22 Ağustos 2015 Cumartesi

SA1668/TG144: Breaking the Silence - Sessizliği Kırmak: İsrailli Askerlerin İtirafları/ El-Halil 2005-2007/ 11. Bölüm

      “Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”

Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:

İtiraf-29

Tutuklamalardan hatırladıklarınız var mı?

Tabi ki. Tutuklamalar sırasında girdiğimiz evleri darmadağın ettiğimizi hala hatırlıyorum. Ama bunların içinde bir tanesi en kötüsüydü: Bir tutuklama görevindeydik ve GSS (Genel Güvenlik Servisi) ajanı bize içinde bulunduğumuz evi işaret ederek; “Bu evde silah olup olmadığını araştırın” dedi. Alçıdan yapılmış duvarları parçaladık.

Orada silah bulunduğunu size kim söylemişti?

GSS. Tüm duvarları parçaladık, her şeyi, panjurları, geriye bir şey kalmamıştı. Koltuk döşemelerini keserek tamamen yırttık. Size söylediğim gibi evde sağlam bir şey kalmamıştı. Bu sırada aile fertleri bir köşede durmuş ağlıyordu. Hiçbir şey bulamadık. Her yeri kontrol etmiştik. Çatıya çıkarak tahmin edeceğiniz gibi oradaki her şeyi de paramparça ettik. Baktığınızda evden geriye eser kalmadığını görebilirdiniz.

Bir şey bulabildiniz mi?

Hayır. O sırada GSS telsiz üzerinden şöyle dedi: “Orası yanlış ev. İki ev aşağıya, sağ taraftakine bakacaksınız.” Evi tamamen parçaladıktan sonra böyle bir bildirim gelmişti. Herkes sinirden gülüyordu. İki ev öteye gittik ve orada silahları bulduk. Fakat dediğim gibi alakasız bir evi yıkmıştık. Güzel bir evdi. Paramparça etmiştik, geriye bir şey kalmamıştı… Evet, tutuklamalarda ne yapıyorduk, işte böyle evleri darmadağın ediyor, alçıdan yapılmış duvarları yıkıyorduk.

Televizyon setlerini?

Onları kırmak da serbestti. Plastik ne varsa parçalanırdı. Cam biraz daha zordu.

 Bir tutuklama nasıl gerçekleşiyordu?

Tüm tutuklamalar nasıl oluyorsa öyle. Evin etrafı sarılır, bir arama ekibi içeriye girer ve evi darmadağın eder.

İnsanlar içerideyken mi?

Onlar ya bir odada toplanır ya da dışarıya çıkarılırlar.

Başlarında birisi durur mu?

Dışarıdaki askerler başlarındadır. Daha sonra içlerinden birisi evde arama yaparken beraber götürülür.

Etrafı kırıp döktüğünüzde yanınızda götürdüğünüz bu kişi ne der?

“Hayır, yapmayın” der, ama biz devam ederek “ Kapa çeneni, sana soran yok. Sen bir teröristsin bizimle nasıl konuşursun?” ona karşı tepkimiz bu şekildedir.

… Aramızda Araplardan nefret eden birçok kişi vardı. Sol görüşlüler bile en sonunda onlardan bıkarak, “ne yaparsanız yapın, bize ne” noktasına geliyordu…

Bölükte bulunan sol görüşlüler bu yapılanlarda aktif olarak rol almıyor muydu? 

Ne demek istiyorsunuz? Müfrezedeki solcular tam olarak ne olup bittiğini biliyorlardı. Bir keresinde solculardan biri bir şeyler diyecek oldu ve diğerleri ona: “Sen pısırıksın, sen şöylesin, sen böylesin” diyerek ağıza alınmayacak şeyler söylediler. O da: “Lanet olsun, olan biten umurumda değil. Ne istiyorsanız onu yapın” diye cevap verdi.

***

İtiraf-30

Yeniden el-Halil’e dönmek nasıl bir duyguydu?

Gerçeği söylemek gerekirse oldukça korkutucuydu. Ahlaki endişeler anlamında durum orada ilk bulunduğum zamanlardan farklıydı. Bir yıl sonrasında tepki yine çok güçlüydü ama buna gerçekten çabuk alışıyorsunuz. Hatta ben, -el-Halil’de ilk bulunduğum zamanlara dönelim- orada ilk kez aramaya çıktığımızda, eski mahallerin bulunduğu bölgede devriye görevindeydik. Bir adamın üzerini arıyorduk; elleri havada onu duvara dayadık. Arama böyle yapılıyordu. Şok olmuştum. Şöyle dedim: Hangi hakla? Bu nedir? Herhangi birini arıyorsunuz, şüpheli birini değil. Rasgtele birisi.

