"Alırken de verirken de aynı bolluktan, aynı bereketten istifade ediyoruz, eksilen bir şey yok hiçbir zaman, artansa çok şey…"
“Birçok insan sessiz bir çaresizlik içinde yaşamını sürdürüyor” der Henry David Thoreau. Doğrudur da, hepimizin türlü türlü çaresizliklerimiz var.
Milyonlarca insan bir dolu çaresizlik içinde kıvranıyor. Manen, geçmişte olanla “şimdi” ,“şu an” arasındaki korelasyonu doğru kuramayınca eski “çaresizliklerimiz” bizi yeni çaresizliklere götürüyor sanki…
Maddi çaresizliklerin birçoğu da Allah’ın sonsuz hazinesinden yüklü miktarda pay alanların, paylaşmaya gelince son derece fakir davranmaları. Oysa paylaşma o kadar mucizevi bir döngü ki, işin içine girince idrak edilebiliyor ancak…
“Cömert” olduğunu ispat etmek isteyen insanları her zaman titizlikle incelerim. Kurdukları cümlelerin satır araları çok önemli:
“ …lira verdik yolladık ne yapalım yok mu diyelim” ,
"…lira verdim ama helali hoş olsun, ne olacak sanki”,
“… lira nedir ki, bir saatlik kazancımız bile değil, verdim gitti”
Vesaire türünden kendisinin bile farkına varmadan, konuştuklarının satır aralarına saklı cümleler, aslında o insanların, “verdiklerinin” miktarını muhakkak hesaplayan, yoksunluk hissini aşamayan, benliklerinden çok da memnuniyet duymayan ve aslında dehşet bir mahrumiyet içinde kıvrandıklarının da bir göstergesi.
Allah’ın, yalnız insana değil bütün mahlukata bahşettiği sonsuz bir hazine var. Evet, sonsuz!
Alırken de verirken de aynı bolluktan, aynı bereketten istifade ediyoruz, eksilen bir şey yok hiçbir zaman, artansa çok şey…
Her şey molekül molekül, zerre zerre dönüyor. Siz bu döngünün içinde “elden ele” geçirme oyununun sevincini yaşıyorsunuz. İşin içine hesap kitap girdi mi işler fena halde zorlaşıyor, ağırlaşıyor ve bir süre sonra da içinden çıkılmaz bir hale geliyor.
Gülüyorsunuz, size de gülüyorlar, elini tutuyorsunuz sizin de elinizi tutuyorlar, dua ediyorsunuz, size de dua ediyorlar, yemek ikram ediyorsunuz, size de ikram ediliyor, yanında yürüyorsunuz, yanınızda yürüyorlar… Bereketleniyor verdiğiniz her şey…
Hesap yok, kalp ve ruh var, ruhlar arası alışveriş var, ölene dek var bu…
Var olan maddi, manevi enerjimizi bir başkasına projekte etmek; yansıtmak, etrafı güzelleştirmek; herhangi bir işten ya da birinden “verimlilik” beklemek değil, bereket dilemek, hayatın her diliminde bundan istifade etmek, bereket dilemek ve bereketli olması için dua etmek, bereketin varlığına inanarak Allah'ın bitmeyen, eksilmeyen bereketini talep etmek... Bu en temiz, en sade ve en doğru olan sanki…
Dün ve bugün de benim için oldukça bereketli oldu.
GEÇMİŞ OLSUN HUGO CHAVEZ:)
Bioenerjiye gitmek için, ikinci dolmuşta indikten sonra on dakikalık bir yol yürüyorum. Venezuela Büyükelçiliği de yürüme yolumun üzerinde. Sokak ortasında sessiz sedasız mütevazı bir Büyükelçilik burası.
Dün de tam oradan geçerken, aklıma Hugo Chavez geldi birden. Girip Hugo Chavez’e geçmiş olsun dileklerimi iletmek istedim. Kapıyı çaldım, son derece güler yüzlü bir hanım karşıladı. Sonra başka bir görevli hanım daha geldi.
“İlk önce sizi tebrik etmek istiyorum. Şunca yıldır Ankara’dayım hiç bu kadar sıcak ve mütevazı bir Büyükelçilik binası görmemiştim. Ne güzel bir yer burası, ne kadar insani” dedim. Sevinerek ve şaşırarak teşekkür ettiler.
Sonra Hugo Chavez’i kastederek, “Hastalığı nasıl, iyi mi Sayın Başkan?” diye sordum. Büyük bir inançla “Çok iyi, çok çok iyi artık kanseri tümüyle atlattı” dediler. “Lütfen geçmiş olsun dileklerimi iletin Sayın Başkan’a” diyerek ayrılırken, ülkelerini çok sevdiğimi söyleyince Venezuela ile ilgili bir kucak dolusu broşür ve kitapçık hediye ettiler.
Çıktıktan sonra kendi kendime gülerken en iyisi gidip Zekiye ile birlikte gülelim diye düşündüm. Kendim çok eğlenmiştim çünkü; kendimi iyi hissetmek için kendimle işbirliği yapmıştım. Arkadaşlarım da kendilerini iyi hissetsinler istedim:) Öyle de oldu:)
Dinlenme, konuşma ve dokunma yasağını delip, dolmuşa atladım ve Zekiye’nin işyerine gittim.
Ona daha “Zekiye bugün Hugo Chavez’e geçmiş olsuna gittim” der demez kahkahalarla güldü. İşte bu; Zekiye’nin enerjisini ve dolu dolu kahkahalarını özlemişim, tedavimin bir parçası da bu aslında, dostlarımla “enerji” alışverişinde bulunmak… doğru yoldayım yani:)
Zaten sonradan yanımıza gelen bir arkadaşı da Zekiye’ye, “Sen ayrıldıktan sonra bizim katın tadı tuzu kalmadı, bütün enerjisi gitti” dedi üzülerek. Ablası göğüs kanseriymiş, benim de kanser olduğumu daha önce Zekiye’den duyduğu için sıkı sıkı tembihledi: “Siz sakın Zekiye’yi bırakmayın, valla bırakmayın onu, tam bir enerji kaynağıdır” dedi.
