15 Ağustos 2015 Cumartesi

SA1649/KY26-CA16: Birbirimizi Konuşmaya Çağıralım

"Gerçekte bitmemiş olan bir sürece fazla güvenmiş, konuşmaları eksik haliyle dondurmuşuz anlaşılan."


Günümüz Türkiye’sinde taraf olmak, kendine özgü apayrı bir yorumda bulunmaktan kaçınmakla bir tutuluyor adeta. Kişisel hiçbir düşünceye ve yoruma izin vermek istemeyen, zaaf sebebi olur diye özeleştiriye uzak duran, buna karşılık medeniyet, özgürlük ve barış gibi olguları bayraklaştıran bir okuma engelli taraftarlık hali neredeyse olağan karşılanmaya başlandı.

Kesin haklılığa özgü klişeler karşı tarafın aynı tondaki klişeleriyle çatışıyor; bir söz şiddeti hakim oluyor ortama. O anlaşılmaz hale gelen uğultu aslında umutsuzca bir suskunluk; çünkü kelimelerin anlaşma ya da uzlaşma için bir işe yaramadığını söylemeye getiriyor. Okur yazarların kan davası, irfandan yoksunlaştırmanın bedelleri üzerine düşündürüyor. Kendisi gibi düşünmeyen insandan duyulan nefreti onu sürüleştiremiyorsa imha noktasına taşırmaya hazır ne çok tahakküm heveslisi varmış.

Senelerdir barış için yazılar yazdık, toplantılara katıldık, umuda kapıldık. Hayalperest, saf, yüzeysel, cahil olmakla suçlandık. Oysa bütün dileğimiz kan kısırdöngüsünün sona ermesiydi. Gencecik erler göğ ekin misali biçilmesin, çocuk yaşta Kürt çocuklar dağa çıkmasın, yeni ölüm tarlaları ekilmesin, ölüm kuyuları açılmasın, dedik.  

Gücünü iç barışının değerlerinden alan bir ülkenin insanları olarak kaos içindeki dünyaya sunabileceğimiz bir tefekkür olabilirdi. Beklentilerimizi yüksek tutmanın bocalaması içindeyiz şimdi. Buna karşılık elbette ki umutsuz olmaya hakkımız yok.

Ne yazık ki birikimlerimiz öngörülü bir tarife güç yetirse de bir yerlerde eksik kalıyor, bunu da fark etmiş olduk. Gerçekte bitmemiş olan bir sürece fazla güvenmiş, konuşmaları eksik haliyle dondurmuşuz anlaşılan. Yerine sahici bir anlam teklif etmediğiniz takdirde hiçbir köhnemiş yapı ve zihniyet öyle kolay değişmiyormuş. Bu durumu tarifte yaşanan acz ise suskunluktan veya suskunluğun yerini alacak ölü kelimelerden, klişelerden medet umuyormuş.

***
Asıl konuşulması gerekenden uzaklaşmanın yollarından biri, haddini bildirme dili. Bir tür sağırlığı tercihin dili mecliste de sokakta da benzeri kelimelerle dolaşıyor. Meclisin 28 Şubat’a götüren “Bu kadına haddini bildirin” dili bu alanda toplumsal kabulleri adeta değişmez kılıyor, sabitliyor. Bu dil dönemden döneme siyasi partiler arasında dolaşıyor. 28 Şubat’a götüren süreçte önce Ecevit, bu cümleyi Merve Kavakçı için sarf etmiş ve meclisteki onca milletvekili arasında da itiraz eden olmamıştı. Tersine –Kavakçı’nın bana anlattığına göre- “Masalara vurularak alkışlarla ayağa kalkılıp ‘Dışarı, dışarı’ diye haykırmıştı milletvekilleri.”

Geçen hafta mecliste yine bir kadını susturma günü yaşandı. Önce, Osman Baydemir’in konuşması sırasında HDP milletvekili Pervin Buldan, AK Parti Antalya milletvekili Gökcen Özdoğan Enç’e şunları söyledi: “Sen bir sus be! Sus! Çok ayıp bir şey, çok ayıp. Vır vır vır, sabahtan beri. Kadınlığından utan biraz…”  

Buldan’ın bu sözlerine itiraz edildiğine dair bir kayıt göremedim. Daha sonra Baydemir’in konuşmalarındaki bazı bölümlere itiraz etmek için söz alan Arınç da HDP Diyarbakır milletvekili Nursel Aydoğan’a, “Hanımefendi, sus! Bir kadın olarak sus! Sus!” dediğinde bir milletvekili itiraz etti. Buna karşılık medyada sadece Arınç’ın sözlerinin sorgulanması ilginç. Tartışmalar daha sonra yer yer hangi susturma halinin daha kabul edilemez olduğu üzerinden sürdürüldü.

