"Yazgım kadınlara eşlik içinmiş; bunu şimdi daha iyi kavradım. Bu yerde, bu kadınlar cehenneminde daha bir iyi anlaşılıyor her bir şey."
“Cinayet etmedi cânı gibi anın câm
Boguldı seyl-i belaya tagıldı erkânı”
Taşlıcalı Yahya
BÖLÜM ÜÇ
1
TANRI KAVRAMI1
TANIM BİR
***TANRI: Cildi pudralanmış, içi kof cinsiyeti yitik.
ÇÖZÜNLEME: Mevsimliktir bu varlıklar.. anlıktırlar..
Sel sularının taşlara çarpa çarpa sürüklediği odun parçaları gibidirler.
Ya da şimşeğin anidenliğine ve aldatıcılığına sahip varlıklar gibi.
Daştan bir tanrı olabilirdi. Böylesi bir yeteneği vardı. Elverişliydi yani. Yakışıklıydı. Marazi bir hali de yok değil, denebilir miydi? Bilemiyorum.
Daştan, Erdal çölde tanrı olabilirdi ama kuyucu murat ASLA! Kuyucu murat iticidir. Çirkindir hatta.. içten pazarlıklı oluşu, dilinin tatlılığı elverişli gibi gösterse de olamazdı.
Yemezler beyler! Hem de bu mevsimde! Bu saatte bu ortamda.. yemezler!
Cehennem bekçileri sizi!
Tınmıyorum artık!
Bekliyorum!
Hep aynı nakarat TAŞLIK’tayım! Duvarlar arası mekik dokumalar yerini duvarlara sığınmaya bıraktı. Duvarların bitiştiği köşelerle sınırlıyorum kendimi.
Bir köşede sen varsın Serma!
Öteki köşede sen varsın Vildan!
Duvarlar ve köşeler birer iz düşüm bile değil soluk alışlarımda. Dünyamı bütünüyle sen kapladın Roxelenna!
Garip garip sesler geliyor kulağıma!
Kah durgun!
Kah dingin!
Kah kızgın!
Kah öfkeli!
Kah neşeli!
Kah şen halin.. görüntülerin ete kemiğe bürünüyor Serma! Doğrusu şaşılacak şey uyurken enfiye çekiyor olmak.. sırtımda gezinen soğukluk uyandırdı. Kırbaçların sırtımda açtığı oyukları yurt edinmiş ayaz!
Soğuk.. soğukları eylemeyin odamda.. obamda.. bana acıyın demiyorum.. başkalarını düşünün.. körpesi olanları, hastası, yaşlısı olanları düşünün ve soğukları eylemeyin!
Kaç zamandır kollarımda, elimde bir ağrı geziniyor.. ağrıyı kimden peydahladın ey utanmaz EL?
Ey Utanmaz El!
UYUMAK sözcüğünün kaskatı yalın anlamıyla uyuyorsunuz.. günün bu saatinde uyumaktan başka işi yoktur insanın..
Kiminiz horluyordur –Mahmut horlar- kimi –Erdal- sevdiği melodileri mırıldanıyordur.. Kuyucu Murat’ın evine gitmeyi düşündüm bir ara.. hatta kapıya kadar vardım.. döndüm. Serma’nın çığlıkları, kahkahaları yayılıyordu çevreye.. “Sen hayal perdesindeki atları bile güldürürsün!” diyordu Serma Murat’a. Ne anlama geldiğine dair her hangi bir düşüncem yok! Serma’ya soracak da değilim. Murat’a yanaşılmaz bile.
Uyanın Ey İnsanlar!
Uyanın AYAZ anahtar deliklerinden evlerinize doluşacak! Doluşuyor!
Bu apaçık “Haneye tecavüz!” dür.. sorun hesabını! Hesabını sorun vakit geçmeden! SORUN!
Çaresizim!
Yalnızım!
Üşüyorum!
Ayaz tüylenmiş.. dişlenmiş.. bir köpeğe dönüşmüş.. ellerime saldırıyor.. ellerim böğrümde.. parçalanmış giysilerimin altında.. elbiselerim paramparça.. ayaklarımı ısırıyor ayaz.. kollarımı ısırıyor.. kulaklarımı..
Tüm bedenim üşüyor Vildan! Tüm bedenim üşüyor duyuyor musunuz?
Anahtar deliklerini kapayın Mahmut. Kapayın Erdal!
Ayaz geliyor.. ayaz dolu dizgin geliyor. Taşlığı dolduruyor.. ocağı yok taşlığın.. üşüyorum. Ve soğuk meğer terletirmiş kişiyi.
Ayaz her yanımı dişliyor Roxelenna! Savunmasızım! Bir koşu gidip önünde diz çöken haşmetmeaba iletsen durumu? İletsen! Birinizden biriniz iletseniz! Hiçbirinizde merhamet kalmadı mı? kırıntısı bile olur! Kırıntısına razıyım! Ah kabul merhamet dilencisine çıktı adım. Ama tınmıyorum. Bakın işte çaresizlik her türlü densizliği hoş gösterebiliyor insana.. ben olsam yerinizde merhamette ne cömertlikler sergilerdim.. bu yoklukta küçücük bir merhamet kırıntısı bile sizi ne makamlara yüceltir bilseniz! Ah bilseniz.. bir anlayabilseniz.. körsünüz.. inanın varlık kişinin gözünü kör ediyor.. anlamasını engelliyor..