Bir sonraki devriye görevinde yine aynı tepkiyi vermiştim. X adında bir arkadaş vardı, ilk devriye göreviydi. Benim ikinci veya üçüncü devriyem olmalı. Yine bir üst araması gerçekleştirdik ve o da aynı şekilde şok olmuştu. Ben o zaman şöyle dedim: “Senin neyin var. Şoktan çık. Bana artık normal geliyor. Bunun doğru veya yasal bir şey olup olmadığını boş ver. Ahlaki meseleleri unut.” Demek istediğim şey, birini aradığınızda yapılanın yanlış olduğunu düşünüyorsunuz. Bu durum ilk başlarda beni rahatsız etse de iki gün sonra artık normal gelmeye başlamıştı. Aynı şeyin o arkadaşın da başına geldiğini görmek, bana ilk zamanlardaki kendi halimi hatırlatmıştı.

Diğer bir olay da şuydu; eski yerleşim birimlerinde dolaşırken çatıdan çatıya, evden eve geçerdik. Üst kattan evin içindeki odalarda ne olup bittiğini gözlerdik. Belli bir noktadan sonra bu durum beni rahatsız etmişti. Şöyle diyordum: “Bize birinin evinin içine bakma yetkisini kim veriyor? Sadece asker olmak, silah taşıyor olmak bana birinin evinin içini gözetleme hakkını verir mi?”. Demek istediğim, siz evinizin içine giriyorsunuz ve birisi sizi gözetliyor… Zamanla bu duygular, hassasiyetiniz kayboluyor.

İkinci defa el-Halil’de bulunduğum zamanlar daha korkutucuydu çünkü komuta kademesindeydim ve artık emrimdeki askerlerden sorumluydum. Devriyenin komutasında bulunmak normal bir er olmaya göre çok daha korkutucu. Bir komutan olarak şöyle düşünüyorsunuz: ”Bir dakika, şimdi şu olacak, bu olacak. Ben ne yapacağım? Sorumluluk bende”. Er olduğum zaman bana ne yapacağımı komutanım söylüyordu. Subay olduğumda ise emrim altındaki askerlerden dolayı çok daha fazla endişeliydim.

Sonraları, terhis olduktan sonra, geriye dönüp baktığımda bazen aklıma geliyor, şöyle düşünüyorum:

“Niye o olayda başka bir zaman çantayı (Filistinliden) almasını isteyen subaya davrandığım olaydaki gibi davranmadım? (Mülakat yapılan kişi burada, röportajın başka bir yerinde anlattığı bir olaydan bahsediyor. Bu olayda, subaylardan birisi yoldan geçmekte olan bir Filistinliyi durdurarak ondan içinde bomba olduğundan şüphelendiği bir çantaya bakmasını istiyor). Niye o zaman benzer bir şey yaparak onları (askerleri) düşünmeye sevk etmedim, niye onlara olayları olduğu gibi kabullenmemeleri gerektiğini söylemedim?”    

Onlar olayları kabullenmişler miydi?

Bir şekilde evet. Bilirsiniz, hepsi kabullenir. Orada bulunan herkes sonunda olan biteni kabullenir, bunu engelleyemezsiniz. Engellemek için orada bulunmuyor olmanız gerekir.

Sizin kendinizde bu kabullenme hangi boyuttaydı?

Bu aslında göz yummak gibi bir şey değil. Şöyle: “Şunu şunu yapacağım sonra izne çıkabileceğim” gibi bir düşünce. Eğlenceli veya ona benzer bir durum değil fakat o zaman bunları kabulleniyor  “işler böyle yürüyor, o zaman bunu yapmalıyım” diye düşünüyorsunuz.

***
İtiraf-31 

Farklı farklı yerlere giderdik, oralarda bir Hamas bayrağı gördüğümüz zaman şöyle derdik: “Çaresi yok, oraya gideceğiz ve o evlerdeki insanların hepsini benzeteceğiz…”  Ne istersek onu yapıyorduk. Gerçekten berbat bir durumdu.

Peki, bunu niye sürdürüyordunuz?

Zaman geçirmek için. Başka yolu yoktu. Eğer bunları yapmazsanız… Hayır, imkânı yok. Aslında bu şekilde kendimiz için bir şeyler almaya çalışıyorduk. Demek istediğim el-Halil’de bir … (küfür) gibi dolaştığım zamanlardan benim elime ne geçecekti? En azından eve giderken bir şeyler götürdüm. (çev: Baskın yaptıkları evlerde el koydukları eşyalardan bahsediyor)

Ne gibi eşyalar alıyordunuz?

Araba hoparlörleri, araba için stereo sistemler genellikle bunlar alınıyordu.


<<Önceki                 Sonraki>>


Tamer Güner, 21.08.2015, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri 


Orijinal Metin:
http://www.breakingthesilence.org.il/wp-content/uploads/2011/02/Soldiers_Testimonies_from_Hebron_2005_2007_Eng.pdf



Seçkin Deniz Twitter Akışı