Kimine göre suskunluk kadının ağırbaşlılığının göstergesidir. Spivak suskunluğun zeminini “tabi”nin bulunduğu yer” olarak tarif eder. “Tabi” aslında “tabi konumunda görülen”dir. 

Susturma dilinin öteki yüzünde ise küfür sözcükleri var. Bir tür sokak dilinden beslenen, cinselliğin en aşağılayıcı bir şekilde kullanıldığı kelimeler küfrü olağanlaştıran bir dille kullanılıyor. Söz konusu dil hem gerçek hayatın hem de sosyal medyanın sokaklarında hararetle yer tutuyor. 

Rastgele kullanım, kolektif bilincin bazı mevzilerinin küfre teslimiyeti anlamına geldiği için bilinçli olanından daha da düşündürücü. Bu dilin cinsel taciz, tecavüz, kadın cinayeti gibi konularda da suçluyu tahkir ve sorgulama için fütursuzca kullanımı ayrıca ironik.  “Düşman kadınların bedenlerine kazınan ilk işaretler (...) iffetsizlik, çürüme, ahlaksızlık ve ve sefihlik" diye anlatıyordu Osman Özarslan, Dekalog’da, (sf.155).

***
Kamusal alan tartışmalarının geldiği noktada manzara şöyle: Kimse diğerini dinlemiyor ve çokları karşıtı saydığını komploculukla oyuna gelmekle suçluyor. Medya/sosyal medya bu denli faal, bilgi her yerden akıyor, yine de çoğunluk kendi gerçeğinin fanatiği.

Konuşmayı başaramadığınızda öncelikle klişelerin rahatlığı adına suskunluğu talep ediyorsunuz. Herkes sadece kendi susturulma mağduriyeti konusunda alıngan. Kadın bedenini metalaştıran sokak dilinin sosyal medyada bazen başörtülü kadınlar tarafından bile kullanılması bir hayli çarpıcı. “Çan çan”, “Vır vır”, “Dır dır” “Vıdı vıdı” şeklindeki nitelemelerle kadınların konuşma tarzına edep, haya ve erdem üzerinden bir sınırlama getirme eğilimi, “kadınsız sokak” dilinin yanı sıra ortak kamusal dilin oluşmasının önünde en büyük engel.

Bize düşen asli işi yapmadığımız bir sorgulamanın içinde tükeniyorsa enerjimiz, bu da bir tür kendini kümeden düşürmektir. Düşünmeyi sürdüren zihin için sınır ufku hep ötededir ve bazen üzülmeye mecbur kalırız, yol almayı sürdürmemiz gerekir çünkü. Bilinç emanetini yüklenme cesaretinin, insan olmayı öğrenmenin alanı bunca dar olamaz.

Cemal Süreya, “Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek” diyor ya… O mısra çatışma sebeplerine rağmen oturup konuşmaya ve asgari müştereklerde bir araya gelmenin gereklerine dönük bir kavrayışla ilişkili olabilirdi. Şefkat, Merhamet, Kardeşlik hatta Barış gibi kelime ve kavramlar bazı platformlarda tavsamış da olsa, "Saygı" "İnsaf" gibi kelimeler "Kul Hakkı" gibi kavramlar yok mu?


Cihan Aktaş, 15.08.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar,  Perspektif Yazıları, 



Sonsuz Ark'ın Notu: 
Kaynak belirtilmek kaydıyla Cihan Aktaş Hanımefendi'den yazıları için yayın onayı alınmıştır.  Seçkin Deniz, 09.05.2015


Yazının ilk yayınlandığı yer: Dünya Bülteni:

http://www.dunyabulteni.net/yazar/cihan-aktas/20309/birbirimizi-konusmaya-cagiralim

Seçkin Deniz Twitter Akışı