Her bir yanımı dişliyor ayaz! Her bir yanıma iğneler batırıyorlar. Besbelli apansız bastırdı kış. Daha yazdı. Belki yaz başlangıcıydı. Birden bastırmış olmalı. Hele kalkın bir bakın etrafınıza. Karşı koyun şu uğrular güruhuna. Üşüyorum. Dişlerim takırdıyor duymuyor musunuz? Kalkın kış, yazın otağ-ı hümayununu vurdu. Üzerimdeki giysiler karşı koyamıyor.. böyle incecik paçavralarla nasıl karşı konulur ki? Üşümemi başka şeylere yorup dil çıkarışınız pek edepsizce.. ben masum olduğumu biliyorum. Alelacele verilmiş bir karardan daha sonra dönüldüğü bilgisine de sahibim.. hayır üşümem çarptırıldığım ceza yüzünden değilim.. bakın söylüyorum size bu titremeler mevsimin ani değişiminden, başkaca değil.. bırakın şu dil çıkarmaları. Ağırıma gidiyor. Ayaz her bir yandan saldırıyor bedenime.. içime kadar işliyor. Aç bir kurt nasıl dalarsa sürüye..
Çaresizim Vildan!
Savunmasızım Serma!
Bitkinim Roxelenna!
Bir ses “BEKLE!” diye fısıldadı. Tama geçerken odanın önünden.
İnce bir SES! “EFENDİM!” dedirten.
Ulu orta gezinen haykırmalardan sıyrılıp, ürkek adımlarla yanı başıma kadar geldi ve fısıldadı kulağım:
BEKLE!
BEKLİYORUM!
Tuhaf bakışlar.. alayımsı gülüşler.. coşkun bekleyişi kıskanıyorlar!
Ne bilsinler BEKLE’menin erincini?
Umutlu ve fakat ölgün bakışlarla arandım ses yığınları içinde “Hadi Bul!” diyeni.
Seslerin her biri bir yandan kanattı gözlerimi.
Kanayan yaralarıma tuz basın! Kuyucu meşgul öyle mi?
Pek!
Siz yine de yarama tuz basabilirsiniz! Hani bir de azmış bir yara ile haşir neşir olmayalım! Azgın bir yara kim bilir ne işler açar insanın başına! Ben bilmiyorum desem bıyık altından güler Ömer Ağam! Ve en sevdiği kedisi!
Ben bilmem azgın yaraların ne işler açtığını, açacağını insanın başına, desem kıskıs güler kuyucu murat! Ve Roxelenna güler..
Buyurun bakalım!
Anlamadım!
Ben de!
Madem öyle ben de anlamadım! Anlamak için ne yapsak acaba? Ulu bir kişi bulup sorsak mı?
Olur mu?
Bilmiyorum?
Yani ulu bir kişi olup-olmadığını mı başka bir şeyi mi?
Ömer Ağa bu işlerin uzmanı gidip ona soralım!
Soralım elbet!
Ee! Neden çekiniyoruz ki?
Valla bilmiyorum! Adamı öcü yapıp çıktılar!
Oysa iyi adamdır değil mi?
Hem de ne iyi!
Bence de!
Katılıyorum! Katılıyorum ve fakat çekincemin de göz önünde bulundurulması şerhini koyuyorum. En fazla güler.. belki bir tokat akşeder suratımızın ortasına bir yere. Hani denk getiremese de olur. Canımızı fazla yakmadan bir tokat.. bak itina eder buna.
Evet! Ben de tanığım canımızı yakmamaya itina edişine! İtina edeceğine! Hem kediler de tanıktır. Yok köpeklerin bu konuda oyun bozanlık edeceğini sanmıyorum. Böyle bir ihtimal yok.. yok! Hani belki akıllardan şöyle bir geçer diye yaptım bu uyarıyı.. köpekler Kara Ömer Ağamın ne denli özenli olduğuna herkesten çok akla yatkın kanıtlar serebilir gözler önüne. Hem bundan gurur da duyarlar. Bir şeyler biliyor da söylüyorum.. azıcık bana kulak verseniz bütün şaşkınlıklarınızı berhava edecek şeyleri sererim gözler önüne de.. sizler vurdumduymazsınız.. neler kaybettirdiğini bilseniz bu halinizin.. sabah akşam ağlardınız.. ağlardınız ve fakat vurdumduymazlığınız tıkamış kulaklarınızı.. hatta kölesi olmuşsunuz.. tanrınız olmuş vurdumduymazlık.. dönüp bir bakmıyorsunuz olup-bitenlere.. sonra da dudak büküyorsunuz.. şaşkınlığın heykelini dikiyorsunuz gönüllerinizin ortasına.. ve hatta sırıtıyorsunuz kendinize.. alaylarınızı hoş görsün diye kendiniz göz kırpıyorsunuz edepsizce..
Cemal Çalık, 20.08.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Hasırlı, Roman