Zekiye candır yahu bırakılır mı?:)
Oldukça bereketli ve harika saatler geçirdik, sohbet ettik, çay kahve içtik. Ayrılırken Zekiye’ye “Bugün ‘eli boş’ gittim Hugo Chavez’e, yarın geçmiş olsun hediyesi alıp gitmeyi düşünüyorum bir mesajın var mı?” diye sordum. Gülmekten konuşamadı.
Akşam Fevziye’ye, anneme, Afak’a ve Atila’ya da anlattım, Afak gülmekten kendini alamadı, annem “Yazık ona da Allah şifa versin” dedi:) Atila da güldü ve ilk seferinde “eli boş” gittiğim için hediye götüreceğimi söyleyince, “Elçiliktekilere de al, sen zaten şirin şeyler seçersin” dedi.
Fevziye de, "Seninle gurur duyuyorum" dedi. “Hasta ziyaretine gittiğim için mi?” diye sordum, “Hem bu şekilde hasta ziyaretini aklına getirip, hem de cesaretle gittiğin için, kimin aklına gelir Chavez’e geçmiş olsun dilemek için Büyükelçiliğe gitmek” dedi gülerek.
Sonra oturup Hugo Chavez’e bir mesaj yazdım, Teresa İspanyolcaya, Afak da İngilizceye çevirdi. Hediye olarak da İspanyolca Kur’an’ı Kerim götürmeyi düşündüm.
Afak "Yahu adam katolik, bi de gönderilen hediyeleri didik didik ediyorlar, göndereceğin Kur'an da insanların ellerinde kötü muameleye uğrayacak doğru mu sence?" diye sordu.
Sonradan durum değişti, ama yazdığım mesaj şöyle:
“Değerli Majesteleri,
Sizin dünya barışı için önemli bir insan olduğunuza inanıyorum.
Bunun için Suriye meselesinde, katledilen masum Suriye halkının yanında yer alacağınızı hissediyor ve bu katliamın durması için etkili adımlar atacağınıza inanıyorum.
Bir kanser hastası olarak hastalığınıza çok üzüldüm.
Tam da bu sebeple size Müslümanların kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim hediye ediyorum. Okuduğunuzda göreceksiniz ki Kur’an şifadır.
Bunu kanser boyunca şifayı ve teselliyi Kur’an da bulmuş bir kanser hastasından iyi niyetle verilmiş bir hediye olarak kabul edin lütfen.
Okuduğunuzda sizi etkileyen ayetlere rastlarsanız bunu benimle paylaşmanızı rica ediyorum.
Arkadaşlarımla birlikte Sizi Türkiye’de ağırlamaktan da onur duyarız.
Barış dolu bir dünyada, sağlıklı günler dileklerimle.
Saygılar.
Neşe Kutlutaş”
İkinci ziyaretimi beş gün sonra tekrar başlayacak olan seansa erteledim. Hediyemi o zaman götüreceğim inşallah.
Bugün öğlen de onuncu seansa girerken Mücella’yı aradım, “Bitti mi konuşma yasağı?” dedi telefonu açar açmaz. Bu kadar yasağın yeterli olduğunu söyledim öğlen yemeğinde buluşmak üzere sözleştik. Onun da tek bir günü boşmuş Hastanede ve o da bu günmüş tevafuken.
Seanstan sonra Mücella bulunduğum yere geldi, yemekte ona da anlattım Hugo Chavez’e geçmiş olsun demeye gittiğimi. Bütün lokanta kahkahasıyla çınladı.
Hintli Doktor Madan Kataria’nın saatine 60 lira aldığı “kahkaha yogası” nı bedavaya yapmış olduk yani:)
Doktor Kataria, tansiyon, kalp, astım, baş ağrısı, uykusuzluk, stres, depresyon gibi hastalıkların tıbbi tedaviye destek olduğu gerçeğinden yola çıkarak böyle bir yoga türü icat etmiş. Bağışıklık sistemini güçlendiren, titreyen kaslar sayesinde iç organlara da masaj yerine geçen kahkaha bir dakika sürdüğünde on dakikalık bir spora, on dakika devam ettiğinde ise yarım saatlik bir spora eş değermiş.
Eh biz de tedaviye destek olsun diye bir şeyler yapıyoruz işte…
Mücella Chavez’e Kur’an’ın siyasi bir mesaj olarak algılanma riskine karşı, Kuran yerine Türk Kahvesi götürmemi teklif etti bu arada. Türk kahvesinin bizim kültürümüzdeki önemine de vurgu yapmamı isteyerek. “Cevap gelirse bir sonrakine Kur’an gönderirsin” dedi. Aklıma yattı. Öyle yapacağım inşallah.
Seans da çok bereketli geçti, Melek Hanım konuştu, güldü, bazı önemli bilgiler verdi ve çok mutlu oldum. Şimdilik ayaklarımdaki iyileşmeyi yavaştan da olsa hissediyorum...
Pazartesi Kırgızlar'da kötü bir gün olduğuna inanıldığı için haftaya salı günü yeni seanslara başlayacağız inşallah.
Döndükten sonra Mehtap’ı arayıp teşekkür ettim böyle bir şeye vesile olduğu için, sevgili Mehtap’ta çok mutlu oldu.
Bereket devam ediyor velhasıl kelam, daha da eder inşallah…
Neşe Kutlutaş, 12.07.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, (İlk Yayın Tarihi, 19.09.2012)