını salar.. bunamış insanlar da “Kıyılarını döven deniz!”den söz ederler.. öyle bir yakıştırma da bulunurlar.. ve fakat deniz kıyılarını döver de..”

“Canım yanıyor abla.. güneş düşmek üzere mi? güneş düşerse deniz bu kere atlarını salmasa.. canım çok yanıyor abla.. bilemezsin.. hele sol elim.. .bin bir iğne batırıyorlar gibi.. birini çıkarıp diğerini batırıyorlar sanki.. abla.. abla güneş düştüyse düşsün.. deniz atlarını salmasın he.. olur mu?”

“Bırak denizi.. atları.. şimdi bir koru düşle.. bir vaha.. hani develerimiz ağızsız-dilsiz düşmüş de tam umutlar tükenmişken her birimizi, yediden yetmişe insanlarımızı, develerden keçilere, atlara, merkeplere kadar her birimizi sevinçlere boğan bir vahaya benzer bir koru düşle.. düşlüyor musun? A! Hadi yum gözlerini.. ve düşle..”

“Korkuyorum abla.. ya yüzü nikaplı uğrular beliriverirse birden bire..”

“Ağzından yel alsın.. kapa gözlerini.. ve dediğim koruyu düşle..hadi bakalım.. yum gözlerini.. aferin.. işte böyle.. bir koru..”

Düşlüyorsun. Düşlemeye başladın.

İyi!

Şimdi bu DÜŞSEL KORU’yu birlikte bezekleyelim!

Sık hurmalıklardan ve bol su kuyularından olsun korumuz.. bir göl olsun..gölün ortasında bir adacık.. göl kocaman.. adacık iki insanın ancak sığabildiği büyüklükte.. yok.. bol bol sığabildiği ve fakat üçüncü kişiye yer olmayacak bir adacık..gökyüzünden ve hurmalıklardan alsın rengini.. ve ya o uzamda olmayan her hangi bir rengi olsun..

Olsun!

Gölün ortasında küçücük bir toprak parçası. Ve gölde kayıklarla raks eden çiftler olsun gölümüzde. Kıyıda sevişen çiftlerin gözetiminde. Kuşkusuz DÜŞSEL KORU’muzun büyülü olmasında yarar var. İnsanlar hangi yönden bakarsa baksın karşılarına şırşır çıkmalı.. delişmen bir şırşır.. görkemli.. suların çağıldayışı rüzgârın sazları yaladığında çıkardığı sesin aynını versin.. ne fazla ne eksik.. terennüm etsin o yeknesak ahengi.. delişmen ve dingin bir şırşır.. yalnız muhabbet kuşları olsun koruda.. kafeslerinde oradan oraya atlayarak kuşlar gibi değil.. ağaçlar üstünde özgür.. ve çılgınca eğlenen..

Kedileri hesaba katmıyorum. Ne işi var kedilerin orada.. aklından bile geçirme. Çakır gözlü de adımını atmasın. Kedilere ve çakır gözlüye yasak olduğunu gün aşırı ilan eden münadiler olsun.
Sabah münadiliği Mazerin yapsın öğleyi az geçe Kemtamin devralsın nöbeti ikindi vaktinin münadisi Kasveretin olsun ve güneş batarken o gür ve ahenkli sesiyle Taykel çıksın meydana ve herkesin anlayacağı, kimsenin:

“Ben duymadım.. o yüzden getirdim yanımda!”

Diyemeyeceği bir biçimde desin:

“Duyduk duymadık demeyin.. kediler ve çakır gözlüyü kimse kendisine yoldaş kılmasın buraya gelirken.. her kim dinlemez bu buyruğa uymaz ise.. şırşırın altında çarmıha gerilecektir!”

Çakır gözlü kediler kadar tehlikelidir. Hangi kedi beni bu dört duvar arasına atabilirdi ki? İşte Kara Ömer Ağamın yüzü işte ben.. hiçbir kedi beni buralara atacak kadar hilekâr olmamıştır. Ve olamaz da.. ama şu çakır gözlü.. ah şu Roxelenna.. feleğimi şaşırttı be birader.. oysa her şeyi kendisi planlamış.. ve ben de bu planın vazgeçilmezi arasındaymışım.. azıcık haberim olsa hani.. gam yemem.. o ne hinlikmiş.. işte kedilere iltimas eder seni ise ebediyen yasaklıyorum düşsel korumuza.. o kadar kıvran ki.. çok umurumdaydı!





Cemal Çalık, 06.08.2015,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Hasırlı, Roman 


Seçkin Deniz Twitter Akışı