"Deistlere göre insan, aklı sayesinde yaşam için gerekli olan düzeni, düzenin disiplini korur. Oysa bunun olabilmesi için insanın aklının Tanrı olması gerekir."
Deizm Sembolü
Sovyetlerin çökmesi Marksizm açısından bir yıkım oldu, ancak darbe yiyen sadece Marksizm değildi, tüm ideolojik bağlar bu sarsıntıyla birlikte gevşedi. Marksistler gibi inandıkları dinden bir devlet hayali, bir ideolocya örgüsü oluşturmayı amaç edinen dindarlar da bu yeni ideolojinin dişlileri arasında erozyona uğradı.
Dindarların inançları bir başka şeye dönüştü, ancak bu yeni şeyin adına dinsizlik denmiyordu. Sonuçta bir Tanrı'ya inanılıyordu.
Dindarlar küresel dalgayla birlikte bir başka hale evrilirken, Yeni Marksistler de artık Tanrısızlığı ilk şart görmüyorlar. Hatta Tanrı'ya düşünceleri içerisinde yer ayırmaya özen gösterenleri hızla çoğalıyor.
Yeni modern dönemde ideolojik düşünce kalıpları bir bir çatladı ve ortak düşünme, empati gibi kavramlar bir yeni buluşma adresi oluşturdu. Tüketim ve bunun yarattığı algı geniş bir ortak payda oluşturdu. Tüketim sarhoşluğuna kapılan kitleler hızla aynı çizgiye doğru hareket etmeye başladılar.
Hızlı, değişken ve albenili çılgın tüketim araçları kitleleri yeni bir düşünme biçimine,yeni bir ortak inanca itti. Kolay kabul gören,üzerinde kolayca anlaşılabilen şeyler toplumsal ortak değer haline dönüştü.
İşte Deizm bu noktada modern insanın imdadına yetişti. İdeolojiler arasına giren Tanrı üzerinde uzlaşı sağlandı. Bir Ortak Tanrı yaratıldı. Katı din anlayışından ,dinsizlikten kaçan insanlar bu ortak limana sığındılar.
Bu yeni dinde insanlar birbirleriyle kolayca bağ kuruyorlar,kolayca ortak inanç-değer oluşturuyorlar (Aslında onların adına tüketim teknolojisi konuşuyor.)
Deizm'in Tanrısı etliye, sütlüye karışmadığı için bu yeni din çerçevesinde özgürce yol alabilir, istediğiniz hayali kurabilirsiniz.
Böylece derin konulara kafa yormaya gerek görmez, öngörülen "daha iyi yaşamak" ilkesi için kolayca/hızlıca tüketir bir hale gelirsiniz. Tanrı'ya inandığını sanan bir birey olarak insani duygularınız da tüketimin hızı arasında kaybolur gider.
Sıradanlaşmış, aynileşmiş insan tiplerinin inancı olan Deizm bir tanrıya sahip olunduğu için bizlere Ateizm'den daha sıcak gelebilir.Oysa gerçekte durum çok farklıdır. Deizm sadece bir çaresizlik, bir kabulleniştir. O nedenle Ateizm gibi bir akıl yürütmeye tabi değildir..
Zira Ateizm, Teizm gibi insan zihnini disiplinize eder ve kişiye sürekli düşünsel sorumluluk yükler. Olaylar arasındaki ilintileri sürekli güncelleyerek kendine bilim üzerinden bir düşünme yöntemi oluşturur.
Ateizm -düşünceme göre- bir bilinç yanılsamasıdır. Düşünme sistematiğinde bilimsellik söz konusudur, ancak sınırlı sayıda obje kullanılması hakikati/gerçekliği gözden kaçırır.
Ateistler,varoluşu ve yaşamın akışını nesnel gerçekliğin tümü üzerinden değil, tekil varlık üzerinden anlamaya çalışırlar.
Bilimin öncülüğünde 'neden-sonuç' ilişkisini anlamaya çalışırlar, buradan varoluşsal bir anlam üretirler. Ancak, tekil obje üzerinden hareket zorunluluğu bu anlama yolculuğunda kişinin bütünü gözden kaçırmasına yol açar.
O nedenle Ateistler, tekilin anlaşılabilirliğine saplanır ve "hayret" noktasından uzaklaşırlar.
Oysa, evrenin varlığı ve düzeni insan zihninde derin "hayret"e yol açar ve bu "hayret" insanın evrendeki yerini küçültür, farkındalık bilgisi onu Tanrı'ya yaklaştırır. Bu durum kişiyi her şeyi sonsuz mükemmellikte var eden bir yaratıcı olduğu inancına sevk eder.
Ne gariptir ki, Deistler de Tanrı İnancını bu "hayret"e bağlarlar. Onlara "kendiliğindenlik" imkansız gelir ve sınırsız düzenin varlığı ve devamı için bir var edicinin, Tanrı'nın olması gerektiğine inanırlar.
İşte asıl saçmalık da burada zaten.
Tanrı'ya inanmayı sonsuz düzen ve bu sistemli varoluşun bir disiplin içinde devamının imkansızlığı üzerinden değerlendiren Deistler, hayatın devamı için zorunlu gördükleri bu düzeni, yani akışın disiplinini kendileriyle,insanla ilintili görmezler..
Yani Tanrı, onlara göre hiçbir şeyi başıboş bırakmamıştır, ama insanı başıboş bırakmıştır(!)
Deistlere göre insan akıllı bir varlık olarak hüküm sürmektedir ve aklı sayesinde yaşam için gerekli olan düzeni yaratabilmekte, bu düzenin devamını disiplinize ederek neslini koruyabilmektedir.
Bütün bir evren bir zorunluluk yasalarına, yaratılış yasasına/ilahi düzene tabi olurken insanı bundan muaf tutmak aklın zerrece anlayabileceği bir şey değil.
Bunun olabilmesi için insan aklının tanrı olması gerekir(!). Yeryüzünün en güçlü yaratığı olan insan topluluğunun devamını sağlamanın zorluğu ortada olduğuna göre, onların devamını bir disiplin içinde sağlayan gücün, yani aklın Tanrı olması gereklidir.
Yani insanın yaşamının bir düzen içerisinde devamı için insan adeti kadar Tanrı/akıl gereklidir.
Veya onlardan daha üstün bir akla/insana ihtiyaç vardır.
Mitolojideki "Üstün insan/Tanrı" inancını doğuran düşünce de budur.
Eğer aklı bu derece önemli bir yere oturtuyor ve Tanrı'nın insanı kendi aklıyla başbaşa bıraktığına inanıyorsak;O zaman gerçek bir yaratıcının varlığına inanmak son derece saçma değil mi?
***
Kainatta,(canlı-cansız)milyonlarca varlık var..
Hepsi de birbirinden ayırıcı özelliğe sahipler. Ve yine her birinin kendine ait özellikleri var. Bunlar bir düzen içerisinde varlıklarını devam ettirirler. Aralarındaki çatışmalar düzenin devamlılığını etkilemez..
Bunun nasıl olabildiğine baktığımız zaman görürüz ki, bu varlıkların hepsinde güdüsel bir düzen kodlanmış. Onların hareketleri bu içgüdü sayesinde bir düzene oturur.Yani insan dışındaki tüm varlıklar bir düzene uymak üzere kodlanmış, iradi olarak bunları aşamayan bir sistemle donatılmışlardır..
İnsan ise, aklı nedeniyle hareketlerini kendisinin seçebileceği bir iradeye sahiptir. İnsan sayısı kadar akıl ve onu yöneten kişisel irade vardır..
Şimdi, "Ben"i oluşturan milyarlarca farklılık, akılla, aklı kullanarak içgüdüsel bir donanımla sağlanan bir düzene benzer bir düzeni var edip devam ettirebilir mi? Bunu nasıl yapabilir? Bunu yapması için o aklın, diğer varlıkların düzenini sağlayan kadar güce sahip olması, yani Tanrı olması gerekmez mi?
Şimdi; bu sorulara karşılık, "İnsan, diğer varlıkları inceleyerek kendine bir düzen kurar ve bunu devam ettirebilir." diyenler olabileceğini düşünerek şunu söyleyebilirim;
İnsan aklı birbirinden farklı milyarlarca varlığı gereği gibi inceleyerek bunlardan kendi düzeni için bir sentez oluşturabilir mi? Elbetteki bu imkansız bir şey.. Böyle bir iddiada bulunmak bir kere bilimsel değil. Zira, bilimin inceleyip sonuçlandırmadığı bir veri bilimsel veri kabul edilemez.
Yine böyle bir iddiada bulunabilmek için insan aklının çok yüce yani Tanrı olması gerek. Sisipus Efsanesi'nde olduğu gibi, insan tanrı olmak için kayayı zirveye ulaştırmaya ne kadar çaba sarf ederse etsin, kayayı ne kadar yuvarlarsa yuvarlasın onu zirveye oturtamaz ve her seferinde kaya dibe iner..
Sonuç; İnsanın aciz durumunu bilen yaratıcı ona yol gösterici, düzen veren ve düzenini devam ettirecek olan buyruklarda bulunmuştur..
Yaratıcı bir Tanrı'ya inanan buna inanmıyorsa, inancının hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur...
Adnan ONAY, 12.08.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar